Erdoğan İran konusunda yine ayazda kalabilir

Erdoğan, İran ve Batı arasındaki "yumuşamayı fırsata çevirmeyi" kafaya koymuş görünüyor. Bezirgan şapkasının altına saklanmaya çalışılan hesaplar, bir kez daha ters tepebilir.

Alper Birdal

Tayyip Erdoğan’ın İran ziyareti sonrasında medyada yer alan aklı başında analizler aynı vurguyu yapıyordu: Erdoğan, İran’la ABD arasındaki yumuşamayı ticarete tahvil etmek istiyor.

Gerçekten de Erdoğan’ın Tahran’a yaptığı ziyarette verdiği görüntü, bir cumhurbaşkanından çok yeni iş olanakları peşinde koşan bir bezirganı hatırlatıyordu.

Ancak ticaret de politik bir iş. Hele de Ortadoğu’da...

Üstüne üstlük İran’a gitmeden birkaç hafta önce Suudi Arabistan merkezli yeni Sünni eksene açık çek vermiş, Cengiz Çandar’ın ifadesiyle, bu eksende “rezervasyon” yaptırmış bir devlet adamıysanız, bezirgan şapkasının altına saklanmanız zor. Yemezler.

YEMEDİLER

Nitekim İngiliz Financial Times gazetesi “yemedik” mesajını verenler arasındaydı. Daniel Dombey imzasıyla çıkan yazıda evvela şu söyleniyor: “Ekonomik ilişkilerdeki yakınlaşma, geçen hafta İran’ın nükleer programı hakkında yapılan çerçeve anlaşması Tahran üzerindeki uluslararası yaptırımların kaldırılmasıyla sonuçlanırsa özellikle Türkiye açısından çok karlı olabilir.”

Burada şartlı bir önerme yapıldığına dikkat çekerim. “Eğer yaptırımlar kalkarsa...”

Devamında ise esas mesajı veriliyor: yemedik...

Türkiye İran’a yönelik eleştirel üslubunu sertleştirirken, Ankara’nın pek çok Körfez devleti tarafından bir tehdit olarak görülen Müslüman Kardeşler’le olan bağları, Suudi-Türk ilişkileri açısından, özellikle de bu yıl Kral Selman rahmetli Kral Abdullah’ın yerini aldıktan sonra, daha az sorun teşkil etmeye başladı.           

Ancak Türkiye aynı zamanda İran’a yönelik yaptırımların sonlandırılması halinde doğacak ticari olanakları değerlendirmeye de çalışıyor. Erdoğan ve Ruhani, Salı günü sekiz anlaşma imzaladı. Türkiye’nin, nihai durak olarak değil, daha ziyade bir depo olarak kullanılan İsviçre’ye yaptığı altın ihracatındaki patlama da Ankara’nın İran’a yönelik tartışmalı nakit harici transferlerin yeniden başladığını gösteriyor olabilir.

Asıl vurucu olan bu son cümle. “İzliyoruz” diyorlar. Tıpkı 17 Aralık öncesinde izledikleri gibi....

NEDEN İZLESİNLER?

Üstelik de İran’la geçici bir anlaşma yapılmışken... Erdoğan Tahran’a gitmeden önce Yemen konusunda ağız değiştirmiş, Tahran’da Ruhani’yle el ele Ortadoğu’da “barışın ve diyalogun mimarı” görüntüsü vermeye çabalamışken...

Batı’nın görmek istediği Erdoğan bu değil mi? Ilımlı, uyumlu, “rasyonel” ve asla Batı’nın ayağına dolanmayacak bir figür...

O kadar kolay değil.

Yukarıdaki “şartlı cümleye” dönelim. İran’la P5+1 devletleri arasında yapılan anlaşma yaptırımların kalkmasına neden olursa deniyordu. Bugün Hasan Ruhani’nin ve İran Savunma Bakanı’nın ayrı ayrı yaptıkları açıklamaları buna ekleyelim. Ruhani, anlaşmanın imzalandığı gün bütün yaptırımlar kalkmazsa her şey biter diyordu. Anlaşmanın nihai halinin Haziran sonunda imzalanması bekleniyor. Savunma Bakanı Hüseyin Dehkan ise “İran’ın askeri tesislerinin teftiş edilmesini içeren herhangi bir anlaşma yapılmadı” dedi aynı gün. Oysa Batı basınında tam tersi iddialara yer veriliyor.

Zamanı biraz geriye sarmamız gerek. Önce Kasım 2013’ü hatırlayalım. O dönemde de İran ve P5+1 arasında bir “Ortak Eylem Planı” konusunda uzlaşmaya varıldı. Ancak uzlaşmanın ilan edilmesinden hemen sonra İran, ABD’nin verdiği “bilgilere” itiraz etti. İki tarafın “anlaşma”ya dair açıkladıkları şartlar farklıydı.

2 Nisan 2015’te yapılan ön anlaşmanın ardından da benzeri bir durum gerçekleşiyor. Bu, Carnegie Endowment’ın nükleer politika uzmanlarından Mark Hibbs’in tespiti. Hibbs, en önemli husus zenginleştirilmiş uranyumun büyük kısmının İran’dan çekilmesi ve silah yapımında kullanılabilecek özellikte plütonyumun İran’a girişinin engellenmesiydi diyor. Bu konuda taraflar arasında bir anlaşmazlık yok gibi. Ama Ruhani ve Dehkan’ın açıklamalarından da anlaşıldığı üzere başka başlıklarda süreç öyle pürüzsüz ilerlemiyor.

Bunun gibi başka konular da olduğuna işaret ediyor Hibbs. Örneğin ABD’nin 2 Nisan anlaşmasıyla ilgili açıklamasında “İran’ın sınırlı bir araştırma ve geliştirme çalışması yapacağı” söyleniyor. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ise İran’ın daha gelişmiş santrifüj modelleri üreteceğini söylüyor. Yine ABD, İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) müfettişlerinin İran’daki tesislere girişine izin vermesi şartını kabul ettiğini savunuyor. Ancak bunların askeri tesisleri de içerip içermediği belirsiz. Nitekim Savunma Bakanı Dehkan, askeri tesislere sokmayız diyor.

'YUMUŞAMA' YEMEN’E NEDEN UĞRAMAZ?

Bunlar yalnızca anlaşma çerçevesi üzerinden çıkan tartışmalar. Daha önemlisi ise bölgede olup bitenler.

“İran’la yumuşama” Batı’nın bölgedeki İran etkisini tanıması şeklinde okunabilir. Buna karşı oluşturulan “denge”, Çandar’ın ifadesiyle, Türkiye-Katar Sünni alt-ekseninin yerini alan Suudi Arabistan öncülüğünde Türkiye’nin de yer aldığı Sünni eksen”.

Bu eksenin İran’la “çatışmasızlık” anlamına gelmediği Yemen’de gösterilmiş oldu. ABD, Suudi Arabistan’ın Yemen saldırısına desteğini gizlemiyor. Öte taraftan da nükleer anlaşma üzerinden ilerleyen “yumuşama” politikasıyla iki sene öncesinin Müslüman Kardeşler gibi alt-taşeronlara havale edilmiş maceralar döneminin kapandığı mesajı veriyor. Öyle ya, Yemen’e bu kez doğrudan Suud hanedanı saldırdı.

Bu tabloda Erdoğan’ın hem “saldırgan denge”de Suudi liderliğine tabi olacağından ve üzerine düşeni yapacağından hem de eski defterleri yeniden açmaya çalışmayacağından emin olunması gerekiyor. Bu kolay olmadığı gibi, fazla inisiyatif almaya yönelik zorlamaları kaldıracak bir pozisyon da değil.

Erdoğan Tahran ziyaretinde bezirgan şapkasının altına saklandı, “bu yolda ben de varım” mesajı vermeye çalıştı. Tam bu noktada zamanı bir kez daha geriye sarıp, bu kez 2010 Mayıs’ına dönelim. Erdoğan’ın Brezilya’nın o dönemki Devlet Başkanı Lula da Silva’yla birlikte İran’la yaptıkları nükleer anlaşmasına, ardından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda İran’a karşı yaptırımlara verilen “hayır” oyuna...

Erdoğan ve Lula, bizzat Obama’dan aldıkları mektuba göre hareket ederek İran’la anlaşma imzaladılar. Ancak aynı Obama, bu anlaşma imzalandıktan bir gün sonra ikisini de ayazda bıraktı ve İran’a yönelik yeni yaptırım paketi BM Güvenlik Konseyi’nin onayına sunuldu.

Yani...

Ortadoğu’da her havaya oynamaya kalkışırsanız, daha çok ayazda kalırsınız.