Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerine tazeleme fırsatı: Cemal Kaşıkçı

Kaşıkçı’nın kaybolduğu ilk günlerde Suudi Arabistan, Türkiye ve ABD tarafından yapılan sert açıklamalar yerini temkinli 'teşekkürlere' bırakırken, üç ülke arasındaki ilişkilerin yakın geçmişi 'olağan' seyre dönülmek istendiğini gösteriyor.

Haber Merkezi

“Kayıp” Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda kaybolması üzerine yeniden biçimlenme “fırsatı” bulan Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD ilişkileri, medyaya yansıyan kısmıyla dahi pazarlıkların boyutunu gözler önüne seriyor.

CNN, Reuters, AP gibi uluslararası ajansların yanı sıra Türkiye’den Yeni Şafak gibi çok sayıda yayın organı, kimliği açıklanmayan Türk yetkilere dayandırdıkları haberlerde Kaşıkçı’nın öldürüldüğüne ilişkin ayrıntılara yer verdi. Her ayrıntının basın tarafından servis edilen “iddialarla” ilerlediği olayda Cumhurbaşkanlığı ve emniyet yetkililerinin doğrudan açıklamalarda bulunmaktan kaçınması ilk günden bu yana dikkat çekiyor. İngiliz Times gazetesinin iddiasına göre ise bu yöndeki haberler ekonomik ve siyasi pazarlıklarda taviz elde etmek amacıyla Cumhurbaşkanı danışmanları tarafından sızdırılıyor. Birbirinden kirli aktörlerin gelgitli ilişkisi ise bölgede önemli gelişmelerin yaşandığı son yılları hatırlamayı zorunlu kılıyor.

TÜKENMEYEN SORUN: MÜSLÜMAN KARDEŞLER

2011 yılında “Arap Baharı” adıyla anılan emperyalist müdahalenin ardından Mısır’da kısa bir dönem iktidara gelen Müslüman Kardeşler, Türkiye ile Suudi Arabistan’ın karşı karşıya geldiği ilk büyük kriz olmuştu. Ülkesinde önemli oranda Mısırlının bulunduğu Suudi Arabistan, Mısır başta olmak üzere tüm Arap coğrafyasında Müslüman Kardeşler bağlantılı gruplara cephe açmıştı. Cemal Kaşıkçı’nın 20’li yaşlarından bu yana her alanda desteklediği Müslüman Kardeşler yöneticilerine kucak açan tek ülke ise Türkiye olmuştu. Washington Post’ta yer alan değerlendirmelerinde ABD’nin Müslüman Kardeşler “karşıtı” politikasını revize etmesi gerektiğini sıkça tekrarlayan Kaşıkçı da veliaht Prens bin Selman’ın tasfiye operasyonundan kaçarak soluğu Türkiye’de alanlar arasında. Medya, siyaset ve hukuk gibi alanlarda Suudi entelektüellerini temsil eden kimi isimler için bin Selman “darbesinin” alternatifi ise Batı Avrupa ülkeleri değil Türkiye oldu. Kaşıkçı’dan haber alınamadığını ilk bildiren kaynaklar arasında çok sayıda “muhalif” Suudi gazeteciyi içerdiği bilinen  Müslüman Kardeşler bağlantılı Türk Arap Medya Derneği de yer almıştı.

KATAR KRİZİ

Müslüman Kardeşler yöneticileri Türkiye’ye sığınırken, Suudi Arabistan ise Mısır’a milyonlarca dolar mali yardım sağlıyor, Libya ve Filistin gibi Müslüman Kardeşler “kalıntılarını” gördüğü her noktayı hedef almayı sürdürüyordu. Türkiye ile bir diğer çatışma, bu noktalar arasında yer alan Katar üzerinden gerçekleşti. Haziran 2017’de Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, Müslüman Kardeşlere olan desteği ve İran ile ilişkileri sebebiyle Katar ile olan tüm bağlarını kopardıklarını açıkladı. Katar’a karşı ekonomik bir ambargoyu da içeren kriz karşısında Türkiye, Katar’da bulunan askeri üssünü genişleterek ve gıda sevkiyatları ile ablukayı delerek Suudi Arabistan ile yeniden karşı karşıya gelmişti.

EKONOMİDE ILIMLI HAVA

Ancak tüm bu gerilimlerin ortasında Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki karşılıklı ticaret artarak 2017 yılında 5 milyar dolara ulaştı. Turizm ve emlak başta olmak üzere yılda 1 milyar dolardan fazla doğrudan yatırımda bulunan Suudi Arabistan, bankacılık ve finans sektöründe de önemli yer tutuyor. 2016 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından devlet nişanı verilen Kral Selman’ın Kaşıkçı soruşturmasının gidişatına ilişkin Türkiye’ye “teşekkürü” bu ilişkiler üzerinde oturuyor. Cemal Kaşıkçı'yı çok eskiden beri tanıdığını söyleyen Erdoğan ise "ılımlı" tavrını  "Beklentim hâlâ iyi niyetli. İnşallah o arzu etmediğimiz durum ile karşı karşıya kalmayız. Kaşıkçı güçlü bir ailenin evladı. Ben de Cumhurbaşkanı olarak bu işin takibindeyim, kovalıyorum. Buradan çıkacak sonuç neyse dünyaya bizler bildireceğiz" ifadelerini ile belirtmişti.

'ÇEKİÇ YERİNE NEŞTER'

Cemal Kaşıkçı’nın kaybolmasının ardından suçlayıcı ifadelerle olası yaptırımlardan söz eden ABD Başkanı ve Kongre üyeleri ise bu hafta itibariyle fikrini değiştirmiş görünüyor. Daha önce Kaşıkçı’nın kaybolmasından Suudi yönetiminin sorumlu olması halinde “ağır cezalardan” bahseden Trump, Pazartesi günü gerçekleştirdiği görüşmenin ardından “masumiyetleri kanıtlanana kadar” Suudi Kral'ı ve Prens'ine suçlu muamelesi yapılmaması gerektiğini söyledi. Financial Times’a konuşan Cumhuriyetçi kaynaklar ise Kaşıkçı’nın ölümü her ne şekilde ispatlanırsa ispatlansın Kongre’nin olası bir yaptırımda Prens ve Kral Selman’ı hedef almaktan vazgeçtiğini aktardı. Kaynaklar durumu “Kongre çekiç yerine neşter kullanmak istiyor. Bu sebeple (Suudi Arabistan ile) ilişkileri koparmak istemiyorlar” sözleri ile özetledi. Geçtiğimiz gün Fox Business’a konuşan Trump ise Kaşıkçı olayının ardından Suudi Arabistan ile uzaklaşmak istemediğini belirtmişti.

ABD İÇİN KİLİT MÜTTEFİK

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Suudi Arabistan ziyareti sırasında Riyad yönetiminin Suriye’de ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrol ettiği bölgede kullanmak üzere 100 milyon dolar verdiği ortaya çıktı. Ağustos ayında kararlaştırılan “yardımın” ödeme zamanlaması dikkat çekti.

2016 yılında Başkanlık koltuğuna oturmasının ardından ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştiren Trump, geçtiğimiz yıl Prens bin Selman ile 110 milyar dolar değerinde silah satışı anlaşması imzalamıştı. 4 Kasım’da yürürlüğe girecek İran yaptırımlarının ardından dünyanın en büyük ham petrol ihracatçısı konumundaki Suudi Arabistan’ın, petrol fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı piyasaya petrol arzını artırması bekleniyor. ABD ile Suudi yönetimi arasında petrol fiyatlarındaki artış konusunda açıktan bir tartışma yaşanıyordu. ABD Suudiler'den İran'a dönük ambargo nedeniyle açıklacak petrol ihtiyacını karşılamalarını, petrol üretimlerini artırmalarını istiyor. Suudi Arabistan petrol değerini düşüreceği için buna yanaşmıyordu. Kaşıkçı olayı üzerinden ABD'nin Suudilerden bu yönde bir taviz koparması bekleniyor.  

'TEŞEKKÜR' SİYASETİ

Suudi Arabistan, Türkiye ve ABD arasında, Kaşıkçı’nın kaybolduğu ilk günlerdeki sert açıklamalar yerini işbirliği nedeniyle temkinli “teşekkürlere” bırakırken, üç ülke arasındaki gelgitli ilişkilerin söylem düzeyinde yumuşadığı fark ediliyor. Veliaht Prens bin Selman üzerindeki iddialar ABD ve Türkiye tarafından savuşturulmaya çalışılırken, Kaşıkçı soruşturmasının sonucu ne olursa olsun “isimsiz” yetkililerin açıklamaları, kimin kaybetmediğini gösteriyor. Tarihinin en büyük toplu satış sözleşmesini imzalayan ABD’li silah tekelleri, yüz milyarlarca dolarlık kaynak aktarımını muhaliflerine karşı bir operasyon ile sağlayan Suudi Prensi ve kapalı kapılar arkasında Suudi sermayesi ile anlaştığı iddia edilen Türkiye arasındaki ilişkiler aslında “olağan” seyrine dönmüş görünüyor. Kimsenin Kaşıkçı meselesini tamamen görmezden gelmesi beklenmiyor, ancak üç ülkenin belirli koşullarda anlaşmaya ulaştığı noktada günah keçisi bulmak da zor değil.