İnsanlık ayağa kalkınca...

Mübarek’in istifası ile Mısır halkı, boyun eğmeyen bir halkın neler yapabileceğini dünyaya yeniden hatırlattı ve tarihin çöplüğüne giden tiranlara bir yenisi eklenmiş oldu.

Toplumlar tarihinde bazı anlarda insanlık, elinde abası ile başında dikilenleri, hem de en azılılarını ayakları altına alarak umudu körükledi. Dün Mısır'daki ve belki de yarın Tunus'taki gibi hakları ve özgürlükleri için ayağa kalkan insanların neler yapabileceğini gösteren daha bir çok emsal var. İşte tarihten bazı örnekler:

Çar II. Nikolay - Ekim Devrimi
Rusya İmparatorluğu'nu "halklar hapishanesi" ve Avrupa'daki gericiliğin kalesi haline getiren Romanov sülalesinin en son reisi olan II. Nikolay'ın yayılmacı politikalarını insanının kanı ve teri üzerine kurmasına dayanamayan halk Japon-Rus savaşı yenilgisi (1905) ardından ilk kalkışmasını gerçekleştirmişti. Bir kaç geri adım sonrasında büyük bir şiddetle bastırılan bu ayaklanma sindirilmiş, ancak halkın öfkesi ve kendine güveni artmıştı. Emperyalist oyunlarına devam eden ve yanı başındaki feodel beyler ve kapitalistlerle beraber ülkesini dünyanın en korkunç savaşlarından birinin göbeğine sokan II. Nikolay, fethedecek ve sömürecek yeni diyarlar peşindeyken 1917'de, tam da Çarlığın kalbinde Petrograd ve Moskova'da bu oyuna bir son vermeye kararlı olan halk eliyle alaşağı edilecek, önce Şubat ve nihayetinde "Ekim devrimi" ile dünya ilk "işçi ve köylü iktidarı" ile tanışacaktı. Ailesi ile gözetim altında tutulan II. Nikolay daha sonra güçlenen karşı devrim tehdidi karşısında vurularak öldürülmüştür.

II. Abdulhamit
Padişah olarak hüküm sürdüğü 33 yıl, "istibdat yılları" olarak anılan II. Abdulhamit, göreve Mithat Paşa'ya verdiği bir anayasa ilan etme sözü ile gelir, ve tahta çıktığı 1876 yılının 23 Aralığında ilk Türk anayasası olan "Kanuni Esasi" yürürlüğe girer. Fakat daha iktidara gelir gelmez meclisin dahi toplanmasını beklemeden anayasanın kendisine tanıdığı hak ile Mithat Paşa'yı sürgüne yollar ve "93 Harbi" bahane edilerek savaş politikalarını eleştiren meclis fesh edilir.

Daha sonra kurduğu "yıldız hafiye teşkilatı" ile her türlü görüşü baskı altında tutan ve basın yayını da çok kısıtlayan kurallar getiren II. Abdülhamit, dönemin genç ve eğitimli subayları ve aydınları tarafından aydınlanma ve ilerleme yolunda en büyük engel olarak görülür. İktidarı boyunca kurulan bu dernek ve kulüpler etrafında şekillenen bu harekete batı "Jön Türk Hareketi" adını verir. Bunlardan en dirilerinden olan İttihat ve Terakki Cemiyeti, imparatorluğun en sorunlu yerlerinden olan Balkanlar'da geniş de bir halk desteğini arkasına alarak sonunda Meşrutiyeti yeniden ilan ettirmek üzere harekete geçer. Fransız Devrimi'nin şiarı olan " eşitlik, kardeşlik ve özgürlük" sloganını bayrak edinerek önce dağlara çıkan ve sonra şehirleri zapt ederek İstanbul'a telgraflar çeken Cemiyetin karşısında çaresiz kalan II. Abdülhamit'in 2. Meşrutiyet'i ilanı yoluyla iktidarda kalma çabası devam eder. 24 Temmuz 1908'de tekrar ilan edilen Meşrutiyet halk tarafından sevinçle karşılanır. ( "Hürriyet kahramanı" ilan edilen Enver Bey'in adı Enver Sedat, Enver Hoca gibi çok geniş bir coğrafyada popüler bir isim haline gelmişti.)

12 Nisan 1909'da başlayan şeriat yanlısı ayaklanmada da en hafifinden anayasayı koruyucu bir tavır alamaması, Mahmut Şevket Paşa kumandasındaki Hareket Ordusu tarafından bastırılan isyana müteakip Meclis-i Umumi tarafından hızlıca görevinden azledilip Selanik'e sürüldü. Daha sonra Beylerbeyi Sarayı'na getirilen II. Abdülhamit 1918'de burada ölmüştür.

Benito Mussolini
Şüpheli bir siyasi kariyer ve maceralı bir yaşam sonunda kurduğu aşırı sağcı "fasci" hareketi ile yükselen sola karşı kendisini sermaye sınıfına "kurtarıcı" olarak sunan Mussolini, Ekim 1922'de tehdit ve ikna yolları ile Kral III. Emmanuel tarafından hükümet kurma yektisi ile donatıldı. Ünlü "Roma Yürüyüşü" ardından daha sonra partisi ile anılacak bir siyasal rejimin ilk adımlarını atmaya başladı. Faşizmin ilk işi ülkedeki bütün sendikaları ve siyasal partileri kapatmak ve özellikle sola karşı akıl almaz bir yok etme ve baskı politikasına girişmek oldu. Daha sonraki benzerleri ile de karakterize edilebilecek ırkçılık, emperyalist yayılmacılık, dinci gericilik ve gündelik baskı ve şiddetin en korkunç biçimlerinin yaşandığı bir dönemle 1929 Krizi'nde Avrupa'da önemli bir etki bıraktı. Kızgın ve yoksul kalabalıkları sindirmek ve sağcı söylemlerle uyutmak için faşizm, bütün Avrupa'da etkin bir araç olarak kullanıldı. Nazi Almanyası ile beraber giriştiği son büyük macerası 2. Dünya Savaşı insanlığa korkunç acılar getirirken, kendisi de savaşın bu acımasızlığından kaçamadı ölümü İtalyan halkının elinden oldu.

Ülkenin kuzeyinde kurduğu "İtalyan Sosyal Cumhuriyeti" de kendisine sığınak olamayınca, Nazi üniformaları içinde metresi ile kaçmaya çalışırken, uzun süredir kendisine karşı dağlarda direnen partizanlar tarafından ele geçirildi ve 28 nisan 1945'te Loreta Meydanı'nda asılarak idam edildi.

Adolf Hitler
Emri altındaki Nazi Partisi ve yan örgütleri ile tarihin belki de en karanlık dönemine imza atan Adolf Hitler, bütün vahşeti ve korkunçluğu ile kapitalizmin en acımasız yüzünü gösterdi insanlığa.

1933 yılının Ocak ayında, Komünistlerin bir genel grevle tüm ekonomiyi işlemez hale getirerek bir “devrimci durum” yaratacakları ya da ülkede iç savaş çıkacağı konusundaki endişeler o derece derinleşmişti ki, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg Hitler’i, Katolik Merkez Parti’yle bir koalisyon kurarak istikrarlı bir hükümet kuracağı umuduyla başbakan olarak atadı. Ve bu da, zaten 10 yıl önce kurduğu partisinin bütün söylemlerini gerçekleştirmek için bir fırsat oldu. Reichtag Yangını komplosu ile başta sol olmak üzere bütün muhalefet susturuldu ve ülke yavaş yavaş bir savaş makinesine dönüştürülmeye başlandı. Komünistler, Yahudiler ve Çingeneler sistematik bir şekilde katledilmeye başlandı. Ari ırkı korumak adına hastalıklı veya sakat doğan çocuklar öldürüldü, yaşamın her alanı Nazi felsefesine göre yeniden şekillendirildi.

Kısa zamanda ülke sermayesinin desteği ve dünya emperyalizminin ters tepen planları doğrultusunda palazlanan Hitler, gözünü önce Germen coğrafyasına daha sonra bütün Avrupa'ya ve nihayetinde de en büyük tehlike olarak gördüğü Sovyetler Birliği'ne dikecek ve milyonlarca insanın canına malolacak korkunç bir savaşa girişecekti... Üzerine karabasan gibi çöktüğü Almanya'yı ve neredeyse bütün Avrupa'yı Hitler'den kurtaran büyük bedeller ödeyerek Nazileri ülkesinden kovalayıp doğu Avrupa'yı geçerek Berlin'e giren Kızıl Ordu oldu. 30 Nisan 1945'te Kızıl Ordu birlikleri artık dibine kadar gelmişken eşi Eva Braun ile intihar ederek ölen Hitler geriye, Yahudi ve Çingene Soykırımı başta olmak üzere korkunç acılar bıraktı.

Ante Paveliç
Zagrep'te avukatlık yaparken siyasete atılan Ante Paveliç, Yugoslavya Meclisi'nde ülkenin merkezileşmesine karşı muhalefet ederken Kral Aleksandr'ın tüm yetkiyi ele alması ile birlikte, İtalya'ya kaçıp "Ustaşa" isimli faşist paramiliter örgütü kurdu. İlk büyük icraatları Kral Aleksandr'ı öldürmek olan Pavleviç ve örgütü, Naziler Yugoslavya'yı işgal edene kadar faşist İtalya'da Mussolini'nin misafiri olarak kaldılar. Daha sonra Hırvat Köylü Partisi önderi Vladko Macek'in Nazilerin hükümet kurma teklifini reddetmesi üzerine iktidara geldiler ve Ortodoks Sırplar'a karşı kırımlara giriştiler. Nazilere ve Gestapo'ya verdiği hizmetler ile 50 yıl boyunca hüküm süreceğini düşünen Paveliç, savaş boyunca asla pes etmeyen ve dağlarda mücadele eden Tito (yine Hırvat asıllı) ve sosyalist partizanlar tarafından Mayıs 1945'te Yugoslavya'dan kovuldu ve Naziler ile birlikte Latin Amerika'ya kaçtı. Daha sonra kendisine gerçekleştirilen bir suikast girişiminin bıraktığı yara ile kendisine yer açan Falanjistlerin yanında, İspanya'da öldü.

Karanfil Devrimi
Portekiz'de 28 Mayıs 1926 da iktidara gelen askeri rejimin Oliveira Salazar tarafından yönlendirilmesi ile 1932'de başlayan "Estado Novo" (Yeni Devlet) dönemi 40 yıl boyunca aşırı sağı ülkede egemen kıldı. Salazar'ın de facto ülkenin diktatörü olduğu 40 sene boyunca, sadece Portekiz değil yayılmacı politikaları sonucu sömürgeleri Gine, Angola ve Mozambik ve diğer ülkelerde de kan dinmedi. Yıllarca süren savaşlar, siyasal yasaklamalar ve insan hakları ihlallerinden sonra 1974 yılında Ordu içinde sol görüşlü düşük rütbeli subaylar tarafından kurulan Silahlı Güçler Hareketi (Movimento das Forças Armadas, MFA) adlı gizli örgüt, 25 Mayıs'ta Lizbon'a ve ülkenin diğer stratejik noktalarına yürüdü. Yapılan radyo anonslarını duyan halkın da sokaklara boşaldığı devrim, askerlerin tüfeklerinin namlularına takılmış olan karanfil görüntüleri ile bütün dünyaya duyurulurken ismini de kazanmış oluyordu.

Şah Rıza Pehlevi
Kaçar Hanedanından sonra dış ülkelerin de desteği ile iktidara gelen Pehlevi Hanedanının ikinci şahı Muhammed Rıza Pehlevi de ülkesini dış dengelere oynayarak yönetmeyi seçti. İran petrolünü kamulaştırma yönünde adımlar atan milliyeçti lider Musaddık'ı uzaktaştıramayınca 1953'te "Ajax Operasyonu" olarak adlandırılan bir darbe ile İngiltere ve ABD sayesinde yeniden koltuğuna oturdu. Oluşturduğu CIA destekli SAVAK adlı istihbarat örgütü ile muhalefeti ezen Pehlevi, 1971 yılında ülkedeki Rastakhiz Partisi'nin dışındaki bütün partileri yasakladı. Ülkedeki yolsuzluk ve özellikle petrol gelirlerinin eşitsiz dağılmasına karşı çıkan halk temel olarak sol ve islami iki cephede örgütlenmeye başladı. 1978 başlarından itibaren başlayan ayaklanma ve gösterilerin ülkedeki meşruiyetini tamamen yitirmesini sağladığı Muhammed Rıza Pehlevi, 1 Nisan 1979'da ülkeyi terk ederek sürgün hayatına başladı. İran ise yaşanan kargaşanın ardından yeni bir karşı devrimle bir İslam Cumhuriyeti olma yolunda ilerliyordu.

Fulgencio Batista
1933'te takipçileri ile beraber gerçekleştirdiği "Çavuşlar Ayaklanması" ile ülkenin en güçlü adamı konumuna gelen Fulgencio Batista, yolsuzluk ve rüşvet ile kısa sürede çevresinde çok büyük bir yandaş halkası oluşturdu. 1940-44 yılları arasında da devlet başkanlığı seçilir ve bu dönemde kazandığı ve zimmetine geçirdiği paralar ile dünya gezilerine çıkar. Ardında bıraktığı çürümüş yönetici kesiminin ülkeyi kaosa sürüklemesinden sonra 1952 yılında tekrar bir darbe ile göreve gelip bu sefer şiddet ve baskı ile korkuttuğu insanları yarattığı kumar ve fuhuş cennetinin parçası haline getirmeye çalışır.

26 Temmuz 1953'ten itibaren kendisine karşı gelişen muhalefeti şiddet ile bastırması sonucu Fidel Castro Ruz önderliğinde bir grup, 2 Aralık 1956'da sınır dışı edildikleri Küba'ya tekrar girip Sierra Maestra dağına çıkarak kendisine karşı gerilla mücadelesi başlatırlar. Halktan çok yoğun ve güçlü bir destek alan Castro ve silah arkadaşları karşısında tutunamayan Batista, 31 Aralık 1958'de Dominik Cumhuriyeti'ne kaçar. Sadece bir kaç saat sonra Havana'yı teslim alan Kübalı devrimciler ülkenin kaderini değiştirirken, Batista sürgünlerde geçirdiği hayatı, devrik diktatörler sığınağı olan Franco İspanyası'nda son bulacaktır.
Ozan Akalın (soL)