Reuters haberindeki eksik: ABD IŞİD’i nasıl besledi? Ramadi nasıl düştü?

Reuters dün, durdurulan MİT tırlarıyla ilgili bir haber geçti. Haberde, tırlarda silah olduğu ve bunların Suriye’deki İslamcı gruplara gönderildiği belirtiliyordu. Haber doğruydu, ancak eksikti.

Erman Çete

AKP hükümetinin Suriye’deki El Kaide bağlantılı silahlı gruplara her türlü desteği verdiği, hem ulusal hem de uluslararası basında sıkça gündem oluyor. Dünyanın önemli medya kuruluşları, devamlı olarak Türkiye’nin Nusra Cephesi ve Ahrar’uş Şam gibi İslamcı çetelere verdiği desteği ve ABD’nin bundan duyduğu rahatsızlığı yazıp çiziyor.

Dün de Reuters, gerçekleştiği tarihte ve sonrasında Türkiye gündemini meşgul eden “MİT tırları” hikayesini anlattı. Tutuklanan jandarmaların ifadelerini aktaran ajans, tırların ağzına kadar silahla dolu olduğunu ve bunların İslamcıların kontrolündeki bölgelere gönderildiğini yazdı.

Haberde, tır şoförü Murat Kışlakçı’nın, kargoyu yabancı bir uçaktan aldığı, benzer kargoları daha önce de teslim aldığı belirtiliyor.

ABD VE LİBYA BAĞLANTISI
Reuters’in haberinde yeni bir bilgi yok. Jandarma, savcı ve şoför ifadelerine daha önce soL’da da yer vermiştik. Herkesin aklına gelen soru, ajansın bu haberi neden şimdi yaptığı.

Birkaç gün önce, ABD’deki Judicial Watch isimli muhafazakar bir kuruluş, Bilgi Edinme Yasası kapsamında, 2012 yılında yazılan, askeri istihbarat örgütü Savunma İstihbarat Teşkilatı’nın (DIA) raporlarını talep etti. Kuruluş, “oldukça redakte edilmiş” raporu elde etmeyi başardı. Yine muhafazakar yayın kuruluşlarından FoxNews, raporun önemli kısımlarını yayımladı. DIA’nın Irak işgali öncesi kitle imha silahları hakkında yaptığı ön değerlendirmeler, Bush yönetimi tarafından hasıraltı edilmişti.

Rapor, aslında büyük bir skandalı ortaya çıkarttı. 2012 yılında Bingazi’deki ABD elçiliğine yapılan saldırının, önceden planlandığı ve bunun Libya’dan Suriye’deki İslamcılara giden silahlarla ilgili olduğu belirtiliyordu. Kaddafi’nin devrilmesinden sonra, Libya’nın elindeki silahlar, Bingazi limanından Suriye’nin Banyas ve Burc İslam limanlarına gönderiliyordu. Gemilerle giden ekipmanlar arasında keskin nişancı mermileri, RPG’ler, 125 ve 155 mm’lik top mermileri bulunuyordu.

Rapora göre silah transferi, Ekim 2011’den (Kaddafi’nin linç edilmesinden hemen sonra) Eylül 2012’ye kadar devam etti. Banyas ve Burc İslam’ın seçilmesinin nedeni, küçük kargoların boşaltılabiliyor olmasıydı. Silah taşıyan gemiler orta boyuttaydı ve en fazla 10 konteynır alabiliyordu.

Ve tabii ki, silah yüklenen gemiler, Türkiye’den gönderilmişti. 2012 Eylülü’nde Bingazi’de öldürülen ABD Büyükelçisi, öldürülmeden az önce bir Türk diplomatla buluşmuştu. Bu Türk diplomat, muhtemelen silah transferini koordine ediyordu.

EL KAİDE BAŞINDAN BERİ ‘DEVRİM’İN PARÇASIYDI
Ağustos 2012’de yazılan bir başka raporsa, El Kaide’nin Suriye’deki rolüne dair ABD’nin net bir şekilde bilgisi olduğunu gösteriyor.

Belgenin bir yerinde, açıkça, El Kaide’nin en başından beri Suriye muhalefetine destek verdiğine dikkat çekiliyor. IŞİD’in öncülü Irak El Kaidesi’nin, Suriye’de “Nusra Ordusu” ismi altında çok sayıda operasyon yaptığı da belirtiliyor.

Daha önemlisi ise şu: Raporda, El Kaide’nin faaliyetlerine devam etmesi durumunda, Suriye’nin doğu ve kuzey doğusunda, yani Deyrezzor ve Haseke’de ilan edilmiş ya da edilmemiş bir “Selefi eyaleti” kurabileceği tahmin ediliyor.

Ancak rapor burada durmuyor. Bu Selefi eyaletinin, muhalefetin destekçilerinin tam da istediği şey olduğu itiraf ediliyor. Bu isteğin nedeni de raporda açıklanıyor: Suriye rejimini izole etmek.

Ve rapor, bu “muhalefet destekçilerini” sıralıyor: Batı ülkeleri, Körfez ülkeleri ve Türkiye!

Yani, yalnızca Türkiye ve gerici Arap monarşileri değil, Batı ülkeleri de El Kaide’nin Suriye’nin doğusunda bir “halifelik” ilan etmesini istiyordu.

Burada bir not daha: 2012 yılında Time'a konuşan bir Ahrar'uş Şam militanı, örgütü daha Suriye "devrimi" başlamadan önce, Mısır'daki isyanın hemen ardından kurulduğunu belirtmişti. Ahrar'uş Şam'ın kurucusu ise, El Kaide lideri Ayman el-Zevahiri'nin özel temsilcisi Halid es-Suri!

RAMADİ VE MUSUL
Rapordaki “maden” bitmiş değil. İnsan okudukça, enikonu bir oyunun içinde olduğunu düşünmeye meylediyor.

DIA, Deyrezzor ve Haseke’de ilan edilecek bir halifeliğin Irak için de büyük sonuçları olacağına dikkat çekiyor.

Bu koşulların, IŞİD'in öncülü olan Irak El Kaidesi için "ideal bir atmosfer" yarattığını belirten raporda, örgütün “eski çöplüğü” olan Musul ve Ramadi'ye geri döneceği ve Suriye'deki diğer gruplarla birleşerek bir İslami devlet ilan edebileceği uyarısı yapılıyor.

RAMADİ BİRDEN Mİ DÜŞTÜ?
17 Aralık’ta IŞİD kontrolüne geçen Ramadi’ye yönelik saldırı, 14 Mayıs’ta başladı. İlk gün, IŞİD militanlarının ordu üniformasıyla hükümet binalarına yaklaştığı ve “şaşırtmaca” yaptığı söyleniyor.

Daha sonra IŞİD zırhlı buldozerlerle koruyucu bariyerleri yıktı ve böylece intihar saldırılarına yol açılmış oldu. Havan saldırılarından sonra, askerlerin çoğu kuzey batıdaki Anbar Operasyon Komutanlığı’na doğru çekildi ve kentte aşiret savaşçıları ile polisi IŞİD’lilerle yalnız bıraktı.

Tamim Köprüsü, Malab ve operasyon komutanlığına yapılan intihar saldırıları ile birlikte, bütün silahlı güçler geri çekilmeye başladı. IŞİD, Ramadi’yi almak için 30 intihar saldırısı düzenlemişti. Irak ordusunun elinde, intihar saldırılarında kullanılan zırhlı araçların zırhını delebilecek silahlar bulunmuyordu.

IŞİD aynı zamanda, kente gelebilecek yardımları da kesmek için Ramadi etrafında bir “kalkan” oluşturdu. Bağdat’tan Ramadi’ye yollanan üç tim, 15 Mayıs’ta saldırıya uğrayınca geri dönmek zorunda kaldı.

Öte yandan, Ramadi’deki askerlerin maaşlarının 6 aydır ödenmediği, ordu elinde bulunan bozuk araçların tamiri için gerekli parçaların aylardır gönderilmediği iddia ediliyor. IŞİD, son bir yıldır kentin çeperlerinde etkinliğini artırmış ve Nisan ayında neredeyse yarısını kontrol eder hale gelmişti. Yani kent, birdenbire IŞİD’in eline düşmüş değil.

ABD’NİN RAMADİ TEPKİSİ
ABD’nin Ramadi’nin düşüşüne verdiği tepki ise, tıpkı Musul’un göz göre göre IŞİD’in eline geçmesinde olduğu gibi, olayı önemsizleştirmek oldu.

Dışişleri Bakanı John Kerry, kontrolü IŞİD’e geçen Ramadi kentinde durumun önümüzdeki günlerde değişeceğine inandığını söyledi.

Başkan Barack Obama ise, Ramadi’nin düşmesini “yenilgi” olarak nitelendirmesine rağmen, ABD’nin Irak’ta yenilmediğini öne sürdü.

HEPSİ ORADAYDI
Şimdi tekrar başa dönebiliriz.

DIA raporunun da gösterdiği üzere, ABD istihbaratı daha 2012 yılında Irak’ın Anbar vilayeti ile Suriye’nin doğu vilayetlerini birleştirecek bir “İslam Devleti” projesinin farkındaydı.

ABD istihbaratı, Suriye’deki “muhaliflerin” adlı adınca El Kaide tarafından desteklendiğini biliyordu. Libya’da NATO desteğiyle Muammer Kaddafi’yi deviren İslamcıların, Türkiye aracılığıyla Suriye’deki “kardeşlerine” silah göndermesini biliyor ve destekliyordu.

2013 yılında, Arap ülkeleri ve Türkiye aracılığıyla, CIA’in temin ettiği silahların Hırvatistan üzerinden Suriye’ye gönderildiğini bizzat New York Times yazmıştı. ABD istihbaratı, bu silahların kimin eline geçeceğini elbette biliyordu.

Bütün bunlar gözümüzün önünde olmuşken, Suriye’deki İslamcı barbarlığın yalnızca Türkiye’nin eseri olduğunu iddia etmek, o klişe deyimle, “fotoğrafın bütününü” gözden kaçırmaya yarıyor. İster ABD’nin AKP’ye mesajı deyin, ister “burun sürtme” operasyonu…

Ancak şurası açık ki, bugün Suriye’de Türk-Suud ittifakıyla hızlanan El Kaide faaliyetlerinin bir ucunda Nusra Cephesi duruyorsa, diğer ucunda yine El Kaide bağlantılı Ahrar’uş Şam ve “ılımlı” sayılan ÖSO artıkları duruyor. ABD, Cisreşşuğur’e yönelik saldırıda, o “ılımlı” sayılan çetelere TOW yağdırmayı sürdürdü.

Reuters’in haberi ise, DIA raporu ortaya çıkmış ve sessizlikle geçiştirilmeye çalışılırken, çetenin küçük kardeşine yöneltilmiş bir ok sayılabilir, en fazla.