RÖPORTAJ I Venezuela'da ne oluyor: Komünist Parti Siyasi Büro üyesiyle söyleşi

Venezuela KP (PCV) Siyasi Büro Üyesi Carolus Wimmer’le Mayıs 2018 seçimlerinin ardından ülkenin ekonomik ve siyasi durumunu, hükümetle ilişkilerini, Bolivarcı devrim sürecini, PCV’yi ve PCV’nin işçi sınıfı hareketiyle etkileşimini konuştuk.

soL-ICP

Venezuela KP (PCV) Siyasi Büro Üyesi Carolus Wimmer’le Mayıs 2018 seçimlerinin ardından ülkenin ekonomik ve siyasi durumunu, hükümetle ilişkilerini, Bolivarcı devrim sürecini, PCV’yi ve PCV’nin işçi sınıfı hareketiyle etkileşimini konuştuk.

Mayıs ayındaki son seçimler Maduro hükümetinin zaferiyle sonuçlandı. Bu durum ülkedeki devrimci sürecinhala güçlü bir halk desteğine sahip olduğunun göstergesi olarak yorumlanabilir. Uluslararası baskıya, sağcı muhalefetin saldırılarına ve ekonomik krizin getirdiği zorluklara rağmen halk desteğini sürdürmek nasıl mümkün oldu?

19. yüzyıl başında bağımsızlığını kazandıktan ve özgürlük, toplumsal adalet ve egemenlik bayrağını yükselttikten beri Venezuela halkı, işçi sınıfı, şehirlerdeki ve kırsal bölgelerdeki emekçiler her zaman mücadeleci karakterini korudu. 1998’den itibaren, başkan Hugo Chavez ile beraber antiemperyalist ve antikapitalist bir bilincin kitleler arasında yaygınlık kazanmasıyla birlikte, bu mücadelecilik nitelik bakımından bir sıçrama yaşadı. Derin bir siyasi ve toplumsal değişime yönelik artan umutlar, Chavez’in fiziken aramızdan ayrılmasından sonra da varlığını sürdürüyor ve Venezuela ailesine yönelik çok yönlü emperyalist saldırıyla birlikte bir direniş iradesi de yükseldi. Mücadelenin bu aşamasında bütün halkın üzerinde uzlaştığı siyaset taktiğini Venezuela Komünist Partisi’nin (PCV) sloganında da görmek mümkün: “Anayurt Savunmasında Birlik”. 

Seçimlerden hemen sonra ABD hükümeti Venezuela’ya karşı yeni yaptırımlar ilan etti. Sonrasında Ağustos ayında ABD yanlısı muhalefet şiddet eylemlerini, Başkan Maduro’ya suikast girişiminde bulunacak kadar yoğunlaştırdı. ABD ve işbirlikçileri bu baskı ve şiddet politikasını hangi noktaya kadar sürdürebilir? Bu politikada daha da ısrar ederek, Venezuela devletinin ve halkının direnişini kırabilmeleri olasılığı mevcut mu?

ABD’nin Latin Amerika’ya yönelik dış politikasının dayandığı 3 temel belge vardır: ABD’nin bu alt kıta toprakları üzerinde münhasır hakları bulunduğunu ifade eden Monroe Doktrini (1823), ABD’yi Latin Amerika halkları üzerinde siyasi, kültürel ve askeri hegemonya kurması için “Tanrı tarafından seçilmiş halk” olarak niteleyen “Kaderin Tecellisi” (Manifest Destiny) (1845) ve ABD hükümetine ABD’nin ve şirketlerinin çıkarlarını, gerekirse bu çıkarları tehlikeye atan diğer hükümetleri devirerek kollama hakkı ve yükümlülüğünü getiren Roosevelt Gerekçesi (1904). Günümüzde ABD hükümetinin bu doktrinleri bütün kıtalarda uyguladığını görüyoruz. Bu doktrinler işgalleri, askeri müdahaleleri, darbeleri, siyasal suikastleri, ambargoları ve iktisadi-mali yaptırımları, düzmece haberlerin medyayla yayılmasını, terörist milis gruplarının oluşturulmasını, seçim hilelerini gerekçelendirmek amacıyla kullanıldılar ve kullanılıyorlar. ABD’nin eski Venezuela Büyükelçisi William Brownfield geçenlerde “Venezuela’da demokrasinin yeniden tesisi için milyonlarca Venezuelalının acı çekerek ölmesinin gerektiğini” ilan ederken, Venezuelalı bir faşist lider “özgürlüğü geri getirmek için milyonların ölümünün gerekli olduğunu” söyledi. Bu zihniyet ve suç oluşturan bu siyasetleri değişmeyeceği için, 20 yıldır koruduğumuz ve her gün yenilenen direniş kapasitemizi, sadece Unidad Popular olarak değil, aynı zamanda bir sivil-askeri birliktelik olarak da artırmamız gerekiyor. Komünist Parti’nin öncü rolünün işte burada ortaya çıkması gerekiyor.

Sonuç olarak, halk “Birlik ve Mücadele” nin gerekliliğinin farkında. Bu durum aynı zamanda PCV’nin bu mücadeleyi 2 yıl önce kurulan “Halkın Antiemperyalist ve Antifaşist Cephesi” ile mücadeleye siyasal bir gövde kazandırma taktiğini de yansıtıyor.

Sağcı muhalefet saflarındaki düzensizlik ve çekişmelerin sebepleri nelerdir? Son iki yıldır gerilediklerini söyleyebilir miyiz?           

Venezuela’daki siyasal sürece olan muhalefet sınıf mücadelesinin bir dışavurumu. Muhalefet partileri esasen ulusal ve uluslararası burjuvazinin ve ayrıcalıklı küçük burjuvazinin çıkarlarını savunmaktalar. Karşı tarafta ise işçi sınıfı ve halkın örgütlü kesimleri duruyor. 

Venezuela’da muhalefet yekpare bir blok değil, derin siyasi ve ideolojik farklar üzerinden tanımlanıyor. Bu muhalefetin üyelerini işçi sınıfına ve sömürülen kesimlere karşı nefretleri birleştiriyor. Son 20  yıldır muhalefet bir darbe girişimi (2002), bir sivil savaş girişimi (2014-17), başkana karşı bir suikast girişimi (2018) de dahil olmak üzere bütün yöntemlere başvursa da, her seferinde örgütlü halk, halkın öncüleri ve yurtsever Silahlı Kuvvetler tarafından mağlup edildi. Bu sahte karşıdevrimci ve terörist taktiklerin sürekli yenilgiye uğraması, muhalefetin seçmen kitlesinin zayıflamasıyla ve ondan yabancılaşmasıyla sonuçlandı. Buna rağmen, sağcı ve faşist muhalefetin emperyalizmin araçlarından yalnızca biri olduğunu ve bu muhalefet zayıflayıp geri çekilse bile ABD baskısının azalmadığını açıkça görüyoruz. Bugün görülüyor ki Washington umudunu, olası bir askeri müdahale söz konusu olduğunda silahlı kuvvetleri ile destek vermeye niyetli olan, Latin Amerika’daki yeni sağcı hükümetlere kaydırmış durumda.

Ağustos ayında hükümet ülkenin kronikleşmiş hiperenflasyon sorununu çözmek için yeni para birimini kullanıma soktu. Bu çözümün etkili olacağını düşünüyor musunuz? 4 Ekim günü PCV ekonomik krize karşı acilen uygulanması gereken ekonomik önlemlere ilişkin bir açıklama yaptı. Bu önlemleri kısaca açıklayabilir misiniz?

Venezuela Komünist Partisi’ne göre, ulusal hükümet tarafından açıklanan ve uygulanan ekonomik önlemler, her ne kadar bir ekonomik istikrar ortamı oluşturma ihtiyacını yanıtlamak için alınmış olsa da, parasal ve mali odaklı olduklarından, yetkililerin iddia ettiğinin aksine, bir “ekonomik devrim” olarak değerlendirilemez. Ayrıca bu önlemler kapitalist sistemi korumaya yönelik bir anlayışa dayanıyor. 

PCV antikapitalist politikaların işçi sınıfı ve emekçi halk iktidarda olduğunda ve ekonomiyi yönetme rolünü üstlendiğinde uygulanabileceğini açıkça belirtmiştir. Fakat böyle bir durum söz konusu değil. Alınan önlemler Venezuela’nın bağımlı, rantçı, ihracatı tek bir ürüne dayanan fakat çeşitli ürünleri ithal edenkapitalist modelinin yapısal sorunlarını hedef almıyor. 

PCV yine de alınan önlemler arasında maaşların artırılması gibi doğru kararlar olduğunu da dikkate alıyor. Ücretlerin alım gücü hiperenflasyonist bir sarmalın içinde aylık 1 ABD doları gibi bir seviyeye gerileyip yok olmuş olması, her ne kadar bu önlemi de yetersiz kılsa da, 1800 BsS (yaklaşık 30 ABD doları) seviyesine çekilmesi olumlu bir gelişme. 

Bu bağlamda PCV sadece itibari ücretlerin değil, gerçek ücretlerin de güçlendirilmesini, bunun için anayasanın 91. maddesi uyarınca temel ürün ve hizmetlerden oluşan “temel sepet” yardımıyla hesaplanan enflasyon oranlarına göre oluşturulacak değişken bir derecelendirme sistemine göre belirlenmesini şiddetle tavsiye ediyor.

Bu tavsiye ücretlerin bir alım gücünün olmasının gerektiğini, yani emekçilerin ve ailelerinin temel maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için gerekli ürün ve hizmetlere erişimin sağlanmasının gerekliliğini dikkate alıyor.

PCV Venezuela devletinin geliştirdiği üretici süreçlerin üretim, dağıtım ve ticarileşme yönünden işçi ve halk denetimi mekanizmalarına tabi olması gerektiğini vurgulamakta. Bu vurgu özellikle gıda sektörü gibi en önemli süreçler için geçerli.

Son olarak, PCV yürürlüğe konulan önlemlerin ulusal çıkarlara ve halkın çıkarlarına göre değerlendirilmesinin ve dönüştürülmesinin, krizin yapısal sebeplerinin hedef alınması ve ülkenin üretim kapasitesinin değerlendirilmesi için gerekli olduğunu ileri sürüyor. Parti halkı bunun için mücadele etmeye çağırıyor.           

Haziran ayında Portuguesa eyaletinde başlayan La Marcha Campesina (Köylü Yürüyüşü), ülkede büyük etki yarattı ve hükümet politikalarına yönelik sınıfsal bakış açısından bir eleştirinin temsilcisi oldu. Bu duruma ilişkin fikriniz nedir? Hükümetin bu hareketin taleplerini karşılama isteği ve gücü olduğunu düşünüyor musunuz?

PCV ülkedeki köylü hareketine öncülük etmekte. Doğrusu, sınıf mücadelesinin en görünür olduğu yer, toprak sahipleri ve tarım-sanayi şirketleri ile köylüler ve tarım işçileri arasında bu mücadelenin cereyan ettiği kırsal bölgeler. Bekleneceği üzere, kapitalist bir ekonomiye sahip bir ülkede, reformist bir hükümet sınıf mücadelelerinin üstünü kapatır, yüzeysel çözümler sunar; fakat son tahlilde kapitalistlerin tarafını tutar. Kırsal kesimdeki mücadele, aralarında Parti militanlarının da bulunduğu, yaralanmalara ve can kayıplarına yol açtı. Mücadelenin zorunlu kıldığı fedakarlıkların farkındayız ve bunu halk için kaçınılmaz bir isyanın kaynağı olarak görüyoruz, bundan dolayı geri adım atmayacağız. 500 kilometreden fazla süren ve hükümet yetkililerinin vaatlerine rağmen hedeflerine ulaşamayan Marcha Campesina, Venezuela’da devrimci mücadelenin potansiyelini göstermektedir. Bu mücadelede Komünist Parti en ön saflarda olmak zorunda.

Bugün göçmen sorunu ve Kolombiya sınırındaki insanlar anaakım medyanın dayanaksız yorumlarına konu oluyor. Bu durum aynı zamanda ABD’nin yakın müttefiki konumundaki Kolombiya’nın yeni sağcı başkanı tarafından da istismar ediliyor. Bize nesnel olarak bu durumu ve PCV’nin bu konudaki görüşlerini açıklayabilir misiniz? Ayrıca Kolombiya Komünist Partisi ile olan ilişkileriniz hakkında, iki ülkenin emekçi sınıfları arasında sınıf perspektifine dayalı bir birlik inşa etme gibi girişimler üzerinden bizi bilgilendirebilir misiniz?

Doğaldır ki siyasi, diplomatik, ekonomik, ticari, mali, teknolojik ve bilimsel ambargo ve pek çok alandaki somut yaptırımlar, Venezuela ailesi için son derece zor koşullar yarattı. Bu yaptırımlar devleti değil halkı hedef almakta ve soykırım niteliğinde. Emperyalist ambargo yüzünden gıdaya, ilaçlara ve diğer temel ürünlere erişimde sıkıntılar yaşanıyor. Aldatıcı propagandanın başarısının sonucu olarak, ayrıcalıklı kesimler, özellikle de küçük burjuva kesimler, şanslarını “cennete ulaşmak” için göç etmekte deneseler de, bu girişimleri genellikle başarısızlıkla sonuçlanıyor. Çünkü bu propaganda Venezuelalılara yardım etmeyi değil, uluslararası alanda bir “batık devlet” imajı yaratmayı ve “insani yardım” görünümlü bir askeri müdahaleye gerekçe yaratmayı amaçlıyor. Şu ana kadar, bu emperyalist taktik genel olarak başarısız olsa da, ülkeye büyük hasar verdi. Bunun bir örneği, üniversitelerin ücretsiz olması sayesinde eğitim alabilen çok sayıda profesyonelin ülkeyi terk etmesi. “Dolar” bu insanların aklını çeliyor. Küba’daki gibi diğer pek çok devrimci süreç de böyle bir sıkıntıyla karşılaştı. Şu anki göçmen sorununun nicelikten çok nitelik bakımından bir problem olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum olası bir askeri müdahaleyi meşrulaştırmak için bir Truva atı gibi kullanılıyor.

Beklendiği üzere göçlerin büyük çoğunluğu Güney Amerika ülkelerine doğru gerçekleşiyor. Kolombiya’nın durumu ise nitelik arz ediyor ve uluslararası basın tarafından sıkça çarpıtılıyor. Venezuela’da, Kolombiya’da yarım yüzyıldan uzun bir süredir devam eden iç savaştan kaçan 5 milyondan fazla Kolombiyalı yaşıyor. Bu insanlar burada kardeşçe karşılandılar. Pek çoğu şu anda Venezuela’nın karşılaştığı sıkıntılar nedeniyle ülkelerine geri dönüyor; diğer bir deyişle, bu kişiler “göçmen” değiller. Burada medyanın çarpıtması söz konusu. Biz PCV olarak, yıllar önce Kolombiya KP’sinden yoldaşlarımızla beraber, iki taraftan da gidiş ve gelişlerin söz konusu olduğu sınır şeridini beklemek için “Barış İçin Sınır Cephesi”ni kurduk. Bu bölgedeki ailelerin iki ülkede de hayatlarını geçirmeleri sık karşılaşılan bir durum. Diğer bir deyişle, bu kişiler göçmen değiller, sürekli olarak sınırı geçiyorlar.

Seçimlerden önce Parti “eleştiriyi hak eden her şeyi eleştirmeye” karar verdi. Biliyoruz ki Venezuela’daki devrimci sürecin ve siyaset sahnesinin komünist unsuru olarak, hükümetin bazı tercihlerini, devrimci sürecin ilerlemesini engelleyen ve devrimci hareketi zayıflatan bazı yetersizliklerini, örneğin burjuvaziyle işbirliği içinde olduğu durumları açığa çıkarmaktan çekinmediniz. Bugün hükümeti Venezuela emekçi sınıfının güncel şartlar altındaki nesnel çıkarlarıyla uyumlu politikalar izlemeye zorlamak için nasıl bir strateji izlemektesiniz?

PCV “hükümeti zorlamayı” değil, işçi sınıfının ve diğer bütün işçilerin çıkarlarını savunmaya yönelik bağımsız siyasetini sürdürmeyi amaçlıyor. İktidarı alma stratejisini devam ettiriyor. “Yüzleş, Sınır Çiz, İlerlemek ve Kazanmak İçin Çoğal” siyasetine devam ediyor. Sınıf bilinci edinerek, proletaryanın ve halkın iktidarına dayalı olmayan, hükümetin ister içinden ister dışından olsun, bütün politikalarla karşı karşıya geliyoruz. Edindiğimiz Marksist-Leninist temel sayesinde, reformizmle, sağ ve sol oportünizmle aramızda sınır çiziyoruz. Organik bir gelişmeyle, doğru mücadele yöntemleriyle ve taktikler ve strateji arasındaki diyalektik ilişkinin titiz uygulamasıyla çoğalıyor, böylece devrimci süreci ilerletiyoruz. Zaferiyse iktidarı alıp sosyalizmi ve komünizmi kurduğumuzda kazanmış olacağız.

Şu an iktidardaki partiyle taktiksel bir ittifak içinde olsak da, “çok sınıflı” hükümetin içindeki kökleşmiş reformist kesimlerin varlığı hakkında bir yanılgıya düşmüş değiliz. Yolsuzluğu, bürokrasiyi ve verimsizliği devrimci bir siyasi sürecin baş düşmanları olarak kınıyoruz. Bunların cezasız kalmasını kınıyor ve ister hükümetten ister muhalefetten olsun, suçluların cezalandırılması yönünde çağrıda bulunuyoruz. Bütün bunları gerçekleştirmek için halkın iktidarına ihtiyaç var. 

Son olarak, sınıf mücadelesi ve sosyalist devrimin zaferi yönünden Venezuela’nın yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Açıkladığımız gibi, sınıfın düşmanları karşıdevrimci girişimlerinden vazgeçmeyecekler. Halk kitleleri arasında bilinç yaratmaya ve kendimizi uzun bir siyasi, ekonomik ve askeri direnişe hazırlamaya ihtiyacımız var. Bu bakımdan Türkiye Komünist Partisi ve Türkiye halkının, barış ve ilerleme dostlarının da içinde bulunduğu büyük uluslararası dayanışmaya da müteşekkiriz. Vurgulamak isteriz ki Venezuela’daki güncel siyasi sürecin, ülkenin bağımsızlığının ve egemenliğin savunulması bakımından, önemli antiemperyalist yanları bulunuyor. Komünist Parti işçi sınıfının, kentlerde ve kırsalda geniş halk kitlelerinin, antiemperyalist kesimlerin ve Silahlı Kuvvetler’deki devrimcilerin yardımıyla, sosyalizm ve komünizmin zaferiyle sonuçlanacak devrimci bir sürece yönelik nitel sıçramayı gerçekleştirmek amacıyla, devrimci bir iyimserlikle çalışmakta ve mücadele etmektedir.

Buna ek olarak eğer yolsuzlukların üzerine gidilmezse ve ithal ve mamul ürün kaçakçılarıyla iş yapan fırsatçı memur, polis ve askeri personel etkili bir şekilde cezalandırılmazsa, alınan önlemler yeterli olmayacaktır.

Aynı şekilde petrol, tarım ve sanayi üretiminin gelişebileceği koşulları hazırlayan önlemlerin gerekliliğine işaret ediyoruz. Hükümetin açıklamalarının üretime yönelik bir plan içermemesi bizi şimdiden endişeye sürüklüyor. Komünistler olarak bu krizin üretim olmadan aşılamayacağında ısrarcıyız.

Petrol politikalarının gözden geçirilerek, petrol üretiminin toparlanmasının ve artmasının sağlanmasının gerektiğini açıkça belirttik. Ayrıca tarımsal üretimin artması için köylüler ve tarımsal topluluklarla beraber cüretkar ve etkili planlar yapılmalı. Aynı şekilde, sanayinin dönüşümü ve devlete ait şirketlerin kurtarılarak tekrar üretken bir hale getirilmesi için etkili planlara ihtiyaç var.

Venezuela devleti tarafından geliştirilen üretim süreçlerinin işçi sınıfı ve halkın ülkenin en önemli üretim, dağıtım ve ticaret süreçleri, özellikle mafyatik gruplar, yozlaşmış sivil ve askeri öğeler tarafından ele geçirilmiş bulunan gıda sektörü üzerindeki denetimine tabi olması gerektiğini vurguluyoruz.

Ayrıca Venezuela Komünist Partisi olarak özel sermayeye ve büyük kapitalistlere dolarla destek sağlanmasına son verilmesinin, dış ticaretin tamamıyla kamulaştırılmasının ve böylece ülkenin ihtiyaçlarının, halkın ihtiyaçlarını karşılamak ve üretici güçleri geliştirecek temel bir planı uygulamak amacıyla devlet tarafından doğrudan elde edilmesinin gerektiğini ifade ediyoruz.


Röportajın İngilizcesine şu linkten ulaşılabilir: http://icp.sol.org.tr/interviews/venezuela-times-resistance-and-revolution