Emperyalizm her seferinde bir gerekçe yarattı

1991'den bu yana emperyalizm, yeniden düzenlemeye çalıştığı tüm coğrafyalarda kendine bir gerekçe buldu. Çoğu zaman varolan sorunlar kaşındı, medya yalanlarıyla bu gerekçe güçlendirildi, içeride "muhalifler"den destekçiler yaratıldı, dışarıda "solcular"ın desteği alındı. Sonunda, emperyalizm müdahale etti.

Yugoslavya:

Emperyalizmin Sovyetler Birliği’nin yıkılışının ardından ilk kapsamlı yeniden düzenleme operasyonu, o günlerde halen Avrupa’da sosyalist bir devlet olarak varlığını sürdüren Yugoslavya coğrafyasında oldu.

Bu coğrafyaya müdahalede etnik sorunlar kullanıldı. Batı, bu sorunları olabildiğince kaşıdı ve halklar birbirine karşı kışkırtıldı. Bu dönemde emperyalizm, ülke içinde kendine pek “solcu” destekçi bulamazken, her milletin faşistleriyle yakın işbirliğine girdi.

Sonrada bu dönemde çatışmalarda vahşi katliamlara girişen birçok kişinin, CIA bağlantılı oldukları, Latin Amerika, Afganistan-Pakistan ve Kafkasya gibi bölgelerde de CIA tarafından görevlendirilmeleriyle açığa çıktı.

Yapılan büyük katliamların suçu, medya tarafından Yugoslav hükümetine yıkıldı. Medya batı destekli faşist hareketlerin katliamlarını gizlerken, Sırp millyetçilerinin yaptıklarını olabildiğince abartıyor, iki tarafı birbirine karşı kinle doldururken, Avrupa kamuoyunu da “bir şey yapmak lazım” düşüncesine alıştırıyordu.

Nitekim Yugoslav solcuları ülkenin birliği ve halkların kardeşliğinden yana tavır alsa da, Avrupa solcularının bir kısmı müdahaleye destek verdi. Özellikle Alman Yeşiller Partisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yurtdışındaki askeri operasyonları anayasasında dahi yasaklanmış olan Almanya’nın bu savaşa var gücüyle girmesinde önemli rol oynadı.

Sonuçta Yugoslavya, NATO ve Avrupa Birliği orduları tarafından yerle bir edildi. Ülkenin bölünme süreci halen devam ederken, etnik düşmanlıklara ise hiçbir çözüm gelmedi.

Kafkaslar:

Emperyalizmin sürekli yeniden düzenlemeye çalıştığı bir diğer coğrafya, Kafkaslar. Burada bir yandan Rusya’ya karşı etnik ve dini akımlar besleniyor, diğer yandan ise Gürcistan, Azerbaycan gibi ülkelerde batı yanlısı hükümetlerin işbaşına gelmesi için çaba gösteriliyor.

90’ların başlarında bölge kanlı çatışmalara sahne olurken, özellikle Çeçen islamcı hareketinin birçok kadrosu, ABD tarafından “yeşil kuşak” projesi çerçevesinde sosyalizme karşı yetiştirilmiş kişilerdi. Hareket, Afganistan-Pakistan bölgesindeki ABD yetiştirmesi islamcı güçlerle sıkı ilişkilere sahipti. Türkiye, Suudi Arabistan gibi bazı ülkeler de ABD adına bu ayrılıkçı hareketleri destekliyorlardı.

Rusya’nın yanıbaşındaki bu stratejik coğrafyada emperyalizmin istediği dönüşüm tam anlamıyla gerçekleştirilemedi. Bu nedenle 2008’de Gürcistan-Güney Osetya savaşı patlatıldı. Savaş, emperyalizmin Saakaşvili hükümetini fişteklemesiyle başladı. Ancak Rusya’nın müdahalesi, zaten 20 yıldır fiili olarak özerk yönetime sahip olan Güney Osetya ve Abhazya’nın Gürcistan’dan tamamen kopması sonucunu doğurdu.

Yine de batılı ülkeler, buradaki ağırlıklarını artırmak için çabalarını sürdürüyorlar.

Somali:

Afrika, emperyalizmin uzun süredir girmeye çalıştığı ve diğer coğrafyalara kıyasla halen az başarı elde edebildiği bir kıta. Buraya askeri olarak girmek için ABD uzun süredir uğraşıyor. Bu doğrultuda en fazla üzerine gidilen ülke, Somali.

Afrika’daki sorunları açıklamak için batı dünyasında genel eğilim etnik ve dini farklılıklara işaret etmek olsa da, Somali büyük etnik ve dini farklılıkların olmadığı bir ülke olarak, sıkıntının kaynağının başka şey olduğunu anlamak için iyi bir örnek. Ülkenin sorunlarının kökeninde sömürgecilik döneminin kalıntıları ve emperyalizmin burayı karıştırması yatıyor.

Somali’ye müdahalelerde emperyalizm genel olarak “insani müdahale” kavramını kullandı. Aslında emperyalizmin ilk büyük müdahalesi, Sovyetler Birliği’ne yakın duran Etiyopya’ya karşı bu ülkeyi savaşa sokmak için olmuştu. Sonrasında ülkedeki karışık durum hep korundu ve 1992’de Birleşmiş Milletler müdahale etti. Bu müdahale, dış askeri güçlere ülkenin kapısını açtı.

Medya sürekli olarak Somali’den “katliam görüntüleri” servis ediyor, batılı gözlüklerle bakan solcular da sorunun kökeninde emperyalistlerin müdahalesinin yattığını göremeyerek, “insani yardım” adına müdahaleye destek çıkıyordu.

Sonradan Somalili korsanlara karşı mücadele bahanesiyle ülkeye daha da fazla asker yığıldı.

Sudan:

Afrika’da hedefteki bir diğer ülke Sudan. Sudan, İngiliz sömürge yönetimi tarafından on yıllarca böl-yönet politikasına maruz bırakıldıktan sonra, 2005 yılına kadar müslüman çoğunluklu kuzeyle hıristiyan çoğunluklu güney arasında bir iç savaş yaşadı. 2005’te yapılan anlaşma bir federasyonla birleşmeyi öngörüyordu, ancak emperyalizm, hem Afrika’nın doğusundaki stratejik konumuna, hem de çoğu Çin’e ihraç edilen petrol yataklarına göz diktiği bu ülkeyi bölme planının son aşamasına gelmiş durumda.

Sudan’a yapılan müdahalenin son ayağı, geçtiğimiz aylarda düzenlenen “bölünme referandumu” idi. Emperyalizm, kuzeyde iktidarda bulunan El Beşir yönetiminin antidemokratik söylemlerine işaret ederek, ülkenin bölünmesine zemin hazırladı.

ABD,2006’da Sudan’a müdahale için Darfur’da yaşanan kötü durumu bahane ederek, Birleşmiş Milletler’den müdahale kararı çıkarmış, Sudan yönetimi buna şiddetle karşı çıkmıştı.

Batı medyası “El Beşir diktatörlüğü”nü yerden yere vururken, asıl amaç olan ülkenin ikiye bölünmesi hedefi gizlendi. Avrupa’daki birçok sol örgüt El Beşir gericiliğine karşı çıkmak adına müdahaleyi meşrulaştırırken, emperyalizm ülke içindeki güçleri ayrılmadan yana teşvik ediyordu. Sudan Komünist Partisi birlikte yana tavır alırken, parti ile bir cephe kurmuş olan direniş hareketi, Sudan Halkının Özgürlük Hareketi (MLPS), ikiye bölündü ve güney kanadı bölünmeden yana tavır aldı.

Irak:

Herkesin hatırındaki yeniden düzenleme örneği, elbette Irak. Irak’ta öyle büyük bir yalan tezgâhı kuruldu ki, kitle imha silahlarının varlığından Saddam’ın El Kaide’ye desteğine kadar her birisinin yalan olduğu tek tek açığa çıktı.

Ancak Irak’a 2003’teki ikinci saldırının öncesinde medya, tüm bu yalanları propaganda etti. Saddam’ın diktatörlüğü öne çıkarıldı, bu sırada ABD, Irak’taki muhalif gruplarla ilişkilerini genişletti. Kuzeydeki Kürt aşiretlerinden bazı Şii gruplara birçok kesim, Saddam’a karşı emperyalizmle işbirliğine ikna edildi.

Irak konusunda sol, toplama bakıldığında diğer örneklere göre daha doğru bir tavır sergilese de, yine de “Saddam diktatörlüğüne karşı müdahale” söylemini onaylayan kesimler de çıktı.

Afganistan:

Afganistan işgalinin görünürdeki gerekçesi, 11 Eylül saldırıları idi. Saldırılar nedeniyle Bush’un “teröre karşı savaş” doktrinine tüm dünyada büyük destek sağlandı. İşgal, her türlü terörden çok daha büyük bir yıkım getirdi. Üstelik Taliban’ı bitirmek bir yana, Pakistan da savaşın parçası haline getirildi.

Çin:

Emperyalizmin yeniden düzenleme planları, Çin’de de yürürlükte. Çin’in batısındaki Doğu Türkistan bölgesinde doğrudan CIA bağlantılı ayrılıkçı hareket, uzun yıllardır kullanılıyor. Geçtiğimiz sene bölgede Uygur kökenlilerle Çinliler arasında çatışmalar yaşandığında batı buraya müdahale etmeye çalışmış, medya büyük bir yalan kampanyası başlatmıştı.

Türk medyasının da ortak olduğu bu kampanyada yapılanlar, ölü Çinliler’in resimlerini basıp “Uygurlar katlediliyor” başlıkları atmaya kadar varmıştı.

Çin’in “kaşınan” bir başka bölgesi ise Tibet. Burada da batı yıllardır Tibet’in bağımsızlığını savunan batı yanlısı hareketi destekliyor. Dalay Lama liderliğindeki hareket, çeşitli “sol” gruplardan da destek görüyor.

Kuzey Afrika:

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki yeniden düzenleme, uzun süredir emperyalizmin gündeminde. “Büyük Ortadoğu Projesi” olarak 90’lardan beri gündemde olan projede her ülkede ayrıntısı anlatılamayacak kadar çok adım atıldı.

Fakat son gelişme, son aylarda yaşanan isyan dalgasıyla birlikte oldu. Emperyalizm, isyan öncesinde kimi muhalif gruplarla kurduğu ilişkiler, medyanın manipülasyon gücü, ve en önemlisi coğrafyada devrimci hareketlerin güçsüzlüğü sayesinde halkların haklı öfkesiyle patlak veren isyanların sonuçlarını kendine yontmasını bildi. Mısır ve Libya’da batıyı hiç üzmeyecek hükümetler eliyle, demokratik görünüme sahip rejimler kurulma aşamasında.

Müdahalenin daha şiddetli olanı ise Libya’ya karşı yaşandı. El Cezire ve batı medyası Kaddafi’nin yaptıklarına dair “şehirleri bombalıyor” gibi sonradan ABD ordusunun dahi yalanlamak durumunda kaldığı iddialara yer verdi. Avrupa’daki kimi “solcuların” katkısıyla emperyalizm, “insani müdahale” adı altında BM Güvenlik Konseyi’nden müdahale kararı çıkarttı.

Önce müdahale yetkisi el çabukluğuyla BM’den NATO’ya aktarıldı, sonra da BM kararının aksine saldırı rejim değişikliği ve Kaddafi hükümetinin devrilmesine odaklandı.

Suriye:

En son yaşanan örnek ise Suriye. Suriye’de batı çeşitli muhalif grupları rejime karşı desteklerken, batı basını da sürekli yalan haber yapıyor. Suriye’de geçtiğimiz hafta yapılan gösterilerde ölen ondan fazla kişi medya tarafından “gösterici” olarak tanıtılmış ve Esad hükümeti “barışçı sivil gösteriye kurşun sıkmakla” suçlanmıştı. Oysa ölenlerin yarısından fazlasının Suriye güvenlik güçleri olduğu ve silahla öldürüldükleri, yani göstericilerin hiç de silahsız barışçıl siviller olmadıkları anlaşılmıştı.

Şimdi benzer bir oyun Suriye’ye karşı oynanıyor. Esad rejiminin anti-demokratik uygulamaları bu ülkeye yapılacak müdahalede solun desteğini almak için kullanılacak, içeride ise çeşitli muhalif gruplar silahlandırılarak çatışma ortamı yaratılacak.

(soL - Dış Haberler)