Venezuela Komünist Partisi’nden darbe girişimi değerlendirmesi

Venezuela Komünist Partisi (PCV), önceliklerinin emperyalizme karşı ülkenin savunulması olmakla birlikte, halkın çıkarlarının aleyhine olabilecek her türlü girişim için Maduro iktidarının atacağı adımların yakın takipçisi olacağını ilan etmişti. Sosyalist İngiliz gazetesi Morning Star’dan John Foster, PCV Uluslararası İlişkiler Çalışmaları üyesi Paul Dobson’la Venezuela’daki ABD destekli sağcı…

​soL - Dış Haberler (Çeviri: Mehmet Erçetin)

Venezuela’daki sağcı darbe girişiminin üzerinden bir hafta sonra Venezuela Komünist Partisi (PCV) Uluslararası İlişkiler Çalışmaları üyesi Paul Dobson, Venezuela’daki genel durumun tamamiyle normale döndüğünü söyledi.

Hizmetler aksamadan devam ediyor, otobüsler seferlerini sürdürüyor, insanlar işlerine gidiyor, su ve elektriğe dağıtımı eskisiyle aynı şekilde devam ediyor ve kesintiler en fazla haftada ortalama yarım saat sürüyor.

Temel ihtiyaçlarda ve tıbbi malzemelere ulaşım da aynı şekilde sorunsuz sürüyor. Yalnızca özgün kanser ilaçlarının bir kısmı, ABD’nin uyguladığı ekonomik kuşatma sebebiyle raflarda bulunamıyor. Ücretler artıyor olmasına rağmen enflasyon sorunun temelini oluşturuyor.

Geçen hafta başlayan ve devam eden darbe girişimi Karakas'ın iki veya üç yerleşiminde etkisini gösteriyor, eylemler sonucunda 40 kadar hayatını kaybeden olduğu tahmin ediliyor.

Çoğunlukla beyaz orta üst sınıfların yaşadığı yerlerde planlı şekilde yürütülen hükümet karşıtı protestolar kaygı verici şiddet olaylarına da sahne oldu. Olaylardan birinde German Cohen adındaki engelli bir Chavist vuruldu ve petrole bulanarak yakıldı.

Hükümeti destekleyen denk çaptaki yürüyüş ve eylemler ise ana akım medya tarafından büyük ölçüde görmezden gelindi.

Fakat rehavete kapılacak durumda değiliz. Bu haftasonu için yeni gösteriler planlanıyor, tekelci medyanın sürdürdüğü kara propaganda kampanyası da ölçek büyütmekte. ABD müttefiki ülkelerin Venezuela’ya olan ambargoyu genişletmeleri ise sorunları derinleştiriyor.

Bunların hepsi uluslararası dayanışmanın ne denli önemli olduğunu, daha da özelinde Trump yönetimi tarafından ortaya atılan yalanların ifşa edilmesinin gerekliliğini gösteriyor.

GUAİDO'YA ULUSLARARASI DESTEK İDDİASI SINIRLI

Öncelikle, Juan Guaido’nun uluslararası alanda destek gördüğü doğru değil. 200 ülkeden sadece 20’si Trump’ın peşine takıldı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de aynı görüşü paylaşmadı. ABD’nin kendi kurumları dahi bunu reddetti. Açık şekilde ABD yanlısı hükümetlerin çoğunluğu oluşturduğu Lima Grubu askeri müdahaleye muhalefet eden bir açıklamada bulundu. Afrika’da veya Asya’daki –İsrail dışında- hiçbir ülke Guaidao’yu tanımadı. ABD müttefiki Avusturalya hükümeti Guidao’yu tanımış olsa da Yeni Zelanda meşru başkanın arkasında durdu.

Tüm bunlara rağmen Britanya ve bazı diğer Avrupa ülkelerinin Trump’ı desteklemesi utanç vericidir. İtalya ve Yunanistan da destek vermeyi reddetti.

İkinci olarak, Venezuela muhalefetinin de blok şeklinde destek olduğu doğru değil. Darbe girişiminin açık şekilde ABD desteğiyle gerçekleşiyor olması bazı düzen muhalefet partilerinin yurtseverlik karşıtı bir görüntü vermemek için girişimi desteklememesine yol açtı.

ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in 12 saat öncesinde bir ayaklanma çağrısında bulunduğu açık. Karakas'ta bulunan ABD elçisi de daha önceden bütün muhalefet partilerini destek toplamak adına ziyaret etmişti.

“Genç ve parlak” Joan Guaido esasında aşırı sağcı bir siyasetçi. “Halkçı Ülkü” Partisi’nin ABD tedrisatından geçmiş bir temsilcisi. Bu partinin adı geçmişteki şiddet eylemleriyle anılıyor. AP’nin haberine göre darbe girişiminin hemen öncesinde Guaido gizlice Washington, Kolombiya ve Brezilya’ya ziyarette bulundu.

Üçüncü olarak, ABD’nin iddiasının aksine, Guaido’nun bileşen partilerin gayri resmi ortaklaşması sonucu ve senelik değişimle oluşturulan Ulusal Meclis’e geçmişte başkanlık etmiş olması, kendisinin meşru “başkan” olarak tanınması için herhangi bir anayasal zemin bulunduğu anlamına gelmiyor.

AB geçtiğimiz yıl Venezuela başkanlık seçimlerinin bir şekilde meşru olmadığını ilan etti. Aslına bakılacak olursa katılım oranı son üç AB seçiminden yüksekti.

Maduro oyların yüzde 68’ini alarak iki sağcı siyasetçiye karşı kazanmayı başardı. 16 parti seçime katılırken aşırı sağ seçimi boykot etti.

Eski ABD Başkanı Jimmy Carter, Venezuela’yı dünyadaki en adil ve açık seçim sistemlerinden birine sahip olduğu için tebrik etti. 200 uluslararası gözlemci de geçtiğimiz sene bu görüşü onayladı.

Venezuela Anayasası’nın 233’üncü maddesine göre başkan sadece sıralayacağım koşullarda değiştirilip tekrar seçimlere gidilebilir: Bunlar ölüm, istifa, Yüksek Adalet Mahkemesi’nin kararı, tıbbi olarak Ulusal Meclis’in onayıyla Yüksek Adalet Mahkemesi tarafından oluşturulmuş tıbbi heyetin onayladığı kalıcı fiziksel ya da zihinsel engel veya halkın oylamadaki kararı. Bu koşullardan hiçbiri şu an geçerli değil.

Darbe dışarıdan yönetiliyor ve Venezuela demokrasisini açıkça ihlal ediyor, ama bu gerçeklerle avunmak için henüz erken.

Ekonomik ambargonun ölçeği arttırılıyor. Venezuela’nın gıda ve diğer ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ihtiyaç duyduğu ihracat ve petrol gelirleri bloke ediliyor.

ASKERİ MÜDAHALE SEÇENEĞİ GÜÇLENİYOR

Başka bir büyük tehlike daha var, yurtdışından askeri müdahale. Kolombiya sınırı boyunca dizilen ABD üsleri, Brezilya’da iktidarı elinde tutan aşırı sağcı bir lider ve Guyana’nın doğusuna askeri üsler kurma planlarını ilan eden Britanya.

Özellikle Trump’ın uluslararası politikasını gecikmeden destekleyen Britanya’da Venezuela ile dayanışmanın yükseltilmesi ve sağ kanat veya liberal medyanın yalanlarının açığa çıkarılması gerekiyor.

Dolaylı ya da doğrudan gerçekleşecek bir ABD müdahalesi, yine ABD’nin 1973’te Şili’de yarattığı durumun çok daha kötüsü için zemin hazırlayacaktır. Venezuela’daki demokrasi yanlılarının desteğinize çok büyük ihtiyacı var.