Gazze saldırıları İslamcı hamasetin sınırlarını gösterdi

Gazze'de 8'i çocuk 46 kişinin ölümüne yol açan saldırılarının ardından İsrail, büyük bir kara harekatına hazırlanıyor. Mısır'ın İslamcı lideri Mursi'nin İsrail karşısındaki ikircikli tutumu ise İslamcı iktidarların yürüttüğü hamasi politikanın sınırlarını bir kez daha gösterdi.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında dördüncü gün geride kaldı. 8'i çocuk 46 kişinin ölümüne yol açan saldırılar sırasında Mısır yönetiminin benimsediği tutum, İslamcı hamasetin sınırlarını bir kez daha gösterdi. Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi'nin, saldırıların ardından gerek ülke içindeki tepkileri gerekse Müslüman Kardeşler'in (İhvan) Filistin kolunu temsil eden Hamas'la ilişkileri gözeterek İsrail karşıtı bazı açıklamalar yaptıysa da, yürüttüğü diplomasinin esas amacının İsrail ile Hamas arasında ateşkes sağlamaya yönelik olduğu görülüyor. Batılı basın kuruluşlarında ise Mursi'nin bu ikircikli tutumunun nedeni olarak, İsrail'i desteklediğini açıklayan ABD ile İsrail karşıtı tepkiler veren partisinin kitle tabanı ve bölge halklarından gelen basınç arasında sıkışması gösteriliyor.

Mısır'dan gelen tepkiler
Mısır'da İhvan'ın partisi Özgürlük ve Adalet Partisi'nin iktidara gelmesinin ardından başta İslamcı kamuoyu olmak üzere geniş kesimlerde Mısır'ın İsrail karşıtı tutumunda değişmeler olacağı beklentisi yaratılmıştı. Mübarek rejiminin uzun yıllar boyunca açıkça ABD-İsrail ittifakının tamamlayıcısı gibi davranmasının ardından, İhvan'ın Mısır başkanlık seçimlerinde İsrail ile ilişkilerde daha “iddialı ve sert” bir tutum benimseyeceklerini vaat etmesi, bu yoldaki beklentileri güçlendiriyordu. Ancak iktidarını ABD'ye tescilleten ve bir de dış yardım sözü alan yeni lider Mursi, geçtiğimiz aylarda Mısır'da gerçekleşen Clinton ziyareti sırasında, bölgedeki dengeleri koruyacağını ve İsrail'le iyi geçineceklerinin işaretlerini vermişti.

Nitekim son İsrail saldırılarının ardından artan tepkilere karşın Mursi'nin tavrı ikircikliğini koruyor. Muhalefetteki Selefist Nur Partisi'nin sözcüsü Nadir Bakkar, Washington Post'a yaptığı açıklamada “Halkımız çoğunlukla Filistinlilerin yanında ve ne olursa olsun onlara yardım edilmesini o yüzden, onun [Mursi'nin] halkı atılan adımların yeterli olduğuna ikna etmesi çok zor” die konuştu. Öte yandan Mursi yönetiminin ABD'den beklediği yıllık 2 milyar dolara ulaşan yardımın da Mursi'nin benimseyeceği tutuma bağlı olduğu biliniyor. Nitekim Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü'nde görev yapan bir danışman, geçtiğimiz Perşembe Washinton Post'a yaptığı açıklamada Mısır yönetiminin Hamas'ı yatıştırmak konusunda adım atmazsa dış yardım konusunda büyük bedel ödeyebileceği değerlendirmesinde bulunmuştu.

Mursi ABD'den gelecek ekonomik yardımın koşullarını da göz önünde bulundurarak, önce İsrail'in saldırılarını kınadığını belirten açıklamalar yaptı. Ardından Obama ile telefon görüşmesi yaptı. Bunu Arap Birliği'ni acil toplantıya çağırması izledi. Sonra kamuoyundan gelen tepkiler üzerine Tel Aviv Büyükelçisi'ni geri çağırdı ve Mısır Başbakanı Hişam Kandil'in Gazze Şeridi'ne gitmesini istedi. Ancak Kandil'in Hamas lideri İsmail Haniye ile birlikte düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamalar, Mısır'ın “iki tarafı da” ateşkese davet etmesiyle sonuçlandı. Kandil konuşmasında, “Devrimci Mısır, iki taraf arasındaki saldırganlığa son verilmesi ve ateşkesin sağlanması için gerekli çabaları sarf etmekte tereddüt etmeyecektir” dedi. Aynı gün Mursi, Kahire'deki bir camide yaptığı konuşmada “Mısır halkı adına diyorum ki, bugünün Mısır'ı dünkünden farklıdır ve bugünün Arapları da dünkünden farklıdır. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Mısır hiçbir zaman Gazze'yi bırakmayacaktır” diye konuşuyordu. Mursi isim vermeden İsrail'i de tehdit etti. Ancak gerek Refah Kapısı'nın açılmaması ve gerekse İsrail açıkça saldıran taraf konumundayken iki tarafı da ateşkese çağırması, Obama'yla yapılan görüşmenin ardından Mısır'ın açıkça İsrail karşıtı bir tutum benimseyemediğini gösteriyor.

ABD'nin tutumu belirleyici
İsrail'in saldırıları, İran'a yönelik savaş planının bir diğer adımı olarak yorumlanırken, İran'a karşı ABD desteğiyle kurulmaya çalışılan “Sünni ekseni”nin Gazze konusundaki tutumu bu yorumları destekler nitelikte. Ahram Online'da yer alan bir haberde görüşlerine yer verilen Nasırcı Halk Hareketi üyelerinden Muhammed İdris, Mısır'daki İslamcı partilerin ideolojik farklılıklar nedeniyle İran'a işbirliği yapmaya isteksiz olduğunu belirtiyor. Nitekim Mısır ve Katar'lı yetkililerin, Hamas'ı İran'la ilişkilere sonlandırma konusunda ikna etmeye çalıştığına dair haberler geçtiğimiz günlerde basına yansımıştı.

Öte yandan ABD'li yetkililer Mursi'nin geçtiğimiz hafta boyunca Başkan Obama ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile pek çok telefon görüşmesi yaptığını belirtiyorlar. Mısır'ın ekonomik istikrarının Camp David antlaşmasından sonraki tutumuna dayandığını söyleyen çeşitli analistler, Mursi'nin İsrail'le ilişkiler konusunda ABD faktörünü dışarıda bırakamayacağı yorumlarını yapıyorlar. Nitekim Mısır Başbakanı Kandil'in Gazze'de Hamas'a verdiği mesaj, Mursi'nin Obama'yla anlaştığına işaret ediyor. Mursi, Obama'nın Hamas'ı kınayan ve İsrail'in “meşru savunma hakkına” değinen açıklamasının ardından ABD Başkanı'yla görüştüğünü söylemişti. Yaptığı açıklamada Mursi, Obama'ya İsrail saldırganlığının durması gerektiğini söylediğini belirtmiş ve “Mısır ve ABD'nin çatışmaların sürmesine ya da büyümesine neden olacak herhangi bir durumu engellemek için birlikte çalışacakları konusunda anlaştıklarını” söylemişti.

ABD'li yetkililerin açıklamaları da ABD yönetiminin Mısır'dan beklentilerinin bu doğrultuda olduğunu gösterir nitelikte. Dışişleri Sözcüsü Mark Toner, Washington Post'a yaptığı açıklamada “Mısır'ın 1979 Camp David Antlaşması'na sadık kalacağına inanıyoruz” diye konuştu.

AKP yönetiminin tavrı da farklı değil
İsrail'in büyük bir kara harekatına hazırlandığı bu günlerde, gerek Mısır yönetiminin ve gerekse AKP'nin tutumu, İslamcı hamasetin sınırlarını bir kez daha göstermiş oldu. Her iki ülke yönetiminin de sık sık iç politika malzemesi yaptığı İsrail karşıtı söylemler, ABD yönetiminin talepleriyle çeliştiği ölçüde, bölgedeki ABD yanlısı İslamcı iktidarlar için sorun yaratacak gibi görünüyor. İsrail tarafından füze saldırılarının başlatılmasının ardından Başbakan Erdoğan'ın açıklama yapmaktan kaçınması ve sorulan sorulara ise “Obama ile görüşeceğim” yanıtını vermesi, Mursi'nin tutumunu hatırlatıyor. Erdoğan'ın dün Kahire'de yaptığı konuşmada, “Herkes bilsin ki, er ya da geç Gazze'de katledilen o masum yavrucukların hesabı mutlaka sorulacaktır. İsrail bölgeyi bir daha kan gölüne çevirmek için her türlü insanlık dışı eylemi gerçekleştirmektedir” derken aslında hiçbir şey söylememiş oluyordu.

Filistin'deki durumun İran ve Suriye'yi de içine alan “Şii ekseni”ni zayıflatma planıyla yakından ilgili olması da, ABD güdümlü “Sünni ekseni”nin ikircikli tutumunu ele veren bir diğer durum. Nitekim Erdoğan'ın Kahire'deki konuşmasında Filistin'den ziyade Suriye'den bahsetmesi de bu duruma işaret ediyor.