Manchester saldırganının Libya bağlantısı: İngiltere ve ABD’nin beslediği cihatçılar

İngiltere’nin Manchester kentinde 22 kişiyi katleden kişinin Libya bağlantısı ortaya çıktı. NATO destekli El Kaide’cilerin Muammer Kaddafi’yi devirmesinden sonra kanlı bir kaosun içine yuvarlanan Libya’daki cihatçıları İngiltere’nin desteklemesi ise şaşırtıcı değil.

Dış Haberler

İngiltere’nin Manchester kentinde bir konser alanına saldırı düzenleyerek 22 kişinin ölümüne neden olan kişinin kimliği ve bağlantıları belirginleşiyor.

İntihar bombacısı Salman Abedi’nin 22 yaşında olduğu ve Libya’yı birkaç kez ziyaret ettiği İngiliz yetkililerce açıklandı. The Times’e konuşan Abedi’nin bir arkadaşı, bombacının 3 hafta önce Libya’ya gittiğini ve birkaç önce İngiltere’ye döndüğünü söyledi.

Manchester’da doğan Abedi, buradaki “Kaddafi karşıtı” olarak bilinen Libya toplumunun içinde büyüdü ve yakın zamanlarda “radikalleşti.” Abedi’nin, daha önce de cihatçıları fonlamakla suçlanan bir camiye gidip geldiği de iddialar arasında.

Libya, Trablus doğumlu olan Abedi’nin ailesi de, “Kaddafi’den kaçarak” Manchester’a yerleşen Libyalılardan.

2014 yılında Salford Üniversitesi’nde işletme okumaya başlayan ve sonra ayrılan Abedi’nin ailesi, Kaddafi devrildikten sonra Libya’ya geri döndü.

Bizim açımızdan önemli olan kısımsa, Abedi ve ailesinin oturduğu Manchester bölgesinde, yani Whalley Range’de, Libya İslami Savaş Grubu (LİSG) yaşıyor ve faaliyet yürütüyor olması.

LİBYA İSLAMİ SAVAŞ GRUBU’NUN MANCHESTER FAALİYETLERİ

Bu bölgede faaliyet yürüten isimlerden birisi, daha sonra El Kaide lideri Ayman el-Zevahiri adına Libya’da El Kaide’yi örgütlemek için Britanya’yı terk eden Abdülbasit Azuz’du.

Kimdi bu Azuz? Azuz’un ismi, 11 Eylül 2012’deki meşhur Bingazi saldırısına karışmıştı. ABD Büyükelçisi Christopher Stevens’ı öldürmekle suçlanan Azuz, Türkiye’ye sahte pasaportla girmek isterken, iddiaya göre bir “CIA-MİT ortak operasyonu” ile, 2014 yılının Nisan ayında yakalanmıştı.

Oysa Azuz 2006 yılında İngiltere’de gözaltına alınmış ve yaklaşık 10 ay tutuklu kalmış, kefaletle serbest bırakılmıştı. Aynı Azuz, 2009 yılında Pakistan’a giderek El Kaide lideri Zevahiri ile birlikte faaliyet yürütmüştü.

2008 yılında, “Cage” isimli, “Teröre Karşı Savaş” konseptine karşı faaliyet yürüten bir gruba verdiği röportajda, Azuz’un söyledikleri hayli manidardı:

“Birleşik Krallık’taki tüm Libyalı arkadaşlarımız bizden kaçıyor. Müslümanları ve gayrı-Müslimleri hiçbir yanlış yapmayan bizleri insan olarak görmeye çağırıyorum, hükümet bizleri teröristlerle uğraştığını gösterme oyununu oynamak için bizi kullanıyor.”

The Telegraph’ın aktardığına göre, bölgedeki bir başka LİSG mensubu, Salah Aboaoba, 2011 yılında Channel 4’a yaptığı açıklamada, kentte bulunduğu süre boyunca LİSG için para topladığını itiraf ediyordu. Aboaoba, bu faaliyeti Didsbury Camii’nde yaptığını söylüyordu ve bu camii, Manchester saldırganı Abedi’nin de “radikalleştiği” camiydi.

ABD VE İNGİLTERE’NİN BÜYÜTTÜĞÜ CANAVAR

Bugün artık hatırlanmasa da, 2011 yılında NATO desteğiyle Muammer Kaddafi’yi deviren Trablus Askeri Konseyi'nin başındaki isim, El Kaide bağlantılı Libya İslami Savaş Grubu’nun lideri Abdülhakim Belhac'dı.

Bu Belhac’ı Libya’nın yanı sıra Suriye’de de kâh Katar, kâh Türkiye destekli gruplara komuta ederken görecektik.

Ancak LİSG’in tarihi eskilere dayanıyor. Yukarıda bahsedilen Azuz, 80’li yılların sonunda, Sovyetler Birliği’ne karşı CIA destekli “mücahidlerin” saflarında savaştı ve Usame bin Ladin ile de tanıştı.

The Guardian’ın 2011 yılında yayımladığı bir habere göre, Britanya’nın terk edilmiş Libya Büyükelçiliği’nde bulunduğu iddia edilen gizli belgeler, İngiliz gizli servisi MI6’in LİSG üyelerini en azından 1996’daki başarısız Kaddafi suikastinden sonra Britanya’ya gelmelerinden bu yana bildiğini gösteriyor. Ancak bu konu da ihtilaflı; zira Kaddafi suikastinin MI6 ve LİSG’in ortak operasyonu olduğu iddiası hayli ciddi.

Bu grubun “Arap baharı” süresince ABD ve İngiltere’den aldığı destekse daha iyi biliniyor.

17 Haziran 2016 tarihinde, National Interest’te yazan Charles R. Kubic, dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Libya politikasını deşifre etmişti.

Kubic, “isyanın” yaşandığı tarihlerde muvazzaf bir Tuğamiral’di.

"Devrim"in başlamasının ardından, Libya'da iki meşru ateşkes girişimi olduğunu söyleyen şimdinin emekli askeri, bu girişimlerden ikincisini yürüten müzakere heyetinde kendisinin de bulunduğunu belirtiyordu.

Kubic'in söylediğine göre, ilk ateşkes girişimi Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı'nın ortak girişimiydi.

İkincisi ise, ABD Afrika Komutanlığı'na sunulmuş ve Kaddafi'nin görevi bırakmasına etki etmek için askeri komutanlar arasında doğrudan müzakereyi önermişti.

Kubic, her iki önerinin de Bakan Clinton tarafından reddedildiğini söylemişti. Bingazi'ye yönelik Libya ordusu operasyonun hızlanacağını ve sonrasında da ateşkes ilan edileceğini vurgulayan bir Genelkurmay notu, Seyfül İslam Kaddafi ile bir görüşme ayarlanacağına ilişkin bilgi ile iletilmişti.

Ancak emekli asker, 14 Mart 2011 tarihinde Clinton'ın Paris'te Libyalı "muhaliflerle" bir araya geldiğini, burada Libya Müslüman Kardeşler teşkilatının 2 numarası Mahmud Cibril'in de bulunduğu heyete destek sözü verdiğini aktarmıştı.

Kubic'e göre, ateşkes imkanı varken, Clinton desteğini Müslüman Kardeşler ve eski El Kaide'cilerden oluşan Libya İslami Savaş Grubu'na vermişti.

Wikileaks tarafından yayımlanan Clinton e-postalarında, Clinton’ın “gölge danışmanı” Max Blumenthal’den giden daha açık bir bilgi notu var.

Örneğin 27 Mart 2011 tarihli bir e-postada, Fransa’nın Libya “isyanı” içindeki LİSG etkisini bildiği ve “kaygılandığı” yazarken, 30 Mart 2011 tarihli bir e-postada Blumenthal açıkça şunları söylüyor:

“İsyancılar ayaktakımı mı? Muhakkak. Ama Kaddafi'ninkiler de öyle. İsyancıların "saflarında" Irak'ta bize karşı savaşanlar bulunuyor olabilir mi? Muhtemelen…”