'En kötü sosyalizm en iyi kapitalizmden daha iyidir'

Emperyalist Almanya'nın sosyalist Alman Demokratik Cumhuriyeti'ni 'birleşme' adı altında yutmasının 25. yılını doldurması nedeniyle ülke burjuva medyasında sevinç çığlıkları yükseliyor.

Tevfik Taş

"Almanya'nın birleşmesi" adı altında Frankfurt'ta üç gün süreli bayram şenliği düzenlenmesi programa alındı. Bu 'bayram'a bir türlü ısınamamış Alman halkını teşvik etmek için günler öncesinden TV programları, ADC'yi kötüleyen yazı dizleri ve belgeseller dolaşıma sokuldu. Bir de, bayram için devlet kesesinden milyonlarca avro tabii.

 

'Duvar, Stasi, her şey gri...'

Varlığını sürdürdüğü 41 yıl içerisinde Alman toprağında savaşın çıkmasına olanak vermemiş Alman halkına ait tek devlet, işsizlik kavramını kullanımdan çıkartarak, herkes için ev, herkes için eşit eğitim olanağı yaratmış Alman halkının tarihdeki tek sosyalist cumhuriyeti bu kalıplar içinde sunuluyor.

Böyle düşünmeyenler de var. Sayıları az, ama itirazları güçlü. George Lukacs'ın başlıktaki sözlerini alıntılayan Patrik Köbele'nin bugün Junge Welt gazetesinde yayımlanan uzun makalesinin görece kısa bir özetini bulacaksınız. Patrik Köbele DKP Genel Sekreteri'dir.

KARŞIDEVRİMDEN 25 YIL SONRA: SAVAŞ, YOKSULLUK, ALMAN EMPERYALİZMİ

''25 yıl önceki karşıdevrimin değerlendirmesi. ADC'deki sosyalizmin bugünden değerlendirilmesi: Savaş, yoksulluk ve Alman emperyalizminin yeni atılımları...

3 Ekim 1990 ve devamı Almanya'daki bütün sol açısından kara bir gündür. Bu olaylar sonrasında gelişen ağır yenilgi günümüzde hâlâ yeterince savuşturulmuş değil. Muhalif güçlerin verili sarsıntı ve yıkıntıyı, umutsuzluk ve vektörsüzlüğü dünden bugüne hâlâ aştığı söylenemez. Bir başka türlü ifade etmek gerekirse: Genelde reel sosyalizm, özelde de ADC ile ilişki her solcu için bir denek taşı niteliği taşır. Kapitalizmi aşıp, yerine sosyalist gelişimi koymak isteyen her dürüst iddia sahibi solcu için bu sınav orta yerde durmaktadır.

Nostalji ile ilgili şeyler değil bu söylenenler. Hiç kuşku yok ki, sosyalizm Avrupa'da, özellikle de ADC'de iç sorunlarından dolayı, son dönemi itibariyle, çok zayıf, çok enerjisiz ve çok bitkindi. Bu nedenden dolayı da dıştan gelen karşıdevrimci çabalara yeterince yanıt üretemedi.

Emperyalizmi bu durumları yaratıp, hazırladı ve sömürdü diye onu suçlamanın anlamı yok. Emperyalizmin işi bu, yenilgiye uğratılana kadar  bu böyle devam edecektir. Kaldı ki, yeni bir atılım ve yeni bir kırılma için tüm bu sürecin titiz bir analizinin yapılması da savsaklanamaz bir ödev olarak duruyor.

SOSYALİZM ONUN TARAFINDA OLANLARCA SAVUNULUR

Bir defa bu çaba ancak, kayıtsız koşulsuz sosyalizmin tarafında olmakla olanaklıdır. Ne sosyalizm savunulduğu için ne de bu savunma sürecinde yapılan olası yanlışlar için sınıf düşmanından özür dilenmez. SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) ve Yeşiller gibi tüm yaşamını kapitalizmin hasta bakıcılığına adamış partilerin başka türlü davranmaları beklenemez. Onlar için önemli olan kendi ''gerçekleri''dir: Sosyalizm hata yapmadı, sosyalizmin kendisi hataydı...

Bugün Almanya'da ihtiyaç duyulan şey şudur: ADC'nin yaptıkları ya da yapmadıkları şey için özür dilemek. Bu talep o derece şiddetli bir hal aldı ki, yeni ''mea culpa'' (benim suçum) nedir diye sormak gerekiyor... Verilmek istenen mesaj açıktır: Geçerliliğini yitirmiş de olsa bu sosyalizmle hiç bir ilişkin olmamalı.

EMPERYALİZM BARIŞA YETENEKLİ DEĞİLDİR

Emperyalizm en iyi neyi yapıyorsa, aynı şeyi şimdi de yapmaya devam ediyor. Haydutluk, katliam, savaş... Reel sosyalizm zamanında, emperyalist devletler arasındaki karşıtlıklar açık savaş çıkmasına kolay dönüşmüyordu. Sosyalizm, emperyalizmi göreli bir barış ortamına razı edebiliyordu. Fakat bu yalnızca bir zamanlardı. Bugün yaşadığımız dünyada savaş olağan bir hal almıştır. Yani, daha önceleri de sıkça iddia olunduğu üzre, emperyalizm ''barışa yetenekli'' değildir.

SPD ve Yeşiller'in de desteğiyle 1999'da Yugoslavya'nın Alman ordusunun dahiliyle bombalanmasından beri Alman emperyalizmi bu yeni sürece dahil oldu. ADC'nin varlığını koruduğu dönemde kısmen eli kolu bağlı olan emperyalizm, çözülmeden sonra kendisine yeni fırsat alanlar yarattı. Avrupa Birliği çeperinde çalışarak, ABD emperyalizmine olan mesafesini kısmen azaltmış oldu.

Unutulmamalıdır ki, ADC'nin varlığı durumunda ne Yugaslavya Savaşı çıkardı ne de ABD'nin ''Doğu genişlemesi'' projesi hayat bulabilirdi.

MÜLTECİLİK SÖMÜRÜ DÜZENİNİN SONUCUDUR

Bugün dünya üzerinde 60 milyon insan mülteci durumunda bulunuyor. Binlercesi Akdeniz'de boğuldu, pekçoğu tırlar içerisinde gaz zehirlenmesinden ya da havasızlıktan hayatını kaybetti. Ve bu ülkede mülteci karşıtlığı üzerinden sağcılar sokalarda yürüyüş düzenleyip, onların barınaklarını kundaklıyorlar.

Felaket düzeyine ulaşmış bu durumun sorumlusu bir bütün olar düzendir. Bu düzen kâr, azgın rekabet ve sömürü prensipleri üzerinden hareket ederek, yoksulluk, felaket ve savaş üretiyor.

ADC, DÜNYADAKİ TÜM İLERİCİ YAPILARLA DAYANIŞMA İÇİNE GİRDİ

Sosyalizmin bir başka başarısı onun tarihsel ömrü ile kıyas kabul etmeyecek kadar büyüktür. Sosyalizm, bağımsızlık hareketlerinin sömürgeciliğe ve yeni-sömürgeciliğin karşı verdikleri mücadelede onlara  siyasi, mali, kısmen de askeri destek sundu.

ADC, kapitalist Almanya içindeki DKP'yi de, barış hareketini de, antifaşist hareketi de, ilerici güçleri de hep destekledi. Pekçoğu bu gerçeği biliyor ve utanıyor. Peki, ADC bu yaptıklarından dolayı utanmalı mıdır? Elbette, hayır... Emperyalizm kendi tarafındaki devrimcileri Şili'de, Portekiz'de maddi olarak destekleyip, askeri olarak donattı. İlerici güçleri likide etmek için dünya ölçeğinde çaba harcadı.

Reel sosyalizmin varlığında sendikal mücadele de farklıydı. Toplu sözleşme görüşmelerinde ADC masanın görünmeyen üçüncü tarafıydı. Kapitalist Almanya kendisini ''herkes için refah'' sloganı üzerinden tanıtmak zorunda kalıyordu.

Her şey 3 Ekim 1990 ile değişti.

SOSYAL DEMOKRASI KAPİTALİZMİN HASTA BAKICISIDIR

Sermayenin ilk saldırısı ADC'nin sanayisini parçalayarak, yığınsal işsizlik yaratmak oldu. İşçi hakları ve kazanımlara dönük en güçlü tırpanlama sosyal demokratların yardımıyla oldu. 2010 Agenda'sı ve Hartz Yasaları ile Almanya düşük ücret cenneti bir ülke haline getirildi. AB içindeki sınır kapılarını kaldırılması ve avronun dolaşıma girmesiyle de Alman ihraç malları çığ gibi arttı.

Standartlaşmış ideolojik kalıplar işçi sınıfı içinde yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Sermaye ile emek arasında çıkar birliği vardır, yöneten ile yönetilen arasında çıkar ortaklığı bulunur vb gibi ideolojik kalıplar dolaşıma sokuldu. Ancak bu türden kapsamlı ideolojik saldırılar  için kitlelerin milliyetçileştirilmesi zorunluydu. Örnek olarak, ''Tembel Yunan için ödemiyoruz'' sloganı sermaye medyasında sürekli ajite edildi.

PARLEMENTO DÜZENİN BİR TÜR EHLİLEŞTİRME ALANIDIR

Kapitalist Almanya'da yönetim yapısı, sermaye, tekelci sermaye vb. gibi başlıklar konuşulmuyor artık. İktidarın niteliği hakkında soru soranlar belden aşağı vurmakla suçlanıyor. Tüm güçleri ellerinden alınmış sol güçlere, parlemento kompozisyonu içinde meşgul olmaktan başka seçenek bırakılmıyor. Parlemento bir tür ehlileştirme alanı olarak kullanılıyor.

ADC'de iş hakkı ete kemiğe büründürülmüştü. İşsizlik ortadan kalkmıştı. Bu önemli kazanım, ADC'nin ortadan kaldırılmasından 25 yıl sonra hâlâ olumsuz bir durum olarak sunulmaya çalışılıyor.

ADC'yi kuranlar antifaşistlerdi, antifaşizm orada eğitimin temeliydi. Oysa Federal Almanya'da faşistler yeni devletin kuruluşuna katıldılar. Faşist pogrom ADC'de hiçbir zaman olmadı.

Bu gerçekleri kabul etmek için ADC'den hazzetmek gerekmiyor.  Bununla birlikte, Macar Marksisti Georg Lukacs'ın tam da buraya uyan bir cümlesi var: '' En kötü sosyalizm en iyi kapitalizmden daha iyidir.''