Paris katliamının ardından: Gericilik karşısında (*)

Birileri çalıp çırpıp, hesap vermekten kaçarken, saraylarda ikamet edip yedi sülalesinin geleceğini garantilerken, kah işsiz kalan kah güvencesiz işlerde her gün ekmeğini çıkarmak için uğraşanlar ve yarınını göremeyenler gıkını çıkmasın, gerektiğinde sesini çıkaranların üzerine salınsın diye bu müttefike ihtiyaç var.

Galip Munzam

Kapitalizm doğal ömrünü doldurdu. Bu nedenle çıktığı çukurdan çok daha derinlerine çekmeye çalışıyor bütün insanlığı.

Artık yönetemiyor.

Yönetemedikçe karanlık devirlerden müttefikler devşiriyor, onları yardıma çağırıyor bu kaosun içine.

Kaos karanlığın yardımıyla büyüyor, karanlık artıyor.

Siyasal İslam kapitalizmin müttefiklerinden biri. Faşizm bir diğeri. Bunların biri nerede bitiyor, diğeri nerede başlıyor çoğu zaman silikleşiyor artık.

“Fabrika barışı” ve dolayısıyla sermaye birikiminin sürekliliği için bu müttefik devrede... Emekçiler isyan etmemesin diye patronlar ile aynı ümmetin parçası, aynı tarikatın eşit üyeleri, aynı davanın savunucusu, aynı cennetin yolcusu olduklarını sanmalıdır.  

Geçenlerde camilerde hutbe olarak okutulan “fazla iş güvenliği tedbiri Allah’a güveni sarsar” sözü mükemmel şekilde özetlemiyor mu olan biteni?

Birileri çalıp çırpıp, hesap vermekten kaçarken, saraylarda ikamet edip yedi sülalesinin geleceğini garantilerken, kah işsiz kalan kah güvencesiz işlerde her gün ekmeğini çıkarmak için uğraşanlar ve yarınını göremeyenler gıkını çıkmasın, gerektiğinde sesini çıkaranların üzerine salınsın diye bu müttefike ihtiyaç var.

Ölesiye korktukları kadınları “annelik kariyerine” hapsetmek için bu müttefike ihtiyaç var.

Ortadoğu uluslararası tekellerin ve emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda yeniden ve yeniden düzenlenip, halklar acıdan acıya sürüklenirken bu müttefike ihtiyaç var. Kah 11 Eylülvari provokasyonlar için, kah tatlı su solcularına dönük “devrimci” türetmek için, yeri geldiğinde emperyalist devletlerin imajı bozulmasın, askerleri yorulmasın diye cihatçı milisler olarak...

Paris saldırısı gösteriyor ki, insanlığın ilerici birikimi radikal, aydınlanmacı bir çıkışı örgütlemek zorunda.  

Türkiye’nin ilerici birikimi, bizler radikal aydınlanmacı bir çıkışı örgütlemek zorundayız!

Her gün tecrübe ediyoruz ama bir kere daha açık açık yazalım: Gericilik, artık sosyal bilimcilerin akademik mülahazalarına terkedilemeyecek, solumtrak liberallerin özürcü yaklaşımlarına bırakılamayacak kadar gerçek bir mücadele gündemidir ve bu gündeme öyle muamele edilmelidir.

Meselemiz somuttur.

Aydınlara doğrultulan namlu kadar somuttur.

Sivas’ta yakılan aydınlar kadar, yakanları pişkince savunup şu sıralar ülke yönetenler kadar somuttur.

Kürt emekçilerine yönelen Hizbulkontra vahşeti kadar somuttur.

Her gün muhatap olduğumuz karanlık kadar somuttur.

Hayaller Malcolm X, kurtuluş teolojisi olabilir ancak gerçekler Hizbulkontra’dır, Charlie Hebdo’ya saldıran teröristlerdir.

Buradan bir çıkış örgütlenmelidir.

Gericiliğe karşı örgütlenecek aydınlanmacı çıkış mutlak anlamda kapitalizmin dışında kurgulanmalıdır. Çünkü gericiliğin kökü, esas çağırıcısı ve hamisi bugün kapitalizmin kendisidir.

Gericiliğe karşı tavizsiz, “fakat”sız bir duruş örülmelidir.

Hem katil hem hırsız olan bu yobaz tayfası her görüldüğü yerde kovalanmalıdır.

Geldiğimiz nokta bellidir:

Gericilik karşısında “ama” diyen bizden değildir.


(*) Gerici saldırıda hayatını kaybeden tüm sanatçıların anısına saygıyla...