Mini mini IŞİD'ler: Batı, El Kaide bağlantılı Ahrar'uş Şam'ı 'ılımlı' olarak pazarlıyor

IŞİD'in katliamları Batı'da ve Türkiye'de gündeme sıklıkla gelirken, "mini mini IŞİD'ler"i parlatma operasyonu devam ediyor. Son propaganda aleti, El Kaide bağlantılı Ahrar'uş Şam.

Dış Haberler

Suriye’deki savaş 5. yılını doldurmaya yaklaşırken, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) haricindeki silahlı grupların hangisinin “ılımlı” olduğuna dair ilginç bir tartışma da sürüyor.

Son zamanlarda bunun en dikkat çekici örneği, Ahrar’uş Şam isimli silahlı örgüt. 10 gün önce, ABD’nin önemli gazetelerinden Washington Post’ta, örgütün “dış ilişkiler sorumlusu” Labib el-Nahhas’ın bir makalesi yayımlandı.

HATALI OBAMA, ‘ILIMLI’ AHRAR
Lahhas, Ahrar’uş Şam’ın El Kaide gibi olmadığını, Suriye için “ılımlı bir geleceğe” inandıklarını söyledi. Obama yönetiminin Suriye politikasını da eleştiren Lahhas, ABD’nin “ılımlılar” ve “köktenciler” ayrımının “gelişigüzel” tanımlandığını ileri sürdü.

“Suriye halkı için adalet yolunda savaşıyoruz” diyen Ahrar’uş Şam temsilcisi, örgütün El Kaide bağlantılı olduğu yönündeki iddiaları ise “yanlış suçlamalar” olarak nitelendirdi.

Lahhas şöyle devam etti:

Hiçbir şey hakikatten bu kadar uzak olamaz. Biz, Suriye’nin ulusal bir birleştirici projeye ihtiyacı olduğunu, bunun tek bir parti ya da grup tarafından kontrol edilemeyeceğini ya da teslim edilemeyeceğini ve tek bir ideolojiye bağlanamayacağına inanıyoruz.

SURİYE İÇİN ILIMLI BİR GELECEĞE İNANIYORUZ

Hem çoğunluğun meşru arzularına saygı duyulup hem azınlıkları koruyarak Suriye’nin geleceğinde gerçek ve olumlu bir rol oynamalarına imkan sağlayan çarpıcı bir dengeye inanıyoruz. Suriye için, devleti yerinde tutan ve tüm Suriyelilere faydası olacak reformlar gerçekleştiren ılımlı bir geleceğe inanıyoruz.

Lahhas, IŞİD’i ancak “yerli Sünnilerin” yenebileceğini söyleyerek, Washington’dan, Eski Irak Başbakanı Nuri Maliki’ye yaptığı gibi, Beşar Esad üzerinde de baskı kurmasını istedi ve “bizi de görün” çağrısı yaptı.

AHRAR’UŞ ŞAM’A BATIDAN DESTEK
Washington Post’ta çıkan bu makalenin başlattığı tartışmaya, Katar tarafından fonlanan Brookings Institute’un “uzman” yazarı Charles Lister, 14 Temmuz’da yazdığı bir yazıyla dahil oldu.

Lister, Lahhas ile kişisel tanışıklığı olduğunu söyleyerek, Ahrar’cının “sinekkaydı tıraşlı” olduğunu yazdı. Lahhas’ın Humus merkezli Liva el-Hak’ta yükseldiğini, bu grubun geçtiğimiz Aralık ayında Ahrar’uş Şam ile birleşmesiyle birlikte bu örgütün de önemli isimlerinden biri haline geldiğini söyleyen Lister, iyi İngilizce konuşması ve “Suriye Devrimci Komuta Konseyi”nde koltuk sahibi olması nedeniyle, Lahhas’ın hem Batı, hem de Suriye zihin yapısını anlayabildiğini öne sürdü.

Lister, Nahhas’ın El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’ne hiç atıf yapmamasını ise, tüm grupların Nusra ile ilişkiye devam ettiğini söyleyerek, “sahanın gerçekleri” ile açıkladı. Ahrar’uş Şam, İdlib, Halep ve Dera gibi bölgelerde Nusra ile yan yana savaşıyor.

Lister, bazı “seküler” muhalefet gruplarının hala Ahrar’uş Şam’dan şüphelendiğini, Ahrar’ın El Kaide ile bağlantılı olduğunun söylenemeyeceğini ancak hala bazı fikirlerinin değişmesine ihtiyaç olduğunu aktardı. Yazıda, Ahrar’uş Şam’ın Müslüman Kardeşler ideolojisine yakın olduğu da kaydedildi.

Lister’e konuşan bir Ahrar’uş Şam yetkilisi, örgütün ABD’den yardım istemediğini, ancak “yeni bir başlangıç şansı bulunduğunu” söyledi.

ESKİ BÜYÜKELÇİ DE KOROYA KATILDI
Ahrar’uş Şam tartışmasına, Lister’ın ardından ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford da, Ali El Yassir ile birlikte yazdığı bir yazıyla katıldı.

Middle East Institute’ta yayımlanan yazıda, Batı basınında Ahrar’a “sert” ya da “cihatçı” denilip geçildiği, ancak örgütün Nusra Cephesi ile ideolojik ve politik farklılıklara sahip olduğu iddia edildi.

Yazarlar, Ahrar lideri Haşim el-Şeyh’in El Cezire’ye verdiği bir röportaja dayanarak, örgütün Esad sonrası için “kaynağını şeriattan alan ama halkın seçtiği bir yönetim” arzuladığını belirtti. Ford ve Yassir’e göre, 2005 yılında ABD’nin de onay verdiği Irak anayasasında da meşruiyetin kaynağı şeriat olarak kabul ediliyordu.

Ahrar’ın azınlıklara yaklaşımının da Nusra’dan farklı olduğunu öne süren yazarlar, yine Haşim el-Şeyh’in, yöneticilerin Sünni olması gerektiğini, ancak liyakat sahibi azınlıkların da yönetime gelebileceğini söylediğini aktardı.

Center for New American Security’deki bir toplantıda, bir Beyaz Saray yetkilisinin “Ahrar’uş Şam ve Nusra Cephesi gibi örgütlere Suriye’nin geleceğinde yer yok” dediğini aktaran yazarlar, bu politikanın Suriye’nin bölünmesine hizmet ettiğini, ayrıca Nusra ile Ahrar’ı aynı kefeye koymanın entelektüel olarak da “özensiz” olduğunu kaydetti.

‘AZINLIKLARI KORUYACAĞIZ’
Ahrar’uş Şam’ın Batı’daki “PR”ı ise bununla sınırlı kalmadı. Dün, İngiltere’nin muhafazakar yayın organı Daily Telegraph’ta, yine Labib el-Nahhas kamuoyunun karşısına çıkartıldı.

Nahhas, “Batılı liberal standartlara göre ‘mükemmel’ bir Sünni alternatif bekleyenler kesinlikle hayal kırıklığına uğrayacaklar” dedi.

Nahhas, Ahrar’uş Şam’ın hedefinin Esad’ı devirmek, aynı zamanda IŞİD’i de yenmek ve Şam’da istikrarlı ve temsil yeteneği olan bir hükümet kurmak olduğunu ileri sürdü.

Nahhas, ayrıca azınlıkların da korunacağını ve ülkenin geleceğinde gerçek ve olumlu bir rol oynamalarının sağlanacağını yazdı.

AHRAR’IN EL KAİDE TARİHİ SONA MI ERDİ?
Ahrar’uş Şam ile El Kaide arasında bağlantının sarsılması, aslında 2013 yılına kadar gidiyor. O dönem, Nusra lideri Ebu Muhammed el-Culani’nin, IŞİD ile olan ayrışmada El Kaide lideri Ayman el-Zevahiri’ye bağlılığını açıklaması, Ahrar tarafından “devrimin yararına olmadığı” gerekçesiyle kınanmıştı.

Bununla birlikte, bu sene Sukur eş-Şam ile birleşerek Ahrar’uş Şam Hareketi adını alan örgütün kurucuları, açıkça El Kaide yöneticisi. Bunlardan birisi, Ebu Halid es-Suri (Muhammed el-Bahaiye), IŞİD-Nusra ihtilafı esnasında, Zevahiri tarafından “özel temsilci” olarak atanmıştı. Suri’nin, 11 Eylül saldırılarında da Dünya Ticaret Merkezi’ne ait keşif görüntülerini sağlayan kişi olduğu düşünülüyor.

Geçtiğimiz aylarda İdlib’i ele geçiren “Fetih Ordusu” isimli koalisyonun da içinde yer alan Ahrar’uş Şam, buradaki çatışmalarda çok sayıda yabancı savaşçısını kaybetmişti. Ordunun öldürdüğü Ahrar’cılardan birisi, Ebu Hafs el-Mısri, 1988 yılında Afganistan'da El Kaide'yi kuran 15 kişilik ekibin içinde yer alıyordu. Ebu Hafs'ın Suriye'ye gelerek savaşa katılmadan önce, Mısır'daki Müslüman kardeşler teşkilatının yasal partisi Adalet ve Özgürlük Partisi'nde faaliyet yürüttüğü de ortaya çıkmıştı.

TÜRKİYE VE İHH’NIN DA GÖZDESİ
Türkiye sınırında IŞİD ve El Nusra’nın Halep’teki Kürt kasabalarına ve Lazkiye’de Alevi köylerine yapılan baskınlarda yer alan Ahrar’uş Şam özellikle yardım kampanyalarıyla Suriyelileri kazanmaya çalışıyor. Bu konudaki en büyük yardımcısı ise AKP bağlantılı İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) adlı İslami yardım kuruluşu.

2013 yılının Temmuz ayında İHH o zamanlar Ahrar’uş Şam, IŞİD ve El Nusra’nın kontrolündeki Rakka’da iftar vermişti.

Eylül ayında IŞİD ve Aharu’ş Şam arasındaki bir anlaşmazlıkta da İHH’nın adı geçmişti. İdlib’de Ahraru’ş Şam’ın yardım konvoyunu durduran IŞİD’in elinden kaçan İHH yetkilisi Nurettin Zengi adlı bir başka gruba sığınmıştı. İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın konuşmacı olarak katıldığı 15 Mart 2013 tarihli “Direnişin 3. yılında Suriye ve Yetimleri” başlıklı panelde, konuşmacılardan bir diğeri ise Ahraru’ş Şam temsilcisi Ebu Abdurrahman’dı.

Geçtiğmiz aylarda Rakka’da yaşanan trafik kazasında örgütün yöneticilerinden Ebu Yahya El Kurdi öldüğünde Özgür-Der de bu kişinin yardımları Suriye’ye ulaştıran isim olduğunu açıklamıştı.

Reyhanlı’nın karşısındaki Bab el-Hava sınır kapısını da elinde bulunduran Ahrar, buraya geçtiğimiz aylarda “sivil” otoriteye devrettiğini söylemişti. Ancak yerel kaynaklar, sınırın hala Ahrar’ın kontrolünde olduğunu ve bu hamlenin Türkiye’nin Batı’ya “merak etmeyin” mesajı olduğunu öne sürdüler.

AHRAR NUSRA’YI ‘SATMAYACAK’
Batı medyasındaki bütün bu sözlere rağmen, Ahrar’uş Şam’ın Nusra Cephesi’ni yarı yolda bırakacağına dair bir emare bulunmuyor.

Ahrar’ın askeri komutanı Ebu Salih Tahhan, kişisel Twitter hesabından gönderdiği bir mesajda, Nusra’yı “satmayacaklarını” söyledi.

Tahhan, “Yabancıların onayını alma karşılığında bize yakın olanları satacağımızı düşünenler ahmaktır” dedi.

KATAR BAĞLANTISI
Ahrar’uş Şam’ı parlatma seansının Brookings’te başlaması da hayli manidar. Geçtiğimiz sene Eylül ayında New York Times’ın yayımladığı bir habere göre, Katar yönetimi 2013 yılında Brookings’e 14.8 milyon dolar bağış yapmıştı.

Geçtiğimiz senenin başlarında da, Brookings’te çalışan 3 yazar, Will McCants, Michael Doran ve Clint Watts ABD yönetimine Ahrar’uş Şam’ı destekleme çağrısı yapmıştı.

2014 yılındaki bir Reuters haberinde, Ahrar’uş Şam’ın Katar tarafından finanse edildiği, örgütün komutanları tarafından kabul edilmişti.

‘ILIMLI’ AHRAR’IN YAPTIKLARI
Batıda “ılımlı” olarak pazarlanan Ahrar’uş Şam, son olarak İdlib’deki Şii beldeleri Fua ve Kefraya’ya gelişigüzel roketler fırlatarak onlarca sivilin ölmesine neden olan saldırıya katıldı.

Yine örgüt, Halep’te cuma namazı esnasında dükkanlarını kapatmadıkları gerekçesiyle iki kişiyi halkın içinde kırbaçlamıştı.

2013 ve 2014’te IŞİD ile Nusra’nın Lazkiye’ye yönelik saldırısına ve Alevi katliamlarına Ahrar da iştirak etmişti. Yine 2013’te Halep Minnağ Hava Üssü’ne IŞİD tarafından yapılan saldırıda da Ahrar’uş Şam militanları vardı.