Musul harekatı: Uzun savaşın uvertürü

ABD ve destekçileri bahar aylarında Musul harekatına başlayacak. Ancak esas mesele Musul’un IŞİD’in elinden alınması değil, alındıktan sonra ne olacağı.

Alper Birdal

CENTCOM 19 Şubat’ta Musul’u IŞİD’den kurtarmaya yönelik harekata hazırlık yaptığını duyurdu. Harekat nisan veya mayıs aylarında yapılacak ve ABD uçaklarına karadan Irak ordusu ve peşmergeden oluşturulan 25 bin kişilik bir güç eşlik edecek.

IŞİD’in Irak’ın ikinci büyük kentinde 2 ila 3 bin arasında militanı bulunduğu kaydediliyor. Dolayısıyla kara ve hava birliklerini içeren bu çapta bir “koalisyon” gücünün Musul’u geri alması oldukça muhtemel görünüyor. Ancak esas zorluk Musul’un alınmasında değil, Musul alındıktan sonra olacaklarda...

BİR MİLYON MÜLTECİ DAHA

The Independent’ın ünlü Ortadoğu muhabiri Patrick Cockburn, dün Musul harekatının bir milyon kişinin şehri terk etmesine neden olacağını yazdı. Cockburn’un insani yardım kuruluşlarının yetkililerine dayandırdığı bu iddia, başka sonuçları bir yana bölgede çok kısa bir süre içerisinde ciddi bir demografik değişim gerçekleşeceği anlamına geliyor.

Cockburn’ün görüştüğü Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP) yetkilisi Merve Avad, “Musul’dan en azından yüzbinlerce kişinin ayrılmasını bekliyoruz” diyor. Şehrin nüfusunun 1 buçuk milyon olduğu düşünülürse, harekat Musul’u Irak’ın ikinci büyük kenti olmaktan çıkartacak.

Cockburn’e göre şehirden kaçacak bu 1 milyon insanın büyük kısmı Kuzey Irak’a yerleşecek. Musul nüfusunun yaklaşık yüzde 65’i Sünni Araplardan oluşuyor. Irak Kürdistanı’nın toplam nüfusu ise 5 milyon 200 bin civarında. Barzani yönetimi, Sünni Arapların Kürt bölgesine göçmesine izin vermiyor. Ancak ABD liderliğinde Irak ordusu, Şii milisler ve peşmergenin işbirliğiyle düzenlenecek harekat sonrasında bu durumun değişmesi beklenebilir. Zira Kürtler böyle bir adım atmaz, Musul’dan gelen Sünni Araplara kapıları kapatırlarsa, bu insanların büyük bölümünün gideceği yer, demografisi üzerinden kavga verilen bir diğer petrol kenti olan Kerkük olacak.

KİM KONTROL EDECEK?

Musul’un IŞİD güçlerinden arındırılması madalyonun sadece bir yüzü. Diğer yüzünde ise Musul alındıktan sonra kim tarafından ve nasıl kontrol edilecek sorusu duruyor.

Geçtiğimiz günlerde Kerkük il konseyi başkanı Ribavar Talabani, Şiilerin oluşturduğu Bedr güçlerine bağlı halk birliklerinin Kerkük’e girişine izin verip vermeyecekleri üzerine konuşmuş ve şu ana değin böyle bir anlaşmaya varmadıklarını söylemişti. Mesud Barzani ile Irak Başbakanı Haydar el Abadi’nin 8 Şubat’ta yapılan Münih Güvenlik Zirvesinde Irak’ı IŞİD unsurlarından arındırmak üzere ortak operasyonlar yapmak konusunda uzlaşmaya vardıklarını söyleyen Talabani, “ancak bu ortak operasyonların hangi bölgelerde yapılacağı konusunda bir anlaşmaya varamadılar” diye devam ediyordu.

Belli ki “ortak operasyonlar” konusunda anlaşmaya varılan bölgelerden bir tanesi de Musul. Ancak Kerkük il konseyi başkanının söylediklerinden Musul’un alınmasından sonra kimin kontrolüne gireceği konusunda bir anlaşmaya varılmadığı sonucunu çıkarmak mümkün.

Konunun bir başka zorluğu daha var. Kent ele geçirildiğinde nüfusunun üçte ikisi boşalmış olacak. Mevcut durumda, CENTCOM’a göre 2-3 bin IŞİD militanı var. Ancak şehirde 100 binden fazla Kalaşnikoflu insan bulunduğu biliniyor. Sünni nüfusun savaşın hangi tarafında yer alacağını kestirmekse kolay değil.

Foreign Policy dergisinde bu sıkıntılara değinen Michael Knights ve Michael Pregent, “Bu kadar küçük bir güçle saldırmak çok tehlikeli bir kumar” yorumunda bulunarak, 25 bin kişilik kara gücünün kenti ele geçirmek için yeterli olsa bile elde tutmak için yeterli olmayacağını savunuyor.

Nitekim Haydar el Abadi de Musul’un üç ila beş ay arasında, belki de daha uzun bir sürede kurtarılacağını söyleyerek bu duruma işaret ediyordu.

HAREKATIN HEDEFİNDEKİ RESTORASYON

Ancak bu sonucu belirsiz harekatın ABD açısından bir başka rasyoneli daha var: etrafına topladığı koalisyonun konsolide edilmesi. Zira bir süredir koalisyonda dağılma işaretleri görülüyor.

Kürtlerle Irak ordusu ve Şii tugayların birlikte kullanılması başlı başına önemli bir adım. Ancak bu kadarla da kalmayabilir. Bugün Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın “Türk askeri karadan Irak’a girer mi” sorusuna, “Sayın Başbakanımız ne demişti? Diğerleri kendi üzerine düşeni yaparsa Türkiye de üzerine düşeni yapmaya hazırdır" diye yanıt vermesini bir de bu verilerle okumakta fayda var.