Türk-Alman isthbarat tarihinde yeni bir modus vivendi

Almanya'da, aralarında Erdoğan'a yakın isimlerin de bulunduğu MİT'çilere operasyon düzenlenmesi, iki ülke tarafından da sessizlikle geçiştiriliyor. Oysa operasyon, yeni bir "modus vivendi"ye yol açabilir.

Tevfik Taş

Muhammed Taha G., Ahmet Duran Y. ve  Göksel G.  adlarındaki  üç Türkiye vatandaşı, 18 Aralık'ta ajanlık faaliyeti yaptıkları gerekçesiyle Alman Ferderal Başsavcılılığı tarafından gözaltına alınmışlardı. Anaakım Alman medyasında konunun ilk iki gün dışında, 'soruşturma aşamasında'  olduğu ileri sürülerek geçiştirildiğini gözlemliyoruz. 

'ERDOĞAN'A KARŞI UYARI ATIŞI'
Alman basınında bu konuyu işleyen tek istisna, günlük sosyalist gazete Junge Welt'in 23 Aralık sayısındaki Nick Brauns imzalı makale.  ''Erdoğan'a karşı uyarı atışı'' başlıklı makalede Brauns, Alman devletinin MİT üyesi oldukları iddia edilen üç kişiyi iki nedenden dolayı gözaltına aldıklarını söylüyor: Bir, Fethullah Gülen hareketi aleyhine istihbarat çalışması yapmak; iki, Erdoğan'ın Batı karşıtı tutumuna uyarı mahiyetinde bir mesaj vermek.

soL portalın aynı günkü haberinde, 58 yaşındaki Muhammed Taha G.'nin TMSF Denetim Kurulu üyesi ve Halk Bankası İcrâ Kurulu üyesi Muhammed Taha Gergerlioğlu olabileceği belirtilmişti. Yaşı, isim benzerliği, üstlendiği görevler ve Erdoğan'a çok yakın bir AKP kurucusu olması gibi faktörlerden dolayı bu kişinin özel bir misyonla yüklü olduğundan pekala hareket edebiliriz. Sözcü gazetesi de benzer bir veriyi okurlarıyla paylaşmış, Gergerlioğlu'nu işarat etmişti.

Federal Başsavcılık açıklamasında yer alan, ''Zanlılar, Federal Almanya Cumhuriyeti'nde yaşayan kendi yurttaşları hakkında bilgi toplayıp, aktarma faaliyeti içinde olup'' ifadesi de oporesyon içinde ciddi bir hesaplaşma çabası olduğu izlenimini vermeye yetiyor. Bu tezi destekleyen bir başka haber de Bild gazetesinde yayınlandı. Bild'in, Alman istihbaratı içinde çalışıp ismini açıklamayan bir kaynağa dayanarak verdiği habere göre, ''Erdoğan kendisine karşı olan Gülen muhalefeti ve PKK faaliyetlerini ispiyonlamak için özel bir çaba içinde''  diye yazdı.

CEMAAT Mİ?
Gülen cemaatinin Almanya'da birçok kurumu var: Özel liseler, dersaneler, Zaman gazetesinin satış ve dağıtımı, cemaate yakın işadamları, Deutsch-Türkisches Jurnal adındaki internet gazetesi ve kimi camilerdeki cemaat bağlantıları ilk etapta sayılabilir. Erdoğan ve ekibinin ''parelel devlet'' olarak niteleyip, eski ortaklarına karşı yürüttükleri son operasyona AB'den sert tepki gelmişti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu AB kınamasını eleştirirken, bu tepkide cemaatin yurtdışı bağlantılarını sorumlu sayan imâlarda bulunmuştu.

ALMAN DİNLEMESİNE YANIT MI?
Spiegel'in Eylül ayında deşifre ettiği, Alman istihbaratının yıllardır Türkiye'yi dinlediği haberinden hemen sonraya gelen bu operasyon, Erdoğan ve MİT'in yurdışına yönelik faaliyetlerinde yeni bir yapılanmayı da işaret etmesi açısından önemsenmelidir. Alman istihbaratının yıllardır Türkiye'yi dinlediği ortaya çıkmasından sonra Erdoğan kendisine konu hakkında gelen sorulara verdiği yanıtta mealen şöyle demişti: Bunlar büyük devletlerin olağan faaliyetleridir. Gücü ve tekniği olan yapar.

NATO üyesi olan her iki devletin de 'partner olmak'dan ne anladıkları yeterince anlaşılıyor olmalı.

MİT VE ALMAN İSTİHBARATININ SIKI İŞBİRLİĞİNİN KISA ÖZETİ
MİT ile Alman istihbarat birimlerinin pek çok başlıkta ortak çalıştıkları biliniyor. Karşılıklı istihbarat paylaşımı bu iki NATO üyesinin yıllardan beri gizlemedikleri, gizleyemedikleri bir gerçek. 

MİT'in Almanya koordinasyonunu yıllarca bir konsolosluk görevlisi olan Celalettin Yavuz yaptı. Dr. Celalettin Yavuz, Bonn konsolosluk görevlisiydi aynı zamanda. 

1970'li yılların ortalarında Almanya'ya Alparslan Türkeş tarafından gönderilen Musa Serdar Çelebi, dönemin Alman istihbartıyla koordineli olarak ''Graue Wölfe'' (Bozkurtlar) adlı paramiliter yapıyı organize etmişti. ''Türk Federasyonu''nun 1979'daki başkanı Lokman Kundakçı da, namlı bir ülkücü olan Kemal Kaçan da MİT elemanıydı.

Ermeni diyaspora örgütü ASALA'ya karşı eylemler Almanya'da MİT üzerinden örgütlenmişti. Papa suikasti de yine Almanya merkezli bir operasyondu. Alman istihbarat birimlerinin bunlardan habersiz olduğunu düşünmek fazlasıyla safdillik olur.

ASALA opersyonlarının merkezi ismi Enver Altaylı yıllarca Franfurt'ta yaşadı. ASALA operasyonlarında ve Papa suikastında kullanılmış bir başka pek tanınmış faşist de, Abdullah Çatlı'dır. O da Almanya'nın Peiner kentinde epey bir süre yaşamıştır.

Alman devleti ile MİT arasında 6 Ocak 1990'da 15 konsolosluk görevlisinin Hamburg ve Sturtgart'ta gizli istihbarat faaliyeti yürüttükleri savıyla başlayan dipomatik kriz, 13 Temmuz 1990'da dönemin istihbarat işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Bernd Schmidbauer, Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) Başkanı Eckart Werthebach ve Federal Haberalma Dairesi (BND) Başkanı Konrad Porzner'in Ankara'ya ''gizli'' ziyaretleri ile çözüme kavuşturulmuştu.

İSTİHBARATTA YENİ BİR 'MODUS VİVENDİ'
Siyasi gözlemciler, MİT'in AKP'nin yeni döneminde yeniden dizayn edilmeye çalışıldığını ve kendisine de İsrail'in MOSSAD'ını örnek aldığını belirtiyorlar. Erdoğan'ın diktatöryal eğilimlerine ve Yeni Osmanlıcı fantazilere göre reorganize edilmeye başlanan MİT ile  dünyaya daha fazla açılmak isteyen Alman emperyalizminin istihbarat birimleri arasındaki kapışmanın 13 Temmuz 1990 operasyonunda olduğu şekilde,  yeni bir 'modus vivendi'ye oturacağını düşünmek için elimizde pek çok neden var.