BM'nin Suriye raporu nasıl yazıldı?

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi'nin Suriye ile ilgili raporunda yer alan bilgilerin tamamı Suriye dışında bulunan muhaliflere dayandırıldı. Ülke dışında bulunan muhaliflerin anlattıklarının "kanıt" olarak sunulması tam anlamıyla bir skandal...

Batı medyası, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi'nin geçtiğimiz gün açıklanan "Suriye'de yaşanan insan hakları ihlalleri" konulu raporundan yola çıkarak, Suriye yönetimi aleyhine seri haber üretimine başladı.

Fakat işin ilginç yönü, "Suriye güvenlik güçlerinin insanlığa karşı işlediği suçlar" başlıklı manşet haberlerin içeriğine göz atıldığında görüldü. Haberlerde, BM İnsan Hakları Konseyi'ne bağlı araştırma ekibinin, Suriye'de yaşanan insan hakları ihlalleri iddiaları konusundaki araştırmalarını, sadece Suriye dışında bulunan muhalif ve ordu kaçağı 223 "kurban ve tanık" ile yaptıkları görüşmelerden elde ettikleri "kanıtlar" ile raporlaştırdıkları belirtiliyordu.

Bu bilgi raporu değersizleştirdiği oranda, niyeti de ortaya serdi. BM'nin Suriye hakkındaki raporu, daha önce de işe yaradığı bilinen, bir ülkeye askeri müdahalede bulunmak amacıyla "insani kaygılar" kılıfının kullanılması stratejisinin Suriye için işlemeye başladığını gösteriyor.

AKP Suriye karşıtı "insan hakları ihlalleri" raporuna yataklık etmiş
Suriye'ye yönelik saldırgan açıklamaların BM raporunu beklediği de, raporun duyurulmasının hemen ardından Türkiye Dışişleri'nin Suriye yönetimini uyardığı resmi bir açıklama yapmasından ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Suriye'ye karşı son derece düşmanca maddeler içeren bir yaptırım paketini bugün açıklamasından anlaşılıyor.

Dışişleri Bakanlığı açıklamasında bir başka dikkat çekici noktayı ise, BM araştırma ekibinin görüştüğü 223 "kurban ve tanık"tan bir kısmının Hatay'daki kampta bulunan Suriyeli "muhalifler" ile bir kısmı ordudan ayrıldığı iddia edilen kişilerden oluşan ve "Özgür Suriye Ordusu" olarak anılan silahlı çetenin üyeleri olduğunun resmen itiraf edilmesi oluşturuyor.

Bakanlığın bugünkü açıklamasında, "Suriye'nin ülkeye giriş izni vermemesi nedeniyle, Suriye vatandaşları ile görüşmek üzere 31 Ekim-2 Kasım 2011 tarihlerinde Hatay'daki kampları ziyaret etmesine imkan tanınan Komisyon heyetinin çalışmalarına bundan sonra da Türkiye tarafından destek verilmeye devam edileceği" belirtiliyor.

Rapor nasıl "yazıldı"?
BM'nin, Irak'ın işgaline ve en son Libya'ya yönelik NATO saldırısına zemin hazırlayan şüpheli "insan hakları" raporları hazırlayarak emperyalist ülkelerle suç ortaklığı kurduğu biliniyor. BM'nin kirli sicili göz önüne alındığında ise, Suriye hakkındaki temelsiz raporunun, Suriye'yi NATO işgaline bir adım daha yaklaştırmaya hizmet eden bir araç olduğu konusunda şüpheye yer kalmıyor.

Sadece Suriye dışında bulunan "kurban, tanık ve ordudan kaçanlar"la yapılan görüşmelerin tek yanlılığı, halihazırda BM İnsan Hakları Konseyi'nce oluşturulan "Uluslararası Suriye Soruşturma Komisyonu"nun raporunun güvenilir olmadığına yeterli kanıt iken, raporunun tam metnine göz atıldığında ise daha da tuhaf bir durumla karşılaşılıyor.

Birincisi, rapor hazırlama süreci 26 Eylül 2011 tarihinde doğrudan BM'nin Cenevre'deki merkezinde başlatılıyor. Aralarında Arap Birliği ve İslam Konferansı Örgütü'ne üye devletlerin temsilcilerinin, "bölgesel gruplar"ın, sivil toplum kuruluşlarının, insan hakları savunucularının, medya temsilcilerinin ve "uzmanlar"ın katıldığı toplantılarda şekil veriliyor. Özellikle de Suriye'ye yönelik saldırganlığın öne çıkan aracılarından biri olan Arap Birliği'nin "katkısı" ve toplantılara katılan diğer kuruluş ve kişilerin isimlerinin de gizli tutulması, raporun güvenilirliği konusundaki şüpheleri haklı kılıyor.

Suriye'ye yönelik saldırı planında "insan hakları örgütleri" ve medyanın rolü konulu haberimiz için: Suriye’yle ilgili her duyduğunuza inanmayın

İkincisi, Komisyonun genel çağrısına uyarak, ellerindeki bilgi ve belgeleri Komisyona ileten "konuyla ilgili" kişi ve kuruluşlar açıklanmıyor. Ayrıca, bilgi ve belgelerin BM kurallarına göre yönetilen güvenli bir veritabanında toplandığı ve gizliliklerinin korunacağı vurgulanıyor.

Üçüncüsü, bilimsel analizler, medyada çıkmış haberler ile video ve ses kayıtlarının Suriye raporuna kaynaklık ettiği belirtiliyor. Fakat örneğin, medyanın Suriye konusundaki yalanları defalarca ortaya çıkarılmış bulunuyor. En son geçtiğimiz gün, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim'in düzenlediği basın toplantısında silahlı muhalif grupların düzenlediği saldırılarda hayatını kaybeden güvenlik güçlerinin görüntüleri gösterilmeye başlandığında, yabancı basın temsilcilerinin toplantı salonundan verdikleri canlı yayını derhal kesmeleri ile, Suriye'nin yabancı basına baskı uyguladığı iddialarının temelsizliği kadar, Batılı medyanın Suriye ile ilgili haberleri nasıl da tek yanlı yansıttığına birebir şahit olundu.

Raporun "Çalışma Yöntemi" başlıklı bölümünün sadece girişinde verilen bu bilgiler ve raporun bütününde "iddia" olarak dile getirilen, kesin kanıt gösterilemeyen Suriye yönetimi hakkındaki suçlamalar, raporun Suriye'ye askeri bir müdahalenin önünü açma hedefiyle yazıldığını doğruluyor.

BM'nin Suriye komisyonundaki Türk uzmanın "itirafları"
BM'nin Suriye raporunun güvenilirliği tartışmaları arasında dikkatlerden kaçmayan bir durum da, üç kişiden oluşan Uluslarası Suriye Soruşturma Komisyonu'nun bir üyesinin Türkiye'den sosyolog Yakın Ertürk olması...

Hürriyet'e konuşan Ertürk'ün açıklamalarından alıntılar, Suriye yönetiminin ülkeye girişlerine izin vermediği iddiasını sık sık tekrarlamasına rağmen, aslında tartışmaları Suriye lehine sonlandıracak ve aynı zamanda da AKP iktidarının Suriye'nin bütünlüğüne yönelik işlediği suçları ele verecek değerde...

Raporun yazım sürecinde Suriye'ye gittiniz mi? Kimlerle görüştünüz?

Rapor için 223 kişiyle görüştük ancak Suriye'ye gitmedik. Çünkü Suriye hükümeti giriş izni vermedi. Dolayısıyla Suriye dışında, çatışmalar başladığından bu yana ülkeden kaçmak zorunda kalan kişilerle görüştük. Bu kişilerin korunması açısından yer belirtmiyoruz. Raporumuzda da herhangi bir yer belirtmedik.

Raporda "Özgür Suriye Ordusu"nun varlığını kabul ediyorsunuz…

Böyle bir oluşum var ancak raporda dikkat ettiyseniz buna çok da yer vermedik. Ne derece örgütlü, ne derece etkili olduğu konusunda elimizde veri yok. Son günlerdeki haberlerden gördüğümüz kadarıyla daha fazla görünürlük kazanmaya başladılar ve operasyonlar yapıyorlar. Ama ülkeye giremediğimiz için bunları belgeleme şansımız olmadı. Sadece söylenenlere bakarak da bir değerlendirme yapmak istemedik.

Bugüne kadar şöyle bir söylem vardı: "Silahsız masum siviller, karşılarında Suriye askerleri." Özgür Suriye Ordusu dediğimiz zaman silahlı güçlere karşı silahlı güçler gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu da, "Bu insanlar devletlerine karşı silahlanmış olmuyorlar mı? Şam'ın yaptığının da mazur görülebilir bir tarafı olamaz mı" sorularını sorduruyor.

Tabii ki bu tip sorular sorulabilir... Dediğim gibi, bu askerler tek bir birlikte görev yapmış, söz birliği etmiş kişiler değil. Suriye'nin çeşitli yerlerinden, ordunun farklı birimlerinde görev yapmış, birbirleriyle teması olmayan insanlar. Ama silahlandırılmış kişiler konusunda bir şey söylememiz mümkün değil, Suriye’ye giremediğimiz için. Bizim konuştuklarımız silahsız, başka ülkelere sığınmış insanlar. Sizin sözünü ettiğiniz kişiler Suriye'de operasyon yapıyorlar. Onu da gidip yerinde incelemek gerek. O yüzden Suriye hükümetinin kapılarını açması gerekiyor ki kendi tezleri de bir yerde gözden geçirilebilsin.

Bu komisyona girişiniz nasıl oldu?

Davet edildim, daha doğrusu atandım. İnsan Hakları Konseyi Başkanı üç kişi belirlemiş. Ben daha önce Kırgızistan'la ilgili bir soruşturma komisyonunda da yer almıştım. Dolayısıyla herhalde uluslararası çevrede bilinen bir isim olduğumdan böyle bir atama yapıldı. Ben de insan hakları alanında çalışmalarımı sürdürdüğüm için memnuniyetle kabul ettim. Ama zor bir görev.

Bunda Türkiye'nin Suriye'ye coğrafi yakınlığının bir etkisi olabilir mi?

Biz üç kişiyiz. Benimle birlikte bir ABD'li bir de Brezilyalı raportör var. Aslında Türkiyeli olmam, Türkiye'nin bu konudaki politikası nedeniyle sakınca bile yaratabilir. Hatta bana böyle bir soru da sorulmuştu ilk atandığımda. Ben o zaman şunu söyledim: "Ben buraya Türkiyeli olduğum için değil bağımsız bir uzman olduğum için atandım. Hiçbirimiz burada ulusal kimliğimizle yer almıyoruz."

(soL-Haber Merkezi)