Almanya, 1. Dünya Savaşı'na istemeden mi girdi?

Soğuk Savaş tarihyazımının en önemli tezlerinden bir tanesi, 1. Dünya Savaşı'nın 20. yüzyıldaki bütün kötülüklerin anası kabul ederek tarihsel olmayan bir anlayışın yerleşmesine vesile olmasıdır. Bunun çıktılarından birisi de, Almanya'nın savaşa istemeyerek girdiği iddiasıdır.

Tevfik Taş

“Ursünde des 20. Jahrhunderts” (20. yüzyılın ilk günahı) nitelemesi Birinci Dünya Savaşı'nı betimlemek için ilk kez Amerikalı dipomat ve tarihçi Georg F. Kennan tarafından 1978 yılında söylenmişti. Anti-komünist Soğuk Savaş diplomatı Kennan, 1946 Şubat'ında Moskova'dan Truman'a gönderdiği “Lange Telegramm”da yeni bir terminolojinin de göbeğini kesmişti: “ The great seminal catastrophe of this century ”.

Bu “Urkatastrophe” kavramlaştırması ile Kıta Avrupası'ndaki burjuva tarih yazıcılığı da ciddi bir yükü omuzlarından atarak, tarihin dilini Soğuk Savaş'ın terminoloik gereksinmelerine uyarlayabilmişti. Ortada bir kök felaket vardı ve bütün felaketler de bu kök felaketten türüyordu.

Birinci Dünya Savaşı'na kadar küresel dominant güç olan kapitalizm, savaş sonrasında alt-üst olan dengeler nedeniyle radikal bir şekilde sarsılmıştı. 1917/18 alt-üst oluşunda “Bolşevizm” ortaya çıkmış bu da 20. yüzyılda insanlık için felaket kaynağı olmuştu. Kapitalist dünya “anlaşılır nedenlerle” refleks göstermiş, kimi durumlarda da bu refleks faşizme dönüşmüştür. Üzücü sonuçları olmakla birlikte, bu tepki anlaşılır(dır)...

G. F. Kennan'ın betimlediği bu yeni paradigma perspektifi, yakın dönem burjuva tarihçiliğinin bir kesitinde (özellikle Soğuk Savaş döneminde) neredeyse istisnasız temel çerçeveydi.

Bu çerçevenin Soğuk Savaş döneminde iştigal ettiği yer bugün için büyük oranda sarsılmış durdumdadır. Beyni cüzdanıyla lehimlenmemiş tarihçilerin sayısındaki artışı reddetmeden geçmek olmaz.

Die Zeit'daki Polemik
Almanca konuşulmayan dünyadan Avusturyalı tarihçi Christopher Clark'a “Preis des Historischen Kollegs” ödülünü veren modern Alman tarihçiliğine en güçlü itiraz yine bir tarihçi olan, Yeni Avrupa Tarihi uzmanı Sussex Üniversitesi öğretim görevlisi John Röhl'den geldi. Profösör Röhl, daha önceleri Alman tarihçi Fritz Fischer'in de işlediği Birinci Dünya Savaşı konusunda C. Clark'ın tezlerini boşa çıkartan önemli verilere ulaştı.

C. Clark, 2012'de İngilizce yazılıp bir yıl geçmeden Almancaya çevirilen “Die Schlafwandler. Wie Europa in den Ersten Weltkrieg zog” adlı kitabında öne sürdüğü tezlerinde, özetle, Alman İmparatorluğu'nun savaşa girmeyi istemediğini, ama girmek zorunda bırakıldığı iddiasını dile getirir. Alman toplumunun geleneksel muhafazakârlığına ustaca hitabeden bu tez, tez elden karşılık buldu ve Clark'ın kitabı çok satanlar listesine girmeyi başardı.

Alman Die Zeit Gazetesi'nin bu haftaki sayfalarında bu polemiği okuma şansımız oldu. John Röhl haklı olarak C. Clark'ı kıyasıya eleştirdi. “Bir tarihçi, yeni tarihsel araştırmaların gerisinde kaldığını bildiği halde sesini çıkarmıyorsa, o tarihçi, tarihçiliğin temel kurallarını ihlal ediyor demektir” diyerek C. Clark'ın F. Fischer'in 1961'de ortaya döktüğü pek çok veriyi dikkate almadığını söylüyor.

1914 Temmuz Krizi'nde Bavyera Askeri Temsilcisi Karl von Wenniger günlüğüne şunları yazar: “Genelkurmay Başkanlığı ortaya çıkan bu uygun koşullar değerlendirebilmek için sahip olduğu tüm nüfuzunu kullanıyordu. O biliyordu ki, Fransa askeri anlamda utanç verici bir durumdaydı ve Rusya da askeri olarak kendisini emin hissetmekten çok uzaktı. Ayrıca, hasatı kurtarmak için en uygun mevsim...”

Döneme ait bir başka günlük ise Berlin'deki Bavyera elçisi Graf Hugo von Leuchenfeld- Köfering'den: “Yerel askeri çevrelerde güçlü bir tezahürat var. Genelkurmay Başkanı Helmuth von Moltke Bey aylar öncesinden askeri operasyonun zamanının uygun olduğunu telaffuz etmiştir. Bu fırsat kaçarsa yakın gelecekte bir daha geri gelmeyecektir.”

Avusturya İmparatoru veliahtı Franz Ferdinand'ın taziyesinden hemen sonra Saksonya Askeri Temlilciliği 3 Temmuz 1914'de Dresden'den Berlin'e şu raporu gönderir: “Savaş için koşullar çok uygun. Bizim için bundan daha elverişli koşullar olmaz.”

Prof. Röhl, şöyle devam ediyor. “Bu ve benzeri çok sayıda diğer belgelerin de kanıtladığı gibi Alman askeri makamları bir kıta savaşını istemişlerdir. Ve bu savaşın çıkması için ön hazırlıklar yapmışlardır. Hem de Sarejevo'daki suikastten çok önce.”

Bu bilgilerin bir bölümüne sahip olan C. Clark, II. Wilhelm üzerine yazdığı kitabında yayımladığı kimi önemli belgeleri yeni kitabında kullanmamıştır. Alman İmparatorluğu'nun savaşa girmek istemediği tezini güçlendirmek için bu yönteme başvurmuştur Clark. Savaşın emperyalist karekterini ve nedenlerini Lenin, R. Luxemburg, K. Liebkneckt gibi dönemin önde gelen Marksistleri açıklıkla dile getirmişlerdi. Ortaya çıkan (ya da çıkmamasına çalışılan) belgeler de Marksistlerin çözümlemeleriyle tam olarak uyumludur.

Belgeleri hasır altı ederek tarihsel gerçekleri gizleme çabası burjuva tarih yazıcılığının son numarası herhalde. Demek ki burjuva tarih yazıcılığı bu kadar geriledi. Emperyalist saldırganlık o denli dizginlerinden boşalmış olmalı ki, G. F. Kennan gibi ideolojik gerekçe uydurma zahmetine girme gereği dahi duymadan açıktan belge hırsızlığına başvuruyorlar. Burjuvazi elinin değdiği her alanı kurutuyor. Başta da tarihsel gerçekleri.

Karl Kraus, emperyalist paylaşım savaşının örtük karakterini ilk görenlerdendi. Die Fackel'de (Meşale) şunları yazdı: Tüccarların pazarları güvencede olsun diye 'kahramanlar' cepheye sürüldü. (...) İnsanlık ekonomik çıkarlara boyun eğdirildi”.

Kaynaklar:
http://www.zeit.de/2014/22/erster-weltkrieg-kriegsschuld-deutsches-reich
http://www.zeit.de/2014/22/erster-weltkrieg-kriegsschuld-deutsches-reich...

Die Fackel, Nr. 404, Kasım 1914'den aktaran Prof. Dr. Hans Hautmann, Marxistische Blätter, 3-14, s. 42

http://images.zeit.de/wissen/geschichte/2014-05/erster-weltkrieg-kaiserm...