Macaristan İşçi Partisi: AB ülkesindeki işçi kitleleri artık kemer sıkmaya katlanmak istemiyor

Macaristan İşçi Partisi Genel Başkanı Gyula Thurmer, Avrupa Birliği'nin sorunları çözemediğini ve bu durumun Avrupa kapitalizminin krizini yansıttığını söyledi. Thurmer, işçi kitlelerinin artık AB'nin kemer sıkma politikalarına katlanmak istemediğini vurguladı.

Ekin Aycan

Macaristan İşçi Partisi (Munkaspart) Genel Başkanı Gyula Thurmer ile Macaristan'daki siyasi durum ve Avrupa Birliği üzerine görüştük. Anti-komünist yasalar sebebiyle ''komünist'' isminin de yasak olduğu Macaristan'da siyaset yapan Macaristan İşçi Partisi, Avrupa Komünist İnisiyatifi ile birlikte çalışıyor.

Macaristan'da kitlelerin uyanmakta olduğunu belirten Thurmer,AB tarafından çözülemeyen sorunların, Avrupa kapitalizminin sorunlarını yansıttığına dikkat çekiyor.

Partiniz yeni tamamlanan cumhurbaşkanlığı seçimini “Macaristan’daki iki kapitalist grubun kavgasından başka bir şey olmadığı” şeklinde değerlendiriyor. Janos Ader’in yeniden seçilmesi ile ilgili daha fazla detay verebilir misiniz lütfen?

Macaristan kapitalist sınıfı çeşitli gruplardan oluşuyor. İki ana grup var: muhafazakar grup ve sosyal demokrat-liberaller. İlki, mevcut iktidar partisi olan Fidesz tarafından temsil ediliyor. İkinci grupta pek çok parti var; temel olarak Macaristan Sosyalist Partisi ve liberal Demokratik Koalisyon.

Kapitalist düzenin temel meselelerinde benzer pozisyonları var. İki grup da hem anti-komünist hem de Macaristan tarihinin sosyalist on yıllarını(1948-1989) inkar ediyorlar. İki grup da Macaristan’da kapitalizmin sürdürmeye, Macaristan’ın AB ve NATO üyeliğini güçlendirmeye kendilerini adamış.

İki grup arasında farklılıklar da var. Muhafazakarlar milliyetçi ve Alman sermayesi çevresinde konumlanıyorlar. Sosyalistler ve liberaller küreselci, ayrıca AB ve İsrail ile yakın ilişkileri var.

Janos Ader, muhafazakarların temsilcisiydi; Laszlo Majtenyi ise sosyalist-liberal partilerin adayıydı.

Sosyalist-liberal koalisyon Macaristan’ı 2002-2010 yılları arasında yönetti ancak 2008 yılı krizinin başlangıcından sonar Macaristan’da istikrar sağlayamadılar. İktidarı kaybettiler. Muhalefete girdiklerinde bu partiler farklı örgütlere bölündüler. Yeniden iktidara gelmeyi denediler ve seçimlerin yanında kitlesel eylemleri, STK’ları kullandılar ama başaramadılar.

Bölünmüş sosyalist-liberal muhalefetin ne ortak bir platform var ne de karizmatik bir lideri.  Liberal bilim insanının Macaristan cumhurbaşkanlığına adaylığı, muhalefetin en azından bu konuda ortak bir tavır sergileme denemesinden başka bir şey değildi.

Victor Orban'ın "terörle mücadele" anlayışı, göçmenleri konteynerlere tıkmak ve “sınır avcılığı” yapmaya dayanıyor gibi görünüyor. Munkaspart, yükselen ırkçılık ve milliyetçilerin silahlandırılması ile nasıl mücadele ediyor?

Burjuva basının her söylediğine inanmamak gerek. Kimse hükümetin terörle konteyner ya da sınır polisi yoluyla savaşacağını cidden düşünemez. Ama temel konuları inceleyelim.

Şu şekilde düşünüyoruz: Birincisi, terörizm ve göçmenlik aynı değil. Ama aynı zamanda teröristlerin göçmenlik kanallarını kullandığı bir gerçek. İkincisi, göçmen krizi kapitalist ülkelerin politikalarının bir sonucu. Orta Doğu’da savaşlar başlattılar. Emperyalist savaşlar ve müdahale durdurulmalıdır. Bölgenin ülkeleri gelişimleri konusunda desteklenmelidir. Göçmenliğin çözümü budur; AB’nin “mülteciler hoşgeldi” politikası değil.

Üçüncüsü, Macaristan’da ırkçılık diyebileceğimiz bir şey var ama bunun göçmenlikle ilgisi yok. Roman nüfusu ilgilendiriyor. Macaristan nüfusu 10 milyon. 700-800 bini Roman ya da başka bir değişle Çingene. Sosyalizm Roman nüfusa dair tüm sorunları çözemedi fakat onlar için daha iyi bir yaşam yarattı. Sosyalizmde herkes çalışabiliyordu ve sosyalist devlet Çingeneler için pek çok iş yaratmıştı. 1990’dan beri Macaristan kapitalizmi bu sistemi yok etti. Çalışmak zorunlu değil, kapitalist şirketler de eğitimsiz ve deneyimsiz Roman iş gücü ile ilgilenmiyor. Roman nüfusun çoğu çalışmıyor. Bu durum çoğu toplumsal ve insani çatışmaların kaynağı.

Macaristan İşçi Partisi, Roman sorunlarının çözümü için zaman, sabır ve para gerektiğini düşünüyor. Devlet onlara eğitim vermeli ve iş sağlamalı. Kapitalizmin bunu çözemeyeceğine eminim.

Milliyetçilik Macaristan’da yeni bir olgu da değil. Göç sorunu ile bağlantılı değil. Macar milliyetçiliği, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Macaristan’ın topraklarının %72’sini ve nüfusunun %64’ünü kaybettiği gerçeği ile bağlantılı. Şimdi bile yaklaşık 2,5 milyon Macar Romanya, Slovakya ya da diğer komşu ülkelerde yaşıyor. Kapitalizm bu insanların sorunlarını çözmedi ve bu insanların çoğu, kültürel, dilsel özerklikleri için mücadele etmeye devam ediyor.

Milliyetçiliği, şovenizmi kınıyoruz ve hükümetlerin milliyetçi eylemlerini eleştiriyoruz. İnsanlara kapitalizmin, milliyetçi nefretin geleceğimiz olamayacağını anlatıyoruz. Avrupa sadece sosyalizm kazanırsa yaşamaya devam edebilir.

Macaristan hükümeti, Trump’ın seçilmesinden sonra ABD ile daha yakın ilişkiler kuruyor. Hatta Trump’ın dış politika danışmanı kısa süre önce, ABD Başkanı’nın ünlü sözüne atıfta bulunarak, Orban’ın “Macaristan’ı yeniden muhteşem yapacağını” söyledi. Macaristan burjuvazisi dünya çapında değişen dengelerde ne görüyor?

Gerçek kapitalist krizin her şeyi değiştirebileceğini ve halk kitlelerinin kapitalizmi yıkacağı günün gelebileceğini Doğu Avrupa kapitalist liderleri AB devletleri ve ABD’den daha iyi anlıyor. Neden daha iyi anlıyorlar? Çünkü 27 yıl önceye kadar kendi ülkelerinin halkları sosyalizmde yaşadılar. Amerikalılar ve diğer Avrupalılar sosyalizmde hiç yaşamadı.

Macaristan yönetimi yıllarca ABD ile AB’ye İMF’nin ve AB’nin izlediği neoliberal politikanın sosyalist devrime yol açacağını anlatmaya çalıştı. Onlar inanmadılar.

Başbakan Orban’ın politikası, sermayeyi kısıtlayarak kapitalizmi kurtarma denemesinden başka bir şey değil. Bu, bankalardan, süpermarketlerden, tekellerden bir parça ek kâr alıp insanlara birazcık daha vermek anlamına geliyor.

Liberal çevreler bunu ne Macaristan’da ne de dışarıda kabul etmek istediler. Orban hükümeti izlediği yoldan vazgeçmedi ve Macaristan’da kapitalizmi istikrarlılaştırmayı bile başardı. Sermayenin kısıtlanması ile!

ABD’nin Macaristan’a olan politik yaklaşımı liberaller tarafından domine ediliyordu. Bu gerçek, güçlü eleştirileri ve hatta Macaristan hükümetine karşı saldırıları açıklıyor.

Orban hükümeti Donald Trump’ın zaferini memnuniyetle karşıladı çünkü Trump’ın neoliberal politikayı küresel olarak değiştireceğini, bunun da Macaristan ile ABD arasındaki politik ilişkileri değiştireceğini umuyorlar.

Askeri ve ekonomik alanlarda sorun yok. Askeri alanda Macaristan, ABD ile NATO’nun tüm isteklerini yerine getiriyor. Örneğin, Papa’daki Hava Üssü, C-17 kargo uçaklarına ev sahipliği yapması için Ana Harekat Üssü olarak seçilmişti. Üssün Stratejik Hava Komutanlığı, NATO ve AB taleplerini karşılayacak şekilde önemli, ortak kullanımlı, çok türlü bir topla dağıt merkezi olarak geliştirilmesi Macaristan’ın niyeti.

ABD, Macaristan’da Avrupalı olmayan en büyük yatırımcı. Macaristan’daki Amerikan şirketleri 91 milyon kişi çalıştırıyor ve toplam yatırımları 9 milyar Amerikan Doları.

Rusya’nın Macaristan’da Nükleer Güç Projesi’nin ülkenizdeki emekçi halk için nasıl sonuçları olacağını düşünüyorsunuz? Partiniz bu konuda adım atmayı düşünüyor mu?

Nükleer güç istasyonu Paks 1982’den beri var, elektriğin de %40’ını üretiyor.

Macaristan hükümeti nükleer enerjiyi Macaristan’a elektrik sağlamak için gelecekte de kullanmaya karar verdi. Nükleer pazarın önemi Avrupa’da artıyor ve Macaristan’da da gerçek bir yarış var. Amerikan Westinghouse Elektrik Kurumu, Macaristan’da yeni bir nükleer istasyon kurma hakkı istedi. Fransız şirketler de Macaristan’a faiz ödediler. Macaristan hükümeti Rusya ile işbirliği ve Paks 2’yi Rus şirketlerle kurma kararı aldı.

Macaristan İşçi Partisi şöyle düşünüyor: Bir, Macaristan, büyük enerji kaynakları olmayan bir ülke. Dış enerji kaynaklarına bağımlılık Macaristan gerçekliğinin bir parçası. İki, liberallerin talep ettiği gibi nükleer enerjiden vazgeçilebilmesinin ve sadece alternatif kaynakların kullanılmasının mümkün olmadığını düşünüyoruz. Üç, Macaristan’ın Rus teknolojisi ile uzun bir deneyimi var, bilinmeyen bir teknoloji ile değiştirmek hata olurdu. Dört, Macaristan rüzgar enerjisi, güneş enerjisi vb gibi yeni enerji ikmal kaynakları geliştirmeli ama bu kaynaklar nükleer enerji yerine geçmez. Beş, mevcut enerji sistemi Macar halkı için daha az yük anlamına geliyor. Biz iktidarda olsaydık biz de bu konuda aynı politik ve ekonomik kararları alırdık.

AB’nin dağılma olasılığı güçleniyor gibi görünüyor. Brexit dışında, birliğe üye ülkeler arasında ekonomik ve politik çelişkiler derinleşiyor. Önümüzdeki süreçte ne gibi fırsatlar görüyorsunuz?

Avrupa Birliği kriz içinde. Genel olarak Avrupa kapitalizminin krizini yansıtıyor. Avrupa kapitalizmi, yurttaşlarına iş veremiyor. Göçmen sorununu çözemiyor.

Alman ve Fransız sermayesinin krizi Avrupa Birleşik Devletleri yaratarak AB’nin daha fazla merkezileştirilmesi ile çözme çabası, son yıllarda daha güçlü hale gelen Doğu Avrupa sermayesini derinden yaralıyor.

AB’nin Ukrayna, Belarus, Gürcistan, Moldova ve diğer devletlerde yeni pazarlar ele geçirme denemeleri Rus sermayesinin çıkarlarını zedeliyor. Eğer AB bu şekilde devam ederse Rusya ile doğrudan bir askeri çatışma içine girecek.

Çoğu AB ülkesindeki işçi kitleler artık kemer sıkmaya katlanmak istemiyor. Kriz, orta sınıfların eski güçlü pozisyonunu baltalıyor. Kapitalizm tam bir belirsizlik durumu içinde.

İşçilerin taze sınıf mücadelesi deneyimi var. 2013’te Taksim Meydanı’nda yaşananlardan beri Türkiye’deki süreci, Yunanistan’da SYRIZA deneyimi ile Yunan komünistlerin buna karşı mücadelesini kastediyorum. Ama Macaristan kitlelerinin de uyanıyor olduğun ekleyebilirim.

Avrupa Evi’nin duvarları dengesiz. Eğer beklenmeyen bir şey olursa - Ukrayna’da ya da Balkanlar’da savaş, AB göçmen politikasının tamamen çökmesi veya benzer şeyler gibi- anti-kapitalist mücadeleye yeni yönler verebilir. Biz komünist güçler bu an için hazırlıklı olmalıyız.