İslam Yasası: Restorasyon için dışardan şırınga

Avusturya'da çıkan "İslam Yasası" Avrupa'nın geri kalanına da "ilham" olacağa benziyor. Türkiye'nin yasaya tepki göstermesinin altında ise, Avusturya'ya kendi seçtiği imamları gönderemeyecek olması yatıyor. Avrupa, İslam'ı tanıyor, tek tipleştiriyor ve kontrol altına alıyor.

Tevfik Taş

Yaygın uygulamanın aksine, İslam Avusturya'ya 'gelmedi', Avusturya İslama 'gitti'.  Avrupa'nın bu ilk İslam Yasası'na sahip ülkesi, 1878'de o zaman Osmanlı egemenliğinde olan Bosna'yı işgal eder. İşgal, 1908'de ilhaka evrilir ve 15 Temmuz 1912'de bu özel yasa çıkartılır.

Yasa, Avusturya İmparatorluğu toprakları içinde İslam'ı bir din olarak resmen tanır. Yasanın birinci maddesinde, ''İslam inancının Hanifi mezhebinden olanlar imparatorluk yasalarının 142. maddesi gereği resmen tanımıştır'' ifadesini okuyoruz.

İslam değil de İslam'ın yalnızca bir mezhebinin devlet tarafından muhatap alınması, o sıralar Balkanlarda sayıları hiç de az olmayan Bektaşilerin görmezden gelinmesi ilginç sayılmalı. Habsburg monarşisinin imparatorluk mantığının, Osmanlı monarşisinin yönetme mantığıyla parelellik düzeyi şaşırtıcıdır... Müslüman ahalideki İslami heterodoksi olabildiğince 'sadeleştirilmiş', muhataplık düzeyi mümkün olduğunca sınırlı tutulmuştur. 

Hiç kuşku yok ki, bu bir yönetme stratejisidir. Emperyal yönetme sanatı, 'bölme' işlemi kadar, 'toplama'yı da iyi bilir.

İŞÇİ GÖÇÜ YASAYI DEĞİŞTİRDİ
1918'de Habsburg monarşisi iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra da sözü geçen yasada pek bir değişiklik olmadı. Ta ki, 1960'lı, 70'li yıllarda Avusturya'ya gelen göçmen işçiler ülkenin demografik yapısında dolaylı etkilerde bulunana dek. 

2 Mayıs 1979'da zorunlu revizyona sokulan 1912 yasası, İslami grupların dernekleşmesine olanak tanıdı. İlk ''Avusturya İslam Cemaati'' IGGiÖ faaliyete başladı. Cemaat lideri Ahmed Abdelrahimsai, cemaatin kapsayıcılığını işarat etmek için şu cümleleri yazmıştı: ''Burada üyesi bulunanlar Hanifi mezhebinin dışında olan öteki Sünniler (Şafiler, Malikiler, Hanbeliler) ve Şiiler (Onikiimamlar, Zaidler, İbadetiler), hepsi Hanefi mezhebi ile eşdeğer tutulmuştur.''

Burjuva devlet katındaki toplama/tekleştirme işlemi, Ortaçağ artığı cemaat lideri tarafından da zekice taklit edilerek, yeniden kullanıma sokulmak istenmiştir.

Bu karşılıksız kalmaya mahkûm çabaya yanıt, onlarca farklı örgütlenme pratiği ile geldi.

TÜRKİYE KÖKENLİ İSLAMCI ÖRGÜTLER
1990 başında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Avusturya'daki kolu olan ''Avusturya Türk İslam Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Birliği'' ATİB örgütlenir. Ülkede bulunan 300 imamdan 60'ını bu kurum Türkiye'den getirtilmiş ve finanse etmiştir (25 Şubat 2015 revizyonu ile bu yol kesin olarak kapatılmıştır. Yeni İslam Yasası'nda, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in ''büyük hata'' dediği asıl önlem budur).

Süleymancılar tarikatı, ''Avusturya İslam Kültür Merkezleri'' UİKZ adı altında faaliyet yürüten bir cenah. Erbakancıların Milli Görüş'ü ''Viyana İslam Federasyonu'' IF adına örgütlü. Fethullah Gülen'in cemaati  ''Nesil''ciler ise, ''Institut für Dialog'' adı altında örgütleniyorlar. 

Bir de ''Tanrı dağı kadar Türk, Hıra dağı kadar Müslüman'' olan faşist gelenek var. Onlar da, MHP'ye bağlı çalışan ''Avusturya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Fedarasyonu'' ADÜFT adıyla örgütlüler. BBP'li grup ise, ''Avusturya Nizam-ı Alem'' olarak...

Türkiye kökenli islamcı, faşizan gruplar haricinde tek tek camilerde örgütlü Arap kökenli gruplar da var. Müslüman Kardeşler'e yakın ''El İhvan El Müslim'' cami ile Suriyali islamcı Aiman ve Camal Mourad kardeşlerin örgütlediği ''Liga Kultur'' örgütleri de daha çok Viyana ve Graz yakınlarında faaliyet yürütüyorlar.

Tüm bu islamcı örgüt ve yapıların dışında Avusturya'da faaliyet yürüten Alevi örgütleri de mevcut. Avusturya İslam Cemaati IGGiÖ'nün ikinci başkanı Anas Shakfeh'e yanıt veren Avusturya Alevi Birlikleri Başkanı Mehmet Ali Çankaya, şu sözlerle aynı toplama dahil olmak istemediklerini dile getirmişti: ''İslam İnancı Cemaati'nin Anas Shakfeh başkanlığındaki çalışmaları bizleri dışlayıcı niteliktedir. Bu nedenle, 2007 Eylül ayında dinsel cemaat olarak tanınmak için dilekçe verdik.''

''Avusturya Bilgi ve Dökümantasyon Merkezi'' IIDZ'dan Davud Bayramoviç ve Günther Ahmed Rusznak'ın İslam İnancı Cemaati içinde yaptıkları araştırma sonucunda yaptıkları değerlendirme ise yeterince çarpıcı: ''IGGiÖ, islamcı köktenciliğin ana okulundan başka bir şey değildir.''

GÖÇMEN İŞÇİDEN 'MÜSLÜMAN' İCAD ETMEK 
8,5 milyonluk toplam nüfusun yüzde 7'sini temsil eden yaklaşık 600 bin İslam aidiyeti kökenliyi bir kalemde ''Müslüman'' ilan etmenin kendi başına kocaman bir çarpıtma olduğunu söylememek olmaz. İslami kültürel iklimden emek gücünü satmak için gelen göçmenleri Müslüman olarak ta baştan 'işaretlemek', bilinçli bir tercihin ürünüdür. 

Sekülerlik iddiasını yitirmiş, laikliği siyasi ajandasından silip atmış bir burjuvazi, elbette emekçiden Müslüman icad edecektir. 

Yalnızca bu da değil; soğurarak kapsama stratejisini sahneleyen Avrupa sermaye sınıfı, işgücü ihtiyacına olan zorunlu gereksinimini sağlama çabasında 'Müslüman'ı ittatkâr göçmen işçiye dönüştürmek için verili farklılklardan karşıtlık üretmek ister. Müslüman göçmen işçidir, göçmen işçi ise Müslüman. Fi  tarihinden kalma önyargı ve düşmanlıkların belirli bir kıvamda diri tutulması, toplumun olası militarizasyonu açısından da elzemdir.

Avrupa ülkelerine akan mülteci yığınlarının denetimli bir kâr aracı haline getirilmesi temel önceliktir. Bir de güvenlik politikaları var elbette. Avusturya'dan cihadcı katil gürühu IŞİD'e 200 civarında katılım olması bu yasanın 'güncellenmesi'ni tetikledi deniliyor.  Bu gözlemin yanlış olmadığı kesin.

Peki, yeterli bir açıklama mı bu?

Elbette, hayır...

DIŞARDAN RESTORASYON
Avusturya'da yeni İslam Yasası ile yapılmak istenen asıl şey, sistemin restorasyonunda bir dine daha yer açmak suretiyle, hem işgücü hem de güvenlik ihtiyacına kalıcı bir yanıt üretmektir. Bu arada laikliğin köküne kibrit suyu ekilmiş, ne gam! Dinin restorasyonu sömürü siteminin restorasyonundan ayrı ele alınamaz.

Emperyalizm öncesi çağda, şu ya da bu nedenden dolayı,  kendi taşıyıcı iç dinamiklerini üretmekten mahrum kalan İslam toplumları, emperyalizm çağında kendi içsel evrimini tamamlama kudretinden de, şansından da yoksundur. Demek ki, İslam'a restorasyon şırıngası dışardan verilecek. Tabii, pratik kullanım dozunda.