Güney Sudan'da neler oluyor?

Güney Sudan, yarım asır kadar süren bir iç savaş sonrasında 2011 yılının Temmuz ayında Sudan'dan bağımsızlığını ilan etti. Bağımsızlığın ilanından 2 yıl kadar sonra dünyanın bu en genç ülkesi, yeni bir iç savaşla karşı karşıya kaldı. 2015'te taraflar arasında bir barış anlaşması imzalandı fakat ülkede gerilim, son aylarda tekrar tırmanışa geçti.

Emre Köse

Kara kıta Afrika'nın en genç ülkesi, hatta dünyanın en genç ülkesi olan Güney Sudan tam manasıyla bir insanlık trajedisiyle karşı karşıya.

Yaklaşık yarım asır süren bir iç savaş sonrasında 9-15 Ocak 2011 tarihleri arasında yapılan bir referandum sonrası ülke, Sudan'dan bağımsızlığını ilan etmeye hak kazandı ve Temmuz 2011'de Sudan'dan tam bağımsızlığını ilan etti.

Kuzeyde ve yurtdışında yaşayan yurttaşların da oylamaya katılımı söz konusuyken Güney Sudan, yüzde 98.83'lük bir oy oranıyla bağımsızlığını kazandı. Fakat ülke, 2015 yılında tekrar bir iç savaşa gark oldu.

Bunun yanı sıra ülke daha öncesinde Sudan'ın petrol rezervinin yüzde 75'ine sahipti.

Referandum sonrası kuzey ve güney arasında kalan Abyei isimli bir bölge de başka bir tartışmayı alevlendirdi. Bölgenin güneyin mi yoksa kuzeyin mi topraklarına dahil edileceği konusunda henüz bir çözüme varılmamışken ayrı bir referandum süreci için görüşmeler sürüyor.

Haziran 2011'de, yani Güney Sudan bağımsızlığını ilan etmeden hemen önce, kuzey ve güney arasında kalan Güney Kordofan bölgesinde Sudan ordusu (kuzey) ve Sudan Halk Kurtuluş Ordusu (güney) arasında çatışmalar hala devam ediyordu. Bu süreçte çatışmaların ana odağı Nuba Dağları olarak gösteriliyor.

Güney Sudan, 9 Temmuz 2011'de bağımsızlığını ilan ederek Afrika kıtasının 54. ülkesi oldu. Ülke aynı zamanda Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliğine de üye.

Güney Sudan, 10 eyaletinin 9'unda 7 ayrı silahlı grupla çatışma halindeyken bu süreçte on binlerce kişi ülkesini terketmek zorunda kaldı.

Güney Sudan yönetimine muhalif olan grup ve kesimlerin iddiasına göre mevcut hükümet, ülkede çoğunluğu temsil etmiyor, iktidarını sağlamlaştırmak adına komplololara başvuruyor ve çeşitli aşiretlerle işbirliği yaparak kırsal alanlardaki kalkınmanın önünü kesiyor.

Ülkede faaliyet gösteren en büyük ve en geniş alan hakimiyetine sahip silahlı muhalif grup Joseph Kony'nin liderliğindeki ''Lord'un Direniş Ordusu''.

Temmuz 2011'deki bağımsızlık sonrasında da ülke, sürekli etnik gruplar arasındaki çatışmalara sahne oluyordu. Bu çatışmalardan en büyüğü ve en kanlısı, 2011 yılının Aralık ayında ülkenin Jonglei bölgesindeki aşiretler arasında yaşandı.

Mart 2012'ye gelindiğinde güney ve kuzey arasında kalan Güney Kordofan bölgesindeki Heglig petrol sahaları Sudan ve Güney Sudan yönetimleri arasında bir gerilime daha sebep oldu. Kriz, Güney Sudan'a bağlı askeri güçlerin bölgeden çekilmesiyle son buldu.

2015 yılında Güney Sudan'da hükümeti ve 7 ayrı silahlı grup arasında bir barış antlaşması imzalandı fakat ne yazık ki saadet günleri pek de uzun sürmedi.

Güney Sudan'ın geleceği hakkındaki umutlar, bir ''ulus'' haline gelindiğinde parladı ancak şimdi diplomatlar neyin yanlış gittiğini anlamaya çabalıyorlar. 2016 Aralık ayında ABD Başkanı Barack Obama, ''yönetimin krizin üstesinden gelmeye çalıştığını'' dile getirmişti.

Güney Sudan'ın asıl trajedisi, bu yeni ''ulusa'' ait petrol kuyularından milyarlarca dolar gelir elde edilince başladı. Bununla birlikte ülkede kaotik bir nakit çıkışı ortaya çıktı, ilkel bankacılık sistemi kredi kartlarını bile idare edemedi ve devlet işlemleri, kağıt paralarla doldurulmuş karton kutular kullanılarak gerçekleştirildi. Hükümet, ordunun günçlendirilmesi bahanesiyle maaş kesintilerine giderken bu yolla toplanan 4 milyar doların nereye gittiği hâlâ gizemini koruyor.

Pek çok gözlemci, Güney Sudan Cumhurbaşkanı Salva Kiir'in gizemli ve güç müptelası bir asalak olduğu iddiasında. Yanı sıra Kiir'in alkolik olduğu iddiaları da medyada genişçe yer buldu.

2013 yılında Kiir'in yardımcısı Riek Machar, 2015'te yapılan seçimlere adaylığını koyacağını duyurdu. Machar, seçimleri kaybetse de Kiir'in birincil rakibi olmaya devam etti.

Ne Kiir ne de Machar bir melek değildir; her ikisi de net bir şekilde savaş suçlusudur.

Machar, Kiir'in liderlik hırsının gözünü kör ettiğini sıkça dile getirdi, seçimlerde adaletsizlik olduğunu da iddia etti ve diplomatlar, Machar'ı 2020'de yapılacak olan seçime kadar beklemeye çağırdı.

Machar bu tavsiyeyi görmezden geldi ve arenadaki müttefikleriyle Kiir'i kamuoyu önünde eleştirmeye devam etti.

Fakat Machar ve Kiir arasındaki çekişmenin kabileler arasındaki ihtilafla bir ilgisi olduğu düşünülemez. Hatta Machar'ı destekleyenlerin bir kısmı, Kiir'in kabilesi Dinka'ya bağlyken, Kiir'e sadık olanların da bazıları, Machar'ın kabilesi Nuer'e bağlı.

15 Aralık 2013'te Kiir, darbeden korkarak, Başkanlık Muhafızlarından Dinka üyelerinden Nuer kabilesi üyelerinin silahsızlandırılmasını emretti.

Darbe komplosu kesinlikle yanlış alarm oldu, ancak yine de Başkanlık Muhafızları, Nuer kabilesine üye çok sayıda savunmasız sivili kadın, çocuk demeden katletti. Kaçmaya çalışanlar evlere doldurularak diri diri yakıldı.

Machar ile ittifak yapan silahlı bir muhalif grup, binlerce kişiyi, çoğunlukla Dinka kabilesi üyelerini hedef alarak tam manasıyla bir kıyım başlattı. Bu kıyımda kadınlar ve çocuklar kolları kesilmiş ve çeşitli nesnelerle tecavüze uğramıştı.

Bu süreçte Güney Sudan'ın düzenli ordusunun büyük bir kısmı Machar'ın tarafına geçti, ancak bu sefer de Güney Sudan'ın güney komşusu olan Uganda ordusunun ani müdahalesi söz konusu oldu.

Bunun sonrasında Uganda yönetimi, Kiir'in safında binlerce askeriyle Machar'a karşı savaştı. 

Uganda'nın müdahalesi elbette ki krizi uzatmaktan başka bir şeye yaramamıştı. Netice olarak binlerce insan hayatını kaybetti ve 1 milyona yakın insan ülkeyi terketmek zorunda kaldı.

Güney Sudanlılar bunu apaçık bir işgal olarak görüyor, Ugandalılar ise parlementonun onayı olmadan ordu birliklerinin komşu ülkenin topraklarını işgal etmesine tepkili.

Kıyımın başlamasından bir yıl sonra Birleşmiş Milletlerin (BM) ABD Büyükelçisi Samantha Power, Fransız ve İngiliz mesletaşlarıyla Güvenlik Konseyine, Kiir hükümetine karşı silah ambargosu da dahil olmak üzere yaptırım uygulanması yönünde çağrıda bulundu.

Bu çağrının asıl amacı Uganda ile Kiir yönetiminin bağını koparmak, tarafları ciddi bir müzakere sürecine zorlamaktı.

Bu çağrıya ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'den olumlu yanıt gelirken Rusya ve Çin'in de onay vereceğine dair işaretler belirdi.

Obama'nın Ulusal Güvenlik Konseyi başkanı Susan Rice, bu çağrıyı reddetti. Güvenlik Konseyi birçok kez toplandı, savaş mağdurlarına insani yardım sağlanması yönünde kararlar çıktı, kıyım devam etti.

2015 yılının Ağustos ayında, Güney Sudan'daki taraflar, bir barış anlaşması imzaladı. Anlaşma şartlarına göre başkent Juba askersizleştirilecek, Kiir'e tabi olan askeri birlikler kışlalarına dönecek ve Machar, yeniden Kiir'in yardımcısı olarak görev yapacaktı.

Her iki tarafın da iktidarı paylaşmasının yanlış bir önerme olduğu çok açıktı. Bununla birlikte, her iki tarafın da güçlü ve iyi silahlanmış müttefikleri vardı ve her ikisi de istifa etmeyi reddettiği için bir tür askeri güç dengesine dayanan bir ateşkesin sağlanmasının tek yolu buydu.

Fakat anlaşmanın imzalanmasından aylar sonra Kiir, anlaşmayı bozdu, birlikler kışlalarına dönmedi. ABD'den gelen yoğun baskılar sonrasında Machar, nihayet 2016 Nisan'ında başkent Juba'ya geri döndü.

Bir süre sonra Machar, korktuğu gibi tuzağa düştü. 8 Temmuz'da Machar ve Kiir, Başkanlık Sarayı'nda bir araya geldiğinde, Kiir'in birlikleri Machar'ın korumalarına saldırdı. Meydana gelen karışıklıkta aralarında sivillerin de bulunduğu en az 300 kişi öldürüldü.

Kiir'e tabi olan birlikler kenti yağmalayarak yardım görevlilerine tecavüz etti. BM'in bölgedeki barış gücü de saldırılara maruz kaldı. Machar da ağır yaralanarak kaçmayı bir şekilde başardı.

Bu olay sonrasında ABD'nin Güney Sudan özel elçisi Donald Booth, düzenlenen bir kongrede, ''Dışişleri Bakanlığının Machar'ın Juba'ya dönmesini aklısızca gördüğünü'' dile getirdi.

Machar, Kiir'in hükümetine öfkeyle savaş ilan etti fakat kendisi Güney Afrika'ya sığındı. Bunun yanı sıra Kiir'e tabi olan askeri güçler, ülke genelinde terör estiriyor. Machar'a bağlılığından şüphelenilen herkes ciddi tehlikede; birçok masum sivil, kadın ve çocuk katlediliyor.

2016 Kasım ayında ABD nihayet Güvenlik Konseyinde Kiir hükümetine karşı yaptırım uygulaması başlattı fakat ok yaydan çıktı bir kere...