CIA belgesi suç ortaklığını gösterdi

Eski Libya Dışişleri Bakanı’nın ofisinde bulunduğu öne sürülen gizli bir CIA belgesi, ABD ve İngiliz istihbaratının, İslamcı bir terör zanlısının Trablus’a teslim edilmesi için Kaddafi hükümetiyle işbirliği yaptığını ortaya çıkardı.

2009 yılında Libya’nın Dışişleri Bakanı olmadan önce Dış Güvenlik Örgütü’nün başkanı olan Musa Kusa’nın ofisinde İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve gazeteciler tarafından bulunan çok sayıda gizli belge, 2003-2004 yılları arasında Libya ile ABD-İngiltere arasındaki yakınlaşma döneminde İngiltere ve Libya istihbarat servisleri arasında kurulan kirli ilişkileri ortaya çıkardı.

Söz konusu CIA belgesi, bir terörizm zanlısının, işkence görme riskine karşın eşi ve çocuklarıyla birlikte Hong Kong’dan Trablus’a getirilmesi için İngiliz ve Libya istihbaratının birlikte çalıştığını ortaya koyuyor. İngiliz The Guardian gazetesinin haberine göre, belgedeki ifadeler, CIA’in plana doğrudan dahil olmamakla birlikte, planın uygulanmasını desteklemek konusunda istekli olduğunu ve mali destek önerdiğini gösteriyor.

Binada bulunan başka kimi belgeler, söz konusu dönemde İngiliz istihbarat servisi MI6’in Libya istihbaratıyla olan ilişkisinin, kamuoyunda bilinenden çok daha yakın olduğunu ve Libya istihbaratının bazı İslamcıların yakalanması için ABD tarafından yürütülen bir dizi operasyona katıldığını öne sürüyor.

Trablus’taki Kaddafi karşıtı ordunun komutanı olan Abdülhakim Belhac’ın, geçtiğimiz Pazar günü, kendisinin Trablus’a teslim edilmesi ve sonucunda gördüğü işkence nedeniyle Londra ve Washington’dan özür talep ettiği ve bu konuda dava açabileceğini açıkladığı kaydedildi. Belhac, 2004 yılında Malezya’da El-Kaide’yle bağlantılı Libya İslami Savaş Grubu’nun yöneticilerinden biri olarak CIA tarafından tutuklanmış, ve Libya’ya teslim edilmiş, 2010 yılında serbest bırakılmıştı. (Belhac hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız)

MI5 ve MI6 görevlileri uzun süredir, 11 Eylül saldırılarının ardından terör zanlılarının ülkelerine teslim edilmeleri ve işkence görmelerinde üstlendikleri roller konusundaki suçlamaları inkâr ediyorlardı. Son bulunan belgeler, en azından bir örnekte, İngilizlerin kendi “işkenceye teslim” operasyonlarını yürüttüklerini ortaya koyuyor.

Trablus’taki ofiste bulunan belge, Hong Kong’dan Trablus’a getirilen kişinin CIA tarafından “Ebu Muntir” olarak adlandırdıldığı ve hakkında, İngiltere’de yaşarken bir grup İngiliz müslümanı İngiltere’nin güneydoğusunda belirlenemeyen bir hedefe bombalı saldırı düzenlemeye teşvik ettiği iddiasının bulunduğu öğrenildi. Planı yapanların MI5’ın ve kontra-terör dedektiflerinin gözetimi altında bulunduğu, Ebu Muntir’in ise Libya’ya gönderilmeden önce 2004’ün Mart ayında Hong Kong’da gözaltına alındığı öne sürüldü. Çetenin beş üyesinin mahkemenin ardından cezaevine gönderildiği, altıncı bir kişinin ise Kanada’da 10 yıl hapis cezası aldığı belirtilirken, Abu Muntir ve ailesinin akıbetinin halen belli olmadığı kaydedildi.

Irak’ın işgalinin ardından Kaddafi hükümeti ile İngiltere arasındaki ilişkilerde belli bir yakınlaşma olduğu, hatta Kaddafi’nin nükleer silahlanma programından vazgeçmeye ikna edildiği dönemde, İngiliz ve Libyalı yetkililer arasında yapılan görüşmeleri detaylandıran belgelerin de yine aynı dış güvenlik ofisinde HRW tarafından ortaya çıkarıldığı belirtildi. Kaddafi’nin eski istihbarat şefi Musa Kusa’nın geçtiğimiz Mart ayında Libya’dan uzaklaştırılması için planlanan uçuşun MI6 tarafından organize edildiği ortaya çıktı. Bu ilişkinin geliştirilmesinde MI6’nın anti-terör faaliyetlerinin eski başkanı olan Mark Allen’ın belirleyici rol oynadığı da belgelerden ulaşılan bilgiler arasında.

Belgeler ayrıca, İngiliz istihbaratının bazı kişiler hakkında Trablus’a istihbarat raporları sunduğunu, bir örgütün ortaya çıkarılmasında İngiltere’de bulunan kimi telefon numaraları kullanılarak Libyalı yetkililere yardım ettiğini ve bazı İslamcı terör zanlılarının Libya’ya teslim edilmesini amaçlayan ABD operasyonlarına destek verdiğini gösteriyor. Yine aynı belgelerde, Kaddafi’nin devrilmesinden önce bazı rejim karşıtlarının cezaevinde rutin işkenceden geçirildiği, hatta teslim edilen kişiler arasında İbn Şeyh El-Libi adlı bir kişinin öldüğü ve bu ölümün Libyalı yetkililer tarafından intihar olarak nitelendirildiği de iddia ediliyor.

(soL - Dış Haberler)