Devrimci hareket zayıf olunca...

Ortadoğu’daki halk ayaklanmaları herkesi heyecanlandırdı. Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir nokta var: Emperyalizm, bu ayaklanmaları kendi lehine çevirmek için fırsat kolluyor. İşin kötüsü, henüz süreç tamamlanmasa da, başarılı olabileceği görülüyor.

Tunus’ta üniversite mezunu olan, iş bulamadığı için meyve sattığı tezgâhına zabıta el koyunca kendini yakan Muhammed Buazizi, herhalde bölgede böyle bir ayaklanma dalgası yaratacağını hiç düşünmüyor, uğradığı haksızlığa tepki olarak elindeki son çareyi kullanıyordu.

Ancak Tunus’ta çakan kıvılcım, kısa sürede bölge ülkelerini sardı. Bin Ali ülkesinden apar topar kaçmak zorunda kaldı, Hüsnü Mübarek Mısır’daki “tahtını” kaybetti, köşesine çekildi. Yemen, Ürdün, Bahreyn, İran, hatta Suudi Arabistan’a kadar birçok ülke, şimdilerde yoğun eylemlere sahne oluyor.

Şimdiye kadar ayaklanmaların belli bir kazanımla sonuçlandığı, yani devlet başkanlarının devrildiği Tunus ve Mısır’da mücadelenin aktörü, herhangi bir örgütlü yapının ya da siyasetin öne çıkmadığı, ancak örgütsüz olduğu kesinlikle söylenemeyecek geniş halk kitleleriydi. İki ülke de işçi sınıfının ayaklanmanın başarıyla sonuçlanmasındaki rolleri büyük önem taşıdı.

Dahası, iki ülkede de iktidarda Batı yanlısı hükümetler vardı. Bu durum, ayaklanmaların başlarında ABD ve diğer batılı devletlerin ve batı medyasının ayaklanmalara şüpheyle bakmasına yol açtı. Batı medyası Tunus’ta Bin Ali giderse laikliğin çökeceğini ve İslamcılar’ın ülkeye egemen olacağını iddia ediyor, Mısır’da görgü tanıkları aksini söylese de, isyancıların Ulusal Müze’deki tarihi eserleri yağmaladığını ön sayfalara taşıyordu.

ABD’nin tavrındaki gidişat
Batı basını isyanlara oldukça şüpheli bir tavırla yaklaşırken, ABD de “uzaktan izler” bir görüntü sunuyor, tepki vermemeye çalışıyordu.

Tunus’ta Bin Ali’nin gidişinin, batıyla işbirliği halindeki ordunun kontrolünde gerçekleşmesi, bu ülkeyle tarihsel bağları olan Fransa gibi batı Avrupa ülkelerinin de sürece müdahil olmaları, bu ülkede “istenmeyecek” sonuçları ortadan kaldırdı. Yeni hükümet kurulur kurulmaz ordu, başkentin meydanlarındaki kitleleri zor kullanarak buradan çıkardı.

Mısır’ın hem daha büyük, hem de daha karışık bir ülke olması, ABD’nin daha da temkinli davranmasına yol açıyordu. Ancak ilk defa 28 Ocak’ta Hillary Clinton, Mübarek’e “Halkını dinle” deyince, ABD’nin pozisyon değişikliği ortaya çıktı.

Bundan sonraki ABD açıklamaları, bu ülkenin inisiyatifi nasıl eline almaya çabaladığını açıkça ortaya koyuyor.

Obama (1 Şubat): (Mübarek’e) Aday olma.

ABD’nin eski Kahire Büyükelçisi Frank Wisner (2 Ocak): (Mübarek’le özel toplantıda) Başkan olarak sonunuz geldi. Düzenli bir geçişe hazır olun.

Obama (2 Şubat): (Mübarek’e telefonda) Mübarek’in hemen şimdi başlaması gereken değişim ülkeyi barışçıl bir geçişe ve adil seçimlere götürmeli. Mısır ordusuna teşekkür ederim.

Beyaz Saray Sözcüsü Robert Gibbs (2 Ocak): Mısır’da değişim zamanı geldi.

Obama (3 Şubat): Mısır’da halkın ihtiyaçlarına cevap verecek bir sistem kurulmalı.

ABD’li yetkililer (4 Şubat): Mübarek iktidarı yardımcısı Ömer Süleyman’ın kontrolündeki geçici hükümete aktarmalı ve Mısır ordusu hükümete destek vermeli.

ABD ilk defa Twitter’dan Arapça mesaj verdi (9 Şubat): Başkan Barack Obama, Mısırlıların kendi geleceklerine sadece kendilerinin karar verebilecekleri görüşüne bağlıdır.

Aynı sürecin başında Mübarek’in iktidarda kalması için tüm ülkelere mesaj gönderen İsrail hükümeti de ABD’nin tavır değişikliğine sonradan ayak uydurarak Mısır’daki değişimi olumlu gördüğünü ilan etti.

ABD aynı oyunu diğer ülkelerde zorluyor
Mısır ve Tunus’taki halk ayaklanmaları sonucunda şimdiye kadar yaşanan değişim, emperyalizmi memnun etmiş görünüyor. Senelerdir süren diktatörlük rejimlerinin halkta yarattığı basınç tahliye edilirken, emperyalizmi memnun edecek isimler iktidara yerleşti.

Ancak ABD, burada kalmadı. 12 Şubat’ta Obama, Mısır’da Mübarek’in devrilmesi için “Bu daha başlangıç” dedi.

14 Şubat’ta ABD, İran’daki muhaliflere açık desteğini ilan etti. 16 Şubat’ta Obama, “İran halkının daha fazla özgürlük ve daha temsili bir yönetim özlemini ifade konusunda cesur olmasını” umduklarını söyledi.

ABD, geçtiğimiz sene haftalar süren eylemlere yol açan seçim sonrası süreçte dahi İran’daki muhaliflere açık destek vermemiş, “tarafsız görünme” politikası izlemişti. Bu bakımdan son ayaklanmaların ardından ABD’nin güven kazandığı ve daha cesur adımlar attığı görülüyor.

Türkiye de oyunun parçası mı olacak?
Son olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İran’a yaptığı ziyaret sırasında televizyondan canlı yayınlanan röportajında bölgedeki halk ayaklanmalarına sözü getirerek, halkın arzularının dikkate alınması gerektiğini söylemiş ve köklü reformlar yapılması gerekebileceğini söyledi.

Mecliste vekillerin, muhalefet liderlerinin öldürülmesini isteyecekleri kadar muhalefet hareketine karşı bir havanın egemen olduğu İran’da böylesi bir mesaj verilmesi, AKP’nin ABD’nin oyununa dahil olmaya çalıştığını düşündürüyor. Zira Erdoğan, Mısır’da ABD Mübarek’e açıktan tavır almaya başladığı andan itibaren fırsatı kaçırmamış, ardı ardına protestoculardan yana açıklamalar yapmıştı.

Türkiye’deki süreci diğer ülkelerde de mi işletmek istiyorlar?
Tunus ve Mısır’da yaşanan ayaklanmaların, batı yanlısı çizgiyi koruyacak bir siyasi iktidar yapılanmasıyla sonuçlanması, bu ülkelerde batı yanlısı çizgiden kopmayacak birer "demokratik" rejim kurulması olanağı sağladı.

Emperyalizm, bu doğrultuda AKP’nin Türkiye’de yaptığı değişimi açıkça model olarak işaret ediyor. İngiltere'nin AB İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı David Lidington “Özellikle Arap ve Müslüman dünyasındaki gençlerin Ahmedinejad yerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a model siyasi lider olarak bakmalarını tercih ederim” derken, Türkiye’yi bir “demokratik ılımlı İslam” ülkesi olarak öne çıkarıyordu.

New York Times gazetesi model göstermekten de öte giderek, AKP’nin Müslüman Kardeşler konusunda rol oynayabileceği düşüncesini sütunlarına taşıdı.

Son olarak ABD Kongresi’ne seslenen CIA şefi Leon Panetta, “Kanımca Müslüman Kardeşlerin radikal bir örgüt olduğunu söylemek zor” diyerek, örgütün Mısır’ı bekleyen süreçte yeni düzenin kurucu unsurlarından biri olabileceğine ilişkin sinyal verdi.

(soL)