‘Trump’ın Golan kararı, radikal sağı etrafında tutabilmek için uğraşan Netanyahu’ya hayat öpücüğüdür’

Trump'ın geçen günlerde imzaladığı 'İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini ABD’nin resmen tanıdığını' ilan eden başkanlık kararı tartışmalara yol açmıştı. ABD’nin kararını, nedenlerini ve olası etkilerini gazeteci Fehim Taştekin’le konuştuk...

Söyleşi: Emre Köse

ABD Başkanı Donald Trump, “İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini ABD’nin resmen tanıdığını” ilan eden başkanlık kararını geçen günlerde imzaladı.

Ardından Suriye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada söz konusu karar, “Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne açık bir saldırı” olarak değerlendirildi.

Karara yönelik tepkiler, Türk Dışişleri’yle birlikte hem Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden hem de son dönemde İsrail’le normalleşme yarışına giren Körfez rejimlerinden gelmeye devam etti.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, konuya ilişkin olarak, “Biz bu imzaya karşıyız, bu karara karşıyız. Bunu kabul etmemiz mümkün değil” diye konuştu.

Golan Tepeleri, 1967'den bu yana İsrail tarafından Birleşmiş Milletler (BM) sözleşmelerine aykırı olarak işgal altında tutuluyor. Bölge, haritada ufak bir alanı kaplasa da ekonomik ve stratejik açıdan büyük önem arz ediyor.

ABD’nin kararını, nedenlerini ve olası etkilerini gazeteci Fehim Taştekin’le konuştuk:

‘TRUMP’IN KARARI, NETANYAHU’YA HAYAT ÖPÜCÜĞÜ SAYILIR’

Trump yönetiminin Golan’daki İsrail egemenliğini tanıma kararıyla İsrail’de yaklaşan parlamento seçimleri arasında herhangi bir ilişki var mı?

Kudüs ve ardından Golan Tepeleri ile ilgili atılan adımları işgal altındaki topraklarla ilgili uzun vadeli planlardan bağımsız düşünmemiz imkânsız. Ancak zamanlama açısından da seçim öncesi yolsuzluk dosyaları yüzünden köşeye sıkışmış olan Başbakan Binyamin Netanyahu’ya el veren bir ayarlama olduğu da doğru; ki İsrail’de işin bu boyutu çok konuşuluyor. Netayahu’nun dosyası kabarık. Özellikle Almanya’dan denizaltı alımıyla bağlantılı olarak kuzeninin şirketi üzerinden milyonlarca dolar fayda sağladığına dair suçlamalar var.

Skandal, İsrailli siyasilerin neredeyse göbek adı. Netanyahu da hayli abartmışa benziyor. Şu anda savcılık rüşvet, görevi kötüye kullanma ve yolsuzluk suçlamalarıyla üç farklı soruşturma dosyasıyla ilgili iddianame hazırlıyor. Muhtemelen başbakanı ifadesini seçimden sonra alacaklar. Benny Gantz, Yair Lapid, Gabi Aşkenazi ve Moşe Ya’alon’un öncülük ettiği Mavi ve Beyaz İttifak, Likud Partisi’ni solluyor.

Trump’ın kararı böylesi kritik bir dönemde, radikal sağı etrafında tutabilmek için uğraşan Netanyahu’ya hayat öpücüğü sayılır. Fakat ne İsrail ne de ABD’deki Siyonist-neo-con kadroların peşinde koştuğu uzun dönemli projeksiyonlar açısından Golan basitçe bir seçim meselesi değil.

Golan Tepeleri’ni ekonomik ve stratejik açıdan önemli kılan nedir?

İsrail, 1967’de Golan’ı işgal ederken bölgenin stratejik ehemmiyeti belki bugünkü kadar yüksek değildi. Evvela güvenlik açısından çok stratejik bir yerde duruyor. İsrail burayı tuttuğu sürece Suriye ve Lübnan’a üstünlük sağlıyor ve daha rahat gözdağı veriyor.

Zaman içinde su, Ortadoğu’nun en önemli sorunu haline gelince Golan’ın önemi bir kez daha arttı. Ürdün Nehri ve Celile Denizi’yi besleyen sular Golan’dan, özellikle Cebel Şeyh’ten (Şeyh Dağı) geliyor. Cebel Şeyh’in kar sularının yüzde 90’ı İsrail’in kontrol ettiği bölgeye akıyor. Şimdi bu stratejik değere petrol ve doğalgaz da eklendi. Suriye onlarca ülkeden getirilen cihatçı yığınlar üzerinden bir savaşa mahkum edilirken İsrail sessiz sedası Golan’da petrol arama operasyonlarına başladı. 2013’ten beri İsrailli Afek, Amerikalı Genie Energy’yle birlikte Golan’da sondaj yapıyor. Bir de bon 4–5 yıldır Golan rüzgar enerjisi için ön plana alındı. Bölgede Suriyelilerin tarlalarına yüzlerce rüzgar trübünü kurmak üzere çalışmalar başlatıldı. Bütün bunlar İsrail’in Golan’dan vazgeçmeyeceğinin işaretiydi.

Gazeteci Fehim Taştekin soL'un sorularını yanıtladı

‘HİZBULLAH CAYDIRICI BİR POZİSYONA GELDİ’

Suriye’deki 8 yıllık zorlu savaşın neticesinde Tahran, Bağdat ve Şam hattında gelişmeler İran’ın lehine neticelenmeye başlamış görünüyor. Bu açıdan Golan kararı ne anlam ifade ediyor? Ayrıca geçtiğimiz haftalarda İsrail yönetimi, Hizbullah’ın Golan Tepeleri’nde ‘gizli bir güç’ oluşturduğunu iddia etmişti.

Elbette Suriye işgal edilmiş topraklarını geri almak ister. Suriye askeri savunma yapılanması yıllarca Golan’a endeksli olarak kurgulandı. Şimdi 8 yıllık savaştan çıkan bir Suriye var. Belini doğrultunca Golan’la ilgili gündemini daha belirgin hale getirebilir. Bugün değil gelecekten söz ediyorum. Bugün ülkenin topraklarının tekrar kontrol altına alınması ve yeniden inşa edilmesi bakımından yapılacak tonlarca iş var.

İran’ın Irak’tan Suriye’ye, Suriye’den Lübnan’a uzanan hatlarda asimetrik operasyon kapasitesini artırmış olması İsrail ve ABD’yi kaygılandırıyor. Lübnan’daki Hizbullah da bu savaşta çok güçlendi. Artık İsrail, Lübnan’a 2006’daki gibi dalacaksa bunu bin kez düşünmek zorunda. Hizbullah caydırıcı bir pozisyona geldi. Lübnan’ın iki bölgesi de Golan tarafında İsrail’in işgali altında. Hizbullah’ın yerelde bazı direniş hücreleri örgütleme ihtimali dışlanamaz. Daha önce Suriye-Lübnan sınırlarındaki Şii köylerinde yerel savunma hatları kurmuşlardı. Golan civarında da bu mümkün. Ancak bu mesele İsrail tarafından abartılarak kullanılıyor. “Golan’da olmazsam Hizbullah ve İran Celile’ye kadar iner, beni tehdit eder” diyerek işgali haklı çıkarmaya çalışıyor.

Diğer yandan ABD’nin bu tek taraflı kararı İsrail’in Körfez rejimleriyle normalleşme adımları attığı bir dönemde duyurdu. Bu meseleden Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin payına ne düşecek?

Burası biraz karışık. İran’a karşı Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri İsrail’le sıra dışı bir yakınlaşma ve paslaşma içine girdi. Özellikle Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bir Zayid bu işte klasik Arap tutumunu zorlayacak adımlar attı.

İsrail, Araplara “Sizin asıl düşmanınız biz değiliz, İran” telkininde bulunuyor. İsrail, Körfez ülkelerinin Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’da canlarını sıkan İran’a karşı besledikleri öfkeyi kendi gündemi için iyi kullanıyor. Ancak ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in bölünmez ebedi başkenti ilan etmesi Arap krallarını ve şeyhlerini Arap-İslam kamuoyu karşısında biraz savunmasız bıraktı.

Suudi Kralı Selman’ın oğluna biraz fren yaptırdığı konuşuluyor. Çünkü Kudüs’ten vazgeçtik demek ve bunu halka anlatmak zor. Üstelik 2002’de Beyrut’ta ortaya konulmuş bir Arap Barış Planı var. Bu plan İsrail’e esaslı bir Arap hediyesidir. Çünkü 1967 sınırlarına dönmüş bir İsrail’le toptan barış vaat ediyor. Trump’ın damadı Jared Kushner’in peşinde koştuğu Yüzyılın Barış Anlaşması, Arapların planını da çöpe atıyor. Büyük bir kredi aşınmasıdır. O yüzden Trump’ın siyaset tarzı bir yerden sonra oluşan bu ortaklığı batırabilir. Bir de İsrail’e bu kadar pervasızca taviz verilirse Filistin davasında bayrak hiç istemedikleri Türkiye ve İran’a geçecek endişesi var. Bu da Arap siyasetinde artık önemli bir değerlendirme kıstası.

‘SURİYE’YE S-300 VEREN DE RUSYA’DIR, İSRAİL’E SURİYE HAVA SAHASINI AÇAN DA’

Rusya’nın bu süreçteki adımları sizce ne yönde olacak? Rus Dışişleri, Trump’ın kararına sert bir dille karşı çıkmıştı. Bunun sonucunda İsrail ve Suriye ordusu ya da müttefiklerinin karşı karşıya gelme olasılığı var mı?

Rusya Ortadoğu’da dengeci bir siyaset güdüyor. Özellikle Filistin konusunda hem Filistinlileri hem İsrail’i yakın mesafede tutan bir yaklaşım var. Eskiden beri böyle. Suriye’de İsrail’in dört gözle beklediği çöküş senaryosunu boşa çıkaran bir müdahalede bulunurken aynı zamanda İsrail’in Suriye, İran ve Hizbullah hedeflerine karşı pervasızca saldırılarına yeşil ışık yaktı. Üstelik bu siyaset yüzünden kendi uçağı da yem yapıldı ve düşürüldü. Suriye’ye S-300 veren de Rusya’dır, İsrail’e Suriye hava sahasını açan da.

Rusya bu yaklaşımla Ortadoğu’da başına fazla bela almadan nüfuz alanları açma çabası güdüyor. İsrailliler cerrahi operasyonlarla İran’ı bölgeden uzaklaştıramayacaklarını bildikleri için Rusya’nın İran’ın nüfuzunu kesme konusundaki rolünün daha işlevsel olacağı hesabını yapıyor. Bu yaklaşım Rusya’nın da işine geliyor. Karşılıklı beklentiler var. Bu yaklaşımın Golan için de geçerli olması muhtemeldir. Rusya, Suriye için İsrail dolayısıyla ABD ile savaşa girmek istemez. Bundan kaçındığı için İsrail’e göz yumdu, ABD’ye de Fırat’ın doğusunu bir nüfuz-operasyon alanı olarak bıraktı.