Pompeo, Bolsonaro ve milyarderleriyle Davos

'Dünya Ekonomik Forumu’na katılan milyarderlerin, artan eşitsizlik ve çevre krizine karşın, keyifleri yerinde. Finansal krizin ardından 2009 yılında düzenlenen foruma katılan ekonomist Keneth Rogoff zirveyi 'Konuştuğum herkes, bugüne kadar ziyaret ettikleri en korkunç Davos olduğunu söylüyor. Ruh hali oldukça depresif' şeklinde betimliyordu. On yıl sonra, yani bugün ise finansal…

Cengiz Belensoy

Davos zirvesinin medya yankıları ABD Başkanı Donald Trump’ın zirveye katılmayacağını ilan etmesiyle duyulmaya başladı. Dikkat çeken iki konuşma ise zirvenin açılışını yapan Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro ve hükümeti bir aydır kapalı olan ABD’yi Dışişleri Bakanlığı düzeyinde temsil eden Pompeo’ya aitti.

Bolsonaro’nun “Yeni Brezilya” mesajlı konuşması ana akım medyada iş çevrelerine güven vermeyi amaçlayan bir konuşma olarak yorumlandı. Trump’sız zirveye video konferans ile katılan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ise, ABD’nin tüm dünyayı kapsayan emperyalist ajandasına vurguda bulundu. Küba, Venezuela ve Nikaragua’yı düşmanlaştırdı, Çin’in ekonomik kalkınmasının demokrasiyle değil baskı ve bölgesel gerilimle sonuçlandığını iddia etti, Rusya’yı ise Ukrayna ve Gürcistan’da işgalci konumunda olmak ve İngiltere’de kimyasal bir saldırıya dahil olmakla suçladı. Buraya kadarı liderlerden beklenen sözler; fakat zirvede ne konuştukları kadar kimlere konuştukları da önemli. 

DAVOS: LİDERLER KİME KONUŞTU?

Dünya Ekonomik Forumu’na katılan milyarderlerin, artan eşitsizlik ve çevre krizine karşın, keyifleri yerinde. Finansal krizin ardından 2009 yılında düzenlenen foruma katılan ekonomist Keneth Rogoff zirveyi “Konuştuğum herkes, bugüne kadar ziyaret ettikleri en korkunç Davos olduğunu söylüyor. Ruh hali oldukça depresif” şeklinde betimliyordu. On yıl sonra, yani bugün ise finansal pazarlar en uzun süren kazanç dönemini yaşıyor, finansal krizin faturası emekçilere kesilmiş ve krizden çıkmak için geliştirilen politikaların hemen hepsi sermayenin finansal şişkinliğine şişkinlik katmış durumda. Tüm bunlara ABD’deki vergi kesintilerini de eklersek şu tabloda sıralanan zenginleştikçe zenginleşen bir avuç milyarderin keyiflerinin yerinde olması doğal görünüyor. 

Not: George Soros’un net değeri 2009’dan itibaren Açık Toplum derneklerine 18 milyar dolarını taşıması nedeniyle azalmış görünüyor, bu transferler net değer hesaplarından çıkarılıyor.

Davos’a katılan milyarderlerin hemen hepsi net şirket piyasa değerlerini 10 yıl içerisinde en az ikiye katlamış durumdalar. Milyarderlerin zenginlikleri finans ve teknoloji sektöründen kaynaklı görünüyor. Tabloda yer alan George Soros’a vurgu yapmakta fayda var, Soros’un Açık Toplum derneklerine 18 milyar dolarını aktarması nedeniyle net değerinin 2009’dan 2019’a azaldığı görünüyor ancak bu bağışı yapmasaydı servetinin artıp artmayacağına dair fikir yürütmek tablodaki veriler sayesinde mümkün.

SERVETİNE SERVET KATAN CEO’LAR

Öte yandan Dünya Bankası CEO’su Kristalina Georgieva’nın uyarısı ironik: “Eğer aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmazsak, hepimiz için güvenlikten söz etmek mümkün olmayacak. Birbirimize bağlıyız, bir akvaryumdaki balıklar gibi”. Finansal kuruluşların geleceğine dair değerlendirmede bulunan IMF eski başkanı Christine Lagarde ise “Davos’tan şu ana kadar yanımda götüreceğim tek bir kelime varsa o da ‘amaç’” sözleriyle, artan toplumsal huzursuzluğa değindi. Lagarde “Yüksek ve net bir sesle, sivil toplumdan, gençlerden, dünyanın pek çok köşesinden duyuyoruz. Finansal sektöre benzer tüm sektörlerin bu amaca sahip olması gerekiyor ve bu amaç yalnızca dar bir kâr amacı olamaz. Bu amacın çok yönlü olması ve birçok çıkar sahibini göz önünde bulundurması gerekiyor. Sektörü bir konuda uyarmak isterim: Finansal teknolojilerde gözle görülür gelişmeler ki doğru bir biçimde denetlendiği sürece bunlar iyi gelişmeler. Ancak bu teknolojiler sistemi sarsacak ve birçok bankanın bunun farkında olduğunu, ya bu aygıtları dahil etmeye çalıştıklarını ya da onlarla aynı yönde hareket etmeye çalıştıklarını düşünüyorum. İkinci uyarım ise: Ücret sistemlerinizin nereye gittiğine dikkat edin. İnsanların teşviklere yanıt verecek şekilde hareket ettiğine yürekten inanıyorum ancak finansal sistemin kimi köşelerindeki kimi teşviklerin biraz önce sözünü ettiğim ve finansal sistemin sahip olduğunu umduğum ‘amaç’ duygusu ile aynı çizgide olmadığı görüşündeyim” dedi. Lagarde, Georgieva’dan daha “nazik” bir dil kullansa da gerçekleri gizleyemiyor: Özellikle finansal şirketlerin CEO’larının gelirlerini hiçbir ölçütle meşrulaştırmak mümkün değil. Lagarde kimi finansal kuruluşların yaptığı ödemeleri işaret ederek, üst gelir grubunun ücretlerinin kapitalist birikim dinamiklerine herhangi bir katkıda bulunmadığını, öte yandan kutuplaşmayı arttırdığını ifade ediyor.

Piketty, Zucman ve Saez’in eşitsizlik üzerine çalışmalarının ardından ABD Kongre Üyesi Alexandra Ocasio Cortez’in de savunduğu üst gelir gruplarına yüzde 70 vergi politikası hakkında görüşleri sorulan Michael Dell ise (2009’da 9,2, 2019’da 26,4 milyar dolarlık servetiyle) yanıtlıyor “Hayır bu politikayı desteklemiyorum. Ve ABD ekonomisinin büyümesine olumlu etki edeceğine de inanmıyorum. Bu politikanın işe yaradığı tek bir ülke söyleyin”. Yüzde 70 vergi politikasını savunan iktisatçılar ise ABD kapitalizminin altın çağları olarak görülen dönemi bu politikaların başarı örneği olarak sunuyor. Gerçekten de zenginlerin tüm delillere karşı duyarsız tavırları ve küstahlıkları Davos’un baskın teması gibi duruyor.

İKLİM DEĞİŞİMİ: ACI BİR ŞAKA

Marksist iktisatçı Michael Roberts’tan aktaralım: “Dinleyicilere iklim değişimine karşı hızla önlem alınması gerektiği söylenen oturum acı bir şakaya dönüşüyor.” Zira Davos’a 1500 kadar özel jetle ulaşım gerçekleştiği, bu sayının geçtiğimiz yıla göre yüzde 11 daha fazla olduğu ifade ediliyor.

Öte yandan popüler tabirle “saygın adamları”, belli ölçülerde “korku basmış” görünüyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Risk Algısı Anketi (2018–2019) sonuçlarına göre, sosyal sorunlar, ekonomik sorunlardan çok daha olası ve sonuçları çok daha etkili olacak. Davos katılımcılarına göre iklim değişimi ve yaratacağı göçmen nüfusa hazırlıksız yakalanmak, su krizi, doğal afetler, insan eliyle ortaya çıkan felaketler/afetler, göçe zorlanmak ise hem oldukça olası hem de büyük sonuçlara gebe görünüyor. 

DİJİTAL GÜVENLİK KAYGILARI ÖNE ÇIKIYOR

Ekonomik etkenlerden enflasyon ya da deflasyon milyarderleri kaygılandırıyor gibi görünmese de 2008 krizinin etkileri akıllardan tamamen de silinmiş değil. Büyük bir ekonomide finansal balonlar, finansal kurumların ve mekanizmaların çökmesi ekonomik riskler içerisinde olasılık ve etki itibariyle en yüksek değerleri taşıyor. Son olarak üç etken öne çıkıyor, veri sahteciliği ve hırsızlığı, kritik bilgi altyapısında çökme ve siber saldırılar. Liderlerin de teknolojideki gelişmelerden kaygılanan milyarderler gibi, dijital alanda küresel denetim çağrısı yaptıkları gözden kaçmıyor.