'IŞİD eşittir AKP' denklemi neyi açıklıyor?

“AKP eşittir IŞİD” denkleminin çok eksik olduğunu söylememiz lazım. Açık ki, başka başka niyetler için kullanılan IŞİD, bu sefer Türkiye'nin de dahil olduğu kimi adımların meşrulaştırılması için kullanılabilecektir. Herkesin karşı olduğu bir örgüt üzerinden bölgeyi açıklamak artık mümkün olmuyor.

Erman Çete

AKP ile IŞİD arasındaki bağın Türkiye’deki birçokları açısından görünür hale gelmesi, bu örgütün Kürtlere, özellikle de Kobani’ye saldırısıyladır. Suriye’deki vekâlet savaşının başından beri cihatçı örgütlere para ve silah veren, onların sınırdan geçişine göz yuman Türkiye, son iki yılda neredeyse tüm dünyada “IŞİD destekçisi” pozisyonuna düştü.

Hatırlanacaktır, IŞİD’in Musul işgali ve ardından Irak ve Suriye’deki hızlı ilerleyişi üzerine bizim yazıp çizdiklerimiz, IŞİD’in “kullanışlı” tarafına vurgu yapıyor, bölgedeki birçok aktörü (başta Kürtler) ABD’ye doğru ittirdiğine, ABD’nin “katil” olarak çıktığı bölgeye “kurtarıcı” olarak girmeye çalıştığına dikkat çekiyordu. IŞİD bir tür maymuncuktu; emperyalizmin bölgeyi yeniden yapılandırmasında çok işe yarar bir aletti.

AKP ile IŞİD arasındaki ilişki de, Esad’ın devrilmesi, Rojava’nın baskılanması ve Irak’ta Türk nüfuzunun artırılmasıyla ilintiliydi. IŞİD petrolleri de hem mali olarak cabasıydı, hem de Irak Kürdistanı-Türkiye ittifakını dolaylı yoldan da olsa besliyordu. Bununla birlikte, AKP’nin “münhasır” cihatçıları IŞİD değildi. Erdoğan ve çetesi esas olarak Müslüman Kardeşler kökenli grupları ve El Kaide bağlantılı militanları (Fetih Ordusu) yemliyordu.

Peki, AKP eşittir IŞİD denklemi, bugünkü tabloyu açıklamaya yetiyor mu?

Önce verilere bakalım. Batı dünyasından Türkiye’ye gelen en büyük eleştiri, Suriye sınırını IŞİD’e kapatmamış olmasıydı. Bir hafta önce The Guardian’ın yayımladığı IŞİD belgelerine göre, Tel Abyad’ın YPG kontrolüne geçmesinden önce IŞİD kendi “vatandaşlarını” başka bölgelere transfer etmişti. Bu belgelerde taşınma işi için bazı Türk otobüs firmalarına da atıf yapılıyordu. Ancak konuyu bilen uzmanlardan Eymen Cevad el-Tamimi, örneğin “Ankara ofisi” olduğu söylenen bir otobüs firmasının gerçekten Ankara’da olmayabileceğini, Türk operatörlerine ait SIM kartı kullanan IŞİD’lilerin de Türkiye’de bulunmasının şart olmadığını, bazılarının Rakka’da olmasına rağmen bunu yaptığını kaydediyor.

Tamimi’nin aktardığına göre, Tel Abyad kurtarılana kadar, IŞİD elindeki topraklarında Türkiye’ye ulaşım sağlanıyordu. Ancak Tel Abyad’ın kurtarılmasından bugüne hem Türkiye’ye, hem de IŞİD’li olmayan muhaliflerin elindeki bölgelere (örneğin Halep) ulaşım yasaklandı. Ancak IŞİD, diğer “muhaliflerin” elindeki bölgelerden kendi topraklarına, iş için gelinmesini engellemiyor. Tel Abyad’dan sonra, Türkiye’nin IŞİD ile olan sınır kapılarını daha etkili denetlediği söyleniyor. Demek ki, Batı’nın bastırdığı şeylerden birisi olan sınır güvenliği konusunda AKP IŞİD’e karşı bazı adımlar attı.

HALEP HESABI
Türkiye’nin Halep’in kuzeyinde çevirdiği dolaplar da göz önünde bulundurulmak zorunda. Halep’in kuzeyinde Türkiye’nin bel bağladığı ana cihatçı unsurlar, içinde Nusra ve IŞİD’in bulunmadığı Marea Operasyon Odası. Hatırlanacağı üzere, yine geçen hafta, Wall Street Journal, Ankara’nın Washington’dan bu “Sünni Arap” militanları Suriye’nin içerisinde eğitmesini talep ettiğini yazmıştı. Sebep sınır güvenliğinin sağlanmasıydı. AKP, YPG ile ABD’nin ve Suriye ordusu ile Rusya’nın ilerlediği Halep’in kuzeyi için kendi “projesi”ni gündeme getirdi, ancak bu projedeki merkez unsur olan silahlıların kapasitesi kimseye güven vermiyor. Türkiye’nin Halep’te sıcak bir savaşa girme ihtimalinin artmasının bir nedeni de bu. Burada da Türkiye “IŞİD’e karşı adım atan ülke” pozisyonuna gelmeye çalışıyor.

Geçtiğimiz günlerde dikkat çekmeyen bir haber Haseke’den geldi. YPG’nin yalanlamasına rağmen, çok sayıda yerel unsur Rimelan’da bir ABD hava üssünün inşasının devam ettiğine emindi. Bu üssün yalnızca ikmal için değil, askeri eğitim için de kullanılacağı söyleniyor. Ancak daha ilgi çekici olan, bu üsse gelip giden ABD helikopterlerinin bunu Türkiye’den yapması. Bütün bunlar ne anlama geliyor? Evet, birincisi, “Rojava devrimi”nin ABD üssüne verdiği izin. Ancak çok önemli iki nokta daha var: Helikopterlerin Türkiye’yi kullanarak Haseke’ye gitmesi ve ayrıca, Rimelan’da Şam yönetiminin de bulunması! Türkiye’nin “IŞİD’le savaş”a katılmasının yollarından birisi de, böylece “Kürt çözümü”nü yeniden canlandırmaktan, bir şekilde bu kartı tekrar cebine koymasından da geçiyor.

Independent muhabiri Patrick Cockburn’ün, “Türkiye Suriye’de ya marjinalleşecek ya da bir savaşa girecek” kehanetinin arkasında yatan nedenler de bunlar. Cenevre müzakerelerinden önce kendi pozisyonunu güçlendirmek isteyen AKP’nin, Kürtlere saldırı ile Suriye’de el altından iş çevirme işini birlikte yürütmesi, Halep’in kuzeyinde yeni maceralara hazırlanması, “marjinalleşme”nin önüne geçmek için atılan adımlar. Sultanahmet saldırısının da bu nedenle “tam isabet” olarak kayda geçmesi gerekiyor. Türkiye’nin IŞİD destekçisi konumdan IŞİD tarafından mağdur edilen ülke konumuna geçmesi için kan gerekiyordu, aranan kan Sultanahmet’te bulundu.

RUSYA KORKUSU
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da, ABD ile Rusya’nın Suriye’de bir tür “siyasi çözüm” için yakınlaşmaya devam etmeleridir. ABD için her zaman öncelikli ülke Irak oldu, şimdi dikkatini tekrar Irak’a yoğunlaştırmak ve buradaki diğer etki sahibi rakibini (İran) ekarte etmek istiyor. Suriye’de ise Rusya bir açıdan ABD’nin karizmasını çizerken, öte yandan ABD’ye Suriye’den “onurlu bir çıkış” imkânı tanıdı. “ABD, Suriye’yi Rusya’ya bıraktı” haberlerinin karşılığı budur. AKP’nin ABD’yi ısrarla Suriye’ye çekmek istemesinin altında bir de bu yatıyor: Rusya ve müttefikleri ile baş başa kalma korkusu. Irak’ta ise, ABD Türkleri ve Kürtleri İran ile Rusya’ya karşı bir koz olarak kullanmayı sürdürüyor. AKP hükümeti, “uşak” rolünü Başika konusunda çok daha iyi oynuyor. İran’la nükleer anlaşmanın ve yaptırımların kaldırılmasının AKP çevresinde rahatsızlık yaratması, İran’a karşı sermayelerinin de tükenme ihtimalinin ortaya çıkması ile ilgili. AKP, Irak’taki tek kozunu elinden çıkartmak istemiyor.

Bütün bu verilerden çıkan sonuç, politik olarak dahi “AKP eşittir IŞİD” denkleminin çok eksik olduğudur. Açık ki, başka başka niyetler için kullanılan IŞİD, bu sefer Türkiye'nin de dahil olduğu kimi adımların meşrulaştırılması için kullanılabilecektir. Herkesin karşı olduğu bir örgüt üzerinden bölgeyi açıklamak artık mümkün olmuyor. AKP, IŞİD’i değil de, ÖSO’yu desteklediği zaman daha iyi olmayacak. Yahut IŞİD’le mücadele adı altında Halep’in kuzeyine asker sokmaya kalkıştığında meşru hale gelmeyecek. IŞİD bölgede gerilerken, faaliyet alanını başka coğrafyalara kaydırmaya başlarken, yaklaşık bir sene önce sorduğumuz “IŞİD karşıtlığı yeter mi?” sorusunun cevabı hâlâ aynı. Üstelik “hicret” eden IŞİD’lilerden farklı olarak, savaştıktan sonra memleketlerine dönen El Kaide unsurları, Türk egemenlerinin yeni kontrgerilla namzetidir. Özellikle Kürt illerine her gün sessiz sedasız başka cenazeler de geliyor. Suriye ordusu ve müttefikleri Lazkiye, İdlib ve Halep hattını temizledikçe, burada Türkiye’nin gerçekten desteklediği esas unsurlar Türkiye’ye sığınmaya başlıyorlar. Türk ve Kürt Nusra militanları, AKP için bulunmaz bir nimet. Dikkatlerin hızla “ortak düşman IŞİD”den, yukarıda özetlenen tabloya doğru kaydırılıp bir netlik ayarı yapılmasında bu nedenle bir kez daha fayda var.


Boyun Eğme dergisinin 16. sayısında yayımlanmıştır.