Spiegel, Yunanistan'ı yazdı: Toparlanma hâlâ zor gözüküyor

Alman gazetesi Der Spiegel, Troyka'nın yönlendirmesi ve SYRIZA'nın yürütücülüğünde uygulamaya sokulan 'kurtarma' programının, Yunanistan'ı getirdiği son durumu yazdı. Makalede, 'Toparlanma hâlâ zor gözüküyor' denildi.

Çeviri: Melih Can Gökmenoğlu

Geçtiğimiz günlerde, Alman gazetesi Der Spiegel, Yunanistan'daki ekonomik ve sosyal durumu yansıtan bir makale yayınladı. 

Makalede; IMF, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Avrupa Komisyonu'ndan oluşan Troyka'nın yönlendirmesi ve SYRIZA'nın yürütücülüğünde uygulamaya sokulan 'kurtarma' programının, Yunanistan'ı getirdiği son durumu ele alındı. Avrupa'nın merkez ülkelerinde, liberal basının ve sermayedarların Yunanistan'ın durumunu nasıl gördüklerini gözler önüne seren makalede, "Toparlanma hâlâ zor gözüküyor" denildi.

20 Ağustos'ta "kurtarma" programının son bulacağının anımsatıldığı, "Yunanistan sahaya geri döndü, toparlanma hâlâ zor gözüküyor" başlıklı makalede, Yunan halkının durumu piyasacı ve sermaye yanlısı bir yaklaşımla anlatılıyor. Yunanistan'daki ekonomik yıkımın sorumluluğunu "etkin olmayan idari yapıya", "kayırmacılığa" ve Yunanistan'ın "çağın gerisinde" kalmasına atan makalede, çözüm idari reformlar ve demografik politikalar olarak sunuluyor.

Yazarlar Yorgos Hristides ve Tobias Rapp'ın liberal görüşlerine rağmen, SYRIZA'nın uygulamaya soktuğu politikaların ve emperyalist kurumların Yunanistan'a verdiği hasarı gözler önüne seren makaleyi olduğu gibi okurlarımızın ilgisine sunuyoruz:

Küçük bir Yunan köyü olan Kerosochori’deki okulun durumu bir felaket filminin setini andırıyor. Her şey yerli yerinde: tahta, matematik kitapları, masa ve sandalyeler, spor aletleri, duvardaki Yunanistan haritası. Sınıf kayıtları bile hâlâ köşede duruyor. Bir toz tabakası her şeyi kaplıyor. Zamanında 20 kadar kız ve erkek öğrenci bu okula gidiyordu ama 12 yıl önce okul kapandı. Bu her şeyin başladığı zamandı. Kerosochori’de okulun açık kalmasını sağlamak için yeterli aile kalmamıştı. 

34 yaşındaki Konstantina Kalli, kapının kilidini açmış ve geçmişin kalıntılarında çaresiz bir şekilde duruyor, “Bırakan kimse geri gelmez” diyor. "Köy batıyor.” 

Kalli, Kerosochori’nin umudu. Üç yaşında bir kızı var ve diğer kızına 6 aylık hamile. Doğum büyük ihtimalle zorlu geçecek. Yakınlarda herhangi bir sağlık merkezi yok ve her kontrol için dolambaçlı bir dağ yolu boyunca arabayla beş saatlik bir yolculuk ile Atina’ya gitmek zorunda kaldı. Kerosochori’de çocuk bakımı yok. En yakın okul komşu köyde, o da okula devam edebilecek çocuklar olduğu sürece açık kalacak.

Kalli, Kerosochori’deki en büyük işveren olan yerel yönetimde çalışıyor. İki meslektaşı, bir belediye başkanı, bir rahip ve bir polis memuru ile birlikte bölgeyi yönetiyor. Çoğu emekli olan yaklaşık 100 kişi hâlâ burada yaşıyor. Ortalama gelir aylık yaklaşık 300 avro. Hemen hemen hiç iş yok - ana gelir kaynakları ise arıcılık ve biraz ormancılık. UNESCO'ya göre, buradaki hava Avrupa'nın hemen hemen her yerinden daha temiz olmasına rağmen turizm de yok. 

BELİRSİZ BİR GELECEK

Geleceği Kerosochori kadar belirsiz olan bir köye kim yatırım yapar?

20 Ağustos'ta sözde Troyka'nın üçüncü yardım paketi sona erecek. Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Komisyonu ve Uluslararası Para Fonu toplam 273,3 milyar avro aktardı. Bu noktadan sonra, ülke bir kez daha kendi başına uluslararası sermaye piyasalarından borç alabilecek ve böylece, AB tarihinin en dramatik dönemlerinden biri olan Yunanistan’ın borç krizi, geçici bir şekilde sona erecek. Kriz avroyu çöküşün eşiğine getirdi, Avrupa Birliği'ni böldü ve Yunanistan'ı farklı bir ülkeye dönüştürdü.

Hiçbir ülke muhtemelen daha önce Yunanistan kadar incelemeye tabi tutulmadı. Çalışan ve emekli maaşları kesintiye uğradı, vergiler acımasız bir reform programının parçası olarak yükseltildi. Yunanistan en az 2060 yılına kadar borçlarını geri ödeyecek ancak bu durumun en önemli yanı göz ardı ediliyor; ancak büyüyen ekonomiye sahip bir ülke bu borçları geri ödeyebilir. Yunanistan ise batıyor; Krizin başlangıcından bu yana 550 bin kişi göç etti, ülkede yaklaşık 10,7 milyon insan kaldı. Kerosochori'de de olduğu gibi, hükümet işlev görüyor ama ekonomi zayıf, gelecek belirsiz, insanlar gidiyor. 

İnsanlar daha parlak bir gelecek için umutlarını 57 yaşındaki Olga Gerovasili’ye bağlamış durumda. Bir Yunan bakanının sahip olabileceği en iyi özelliklere sahip iyi ve dürüst bir kadına, idari reform bakanına… Yunanistan’ın AB’ye katılmasından bu yana hiçbir şekilde değişmeyen başlıklarda idari bir revizyona gidilmesi gerektiğini öngörüyor. Yunan kliyentalizmini (kayırmacılığını) ortadan kaldırmak istiyor. 

Her politikacı göreve geldiğinden bu yana söz vermiş olmasına rağmen, hiçbiri başarılı olmamıştır. Yüzyıllar boyunca Yunan yönetimi yasal kayırmacılık için bir mevkinin çok az ötesindeydi. Kliyentalizm kökleri Osmanlı dönemine kadar uzanan, toplum için işleyiş prensiplerinden biri olarak kaldı. Yunan halkını Osmanlı yetkilileri karşısında aşiret liderlerinin temsil ettiği yıllardan başlayıp bugüne kadar devam etti. Yönetimsel işler birer ödül olarak sunuldu ve ilişkiler, yetkili pozisyonlarda görev almada liyakatten daha önemliydi. Şimdi ise hepsi son buluyor. Fransız yetkililerin yardımıyla Gerovasili, Yunan yönetimi için yeni bir temel atmak istiyor. Tarihte ilk kez, Yunan hükümeti bir envanter yaparak kimin, neyin nerede ve kimin sorumlu olduğunu belirlemeye başladı. İş atamaları artık güçlü yerel politikacıların elinde olmayacak ve bunun yerine dijital ve bağımsız olarak kontrol edilen bir sistem tarafından yönlendirilecek.  Sistemin bir önemli amacı da işlevsiz ve yetersiz memurların görevine son vermek olacak. 

‘ESKİ SİSTEM YANLIŞTI’

Bunların hiçbiri daha önce yoktu. Gerovasili, sözde çifte yasaların geçmişte kalacağını söylüyor. Öncesinde, tek tek davalara farklı kurallar uygulanıyordu ve hangi kuralın uygulanacağı ile ilgili karar sorumlu yetkilinin elindeydi. "İktidara geldiğimizde iflas etmiş durumdaydık" diyor Bakan, Akropolis ve Yunan parlamentosu manzaralı masasında otururken. "Eski sistem bozuktu ve yenisine sahip değildik. Şimdi iyi bir yoldayız."

Eşi görülmemiş ölçekte bir deney. Asırlardır zar zor işleyen bir sistem, yakın tarihinin en derin ekonomik krizinin ortasında kendine yeni yapılar inşa etmeye çalışıyor. Önceleri esas olarak kendine hizmet etmek için hizmet eden bir yönetim, dijital çağımızda işlev görmek ve “yalın yönetim” ve “hesap verebilirlik” gibi kavramları içselleştirme yolunda ani bir değişim geçirdi. 

Dijitalleşme ve medyadan sorumlu bakan 42 yaşında Nikos Pappas, Başbakan Aleksis Çipras’ın üniversite günlerinden eski bir arkadaşı ve sağ kolu olarak biliniyor. Aynı zamanda SYRIZA hükümetinin geleceğinde en önemli isim olarak da görülüyor. Pappas şu anda farklı bir Yunan devrimi üzerinde çalışıyor: Yunan hükümetinin dijitalleşmesi.

“Bu rolü üstlendiğimde, işler bu şekilde ilerliyordu” diyor, “bir katip bana gelirdi, elleri dosyalarla dolu. Onları çıkarırdı ve imzalardım. Daha sonra tüm dosyaları bir kez daha alacak - ve karar verildiği takdirde bile, uygulanacak olsa bile kimse karar dosyalarının nereye gittiğini bilmeyecek. Şimdi bu durum tamamen bitti. Artık bilgisayarıma her dosyayı yükleyebilir, her imzayı buradan verebilirim. En iyi kısmı ise: Dosyaların izlediği yolu ekrandaki programdan görebilirim."

EFSANEVİ BİR LABİRENT GİBİ

Başka bir devrim. Yunan yönetimi efsanevi bir labirenti andırıyordu. Dosyalar yıllar boyunca düzinelerce resmi ofis aracılığıyla seyahat eder, bürokratlar yetenekleri için işe alınmadıklarından, mümkün olduğu kadar çok şeyi imzalayarak seçilmelerini, varoluşlarını haklı çıkarmaları gerekirdi. Bu durum iyi işlerin yapılmasını sağlasa da bazı durumlarda dosyalar tamamen kaybolurdu. 

Nepotizm gibi bu durum da artık tarihe karışacak. Hatta bir gün, belki de, eski nesil torunlarını bürokratik kargaşa hikayeleriyle eğlendirebilecek… mi acaba? Bu krize dair en zor şey, her reformun önemli olmasına rağmen, yeni önlemlerin ülkenin demografik ve ekonomik sorunlarını çözememesidir.

Araştırmalara göre, 2011 yılında Yunanistan'da 11,1 milyon insanın yaşıyor, 2015 yılında bu sayı 10,8 milyona düştü. Tahminlere göre, nüfus 2050 yılına kadar sadece 8,3 ila 10 milyon arasında olacak. Bugün Yunanistan nüfusunun yüzde 21'i 65 yaş üstü. 2050'de nüfusun yaklaşık üçte biri 65 yaş üzeri olacak. Bu krizi durdurmak için tek yol genç Yunanlıların ülkede kalmasını sağlamak, göçmenlerin geri çekilmeleri ve yaşam koşullarının istikrarlı hale getirilmesi gerekiyor, böylece aileler tekrar çocuk sahibi olmak isteyebilir. Doğum oranı şu anda kadın başına 1,4 çocuk. Avrupa’nın en düşük oranlarından biri. Güçlü bir ekonomik büyüme olmadan alınması gereken önlemlerin hiçbiri gerçekleşmeyecek, ancak bu da şu an pek olası görünmüyor.

‘YUNANİSTAN’IN SON OLARAK PAZARLARINI AÇMASI GEREKİYOR’

Olmazsa olmaz bir gereklilik. Yunanistan, modern tarihin en derin gerilemelerinden biri olan 2008 ile 2018 yılları arasında Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYH) yaklaşık dörtte birini kaybetti. 2000'li yılların başlarındaki patlamadan sonra kısmen gökyüzünün mavi gözüktüğü zamanlarda ve krediyle finanse edildiği düşünüldüğünde bile, ekonominin şimdiye dek kendi başına toparlanmaya başlaması gerekiyordu. Bir noktada, işletme sahiplerinin ekipmanlarını modernleştirmeleri ve ailelerin de buzdolaplarını değiştirmeleri gerekiyor. Alman Ekonomi Enstitüsü tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, turizm her zamankinden daha güçlü ve Yunan ekonomisinin yüzde 4 veya 5 oranında bir büyüme oranına sahip olacağını öngörüyordu. Ne var ki bu gerçekleşmiyor. 2017 yılında büyüme oranı yüzde 1,4 oldu. Hükümet 2018 için yüzde 2 bekliyor. Bu fazla değil.

Atina Üniversitesi'nde hukuk profesörü, 51 yaşındaki Aristides Hatzis, "Yunanistan nihayetinde pazarlarını açmaya ihtiyaç duyuyor - bu en önemli şey" diyor. Hatzis, geçtiğimiz birkaç yıl içinde şaşırtıcı bir biçimde Yunanistan'ın en çok satan kitaplarından birini yazdı: Serbest Bırakma Düşüncesine Giriş. Şaşırtıcı olan yanı, Yunanistan’da liberal ekonomi politikalarının derin kökleri yok. Liberal bir parti yok. Yunanlılar geleneksel olarak sol ve sağ temelli düşünürler.

Hatzis, "Geçtiğimiz yıllarda hükümetler o kadar büyük başarısızlıklara imza attılar ki, Yunanlar yanlış giden her şey için devleti suçladılar" diyor. “Birçok insan için ‘liberal’ daha az vergi ödemek isteyen insan anlamına geliyor.”

Hatzis, Yunan krizinin devlet kurumlarının krizi olduğunu, hükümetin yeteri kadar para toplamadığını ve çok fazla harcadığını ve AB tarafından uygulanan Troyka reformlarının tam olarak buna bir tepki olduğunu, harcamaların kesildiğini ve vergi gelirlerinin artırıldığını iddia ediyor. Aynı zamanda, iki tarafın da ekonomiyi düşünmek için yeterince zaman harcamadığını ve ekonomik özgürlüğü ölçen tüm endekslere göre Yunanistan'ın hâlâ kriz başlangıcında olduğu kadar geride kaldığını söylüyor.

Hatzis, "Vergi yükseltmek kolaydır, bu herkesi etkiler," diyor. "Etkili lobi gruplarının ayrıcalıklarını ellerinden almak zor olan". Bu olmadıkça, ülkenin iyiye gitmeyeceğini söylüyor.

Nitekim, Yunanistan işgücü piyasası kriz öncesinde AB'deki diğer birçok ülkeden daha sıkı bir şekilde düzenlenmişti. Acımasız reformlardan sonra, şimdi en düzensiz olanlardan biri. Tüm tahminlerin aksine, bu durum işsizlik oranlarında bir düşüşe neden oldu. Bu büyük ölçüde, yeni işe alımların yapılabileceği çok az sayıda yeni şirket kurulduğu için. Bir şirketin kurulmasına ilişkin kurallar her zaman olduğu gibi karmaşıkve piyasalar yabancı yatırımcılardan korunuyor. Rekabet uzaklaştıkça, sadece büyük işletmelerin sahipleri krizden faydalanıyor. 

'BAŞARI ÖYKÜLERİ'

Bazı başarı öyküleri de var. Troyka'nın yardım paketi hükümetin kapsamlı bir özelleştirme hamlesi yapmasını gerektirdi. Tartışmalı bir durumdu. Güçlü bir sendika lideri, Alman havalimanı işletmecisi Fraport'un 14 Yunan havaalanının yönetimini devralmasına karar verildiğinde Alman işletmelerinin "yatırımcı değil, işgalciler" olduğunu söyledi.

Borçların geri ödenmesini garanti altına almak için mümkün olduğu kadar fazla para depolamak için yapılan asıl plan, sonuçta ortaya çıkmadı. Satışların yaklaşık 50 milyar avro getirmesi bekleniyordu. Şimdiye kadar, bu rakam sadece yaklaşık 8 milyar oldu. Ama işletmeler çalışıyor. Yunan ulusal demiryolları yolcu ve kargo operasyonlarını satın alan İtalyan ulusal demiryolu şirketi var. Önümüzdeki yıl Atina ve Selanik arasındaki geliştirilmiş hat üzerinde yüksek hızlı tren seferleri başlatarak seyahat süresini üç buçuk saate indirmeyi planlıyor. Çin konsorsiyumu tarafından satın alınan Pire limanının bir kısmı, elleçlenen yük miktarını dört katına çıkardı. Ve Fraport havalimanları kapasitelerini artırdığından beri turizmde patlama yaşandı.

Yunanistan borç krizinin, bir noktada Avrupa Birliği'ni uçurumun kenarına getirebileceği öngörülüyordu. Şu anda, Avrupa Birliği’nin ilerleyişine çok pahalı bir tali hasar gibi görünüyor. Yunan devletinin 2060 yılına kadar her yıl bütçe fazlası elde etmesi ve büyük bir bölümünü kurallara göre alacaklılara devretmesi gerekiyor. Ekonomik açıdan başarılı bir ülke için bile bu zor bir görev olurdu. Yunanlılar için ise imkansız görünüyor.

Demografik ve ekonomik gelişme sıkı bir şekilde beraber ilerler. Artık bir çocuk doktoru olmayan ya da okulunu kapatan her köy, genç aileleri kaybeden bir köy anlamına geliyor. Yunanistan'da yaklaşık 230 yerleşim adası var ve köyleri yaşlandıkça ve hükümet altyapıları zayıflattığında, güzel plajlarına rağmen artık turistleri de çekemeyecekler.

Her şey yolunda giderse, Kerosochori Kasım ayı sonlarında yeniden bir bebeğe ev sahipliği yapacak. Bazen, Konstantina Kalli, anne, artık köy kahvesinde oturan yaşlıların kızına bakabileceği için mutlu olacak. Bazen de kendisine aslında burada ne yaptığını, tek genç annesi olduğu bu yalnız köyde ne aradığını soracaktır.

Çocuk büyür, okula gider, bir genç olur, belki kendi başına çalışabilir ve çocuk sahibi olur. Ve 42 yaşına geldiğinde eğer AB ve avro hâlâ mevcutsa ve Yunanistan kurallara uyduysa, krizden dolayı alınan borçlar nihayet ödenecektir.