AB'den yana rahat olabilirler

"Terörle mücadele" adı altında getirilmesi istenen anti-demokratik yasaların AB sürecine zarar vereceğinden kaygı duyanlar rahat bir nefes alabilir. AB'den, terör gerekçesiyle özgürlüklerin kısıtlanması uygulamalarına destek veren açıklamalar geliyor. Çünkü AB bu süreci "kendi evinde de" hayata geçiriyor.

soL (HABER MERKEZİ) Şemdinli'de Aktütün Karakolu'na ve Diyarbakır'da polis servis aracına yapılan saldırıların ardından devlet kademelerinde ve gazete sütunlarında "teröre karşı" alınması gereken tedbirler tartışılırken bazılarını kaygılandıran konulardan biri "terörle mücadele" gerekçesiyle demokratik hakların kısıtlanmasının "AB reformları"ndan geri dönülmesi anlamına gelip gelmeyeceğiydi. Saldırılar sonrası gündeme gelen OHAL uygulamalarının geri getirilmesi taleplerine, "AB sürecine zarar vereceği" gerekçesiyle karşı çıkanlar rahat bir soluk alabilirler. Çünkü 11 Eylül 2001'den beri benzer bir süreç içerisinde bulunan, terör gerekçesiyle üye ülkelerde anti-demokratik yasaları uygulamaya sokan AB'den Türkiye'de "teröre karşı alınacak tedbirleri" onaylayan açıklamalar geliyor.

Birbirlerinin dilinden anlıyorlar
Dün, Hollanda Dışişleri Bakanı Maxime Verhagen ile birlikte bir basın açıklaması yapan Dışişleri Bakanı Ali Babacan, "Biz özgürlükler gerekçesiyle güvenlikten taviz veremeyeceğimiz gibi, güvenlik gerekçesiyle de özgürlüklerden de taviz veremeyiz" şeklinde açıklama yaparken, Verhagen de "Bu eylemlerin olması korkunçtur ve onları kınıyoruz. Türkiye ve Hollanda terörle karşı mücadelede ortaktır. Türkiye'nin bu terör örgütüne karşı önlem almak istemesini çok iyi anlıyorum. PKK, AB'nin terör listesinde ve Hollanda'da yasaktır. Bu alanda işbirliğini yapıyoruz" şeklinde konuştu.

"Her türlü tedbiri alma hakkınız var"
BM Orta Doğu Özel Temsilcisi ve Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair ise, dün Sabah gazetesine verdiği röportajında Aktütün saldırısı ve bu saldırının ardından başlayan OHAL tartışmalarını da değerlendirdi. Türkiye'nin göğüslemek zorunda kaldığı tehdit karşısındaki durumunu anladığını söyleyen Blair, "Türkiye'nin kendisini korumak için daha sert tedbirler almak istemesini de anlıyorum ve destekliyorum. Hangi tedbirleri alacağınıza ise siz karar vereceksiniz" dedi. Blair ayrıca "Ben terör saldırılarının durdurulması için her türlü tedbirin alınmasını destekliyorum. Terörist saldırılara karşı desteği arttırmalıyız. Herkesin teröre karşı dayanışma içinde olması gerekiyor" şeklinde konuştu.

Danimarka hükümetinin Roj TV'yi yasaklamamasının sorulmasına "Tek bir ülkeyi eleştirmek istemiyorum" şeklinde yanıt veren Blair, "Avrupa'da bazen ülkelerin buna imkan veren güçlü yasaları oluyor ve bu yasalar hükümetlerin elini bağlıyor. Bana göre terörizm terörizmdir ve kabul edilemez. Hepimizin teröre karşı ortak hareket etmemiz gerekiyor. Ben buna inanıyorum" dedi.

AB'nin Anti-terör yasaları
11 Eylül 2001'de ABD'de Dünya Ticaret Merkezi binalarına yapılan saldırıların ardından ABD'de ve pek çok AB ülkesinde "anti-terör yasaları" adıyla özgürlükleri ve demokrasiyi kısıtlayıcı pek çok yasa yürürlüğe girdi. Bu yasaların yanı sıra bir çok AB ülkerinde farklı etnik kökenden vatandaşlara ve göçmenlere dönük ayrımcı ve baskıcı uygulamalar hayata geçirildi.

Örneğin 2001 sonrası Almanya'da polisin yetkilerini arttıran yasalar birbiri ardına kabul edildi. Öyle ki Almanya'ya dair "Demokratik Polis Devleti" nitelemesi kullanılmaya başlandı. Benzer bir süreç İngiltere'de de hayata geçirildi. İngiltere'de, insan hakları örgütlerinin karşı çıktığı yasalar, yabancı şüphelilerin duruşmaya çıkarılmadan süresiz gözaltında tutulması ve başka ülkelerde işkence ile alınan ifadelerin de delil olarak kullanılabilmesini içeriyordu.