soL'dan 'Cenevre yuvarlak masası': Suudiler ve Türkiye 'savaşıyor', siyasi çözüm henüz uzakta

Suriye hakkındaki Cenevre görüşmeleri umut vermeden başlarken, sahadaki askeri durum da hızla Şam lehine değişiyor. Konunun siyasi ve askeri boyutlarını, Cenevre görüşmelerinin ve Suriye'nin geleceğini soL editörleri Buğra Işık ve Erman Çete ile gazeteci Hasan Sivri tartıştı.

Haber Merkezi

İki yıl arayla yapılan "Cenevreler"in sonuncusu, Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura'nın arabuluculuğunda başladı. Başladı demek belki de pek uygun değil, zira özellikle bölgesel ve uluslararası ihtilaflar "muhalefet"in belirlenmesi konusunda engel yaratmış durumda. Yanı sıra, Kürtleri yönelik Ankara'nın düşmanca tutumu masanın bir bacağını daha zayıf bıraktı.

Ayrıca, Cenevre görüşmeleri, Suriye ordusu ve müttefiklerinin sahada hızlı bir ilerleme kaydettiği, kritik Halep operasyonunun başlama sinyallerinin verildiği bir döneme rast geldi. Halep'in kuzey cephesi özellikle önemli, çünkü bu bölge Türkiye'nin muhayyel "tampon bölge" planlarının merkezinde yer alıyor. Erdoğan'ın bir çılgınlık yapıp masayı devirmek amacıyla Suriye'ye asker sokabileceği iddiası, hepten dayanaksız sayılamaz. ABD ve Rusya, Suriye'de, henüz içeriği belirlenmemiş olsa da bir tür "siyasi çözüm", "detant" arayışına girmişken, üstelik Suriye konusu büyük oranda bir iç mesele haline gelmişken, Erdoğan'ın bölgeyi askeri bir maceraya çekme hedefiyle hareket etmesi mümkün görünüyor.

Bu bağlamda, Cenevre III ile ilgili tartışmaların temel çerçevesini ve öznelerini soL okurları için anlatmaya çalıştık. "Yuvarlak masa"ya katkı koyanlar soL editörleri Buğra Işık ve Erman Çete ile gazeteci Hasan Sivri.

Erman: 2012’de Cenevre I, 2014’te Cenevre II ve şimdi de Cenevre III. İlk Cenevre Konferansı’nda da, aslında son “siyasi çözüm” çabalarına paralel bir geçiş hükümeti, anayasal reform ve seçim önerisi yer alıyordu. Suriye’deki vekalet savaşı 5. yılını devirmek üzere ve tekrar başa dönmüşüz gibi bir hisse kapılıyoruz. Ne dersin Hasan, son üç yılda değişenler ve değişmeyenler ne? Üçüncü Cenevre Konferansı’ndan neler bekleyebiliriz?

Hasan: Ben açıkçası başa dönmüş gibi bir hisse kapılmıyorum. Öncelikle son 3 yıla bakacak olursak Hizbullah’ın 2013’te sahaya inişinden mutlaka bahsetmemiz gerekir. Zira Nusra Cephesi lideri Colani de o tarihlerde verdiği demeçte ‘’Sahada karşımızda çok deneyimli çete savaşları veren güçler görmeye başladık’’ demiş ve zorlandıklarını belirtmişti. Hizbullah’ın girişinden sonra Suriye Ordusu kontrol dairesini arttırmıştı. Zaman zaman bölge ülkelerinin hızlı desteği ile İdlib ve Cisr El-Şuğur gibi bölgelerin düşürüldüğünü gördük. Rusya’nın sahaya inişinden sonra ise durum Şam lehine çok belirgin ve hızlı bir şekilde değişmeye başladı. Lazkiye’nin tekfirci gruplardan tamamen temizlenmesi, İdlip’in güneyden ve doğudan sarılması, Halep güneyinin yüzde 80’ninin temizlenmesi ve Halep doğusunda IŞİD’e karşı ilerlemeler bunun göstergeleri. Şam ve Deraa’da da stratejik ilerlemeler var.

Dolayısıyla bunu gören batılı ve Körfez ülkelerinin, sahada daha çok gerileme yaşamadan önce bir şeyler elde etmeye çalışacağına inanıyorum. Önceki Cenevre müzakerelerinin aksine bazı noktalarda olmak üzere sonuç veya uzlaşı görebiliriz. Aksi takdirde Rusların da yardımıyla Suriye Ordusu ve Şam yönetimi kontrol ettiği alanları genişletmeye devam edecek ve bir sonraki aşamada karşı taraf masaya çok zayıf oturacak. Her ne kadar sahadaki silahlı grupların çoğu Cenevre’de yer almasa da onları destekleyen ve onlara yön veren güçler Cenevre’de.

Erman: Cenevre III de, ikincisi gibi, konferansa katılacaklardan çok davet edilmeyenlerle ve katılmayacaklarla anılacak gibi. Örneğin PYD’ye davet gönderilmemesi, Suudi destekli Yüksek Müzakere Komitesi’ndeki George Sabra gibi isimlerin konferansa katılmama yönünde irade beyan etmesi aslında Suriye’nin iç dengelerinden çok, bölgesel ve uluslararası karşı ağırlıkların bir sonucu. Bu noktada, elbette Suudi Arabistan ve Türkiye’nin rolleri akılları geliyor. Bu iki ülke ne yapmaya çalışıyor sizce?

'SUUDİLER SAHADAKİ YENİLGİLERİ MASADA TERSİNE ÇEVİRMEK İSTİYOR'

Hasan: Suudiler bildiğimiz gibi. Özellikle tacını geçen yılın başında takan yeni kral ‘’Kararlılık’’ politikası ile bütün bölgede sorunlara daha çok düğüm katan ve kaosu derinleştiren bir pozisyonda. Riyad’da toplanan ‘muhalif’ güçlerden Suudilere yakın olanlar, toplantı sırasında Cenevre’ye katılmama yönünde oy kullandı. Ama aynı toplantıda ‘’Cenevre’ye katılmalıyız’’ oyu daha fazlaydı. ‘’Muhalifler’’ yine parçalı bir görüntü verdi. Ve bunun arkasında yine  muhalifler aracılığıyla Şam’a ön şartlar dayatmak isteyen Suudiler vardı.

İdlib ve Cisr El-Şuğur’un düşmesi için milyonlarca dolar harcayan Suudiler, bu iki kente ilerleyen Suriye ordusunu durdurmak için Cenevre görüşmeleri sırasında sahada ateşkes istiyor. Fakat muhalifler açısından her ne kadar para Suudilerden gelse de son sözü Amerika söyler. Amerikalıların ‘Cenevre’ye katılmayan desteğimizi kaybeder’ açıklamalarının ardından Riyad heyetinden Cenevre’ye katılım kararı çıktı ve heyet Suudilerin Savunma Bakanı Muhammed Bin Selman’ın uçağı ile Cenevre’ye uçtu.

Sonuçta görüşmeler Suudilerin istediği gibi ateşkesli ve ön şartlı olmayacak ama bu süreçte Riyad heyetinin açıklamalarının Suudi yetkililerin açıklamalarından farkı yoktu. Riyad heyeti Amerikalılara biraz da kırgın olduklarını ifade ederken burada Suudilerin kırgınlığını da anlayabiliriz. ABD ve Rusya’nın görüşmelerin başlaması hususundaki uzlaşısı sahada operasyonlar devam ederken ve silahlı gruplar gerilerken Suudilerin işine hiç de yaramıyor. Görüşmelerde muhalif heyetlerden Riyad Heyetinin daha çok Suudilerin sesi olacağını söyleyebiliriz. Ön şartlarını dayatamayan Suudiler, sahadaki yenilgileri masada tersine çevirmeye çalışacak.

Türkiye ise stratejik ittifaklar kurduğu Suudiler aracılığıyla Kürtlerle Cenevre’de de ‘’savaşıyor’’. Türkiye’ye komşu bölgelerde ciddi bir kontrolü olan Kürtlerin bu görüşmelere katılımını engellemeye çalışmak çözümsüzlük ve daha çok çatışma anlamına geliyor. Türkiye, bu pozisyonu yine bilerek mi alıyor yoksa Suriye meselesinde son 5 yıldır olduğu gibi Körfez’in ‘dostluğuna’ ve parasına güvenerek ne ile karşı karşıya kalacağını bilmeden öngörüsüz bir hamle daha mı yapıyor anlaşılamıyor.

'TÜRKİYE'NİN KAPSAMLI BİR STRATEJİSİ YOK'

Buğra: Türkiye’nin Cenevre’ye (ve genel olarak Suriye’ye) dair stratejisinin, çözümü engelleyerek uzun vadede sonuca ulaşmak olduğu kanaatindeyim. Türkiye’nin Cenevre’de Kürtlerin temsilini engellerken, bunun buradan sonuç alınmasını güçleştireceğini öngörmemiş olması olanaksız. Suriye meselesi Türkiye için iç politikanın önemli bir unsuru haline geldi.

Cenevre için konuşulan senaryolar, “Esad’ın” iktidarda kaldığı bir çözümü, Kürtler statü alamasalar bile Kürtlerle hükümetler arasında ittifak kurulmasını içeriyordu. Türkiye, istediğini şu an alamayacak olsa bile en azından bunları engellemek istiyor. Rusya’ya ait uçağın düşürülmesinin de burada gerginliği artırarak çözümü engellemeye yönelik bir adım olduğunu söyleyebiliriz. ABD ve AB, Suriye meselesinin uzamasını eskisi gibi istemiyor. Bu sebeple Türkiye’nin çabasının başarılı olması da eskiye nazaran daha güç.

Burada Suudi Arabistan ve Türkiye’nin yaklaşımında da ayrım olduğunu düşünüyorum. Suudi Arabistan’ın bölgede kendisine yakın olan ve kullanarak karşı ağırlık oluşturmayı deneyebileceği unsurlar var. Türkiye de Suriye hükümeti ve Kürtlere karşı bu unsurlardan yararlanmaya çalışsa da, bu grupların alacağı kazanımlar tek başına Türkiye için yeterli değil. Örneğin, Kürtlerin konumu güçlendikten sonra, Suudi destekli muhaliflerin de güç kazanmış olması Türkiye’yi memnun etmeye yetmez. Bu sebeple Suudiler, daha esnek. Örneğin ABD-İran anlaşmasına tepki gösteren Suudi Arabistan, başka yerlerde sağladığı “kazanımlarla” (silah anlaşmaları, Yemen meselesi vb.) tatmin olabilmişti. Türkiye’nin oyun alanı bu esnekliği sağlayabilecek genişlikte değil. Zaten Türkiye-Suudi Arabistan yakınlaşması da Türkiye’nin Suudi çizgisine yakınlaşması biçiminde oldu. Türkiye’nin bu kadar kapsamlı bir bölgesel stratejisi yok.

Erman: Rusya’nın askeri müdahalesinin genişlemesiyle birlikte, sahadaki durum neredeyse tamamen Şam yönetimi ile Kürtlerin lehine dönmüş durumda. Lazkiye büyük oranda cihatçılardan temizlendi, Halep’in doğusu, kuzeyi ve güneyinde olağanın üzerinde ilerlemeler var, güney cephesinde Şeyh Miskin’in düşmesiyle birlikte Dera’dan Kuneytra’ya uzanan bir hatta stratejik üstünlük orduya geçti. Bu olağanüstü ilerlemelerin arkasında, yalnızca Rus müdahalesi yatmıyor; aynı zamanda silahlı grupların kendi içerisindeki ihtilafların çoğalması ve Ürdün gibi bazı bölge ülkelerinin musluğu kapatması da çok etkili oldu. Yanı sıra, ABD’nin Suriye’de Rusya ile bir uzlaşma arayışına girmesi, kendi müttefiklerini de bu noktaya doğru zorlamasının payı büyük. Önümüzdeki süreçte belli başlı silahlı grupların, örneğin Nusra Cephesi ve bağlantılı örgütlerin diğer gruplarla savaşa tutuşmasını bekleyebiliriz herhalde. Bunun işaretleri de görülüyor zira… Özellikle İdlib'de Nusra ile Ahrar arasındaki gerilim, Nusra'nın "siyasi çözüm" çabalarını reddetmesi ve uzun süredir gündemde olan Nusra-El Kaide bağlantısının kopartılması baskısı bunlar arasında sayılabilir.

Cenevre ile bağlantılı bir diğer husus da, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ile savaş. Kuzeyde YPG’nin ilerleyişi, Humus’un doğusu ile Halep’in doğusunda Suriye ordusu ve müttefiklerinin kazanımları, yanı sıra Irak’ta ordu ve Haşd eş-Şaabi’nin Ramadi operasyonunun IŞİD’e zemin kaybettirdiği açık. Örgütün faaliyet alanını Kuzey Afrika (Libya) ile Güneydoğu Asya’ya (Endonezya, Malezya) taşıyacağı da bir süredir dillerde. Bununla birlikte, örneğin Alman istihbaratı, Irak ve Suriye’ye yönelik yabancı savaşçı akışının artarak devam ettiğini söylüyor. Ne dersiniz, IŞİD bitiyor mu?

'IŞİD, LAİKLİĞİN ÖNEMSİZLEŞTİRİLMESİNİN SONUCU'

Buğra: IŞİD’in kısa sürede biteceğini düşünmüyorum. Suriye ve Irak’taki varlığı bitirilebilir, benzer şekilde Libya’da da IŞİD’in kontrolünü sona erdirmek için operasyonlar yapılması planlanıyor. Ancak bunlar IŞİD’in bitirilmesiyle eş anlamlı değil. Örgüt uzun süredir propaganda faaliyeti yürütüyor ve dünyanın farklı yerlerinde çok sayıda destekçi kazandı. IŞİD derken sadece bir askeri yapılanmadan değil, aynı zamanda İslam’ın taraftar kazanabilen bir yorumundan bahsediyoruz.

IŞİD’in bu kadar üye çekmesinin sebeplerini düşünmemiz gerek. Bunun “kendini ifade edemeyen öfkeli gençler”den çok, ilericiliğin geri çekilmesi veya yenilmesiyle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Türkiye dahil pek çok ülkede toplumsal yaşamı dini referanslarla şekillendirmenin meşru zemini oluşturuldu. Müslüman Kardeşler taraftarlarının ne kadar çabuk silahlı cihatçı yapılanmalara kayabildiklerine bakalım. IŞİD ve diğer benzer yapılanmalar, bir yandan da laikliğin önemsizleştirilmesinin, “modası geçmiş” gösterilmesinin sonucu.

Erman: Tekrar Cenevre’ye dönelim. PYD’nin davet edilmemesine yönelik Ankara kaynaklı baskı, şimdilik sonuç vermişe benziyor. Ancak Suriye Kürtlerinin hem ABD ile hem de Rusya ile taktik ya da stratejik bir ittifaka girmesi geriye döndürülemeyecek bir olgu gibi görünüyor: Kamışlı’daki Rus askerleri iddiası, Rimeylan’daki ABD üssü ve saire… Zaten artık açık ki, Kürt illerinde yürütülen savaşın en önemli ayaklarından birisi de, Rojava’daki gelişmeler. Cenevre’den PYD’nin beklentisi Kürtlerin statüsü müydü, yoksa bir kuvvet olarak kabul edilmeleri miydi? Kürtlerin Cenevre’ye katılmalarının engellenmesi, bu süreci tersine çevirebilir mi? Türkiye, anlaşılan o ki, Cenevre’ye bakarken muhtemelen Rojava’dan çok Kuzey’i görüyor…

Hasan: Katılıyorum Erman. Türkiye Rojava’ya bakarken Türkiye Kürtlerini görüyor. Bence Kürtler askeri sahada bir kuvvet olduklarını dünyaya ispatladı ve şimdi de siyasi sahada veya masada var olmak istiyorlar. Elbette statüyü ve öz-yönetimi tartışmaya açacaklar ama ondan önce Cenevre’de Suriye krizinin çözümünde etkin bir taraf olarak kabul görmek istiyorlardı. Sahaya baktığımız zaman haklı olduklarını da görüyoruz. Cenevre’den aktarılan kulis bilgilerine baktığımız zaman ise ileriki aşamalarda Kürtlerin de bu görüşmeler katılacağına dair yorumlar var. Fakat hem Rusya’nın hem de ABD’nin Haseke civarındaki hamleleri, bu bölgedeki ittifaklar ve bölgenin geleceği ile ilgili öngörüleri bulanıklaştırıyor.

'ABD VE RUSYA KÜRTLER İÇİN YARIŞIYOR'

ABD’nin Rimeylan’da zirai amaçlı havaalanını geliştirdiğine dair iddialar, Rusya’nın Kürtlerle bir araya geldiği, silah yardımında bulunduğu ve istişarelerin devam ettiğine dair iddialarla birlikte Rusya’nın sahaya inişinden sonra Kürtlerin Şam’daki yetkililerle bir araya geldiğine dair haberler var.  Amerikalılarla Rusların Kürtlerle iş birliği konusunda bir yarışı da söz konusu. Suriye’nin kuzeyinde Kürtler güçleniyor ve yerlerini sağlamlaştırıyor. Kürtlerin Cenevre’ye katılımının engellenmesi sahada bir şeyi değiştiremeyecek ve en nihayetinde Kürtler yine muhatap alınmak zorunda. Dolayısıyla Türkiye ve Suudilerin PYD ile ilgili çabaları, Cenevre süreci yine başarısız olsa bile, süreci ve çatışmaları uzatmaktan başka bir işe yaramıyor.  

Suudiler, Rus uçağını düşürdükten sonra masada eli zayıflayan Türkiye’nin adına PYD’ye çelme takmaya çalışıyor. Suudiler, Barzani çizgisindeki Rojava Kürtlerini Riyad heyetine katarak ‘’Kürtler zaten temsil ediliyor’’ görüntüsünü Türkiye adına veriyor.

Erman: Son olarak, Cenevre’den bağımsız olarak soruyorum, Suriye’de bir “uzlaşı” ya da “siyasi çözüm” size mümkün görünüyor mu? Bu kadar çok devletin ve devlet olmayan silahlı unsurun devrede olduğu bir savaşta, 2011 başına dönüş, yalnızca askeri olarak değil, siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak da mümkün değil gibi…

'SURİYE İLERİ GİTMEZSE...'

Buğra: Suriye’de “uzlaşı” olmasından çok, “ateşkes” anlamına gelecek bir “siyasi çözüm” bulunmaya çalışacağını düşünüyorum. İstikrarlı bir yönetim kurulabilmesi için taraflar arasında ortak bir zemin bulunması gerek. Suriye’de bu büyük oranda yok. Ceyş’ül İslam, Ahrar’uş Şam gibi yapılanmaların Cenevre’ye katılacağı söyleniyor. Bu yapılanmalarla Suriye hükümetinin “uzlaşısı”, ancak birinin diğerine vereceği tavizlerle ya da birbirlerinin çizgilerine yaklaşmalarıyla olabilir.

Suriye’de silahlı mücadelenin bitmesi ancak siyasi mücadelenin başlaması anlamına gelecektir. “Muhaliflerin” Suriye’yi nasıl yönetmek istediğini İdlib’de ve başka yerlerde gördük. Bir siyasi çözüm olması durumunda, Suriye’nin nasıl yönetileceğini Suriye halkının kimden yana duracağı belirleyecek. Ancak 2011 başına dönüş mümkün değil. Suriye ileri gitmeye cesaret edemezse, bu kez de siyasi mücadeleyi kaybederek geriye götürülecektir.