Honecker'in ardından: Demokratik Almanya'nın kadınları daha mutlu ve özgürdü

Dün yaşamını yitiren Margot Honecker'in ardından, kadınlar için Demokratik Almanya Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti arasında yaptığımız kısa bir karşılaştırmayı soL okurları için sunuyoruz.

Evrim Gökçe

Margot Honecker dün Şili’de yaşamını yitirdi. Kendi seçtiği coğrafyada, And Dağları’nda sürgünde olan Honecker, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (DAC) Eğitim Bakanlığı görevi yapmış, Almanya’daki karşı devrimin ardından ülkesine dönmemişti.

Devrimini yitiren Almanya, Orta Doğu’daki kanlı pazarlıkların aktörü oldu, sosyalizmsiz dünyanın kötülüğüne özenle katkı verdi vermesine de; kendisi de pek çok değerinin yitimine tanıklık etti.

Bundan bir kaç yıl önce ABD’li bir gazetecinin New York Times’da (NYT) yer alan Almanya gözlemleri*, sosyalizmsiz 20 yıl geçiren ülkenin kadınlar için nasıl bir yer halini aldığını tarif ediyordu.

Honecker’i And Dağları’na, DAC’ın gerçek bir ülke halini almasına emek verip Nazilerle mücadele onurunu taşıyan komünistleri Almanya Federal Cumhuriyeti’nin adaletine teslim eden sosyalizmsiz Almanya, kadınların yitirdiklerinin parmak hesabıyla sayılamayacağı bir ülke olmuştu.

BATI’NIN ÇÖZÜLÜŞ VAADİ: BATILI, UYSAL, EVCİL KADIN
Duvar yıkıldıktan sonra kadınlar doğum izinlerini, çocuk bakımının toplumsallaştırılması alanındaki kazanımlarını yitirdi; fizik çalışan, vinç kullanan kadınlar evlerine döndü, kapitalist dünyanın cinsiyetçi klişelerine teslim oldu. Demokratik Almanya yitirilirken vaat edilen, kadınların daha “batılı”, uysal ve evcil olacağıydı. Öyle oldu. 

6 yıl önce NYT’de yer alan yazıda referans verilen çalışma, Doğulu kadınların daha özgüvenli, fiziksel görünümlerinden daha mutlu olduğunu gösteriyordu. Daha az diyet yapıyor, daha erken çocuk doğuruyorlardı ve daha fazla sayıda kadın tam zamanlı çalışıyordu. Batı’da kadınlar erkeklere göre yüzde 24 daha az kazanırken, doğuda bu oran yüzde 6 idi.

Örneğin Angela Merkel doğuda yetişmiş bir fizikçiydi. Almanya’nın tanınmış aktrisleri Nadja Uhl ve Nora Tschirner de öyle.

Batı’da yaşayan Manuela Schwesig’a göre Doğulu kadınlar Batılıların zaten olmak istediği yerdeydi.

Alman sosyolog Jutta Allmendiger ise DAC’daki kadınların çocuklarını, kariyerlerini, cinselliklerini bir bütün olarak yaşadığını düşünüyor ve şöyle diyordu; “Batılılar tereddüt ediyor, doğulular korkusuz.”

40 yıl boyunca başka türlü yönetilen, sınıf ilişkilerinin karşıt zeminlerde inşa edildiği iki ülke örneği; siyasetin cinsiyet politikalarını ve ilişkilerini nasıl etkilediğini de gösteriyordu.

BATI’DAKİ BOŞANMA NEDENİ: KÖTÜ EV KADINLIĞI
Kadınların Doğu’da haftada 1 gün fazladan izni, çocuk bakımını devlet üstlendiği için daha fazla vakitleri vardı ve ikinci çocuktan sonra çalışma süreleri isterlerse kısalıyordu.

Batı'da 1960’lara kadar kadınlardan "kötü ev kadını" oldukları için boşanılabiliyordu. Çalışabilmek için 1977'ye dek kocalarının izinlerine ihtiyaçları vardı. Duvarın yıkıldığı sene Batı'da çalışan kadın oranı yüzde 55, Doğu'daysa yüzde 90’dı.

Demokratik Almanya Kadın Birliği, kadınları emek süreçlerine kazanmak için mücadele ediyor, fabrika komitelerinde kadın örgütlüyordu.

1971’de Erich Honecker’in Almanya Sosyalist Birlik Partisi'nin sekreteri oluşunun ardından toplanan 8. Kongre, kadınların çifte yüküne işaret eden çalışmalarını halka sunuyordu.

DOĞULU KADINLAR BATI’YI ZEHİRLEDİ
Microsoft Almanya'nın yetkilisi Anke Domscheit-Berg, "Doğulu kadınlar Batı’yı zehirledi" diyor. Berg, duvar yıkılana dek DAC’da yaşayan sonrasında ise çalışabilmek için Batıya giden bir kadın. Batı’da çalıştığı işyerlerinde Doğu deneyimlerini aktarmış ve Batılıların “Neden burada olmasın” dediğini söylüyor, kendisi çalıştığı pek çok iş yerinde tam zamanlı çalışan ilk anneymiş. Berg; “Kadınlar konusunda Doğu kesinlikle öndeydi. Halen 20 yıl önce olduğumuz yerden uzağız” diyor.

Soğuk savaş ülkeyi ikiye böldüğünde, Almanya’nın ortak bir geçmişi; Hitler’in rüyası “mutfak-kilise-çocuklar” vardı.

40 yıl süren radikal şekilde farklı yaklaşımlar, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin politika tarafından nasıl farklı biçimde şekillendirilebileceğine işaret etti.

Karşı devrimden 20 yıl sonra, 2010’da Alman kadınlarının yüzde 66’sının çalıştığı belirtiliyordu. 3 yaşın altında çocuğu olan kadınların çalışma oranı ise yüzde 32’ydi. Tüm gün okulları ve çocuk bakımı mekanlarının sayısını artırma yönündeki eğilim hakkında 48 yaşındaki mühendis Mayer şöyle düşünüyor; “Elbette bu konuda Doğu’dan esinlendiklerini söylemeye kimse cesaret edemiyor. İskandinavya ve Fransa’dan esinlendiklerini söylüyorlar.”

Bugünkü Almanya’da bir çocuk annesi kadınların yalnızca yüzde 14’ü, iki çocuğu olan kadınların ise yüzde 6’si tam zamanlı işlerde çalışıyor.

Jana Seipold, duvar yıkıldığında 18 yaşında olduğunu söylüyor. O çocukken annesi hep çalışmış. 1989’dan sonra çalıştığı fabrika kapanan Seipold, Batı’ya geldiğinde gördüğü manzarayı “Çocuğu olan kadın ortadan kayboluyor” şeklinde özetliyor. Aynı tarihlerde Doğu’da 3 yaş altındaki çocukların yüzde 37’si bakım evlerine giderken, Batı’da bu oran yüzde 3.

Erkek işgücünün Batı'ya yığıldığı günlerde, Doğu’daki kadınlar kreşler ve tüm gün süren okullar aracılığıyla üretime katılıyordu.

1950 ve 60’larda Batı’daki televizyonlarda kadınlara temizlik ve yemek yapmayı, erkeklerin yanmış şinitzel yemekten pek de hoşlanmadığını anlatan “Gelin okulları” programları, sükutun altın, erkekleri memnun etmek için saçını yapmanın ise bir görev olduğunu vaaz ediyordu.

Doğu’daysa rüzgar farklı esiyordu. Devlet televizyonu ekranları 1950’de, Premnitz’deki ipek fabrikasında 1600 kadının çalışmaya başladığı fabrikadaki kreşleri anlatıyordu. Finansal olarak özgür, toplumsal konumları desteklenmiş kadınların bedenleri hakkındaki karar süreçleri de değişmişti.

'KOMÜNİSTLER DAHA İYİ SEVİŞİYORDU'
Doğu’daki kadınların Batı’dakilere göre 2 kat fazla orgazm oranına sahip olması bir başka önemli veriydi**. Doğuluların daha genç yaşta cinsel yaşamları başlıyor, daha sık ve daha fazla sevişiyorlardı. Tarihçi Gisele Staupe, Batı’da seks hakkında merak edilenlerin daha fazla olduğunu, ancak Doğu’da cinsel yaşamın daha özgür ve doğal bir biçimde deneyimlendiğini aktarıyor.

1960’larda Batı’da cinsellik hakkında kilisede, evde ve okulda konuşmak yasaktı. Cinselliğe ilişkin bilgilerini nereden edindikleri sorulan gençler “yaşıtlarımdan” yanıtı vermediğinde “16 yaşındayım ama hala hayatın gerçekleriyle tanışmadım” diyorlardı. Hatta konu hakkında derste konuşan bir öğretmen Hermann Kriechbaum mahkemelik olmuştu.

Doğu’da ise 1962’de devlet televizyonunda, çocuklara cinsellik eğitiminin nasıl verileceği anlatılıyordu.

Cinsellik tarihi araştırmacısı Kurt Starke, Doğu’da anne olma yaşının 22 olduğunu söylüyor, genç işçiler için anne-baba olmanın sorun teşkil etmeyişini çocuk bakımının kişisel bir yük olmamasına bağlıyordu.

Öte yandan 70’lerdeki fenomen doğum kontrol hapları olmuştu. Batı’da Hıristiyan gençlik örgütleri tarafından kabul edilemez bulunan hapların kullanımı, yine de çok yaygındı. Tarihçi Dagmar Herzog haplar için; “Batı için bir devrimdi, Doğu’da ise kadınların zaten bir kariyeri ve başka bir yaşam biçimi vardı, haplar elbette işleri kolaylaştırdı ama Batı’daki gibi radikal bir değişiklik olmadı” diyordu. 1971’de Doğu’da kürtaj tümüyle yasal hale gelirken, Batı için bu halen bir hayaldi.

Doğu’da pornografi ve para karşılığı seks yasaktı. Aynı yıllar ise Batı’da pornografi sektörünün yükselişine, kadınlara dayatılan beden ölçülerinin saçtığı mutsuzluğa tanıklık ediyordu.

HONECKER’İN ARDINDAN GERİYE KALAN
Sosyalizmsiz dünyanın, kısa ömürlü Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin kurduğu cinsiyet eşitliği mirasına sahip çıkamadığını görmek zor değil. Honecker’in vedasının ardından, kadınların tarihi açısından kısa bir Doğu ve Batı karşılaştırması rakamları dahi bu gerçeğe işaret ediyor. 

Sosyalizmsiz Almanya'da pornografi de fuhuş da var. Çalışan annelerin nüfusu ise, halen DAC'a yetişebilmiş değil.


http://www.nytimes.com/2010/01/18/world/europe/18iht-women.html

** Do Communists Have Better Sex/ André Meier (2006)