Uluslararası tekeller büyük bir darbe peşinde

'TTIP, ABD ve AB’nin özellikle tarım, enerji, tekstil, ilaç sanayii alanlarını birbirlerine tamamen açarak serbest bırakmalarını öngörüyor. Tekeller ve uluslarası sermaye bu anlaşma sonucu oluşacak dünya çapındaki “serbest alan”da istediği gibi at oynatacak.'

Cemil Fuat Hendek

Geçtiğimiz haftasonu emperyalizmin başta gelen sözcüleri Almanya’nın Hannover kentinde toplandılar. ABD Başkanı Obama dünyanın en önemli endüstri fuarı olan Hannover Fuarı’nı açtı. Ardından, Obama ve Merkel’in candan kucaklaşmalarıyla başlayan, önemli politikacıların yanı sıra uluslararası tekellerin sözcülerinin de katıldığı bir toplantı gerçekleştirildi.

Dışarıda 90 bin göstericinin protestosuna kulaklarını tıkayanlar, içeride dünya halklarının sefaletini daha da artıracak, belki önümüzdeki 25-30 yıl içinde milyarlarca insanı açlığa mahkum edebilecek iki anlaşma üzerine tartıştılar; AB ile ABD arasında arzuladıkları Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP-Transatlantic Trade and Investment Partnership) yanı sıra onun ABD ve Kanada arasındaki bir benzeri olan Geniş Kapsamlı Ekonomi ve Ticaret Anlaşması (CETA- Comprehensive Economic and Trade Agreement).

Burada söz konusu olan, tekellerin sözcüsü uzmanların uzun süredir parlamentoları da dışarıda bırakarak, kapalı kapılar ardında, fısıltı halinde hazırladıkları metinleri içeren anlaşmalardır!

Her ikisi de bir çeşit devlet darbesi anlamına gelecek, devletlerin bağımsızlığını, anayasalarını ve mahkemelerini hiçe sayan, ticaret ve yatırım alanlarını en geniş kapsamıyla uluslararası sermayenin ve tekellerin kontrolüne bırakan anlaşmalar!

TTIP, ABD ve AB’nin özellikle tarım, enerji, tekstil, ilaç sanayii alanlarını birbirlerine tamamen açarak serbest bırakmalarını öngörüyor. Tekeller ve uluslarası sermaye bu anlaşma sonucu oluşacak dünya çapındaki “serbest alan”da istediği gibi at oynatacak.

Ülkelerin belli sektörleri koruma altına alan, ithal mallarını tarif eden, kalite zorunlulukları içeren her türden ulusal yasa engeli ortadan kaldırılacak. Yatırım alanları tekellerin çıkarlarına göre oradan oraya kaydırılacak. Tekeller “özgürce” kendi belirledikleri kalite ve kapsamda üretim yapacaklar. İstedikleri fiyatlara ihraç ve ithal edecekler. Giderek daha çok ürünü patent altına alacak ve kendi kontrolleri dışında kalacak üretimi engelleyecekler. Böylece gen teknolojilerine dayalı ürünler de hiçbir kontrol ve engelleme olmaksızın üretilecek ve ülkelerin pazarlarına dayatılacak. (Örneğin: Her türden sebze tohumunun daha şimdiden %95’inin dünya çapında beş tekelin kontrolü altıda olduğunu biliyor musunuz?)

Üstelik bütün bunlar yetmezmiş gibi, anlaşmazlık hallerinde, tekeller ve uluslarası sermaye odakları  kendi özel mahkemelerini kurabilecekler. Ulusal yasalardan bağımsız fakat devletleri de bağlayan mahkeme kararları çıkartabilecekler. 

Emperyalizmin dünya yüzündeki hakimiyeti böylece bilim-kurgu filmi düzeyine yükseliyor!

Bir zamanlar ortaya bir “Deli Dana” salgını çıkmıştı. Büyükbaş hayvanlar sürülerle katledildi. Bir “Tavuk Gribi” geldi, kümeslere bile el kondu; kanatlı hayvanlar canlı canlı yakıldı. Her iki salgında da öldürülenler sadece hayvanlar olmadı. Tüm küçük ve orta ölçekli hayvan yetiştiricileri kıyımdan geçirildi. Artık ortalıkta sadece binlerce hayvanın kapalı yerlerde yetiştirildiği; kesilip, yüzülüp/yolunup paketlenerek pazara sürüldüğü, insanı yemek yemekten vazgeçirecek “fabrikalar” var. Bundan bir komplo teorisi değil, asıl başka bir şey çıkar: Sermaye, merkezleşme ve yoğunlaşma eğilimini her olanağı değerlendirerek gerçekleştiriyor. Emperyalizm çağında dünya çapında tüm yatırım-üretim-ticaret alanlarını kendi kontrolü altına alırken, kümese, iki inekli bir ağıla, küçük bir torna tezgahına, sokak köşesindeki bakkala bile tahammül edemiyor!

Ve bunun adına “serbest ticaret” diyor...

İngiliz ekonomisti David Ricardo, 1817’de yayınlanan ve uluslararası ticaretin temel kitabı haline gelen Ekonomi Politiğin İlkeleri ve Vergilendirme”de (Principles of Political Economy and Taxation) “serbest ticaretin tüm ulusların refahının garantisi olduğunu” iddia ediyordu. Aradan çok zaman geçmesine gerek kalmaksızın, değişik gelişkinlik düzeyindeki ülkeler arasında bu türden her anlaşmanın, daha az gelişkin ya da ekonomisi zayıf ülkenin aleyhine işlediği, onu abluka altına aldığı görüldü. Üstelik emperyalistler bu hakimiyetlerini  yer yer silah zoruyla da sağlamaktan çekinmediler. 

Obama ve Merkel’in kucaklaşması, boşuna değil.  Emperyalizm, Truva Atı görevi yüklediği TTIP ve CETA’yı dört nala koşturmaya hazırlanıyor. Alman emperyalizminin yedek lastiği Sosyal Demokrat Parti Başkanı, Başbakan yardımcısı ve Endüstri ve Teknoloji Bakanı Sigmar Gabriel de görevinşi aksatmıyor. Bir dizi mugalata arasında onlara omuz veriyor.

Hedefleri, sadece uluslararası tekellerin ekonomik çıkarları değil. Her alanda hakimiyet elde etmek.  Sonuç ne olursa olsun, burada da uluslararası sermaye kazanırken, işçi sınıfı, geniş emekçi kesimler, dünyanın yoksul halkları kaybedecek.