ABD demokrasiye karşı savaşıyor

Yemen bugünlerin 'bombalı paketler' ülkesi. ABD ve sadık müttefiki Suudi Arabistan, El-Kaide'nin ülkedeki kolunun bölge ve dünya için tehdit oluşturduğunu iddia ediyorlar. Gregoire Lalieu ve Michel Collon, Yemen'de gerçekte neler döndüğünü araştırmacı Muhammed Hassan'a sordular.

Gündem yeniden Yemen’i medyanın spot ışıkları altına sürüklüyor: Geçen haftasonu Dubai’de ve Londra’da, ABD’ye gitmekte olan iki adet bombalı koli ele geçirildi. Koliler, Yemen’den gönderilmişti ve araştırmacılara göre, El-Kaide damgasını taşıyordu. Bu olayın üzerine, sizlere Muhammed Hassan ile Ocak 2010’da Yemen üzerine gerçekleştirilmiş olan bir röportajı sunuyoruz. O dönemde, Yemen’de yetiştirilen genç bir Nijeryalı’nın ABD’de bir uçağı havaya uçurma girişiminin ardından islami terörün arka planında Yemen'in bulunduğu gündeme gelmişti. Bu röportajda, Muhammed Hassan Yemen’deki değişkenliğin derin sebeplerini ve bu değişkenliğin Washington politikaları üzerindeki yansımalarını anlatıyor. (*)

Detroit yakınlarında bir uçakta, bir pantolonun alev alması ve Yemen’e füzeler yağması kelebek etkisi mi? Muhammed Hassan’a göre, terör tehdidi yalnızca bir bahane. “İslam dünyasını anlamak” dizimizin bu yeni başlığında, uzmanımız bize Yemen’le ilgili oyunun aslını açıklıyor: Körfez’de demokrasiyle savaşmak ve petrolün kontrolünü elinde tutmak.

Başarısızlıkla sonuçlanan suikast girişiminden sonra, Yemen gazetelerin ilk sayfalarında şu yer aldı: Nijeryalı genç terörist orada eğitim almıştı. Nasıl oldu da, ABD'nin müttefiki olan bu ülke, El-kaide için bir sığınak haline geldi?
Öncelikle, sürekli tekrarlanmakta olan şu olayı gözlemlemeliyiz: Washington tarafından desteklenen bir rejim her tehdide uğradığında, teröristler ortaya çıkıyor. Söz konusu müslüman ülkeler olduğunda, bu El-Kaide’nin üzerine kalıyor. Bu hayalet terörist grup, milliyetçi veya anti-emperyalist hareketlerin ABD tarafından desteklenen kukla hükümetleri sarstığı her yerde ortaya çıkıyor. Bugün Yemen’de olan da budur. Bu ülke, Washington müttefiki, çürümüş bir rejim tarafından yönetilmektedir. Ancak, direniş hareketleri tarafından tehdit edilmektedir.

Ve işte, Detroit istikametine giden bir uçağa patlayıcılarla binen genç bir Nijeryalı ortaya çıkıyor. Bu mantıklı değil. Terörist olduğu varsayılan bu kişi, babasının Amerikan yetkililerini uyarmasıyla birlikte takip listelerine konulmuştu. Ayrıca, ABD önemli güvenlik aygıtlarından yararlanmakta: Uyduları sayesinde, size yediğiniz sandviçin ton balıklı mı yoksa tavuklu mu olduğunu dahi söyleyebilir! Bu terör hikayesi Yemen’in ABD’yi engellediğini ve ABD’nin çıkarlarının tehlikede olduğunu gösteren bir iç meseleye benziyor.

Neden Yemen Washington’un gözünde bu kadar önemli hale geldi?
Yemen cumhurbaşkanı Ali Abdullah Said, 30 yıldır iktidarda. Çürümüş, ama ABD müttefiki bir rejimi var. Kuzeydeki bir grup direnişçi ve güneydeki ayrılıkçılar hükümetinin istikrarını tehdit ediyor. Eğer devrimci bir hareket Salih’i devirirse, bu tüm bölgede bir sarsıntı yaratabilir ve bölgenin emperyalizm yanlısı devletlerinde mücadele eden direnişçileri cesaretlendirebilir özellikle de Suudi Arabistan’ın feodal rejime karşı olanları.

Ayrıca, Yemen’de kuzeydeki direnişçilerle bir çatışma patlak verdiğinde, Mısır tarafından yönetilen Arap Birliği, isyancıları hemen kınadı ve Yemen hükümetine desteğini sundu. Ben hala aynı birliğin israil’in Lübnan ve Gazze şeridindeki saldırılarını da kınamasını bekliyorum. Batı çıkarlarına bağlı, petrol üreticisi bazı ülkeleri bir araya getiren Körfez Arap Ülkelerinin İşbirliği Konseyi de aynı şekilde Yemen’li direnişçileri kınadı. Tamamen gerileme halinde olan ABD’nin çıkarlarına göre, Suudi kolonileri direniş hareketlerinin tehdidi altında olmamalı. İşin aslı, Suudi Arabistan Washington için petrolün önemli bir kısmını sağlamakta ve Körfez’de değerli bir müttefik görevi görmekte. Bölgenin değişken bir hal alması, ABD için ciddi ekonomik sonuçlar doğuracaktır.

Ülkenin kuzeyindeki direnişçiler kimler? Ne istiyorlar?
Ülkenin kuzeyinde, hükümet yıllardır Houthilerin silahlı direnişine meydan okuyor. Hareketin kurucu ismi Hussein Al-Houti 4 yıl önce bir çatışmada öldürüldü ve kardeşi onun yerine geçti. Kuzeydeki Yemenlilerin çoğu gibi Houthiler de Zeydi. Islam dini sünnilik ve şiilik gibi bir cok mezhebe bölünmüş durumda. Zeydilik de şiiliğin bir kolu.

Başkan Saleh'in kendisi de "Zeydi" ama Houtiler onun iktidarını tanımıyor. Asıl sorun, Yemen'in fakir bir ülke olması: Esas itibariyle ekonomisi zayiflamakta olan tarıma, biraz petrol gelirine, biraz balıkçılığa ve bunların yanında uluslararası yardım ve ülke dışında çalışanların gönderdiği paralara dayalı. Bununla birlikte, halk fakirleşirken yalnızca cumhurbaşkanının çevresinden bir grup insan ülkenin zenginliklerinden yararlanabiliyor. Yemenlilerin çoğu 30 yaşın altında, ama gelecek için hiç bir umutları yok, işsizlik 2009'da %40’a ulaşmış durumda. Houtiler bölgenin az gelişmişliği, su sıkıntısı, alt yapı sorunlarıyla ilgili hükümete hükümetten bir açıklama istedi. Ama cumhurbaşkanı Salih bu çağrıya cevap vermedi. Sonrasında Houtiler silahlı mücadeleyi başlattılar. Yemen Zeydiliğinin kurucusunun 1000 yıl kadar önce yerleştiği şehir olan Saada onların kalesi.

Saada yakınlarındaki çatışmalar ortalığı kasıp kavuruyor. Binlerce mülteci var ve hükümet İran'ı isyancıları desteklemekle suçluyor.

Bu yanlış bir suçlama. İran’da şiiler çoğunlukta, ama Yemen'in zeydileri, gerek ibadet konusunda, gerekse başka konularda alsında sunnilere daha yakın. Houthi direnişinin gelecek on yıl boyunca devam etmeye yetecek kadar silaha sahip olmasının sebebi, Yemen ordusunun bir kısmından yardım alması. Gerçekten bir çok asker ve memur da zeydi. Şimdiden bölgedeki çatışmalar 150.000 mülteci doğurdu ve Zeydi askerleri kardeşlerinin acı çektiğini görüyorlar. Hatta kimileri direnişe katılıyor.

Bu yüzden cumhurbaşkanı Salih, kuzeydeki direnişle mücadele etmek için ordu içerisindeki oportünist sünnileri harekete geçirmeli. Bu halkı ve orduyu harekete geçirmek icin daha önce de dini inançlara başvurmuş olan Zeydi cumhurbaşkanı için sonuçsuz olmayan bir yöntem. Bugün de diğer Zeydilere karşı savaşmaları için sünnilere çağrı yapıyor. Salih, kendisini ülkenin kuzeyinde var eden bütün desteği kaybetmek üzere.

Kuzey ayrılmak istiyor. Yemen cumhurbaşkanı gerçekten zor bir durumda görünüyor.

Bugün neler olduğunu anlamak için Yemen tarihine başvurmamız şart. 1990'da kuzeydeki Yemen Arap Cumhuriyeti ve güneydeki Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin birleşmesiyle, Yemen bugünkü şeklini aldı. Bu iki ülke farklı doğrultulardaydı.

Kuzey'in oluşumu Zeydilerin Saada'ya yerleşmesiyle 10 yüzyıl öncesine kadar geriye gider. Ama 1962'de feodal rejimi yıkmak ve cumhuriyeti kurmak için bir devrim gerçekleşti. Arap bağımsızlığı savunucusu Mısır başkanı Nasır devrimci hareketi destekler. Diğer tarafta ABD, Ingiltere, Suudi Arabistan ve İran şahı eski feodal rejimin gerici unsurlarına yardım etmek ve Nasır'ı zayıflatmak için paralı askerler gönderir. Bu gerilim 10.000'den fazla Mısırlı askerin hayatını kaybettiği korkunç bir savaşa yol açar. Sonuç olarak Cumhuriyetçi hükümet yıkılmadı ancak savaştan fazlasıyla güç kaybetmiş bir halde çıktı. Ne bir kültürel devrimi başlatacak, ne ülkeyi tamamen demokratikleştirecek, ne de sanayileştirecek araçlara sahipti. Ülkeyi yöneten imam-kral Suudi Arabistan'a kaçmış olsa bile, Yemen'in kuzeyinin büyük bir kısmı feodal bir bölge olarak kaldı.

Peki ya güneyde?
Güney yemen farklı bir yoldan geçti. Orta Asya’ya kadar yayılmakta olan Ruslar ve Cibuti’de yakalanan Fransızlar’ın yayılmasını engellemek isteyen İngilizler tarafından kolonileştirilmişti. Ayrıca Arap Körfezi ve Hürmüz Boğazı’ndaki İngiliz hakimiyetinin korunması da söz konusuydu. Güney Yemen’deki liman şehri Aden’i yapan da Birleşik Krallık'tı. Bu şehir Britanya İmparatorluğu için çok önemli bir hal aldı. Bu şehrin, dönemin Hong Kong’u ya da Macao’su olduğu söylenebilir. Aynı zamanda çok sayıda yabancı da bölgeye gönderilmişti.

Bu sömürgeci toplumda sosyal piramit ise şöyleydi: zirvede, Britanyalı sömürgeciler bulunuyordu, ardından gelen Somali ve Hint toplulukları ise, son sınıf olan Yemenliler’le arada bir tür tampon oluşturuyordu. Kendilerini korumak için bir grup insanı bir diğer gruba karşı kullanmak, Britanyalı sömürgecilerin klasik bir stratejisidir. Bu şekilde, Birleşik Krallık’ın Hint sömürgesi içinde kendisi için tehlike arz ettiğini düşündüğü herkes, -örneğin milliyetçiler veya komünistler- Aden’e sürgüne gönderilmişti.

Somali’de görüldüğü gibi, bu siyasi mahkumlar da bölgede tarihin akışını etkileyecekler mi?

Aynen öyle. Bağımsızlıkçı hareketler 1967’de Britanyalı sömürgecilerin kaçmasına sebep oluyorlar ve iki yıl sonra da Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti kuruluyor. Bu cumhuriyet, Yemen Sosyalist Partisi tarafından yönetiliyor: içerisinde Aden’deki mahkumların da bulunduğu ilerici bir koalisyon. İçinde komünistler, milliyetçiler, liberaller, Suriye ya da Irak’tan gelen Baas yanlıları... bulunuyor. Tüm bu aktörler Sosyalist Parti bayrağı altında birleşiyor. Böylece Güney Yemen bölgenin en ilerici Arap devleti halini alıyor ve bir tarım reformu, cinsel eşitlikler, vs. ile en güzel yıllarını yaşıyor. Ancak sosyalist parti farklı kökenlerden çok sayıda öğenin bir birleşimi olarak kalmaya devam ediyor. Komünistler partiyi çevreliyor ve belli bir bağlılığı koruyorlar ancak ne zaman bir gövde gösterisi yapılması gerekse, uyuşmazlıklar gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Endüstriyel dayanakların eksikliği ve koalisyonun küçük burjuva karakteri yüzünden, bu uyuşmazlıklar cinayetlerle sonuçlanıyor. Üyeler tam anlamıyla birbirlerini öldürüyorlar! Böylece parti üç kanlı iç devrim yaşıyor. Ve sonuncusu onun için ölümcül oluyor. Partiyi yöneten ideolojik kadroların büyük kısmı öldürülüyor ve liberal kanat hareketin başına geçiyor. Yani 1990’da iki Yemen’in birleşmesi gerçekleştiğinde, Güney Yemen çok zayıf bir sosyalist parti tarafından yönetilmekteydi. İki ülkenin çok farklı yollar izlemiş olmasına karşın, kuzey ve güney partileri her zaman birleşmeyi gündemlerinde tutmuşlardır.

Peki, neden güney ve kuzey’in birleşmesi için 1990’ı beklemek gerekti?
Kuzeyde, devlet savaştan beri çok zayıftı. Tamamen devrimci düşünceden yoksun ve Körfez ülkeleri, özellikle de Suudi Arabistan tarafından kontrol edilen liberallar tarafından yönetiliyordu. Suudi komşusu, merkezi hükümeti zayıflatmak amacıyla feodal sınıfa silah ve para yardımında bulunuyordu. Suudi Arabistan için, kabileleştirilmiş bir Kuzey Yemen’i yönetmek daha kolaydı. Tersine, Güney Yemen ilerici düşüncelerin bir kalesi haline gelmişti. Soğuk savaşın ortasında, Güney Yemen bölgenin bir düşmanı olarak kabul ediliyor ve karantina altına alınması gerektiği düşünülüyordu.

Ancak 1990 yılında, işler değişmişti. Öncelikle, Sovyetler Birliği çökmüş ve soğuk savaş sona ermişti. Ayrıca, Yemen Sosyalist Partisi artık büyük bir tehdit teşkil etmiyordu. Aslında, partinin ideolojik liderleri üçüncü iç devrim sırasında ortadan kaldırılmıştı. Bu yüzden, bölge ülkeleri ve batılıların stratejik çıkarları açısından, Yemen’in birleşmesi artık tehlike teşkil etmiyordu. Hali hazırda 1978’den beri Yemen Arap Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olan Ali Abdullah Salih, ülkenin başına geçti. Kendisi bugün hala iktidarda.

1990 yılında, Yemen, Küba’yla birlikte Irak savaşına karşı çıkan tek ülkeydi. Yirmi yıl sonra, Castro hala “Yankiler”e kafa tutarken, Salih, teröre karşı verilen savaşta ABD’nin saflarına geçti. Bu değişimi nasıl açıklarsınız?
Irak savaşına karşı çıkmak Salih’in politikalarının değil, yeni hükümette hala kimi kilit görevlerde bulunan eski Sosyalist Parti üyelerinin bir meyvesiydi. Ancak, Sosyalist Parti her zaman Yemen’in ilerici bir temelde birleşmesini savunmuş olsa da, iç devrimlerle, kendi siyasetini tamamen açığa vuramayacak kadar zayıflamış durumdaydı. Ayrıca, ABD’nin sadık müttefiki Suudi Arabistan, Yemen’e Irak savaşına karşı bu konumlanışını çok ağır ödetti. Suudi Krallık, sınırın öte tarafında özgürce çalışabilmek için özel bir yasadan faydalanan bir milyon Yemenli işçiyi sürdü. Böylece, hem cumhurbaşkanı Salih’e sert bir sinyal göndermiş, hem de ciddi bir ekonomik krize yol açmış oldu. Salih de, bugün gördüğümüz gibi ABD emperyalizminin kuklası haline gelmek üzere, siyasetini yeniden şekillendirdi.

Ve Güney’in ilerici unsurları da buna izin mi verdi?
Birleşme, Güney’li direnişçiler için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Bu sürece gerçek bir stratejiden yoksun bir biçimde daldılar. Ve gördüğümüz gibi, Sosyalist Parti çok güçsüzdü. Bu yüzden güç merkezi kuzeyde, Salih’in çevresinde dönüyordu. Rejim çürümüştü, Suudi Arabistan’da çalışan Yemenlilerin geri gönderilmesi büyük bir krize yol açmıştı ve ekonomik durum sarsıntıdaydı.

Tüm bu etkenler Güneyi 1994’te ayrılık talebinde bulunmaya itti. Ayrılıkçılar, bir çok sebepten dolayı parçalanmış ve güçsüz bir komşuya sahip olmayı tercih eden Suudi Arabistan tarafından destekleniyordu. Önceleri bunun sebebi, komşusuyla aralarında sınır taslağı üzerine kimi anlaşmazlıkların sürmekte olmasıydı aslında Yemen Suudi Arabistan’da yer alan bazı bölgeleri talep ediyordu. Daha sonra ise sebep, iyi bir iktidar altında birleşmiş bir Yemen’in Suudi Arabistan gibi körfez ülkelerinin feodal sınıflarına çeşitli problemler doğurabilecek olmasıydı.

Kuzey ile Güney arasındaki bu gerilimin sonunda bir çatışma patlak verdi. Zeydi mezhebinin cumhurbaşkanı kuzey halkını ve ordunun büyük bir kısmını sünnilerin çoğunlukta olduğu Güney’e karşı kendi dini inançları etrafında harekete geçirdi. Ayrılıkçılar yenilgiye uğradı, bu da eski Sosyalist Parti üyelerinin Yemen hükümeti içinde daha da zayıflamasına sebep oldu. Bu savaş nihayet Kuzey’e ve Salih’e askeri ve siyasi planlara ağırlıklarını koyma fırsatı yarattı.

Onbeş yıl sonra, Güney yeniden ayrılık talebinde bulunuyor. Cumhurbaşkanı salih’in bu defa da işin içinden aynı kolaylıkla çıkabileceğini düşünüyor musunuz?
Şüphesiz hayır. Salih her açıdan sorunlarla karşılaşacak. Bu çürümüş hükümetin ülkeyi bizzat feodalizme götürmesinin ardından Güney ülkenin adil bir paylaşımını talep ediyor. İlerici bir geçmişe sahip olan güneydeki Yemen’liler için, bu durum kabul edilemez. Ancak kuzeydeki Houtiler için de bu böyle. Ve bu durumda cumhurbaşkanı Salih halkın ve ordunun büyük bir kısmını yeniden dini amaçları çevresinde harekete geçiremez Houtiler de zeydi! Houti direnişi, hiç bir strateji uzmanının başaramayacağı kadar kısa zamanda bu hükümetin siyasi gerçekliğinin tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmesini sağladı. Halk gerçekte olan bitenin farkına varıyor ve memnuniyetsizlik giderek artıyor.

Yemen halkının öfkesinin sebepleri nelerdir?

Öncelikle sosyal ve ekonomik durum. Rejim zenginliklerden yararlanırken, halk gittikçe fakirleşiyor. Ayrıca Yemen'in ABD emperyalizminin bir kalesi olduğu ve Salih'in ABD'nin terörizmle savaşında Washington saflarında olduğu gerçeği var. Yemenliler Afganistan'da, Pakistan'da, Irak'ta neler olup bittiğini görüyor. Onlar için bu müslümanlara karşı bir savaş. Barack Hussein Obama'nın müslüman bir ismi olmasının ya da istediğini söylemesinin bir anlamı yok, bu savaşı anlatmak için başka bir kelime yok.

Bir de, Yemen hükümeti vatandaşlarını koruyamıyor bile. 11 Eylül saldırılarının ardından kimileri hiç bir sebep yokken tutuklandı. Bunların arasında bir de Yemenli seçkin bir din adamı var. Amerika'ya çocuklarını görmek için gittiğinde, gerekçesiz bir şekilde tutuklandı ve Guantanamo'ya gönderildi. Tutuklanmasından 6 yıl sonra serbest bırakıldı. Ama 3 hafta sonra hapiste yakalandığı bir hastalıktan ötürü öldü. Terörizme karşı savaş Yemen halkında gerçek bir akıl ortaklığı yaratmıyor.

Sonunda Salih iki ülkeyi karşı karşıya getiren anlaşmazlıkta Suudi Arabistan'ın sınırlarını tanıdı. Ayrıca Suudi bombardıman uçaklarının Houti savaşçılarının yerleştiği bölgeyi bombalamasına izin verdi. Yemenliler için bu kabul edilemez bir durum. Salih şu anda diken üzerinde. Dolayısıyla ülkede istediği gibi hareket edebilmesi için El-Kaide korkuluğunu kullanan ABD'nin desteğine ihtiyacı var.

Öyleyse Yemen, Afganistan ve Irak'tan sonra ABD'nin 3. cephesi mi olacak?

Ben hali hazırda öyle olduğunu düşünüyorum. Şimdiden Amerikan ordusu bölgeye askeri birlikler ve füzeler gönderdi. Aynı zamanda Yemen'in ihtiyacının çoğunu karşılıyor, ancak bunun büyük bir kısmı Yemen ordusundaki Zeydilerle olan ilişkileri sonucunda direnişçilerin eline geçiyor. 6 ay önce Salih, Houtilere karşı bir saldırı başlattı. Ayrıca Suudi ve Amerikan ordularına takviye çağrısı yaptı. İsrail'in de gelecekte bu gruba katılmasına şaşırmam. Her şeye rağmen Houti direnişini sonlandıramıyorlar. Direnişçiler Taliban gibi dağlık bir bölgeye yerleşti. Bu arazide isyancılarla savaşmanın zorlukları olduğunu biliyoruz. Üstelik Houtiler hala uzun yıllar savaşacak kadar yeterli silaha sahip.

ABD için yeni bir başarısızlık mı?
ABD için tarih tekrar ediyor. Bugün eski bir müslüman tarafından yönetilmesinin bir anlamı yok, siyaset değişmedi. Zaten Obama'nın söylemleri Georges W. Bush'unkilere benzetilebilir. Teröristleri nerde olursa olsun bitireceğine söz veriyor. Washington Yemen dağlarına gizlenen isyancılarla savaşmak için El-Kaide korkuluğunu kullanıyor. Bush da 8 yıl önce Afganistan'da aynı şeyi yaptı ve savaş henüz bitmedi.

Sorun bunun daha ne kadar devam edeceği. Tarihçi Paul Kennedy ekonomik altyapı ve askeri yayılım arasındaki farkın, büyük imparatorlukların sonunu getiren temel faktörlerden biri olduğunu belirtiyor. Eğer, askeri harcamaları artan bir süper gücün ekonomisi düşüşteyse, bu büyük güç zayıflamaya ve yok olmaya mahkumdur. Amerika Birleşik Devletleri'nin bugünkü durumu budur.

Muhammed Hassan bir Arap Dünyası ve jeopolitik uzmanı. Addis Abeba (Etiyopya) doğumlu olan Hassan, ülkesindeki 1974 sosyalist devrimi sırasında öğrenci hareketlerinde yer aldı. Brüksel’de Kamu Yönetimi alanında uzmanlaşmadan önce, Mısır’da siyasal bilimler eğitimi aldı. 90’lı yıllarda ülkesi için diplomat olarak Washington, Pekin ve Brüksel’de çalıştı. “İşgal Altındaki Irak”ın yazarlarından biri olan Hassan, Arap milliyetçiliği, islami hareketler ve flaman milliyetçiliği üzerine kimi eserlerin hazırlanmasına katkıda bulundu. Hasan, günümüzde Arap ve Müslüman dünyasını en iyi tanıyan uzmanlardan biridir.

(*) Bu röportaj Gregoire Lalieu ve Michel Collon tarafından 2 Kasım 2010 tarihinde yapılmıştır.
http://www.michelcollon.info/Yemen-ce-n-est-pas-Al-Quaida-que.html?lang=fr
Çevirenler: Mustafa Öcalan, Reyhan Tuncay

(soL-Dış Haberler)