Evrim Bilim ve Eğitim Sempozyumu'nda ikinci gün

Bu yıl altıncısı düzenlenen ve çağırıcılarının Üniversite Konseyleri Derneği, Bilim ve Aydınlanma Akademisi Girişimi ve Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi'nin olduğu Evrim Bilim ve Eğitim Sempozyumu ikinci gününde. İlk oturum Erhan Nalçacı'nın sunumuyla başladı...

Haber Merkezi

VI. Evrim Bilim ve Eğitim Sempozyumu'nun ikinci gününde ilk oturum Erhan Nalçacı’nın sunumuyla başladı.

"Bilim Tarininin Neresindeyiz" başlıklı sunumda bilginin mülkiyetinin henüz olmadığı ilkel komünal dönemden günümüze bilgi üretiminin nasıl bir gelişim gösterdiği üzerinde duran Nalçacı, insanlık bilgiyi üretirken tarihsel materyalist açıdan sınıflı toplumun oluşumu hakkında detayları aktardı.

İlk sınıf mücadelelerinin, antik kapitalist-emperyalist dönemde ortaya çıktığı ve o dönemi iyi anlamak için bilginin hangi sınıfın çıkarlarının hizmetine sunulduğuna bakmanın gerekliliğine vurgu yapıldı.

Filozofların egemen sınıflarca görevlendirilen kişiler olduğu ve döneminin en çaplı, en yüksek bilince sahip filozoflarının dönemin materyalist düşüncelerini çürütmek için kullanıldığı belirtildi.

“Aydınlanma öncesi feodal dönemde egemen sınıf bilimi finanse eden ve bilimsel bilgiyi elinde tutan sınıf olarak görülüyor” denildi.

Nalçacı, ''Burjuvazinin iktidara gelmesiyle egemen sınıfın bilime daha çok ihtiyaç duyduğu ve bilim insanlarını ücretli emekçiler olarak çalıştırıldığını görüyoruz. Bilim, hızla gericileşen burjuvazinin sömürüsünü gerekçelendirmek için işlev görmüş ve burjuva ideolojisinin arka planını oluşturmuştur'' ifadelerini kullandı.

Nalçacı sunumunun devamında şu ifadeleri kullandı:

''Marx ve Engels ise aynı dönemde farklı bir yönelim sergiliyorlar. İşçi sınıfının da dünyayı değiştirmek için bir yol göstericiye ihtiyacı oluyor. Diyalektik materyalizmin ortaya çıkışıyla işçi sınıfının bilimi oluşuyor. 1917 Büyük Ekim Devrimi, ilk işçi sınıfı iktidarıyla birlikte bilim ve bilgi üretimi sadece insanlığın hizmetine sunuluyor. Bu dönemde kapitalist iktidarlar da bilime çok önem veriyor ve büyük bütçeler ayırıyor. Bugün hala nükleer savaş tehdidinin sürmesine de sebep olan atom bombası bu iradenin ortaya koyduğu çıktılardan biri oluyor. Sovyetler Birliği’nin bilime yaptığı çok değerli ve önemli katkıların da sunulduğu konferansta ilk uzay çalışmalarından da söz edildi. Uzaya çıkan ilk insan ve ilk kadının sosyalist iktidarın bulunduğu Sovyetler Birliği’nde yetiştiği vurgulandı. Emperyalizme bağımlı ülkelerde bilim insanları sömürü çarkının bir parçası olarak yer alıyor. Önceden beyin göçü denilen bir olgudan söz edilirken günümüzde 'yerinde sömürü' kavramından söz etmeliyiz. Taşeron bilim insanları... İnsanlık büyük bir karanlık gericilik dönemi yaşıyor. Buradan çıkmanın yolunun, bilimin insanlığın hizmetine sunulduğu sosyalist bir anlayış.''

Nalçacı, sunumunu "En anlamlı bilgi üretimi siyasettir" diyerek noktaladı.

BİLİM İLERLERKEN TOPLUM NEDEN İLERLEMİYOR?

"Bilim İlerlerken Toplum Neden İlerlemiyor" başlıklı oturumda "Endüstri 4.0" adıyla “4. Sanayi Devrimi” olarak tanımlanan sürece dair Anıl Çınar sunumunu gerçekleştirdi.

Sunumda günümüzde verimliliği son derece arttıran robotlar işimizi mi kolaylaştıracak yoksa işlerimizi mi çalacak? sorusu ele alındı. Teknoloji aslında nedir? sorusu da gündeme alındı.

Kimi zaman insandan bağımsız bir olgu olarak düşünülen teknoloji, çoğunlukla bilişimle ilişkilendiriliyor. Tarih boyunca teknoloji insanlığın her yeni sorunla karşılaştığında bir yeni çözümle yanıt verdiği bir süreç. Birçok alt dalları ve giderek daha karmaşık bir hale gelen teknoloji günümüzde sanki insanın iradesinden bağımsız, anlaşıl(a)maz bir özne olarak algılanabiliyor.

Sunumunda bu sorunsalı ele alan Çınar, ''İcatlar ihtiyaçlarla ortaya çıktığı gibi Marx’ın 'insanlık önüne ancak çözebileceği sorunları koyar'' görüşüyle bağlantılı olarak insanlığın ihtiyaçları icatların anasıdır demek daha doğru. Peki insanlığın ihtiyacı nasıl ortaya çıkıyor diye sorulduğunda sanılanın aksine tüketim alanlarından ziyade üretim alanlarıydı. Fabrikalar, ulaşım gibi birçok alanda icatları ortaya çıkarak insanlığın üretim kapasitesi denilebilir. Günümüzde insanlığın aslında ihtiyacı olmayan sentetik üretimlere de tanık oluyoruz. Bir üretim 'üretim hayrına üretim' yapılıyorsa yapılış amacının dışında üretilmeye başlar ve bu da  kapitalistin kârı olmaktadır. Bu da müthiş bir israfa ve insanlığın ihtiyacından bağımsızlaşmış fetiş üretime dönüşen bir çark olarak görülmektedir'' dedi.

KRİZSİZ BİR DÜNYA MI? PLANLI MI, KENDİLİĞİNDEN Mİ?

Kapitalizmde garanti ve yüksek kar koşulları oluşmadıysa yani siyasi ve ekonomik belirsizliğin olduğu bir dünyada “Endüstri 4.0” büyük bir handikap olarak görülebilir. Karla hareket etmediğimiz, planlı bir şekilde ve teknolojiyi kendi haline bırakmadığımız bir dünyaya geçiş yapmalıyız.

"Yapay Zekanın Teorik ve Pratik Sınırları" başlıklı sunumuyla Yavuz Köroğlu; “yapay zekâ tam olarak nedir”, “dünyayı yok mu edecek”, “insanın yerini alır mı” ve yapay zekayı nasıl kullanıyoruz” sorularını ele aldı.

Sunumda yapay zekanın üç bileşeninden söz edildi; yetenek, zekâ ve bilinç.

Yapay zeka nasıl işe yarayabilir? İnsansız karayolu ulaşımı, tam insansız üretim, verimli şehir planlaması gibi kolektif yaşamı kurgulayan, düzenlenmesinde ve bir şekilde insanlığın hizmetine sunulmasıyla mümkün. Peki, bugün tüm bunlar mümkün olabilecekken neden gerçekleşemiyor? Nedeni basit; artı değer üretmeyen teknoloji, kapitalist üretim ilişkilerinde mümkün olamıyor, insanlığın hizmetine sunulamıyor.

Yapay zeka sanıldığı kadar tehlikeli değil. Kâr amacıyla kullanılmadığında toplumların yaşamını kolaylaştırıcı bir şekilde kullanılması mümkün olabilecektir.

'BAŞKA BİR MARS MÜMKÜN'

Murat Kavuşan ve Mehmet Ali Olpak "Başka  Bir Mars Mümkün" başlıklı sunumlarında magazinsel yarı hayalvari bilimselliğin insanlara umut olarak gösterilmesinin emperyalizmin ideolojik kriziyle bağlantılı olduğunu belirttiler. Elon Musk, James Cameron gibi figürlerin bu bağlamda değerlendirilebileceği ifade edildi.

"İlerleme" meselesinin ele alındığı sunumda; kapitalizmin bu kavramı yalnızca daha iyi bir yaşam vaadiyle kullanmakta olduğu ancak Marx'a göre toplumsal eşitsizliklerin ortadan kaldırılmadığı sürece ilerlemeden söz edilemeyeceği belirtildi.

“Kapitalizm teknolojiye neden ihtiyaç duyar” konusu irdelendi; Sadece kar amacıyla hareket eden ve teknolojiyi bu amaçla ellerinde bulunduran sermaye sınıfının Mars’a gitmeyi karlı bir iş olarak gördüğü ve bunun insanlığın hayrına bir teknolojik gelişme olamayacağı belirtildi. Teknolojik gelişmenin egemen sınıfın vaat ettiklerinin bir ideolojik çıktısı olarak topluma sunulduğu vurgulanan oturumda “teknolojinin ideolojisi”nin masaya yatırılması gerektiği belirtilerek “Mars’a başka türlü gitmek de mümkündür” denildi.

NOBEL ALAN NAZİ

Hasan Çalışkan, “Nobel Alan Nazi: Konrad Lorenz”  başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Kapitalist dünyanın ve iktidarlarının kendi ideolojilerini beslemek için bilimi burjuvazi yararına nasıl kullandıklarına dair Konrad Lorenz örneği üzerinden bir aktarım gerçekleştirdi.

BİLİMİN TOPLUMSAL İŞLEVİ, BİLİM KİMİN HİZMETİNDE?

Akif Akalın, sunumunda bilimin toplumsal işlevini irdeledi. Akalın şu ifadeleri kullandı:

"1938'de insanlarin tamamen açlıktan kurtulabileceği, günde 3-4 saat çalışarak hayatı idame ettirebilmenin önünde teknik bir engel olmadığı söyleniyordu. Ancak bugün hala açlık dünyanın en büyük sorunlarından biri. İnsanların büyük bir bölümü kölelik koşullarında çalışmaya devam ediyor. Bu durumda bilim kime hizmet ediyor diye sormak gerekiyor. 'Bilim bilim içindir' görüşü bugün neredeyse hiç kimse tarafından kabul edilmezken bilimin toplumun gereksinimleri için varolması gerektiği söyleniyor. Ancak 'toplum' dan ne anlaşıldığı ve toplumun ortak gereksinimleri, karşıt kesimlerce farklı tanımlanıyor. Menenjit hastalığına karşı 1975'de geliştirilen bir aşı ilaç şirketlerinin kârlı bulmaması sebebiyle insanlığın hizmetine sunul(a)muyor. Yaklaşık 10 yıl boyunca ABD'de binlerce insan çaresi olmasına rağmen bu hastalıktan muzdarip oluyor, sakat kalıyor veya ölüyor. Aşının çocuk başına 12 dolar olduğu dönemde yoksul ülkelerin bu aşıyı alacak maddi gücü bulunmuyor. Bu ülkelerde aşıya erişemediği için ölen çocuk sayısını hesaplamak mümkün değil maalesef. Sosyalist Küba'nın biyo-teknolojisi 2004 yılında aynı işlevi gösteren aşıyı 1/5 oranında ucuza üretmeyi başarıyor.”

Akalın, sunumunun devamında, 'bilim kimin hizmetinde' diye tekrar düşünüldüğünde, bu örneklerden yola çıkarak bilimin ve teknolojinin kâr amacı gütmeyen, sadece insanlığın hizmetine sunulacağı bir düzenin kurulması gerekliliğini vurguladı.

İNSAN DOĞASI VAR MI?

PsikesoL Kolektifi’nin hazırladığı “İnsan Doğası Var Mı” başlıklı oturumda ilk sözü psikiyatrist Endam Köybaşı aldı. “İnsanın Özü: Marx Ne Tartıştı, Biz Ne Anladık" sunumunda Köybaşı, insan doğası hakkındaki düşünce ve yorumların tarihsel süreçte nasıl bir seyir izlediğini aktararak Marksist açıdan insan doğasının nasıl ele alınabileceğine dair görüşlerini aktardı.

Bu oturumda "tarihsel ilerleme", "insan emeği", "yabancılaşma", "meta fetişizmi" gibi kavramlar üzerinden insan doğasına bakış, Marksist açıdan ele alındı.

Köybaşı, Marx'ın bakış açısına göre insanın elbette biyolojik bir varlık olduğunu, ancak ona toplumsal ve iktisadi açıdan yaklaşmadan bakıldığında eksikli bir bütüne ulaşılmış olacağını iletti.

SALDIRGANLIK İNSANIN DOĞASINDA MI VAR?

PsikesoL Kolektifi'nden bir diğer konuşmacı psikiyatrist Sena İster Güneytepe, saldırganlığın (agresyon) birçok disiplin tarafından farklı açılardan araştırıldığını ve farklı şekillerde tanımlanabildiğini ve tartışıldığını belirtti. İnsan doğasında var olup olmadığına dair de psikanaliz, sosyal psikoloji ve evrimsel psikoloji alanından bakış açılarıyla birlikte aktardı.

Güneytepe, her engellenmenin mutlaka agresyona yol açmayacağını, bazı durumlarda insanın arayışının ve yeniye doğru yol almasının ve dolayısıyla da gelişmenin bir görünümü de olabileceğini belirtti.

İnsan doğasına dair kavram ve tanımlara evrimsel psikoloji açısından yaklaştığı “İnanmak İnsanın Yazgısı Mı?” başlıklı sunumunda Eren Ezgi Gevher de dinler, inançlar, tabu ve ritüeller kavramları etrafında insanlığın serüvenini aktardı.

HAYVAN DAVRANIŞI VE İŞBİRLİĞİNİN EVRİMİ

Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Çağlar Akçay, “Hayvanlarda İşbirliği ve Koordinasyonun Evrimi: Ebeveynlikten, düşmanlara karşı savunmaya” başlıklı sunumunda üreme, yavruları büyütme, korunma ve yiyecek bulunmasında işbirliği örneklerine ve doğal seçilimin bu davranışları nasıl şekillendirdiğine değindi.

ODTÜ Biyoloji Bölümü’nden Zoolog Can Bilgin ise “Son Araştırmalar Işığında Evcil Köpeğin Evrimi” başlıklı sunumunda, köpeklerin evrimine ve köpeklerin insan hayatındaki yeri hakkında bilgiler verdi. Köpeklerde genetik çeşitliliğin günümüzde oldukça daraldığına ve bunun doğurduğu olumsuz sonuçlara değindi.