Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı Macron: Kim kazandı, kim kaybetti?

Fransa burjuvazisi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çıkarlarını ‘Le Pen karşıtlığı’ üzerinden konsolide etse de, kapitalizmin devam etmekte olan krizi ne ekonomik ne siyasi düzlemde, ne uluslararası ölçekte ne de Haziran ayında genel seçimlerin gerçekleşeceği Fransa ölçeğinde kısa vadede çözülmüş durumda.

Evin Nagehan

Bu yazıda dün yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda sandığa giden seçmenin oylarının yüzde 65’ini alarak Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı olan Emmanuel Macron’u yakın geçmişten günümüze ele alacak, faşizm tartışmalarına ve Türkiye medyasında bu güne kadar yapılan kimi Macron yorumlarına ve değineceğiz.

Yazıya başlamadan önce Macron’u dün gerçekleşen seçimlerin sonuçlarıyla ilgili çeşitli verilerin altını çizmekte fayda var:

1. Macron kayıtlı seçmenlerin yalnızca yüzde 43’ünün oyunu aldı.

2. Seçimlere ikinci turda katılım oranı 1969’dan beri en düşük seviyesinde: 74,7%

3. Faşist Ulusal Cephe tarihinin en büyük seçim başarısını yakalayarak 11 milyon seçmenin oyunu aldı.

4. Seçmenlerin yüzde 61’i Macron’un Fransa Ulusal Meclisinde mutlak bir çoğunluğunun olmasını istemiyor [1].

2014 Ağustos’unda François Hollande cumhurbaşkanlığında ve Emmanuel Valls başbakanlığındaki hükümetin kabinesinde ekonomi bakanı olan Emmanuel Macron, kendi adıyla da anılan piyasa yanlısı ‘Büyüme, Ekonomik Faaliyet ve Ekonomik Fırsatların Eşitliği Kanunuyla ilgili tartışmalarla ve görevde olduğu sürece sarf ettiği kimi sözlerle sık sık Fransa gündemine geldi. 2016 Nisan’ında kendi siyasi hareketi ‘En Marche!’ı (İlerliyoruz) kuran Macron, 2016 Ağustosu'nda kabineden istifa etti.

İstifasından bu yana medyanın öne çıkarması, birçok düzen siyasetçisinin desteğini almasıyla sürekli gündeme gelen Macron, işçileşmekte olan serbest meslek sahiplerine, ‘start-up’larını, şirketlerini kurup bir şekilde yırtma hayalleri pompalanan üniversite öğrencilerine ve yeni mezunlara, hem işsizlik/zor çalışma koşulları hem de ırkçılık/sosyal dışlanmayla karşı karşıya kalan göçmen kökenli işçilerin önemli bir bölümüne çekici gelen bir siyasetçi.

Gittikçe örgütsüzleşen, güvencesiz koşullarda çalışmaya başlayan Fransa işçi sınıfının bir kesimine milyarder olma umudu aşılayan Macron, Başbakan Merkel’in ve Bay Obama’nın da destek ve katkılarıyla Amerikan rüyasını Atlantik’in bir ucundan eski kıtaya taşırken, Avrupa ve Fransız sermayesine de Hollande döneminde yarım bırakılan işleri tamamlayacağını vadediyor.

MACRON’DAN İNCİLER

Emek düşmanı piyasacı karakteri ister istemez dışarıya da yansıyan Macron’un bakanlık yaptığı dönemden bugüne söylediği bazı sözler:

1 Eylül 2014: ‘Okuma yazma bilmeyen kadın işçiler... Geleceğiniz yok’

Bretonya bölgesinde uzun süredir sürmekte olan tarım sektöründe ve özellikle de domuz yetiştiriciliğindeki krizden etkilenen Gad adlı bir tesiste çalışan işçilere:

‘Önüme gelen dosyaların arasında Gad var. Biliyor musunuz, bu şirketin çoğunluğu kadın. Bu kadınların çoğu okuma yazma bilmiyor. Onların çoğuna şöyle bir açıklama yapıyoruz: “Gad veya civarında bir geleceğiniz yok. 50-60 kilometre uzağa gidin çalışmak için.” Bu insanların sürücü ehliyetleri yok. Onlara ne diyelim ? “Ayda 1500 avro ödeyelim”, “bir sene bekleyelim” mi diyelim?’ Macron daha sonra bu sözleri nedeniyle gelen tepkiler üzerine kadın işçilerden özür dilemek zorunda kaldı.

6 Ocak 2015: ‘Gençlik milyarder olmayı düşünmeli’

Les Echos adlı ekonomi gazetesine verdiği demeçte ‘Genç Fransızlar milyarder olmayı düşünmeli’ diyen Macron’a kendi kabinesinden de tepkiler gelmişti.

8 Temmuz 2015: ‘Fransa’da kral figürü eksik’

Le 1 adlı haftalık dergiyle yaptığı görüşmede Fransız siyasetinde ‘kral figürünün eksik olduğunu’ ve ‘Fransız halkının kralın ölümünü istemediklerini’ söyleyen Macron’u faşist ve monarşi yanlısı ‘Action Française’ ironik bir şekilde de olsa tebrik etmiş, sosyalist siyasetçi Gerard Filoche da Macron’un ‘Thatcher tarzı bir kralcı’ olduğunu söylemişti.

Kral figürünün eksik olduğu söyleminin, Fransa özelinde, 1789 devrimine yönelik revizyonist yaklaşımların piyasacı bir uzantısı olduğunu söyleyebiliriz; hatta, Türkiye ve Fransa’nın tarihleri her ne kadar birbirinden çok farklı olsa da, bu söylemin, ortaçağa dair özelliklerin yeniden hortladığı günümüz kapitalizminde, Erdoğan’ın Türkiye’deki sultanlık fantezilerinin Fransa’daki eşleniği olduğunu iddia etmek hiç de abartılı olmaz.

Ağustos 2015: ‘35 saat az’

Büyük patronların kulübü MEDEF’in yazın düzenlediği yıllık etkinlikte boy gösteren Macron, işsizlik oranının yüzde 10 civarında seyrettiği, 5 buçuk milyon emekçinin iş bulma kurumuna kayıtlı olduğu Fransa’da haftalık 35 saatlik çalışma sınırını eleştirerek ‘Sol uzun süredir Fransa’nın daha az çalışarak daha iyiye gideceğini düşündü. Bu yanlış bir düşünceydi’ dedi.

20 Ocak 2016: ‘İşten çıkarmaları yasaklamak saçma’

24 ay hapis cezasına çarptırılmış olan Goodyear direnişçisi işçi Mickael Wamen’le canlı yayında yaptığı tartışma sırasında ‘İşsizliği yasaklamak basit bir görüş...sahnede bunu söylemek kulağa hoş geliyor ama yeni işe alımları engelliyorsunuz. İşten çıkarmaları yasaklamak diye bir şey yok, bu durumda kapalı, planlı bir ekonomide yaşıyorsunuz demektir.’ diyen Macron’a, işçi Wamen’in yanıtı şu oldu: ‘Beni koruması için solcu birine oy verdim ama o şimdi yalnızca patronları koruyor’.

21 Ocak 2016: ‘Bir girişimcinin hayatı, çoğu kez çalışanınkinden daha zor’

Ekonomi kanalı BFM TV’ye konuşan Macron ‘Bir girişimcinin hayatı çoğu kez çalışanınkinden daha zor’ derken, kendi partisinden de tepki gördü.

Macron büyük sermayenin teşviki ve desteğiyle siyasi hareketini kurup, cumhurbaşkanlığına adaylığını koyarken, seçimlerin birinci turundan sonra bu destek daha da açık bir şekilde demeçler, açıklamalar, mektuplarla beslenen bir seçim kampanyasına dönüştü. Bu tarz açık bir desteğin Fransa tarihinde ender görüldüğünü söylemek lazım.

‘FAŞİZME KARŞI MACRON’ VE TÜRKİYE’DEN YORUMLAR

Emmanuel Macron, cumhurbaşkanlığına doğru adımlarını hızlandırdıkça Türkiye medyasından da sıkça yer bulmaya başladı. Üye ülkelerinin yönetimlerinin sarsıntı ve belirsizliklerden geçtiği Avrupa Birliği emperyalizminden beklenti içerisindeki kimi kesimlerin de yavaştan Macron güzellemelerine başladığına şahit oluyoruz.

Macron hakkındaki en büyük yanlış, Avrupa’da yükselen faşist hareketlerin Fransa’daki temsilcisi olan Ulusal Cephe’ye karşı bir direnç veya barikat olduğu iddiası. Faşizm 20. yüzyıl kapitalizminin, ya da ‘demokrasilerinin’, bağrında ulusal sermayeler arasındaki mücadelenin dinamiğiyle filizlendi ve Avrupa’nın birçok ülkesinde iktidara gelerek kıtayı ve dünyayı İkinci Savaş'a sürükledi.

Kapitalizmin işleyişini, sermayenin genişleme arayışlarını görmezden gelerek faşizmin ortaya çıkışını anlamanın ve de ona karşı mücadele etmenin bir yolu yok.

Bugün Fransa’daki Ulusal Cephe ve diğer benzer faşist hareketlerin, küresel kapitalizmin gittikçe daha da güvencesiz, uzun ve zor çalışma koşullarına mahkum edilen Fransa emekçilerinin siyasi çaresizliğinin ve seçeneksizliğinin üstünde yükseldiğinin, bu tabloda sınıf siyasetini çoktan bırakmış olan Fransız Komünist Partisinin de önemli payı olduğunun altını çizmemiz lazım.

Bu çerçevede, Cumhuriyet’ten bir yazarın liberal Macron’un ‘Avrupa’da yükselen faşizmlere set çekecek bir aday olarak görülmesi’nden [2] bahsetmesi ne kadar isabetliyse, aynı gazetedeki bir başka kaleminin Ulusal Cephe’nin yönetiminde eşcinsel bir bireyin, üyeleri arasında da Arap ve Yahudilerin bulunması nedeniyle partinin faşist karakterini tartışmaya açılabileceğini yazması o kadar isabetlidir [3].

CHP’den vekil olmuş IMF mümessili ekonomi eski bakanlarından biri, faşizmden ziyade popülist politikalardan kaygılı bir halde Macron’un ‘bugünün popülist politikacılarına karşı bir set’ olduğunu söylüyor [4]. HDP’den vekil adayı olmuş eski diplomat bir kalem ise, büyük sermayenin açık temsilcisi Macron’u ‘merkez sol’ olarak nitelerken, Türkiye’ye de dersler çıkarması, alaturka bir Macron arayışında olduğunu göstermesi dikkat çekici [5]. Bu arayıştakilerin kalabalık ve çeşitli olduğunu not edelim.

Bugün, devrimci ve sosyalizmin güncelliğine inanan derli toplu bir siyasi öznenin yokluğunda, ikna mekanizmalarıyla Fransa emekçileri üzerinde egemenlik kuran sermaye sınıfının önemli bir başarı yakaladığı tartışılmaz. Fransa burjuvazisi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çıkarlarını ‘Le Pen karşıtlığı’ üzerinden konsolide etse de, kapitalizmin devam etmekte olan krizinin ne ekonomik ne siyasi düzlemde, ne uluslararası ölçekte ne de Haziran ayında genel seçimlerin gerçekleşeceği Fransa ölçeğinde kısa vadede çözülmüş olduğunu, yazının en başında sunulan verilerin de desteğiyle söylemek mümkün değil.

Yarın sermaye sınıfının ikna mekanizmaların çatırdaması veya kırılmasıyla başka arayışlara girmesi kimseyi şaşırtmasın. Lakin sorulması ve cevaplanması gereken esas soru şu: Fransa’da devrimci bir arayış nasıl ortaya çıkacak ve işçi sınıfı devrimci bu arayışın nasıl parçası olacak? Belki cevabı yalnızca Fransa’da değildir...


[1] France Info, 8 Mayıs 2017, http://www.francetvinfo.fr/elections/presidentielle/quatre-chiffres-qui-...

[2] Nilgün Cerrahoğlu, Cumhuriyet, 27 Nisan 2017.

[3] Mine Kırıkkanat, Cumhuriyet, 2 Nisan 2017. Kırıkkanat Ulusal Cephenin genel başkan yardımcılarından eski Sosyalist Partili Florian Philippot’yu kastediyor. Türkiye siyasetinde kimi Kürt aşiretlerle anlaşan faşist MHP’nin, kimi Ermeni yazarların bile desteğini alan islamcı AKP’nin ve Cemaat’in de bu yollardan geçirildiğini hatırlatalım.

[4] Kemal Derviş, Project Syndicate, 8 Şubat 2017, https://www.project-syndicate.org/commentary/macron-le-pen-french-electi...

[5] Aydın Selcen, Gazete Duvar, 26 Nisan 2017, http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/04/26/macron-yeni-siyasetin-...