ÇEVİRİ I Kapitalizm Rusya'ya sadece sefalet getirdi: Nereden 'bizim' hükümetimiz oluyor?

Rusya haber portalı Svobodnaya Pressa’dan (SP) Svetlana Gomzikova’nın Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda gündeme gelen dünyada artan yoksulluk ve gelir adaletsizliği konusunun Rusya’daki yansımalarını analiz ederken Rus iktisatçı Valentin Katasonov’un görüşlerine yer verdiği haberi ilginize sunuyoruz.

Çeviren : Gözde Kök / Yiğit Çobanoğlu

Dünyadaki mülkiyet eşitsizliği rekor  seviyelere ulaştı. Yoksulluk konusuyla ilgilenen uluslararası yardım kuruluşu Oxfam'dan uzmanlar bu sonuca vardılar. 

21 Ocak’ta İsviçre’nin Davos kentinde başlayan Dünya Ekonomik Forumu’nun arifesinde Oxfam “Kamu Yararı mı Şahsi Zenginlik mi” başlıklı bir rapor yayınladı. Raporda yoksullar ve zenginler arasındaki uçurumun büyümesine dikkat çekildi.

Araştırmacılar, dünyada (özellikle Çin ve Hindistan'da) servet dağılımı konusundaki yeni verilere dayanarak, insanlığın en yoksul yarısının daha önceden tahmin edilenden de daha az servete sahip olduğu sonucuna vardılar. 

Son on yılda gezegendeki dolar milyarderi sayısının neredeyse iki katına çıktığı belirtiliyor. Şu anda zaten 2.208 kişi var ve bu insanların servetleri günde 2.5 milyar dolar artıyor. 

Aynı zamanda, geçen yıl dünyada en yoksul 3.8 milyar kişinin geliri % 11 azaldı. Rapor, bu insanlardan her birinin yoksulluk sınırında olduğunu ve günde 5.5 doların altında bir gelirle yaşadığını gösteriyor.

İnsanlığın finansal tabakalaşmasının ne boyutlara vardığını kuruluşun uzmanları şu örneklerle açıklıyor: 105 milyonluk Etiyopya’nın kamu bütçesinden sağlık hizmetleri için ayrılan pay dünyanın en zengin insanı ve Amazon’un sahibi olan Jeff Bezos’un servetinin (bu servet raporda 112 milyar dolar olarak gösteriliyor, Forbes’e göre ise 140 milyar dolar) sadece yüzde biri kadar.

Bu arada, en büyük İsviçre bankası Credit Swisse’den çıkan son rapora göre şu anda Rusya’da 74 dolar milyarderi var. Bu insanlar çoğunlukla yurtdışında yaşıyorlar. Ama burada para kazanmayı tercih ediyorlar ve bu konuda hiç fena değiller…

Bloomberg analistlerinin yakın zamanda yaptığı hesaplamalara göre, geçtiğimiz yıl Rusya'daki en zengin on kişi sermayelerini % 10,8 artırdı. Bu, Amerikalı ve İngiliz meslektaşlarının aynı dönemde “kazandıklarından” çok daha fazla (diğerleri sırasıyla% 7.5 ve % 3.4).

Aynı zamanda, Rusya'nın kendisi de mülkiyete dayalı tabakalaşmanın üstesinden gelmenin mümkün olmadığı, nüfusu yoksul kendisi zengin bir ülke olmaya devam ediyor. 

Rosstat'a göre, zengin kesimin onda biri, en fakir % 10'un on beş kat daha fazla kazanıyor. Ancak bu resmi istatistikler. Öte yandan bağımsız uzmanlar ülkemizdeki zenginlerin gelirlerinin yoksulların gelirlerinden en az 26 kat daha yüksek olduğunu savunuyor.

Konuşmalarının birinde, Rusya Federasyonu Çalışma Bakanı Maksim Topilin, hükümetin halihazırda itiraf ettiği üzere ülkenin ekonomik büyümesini engelleyen yoksulluğa karşı mücadele için yılda 800 milyar rubleye ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

Ancak bu kaynak nasıl yaratılacak? Belki mevcut ekonomik tabakalaşmayı bir şekilde dengelemenin bir yolu vardır?

Bu ve SP’nin diğer sorularını, S.F Şarapova Rusya Ekonomi Derneği başkanı, Moskova Devlet Diplomasi Enstitüsü (MGIMO)  Uluslararası Finans Bölümü Profesörü Valentin Katasonov’a yönelttik. 

Katasonov: Ülkemizde yetmiş yıl sosyalizm vardı, hatırlatırım. Aslında bu, yalnızca zenginlerle fakirler arasındaki açıyı azaltmanın değil, aynı zamanda genel olarak gelir seviyelerinin eşitliğinin mümkün olmasının pratik bir örneğiydi. Hayatımın çoğunu Sovyetler Birliği'nde geçirdim ve gelir farkının genişlemesini bırakın, aksine daraldığını açıkça söyleyebilirim.

Ancak bugün, bazı şirketlerin üst düzey yöneticilerinin sıradan çalışanlardan yüzlerce, hatta binlerce kat daha fazla kazandıklarını duymak bana çok tuhaf geliyor. Bu mümkün değildi. Örneğin, bir bakanın maaşı bir mühendisin maaşından yalnızca birkaç kat farklıydı. Bir şirketin müdürü ise bir vasıfsız işçiden en fazla dört ila beş kat daha fazla aldı.

Böyle bir toplum modeli nasıl restore edilir büyük bir tartışmanın konusu. Ancak şunu söyleyebilirim ki bunlar tekil örneklerden çok uzun bir zaman diliminde gelir seviyeleri arasındaki farkın daraltılması deneyimidir; ve bu yakın tarihimizde yeri olan bir olgudur.  

Bugün ne yazık ki bizim medyamız bu konunun önemini azaltmak için elinden geleni yapıyor. Yoksulluğu soyut biçimde tartışırken ortada gerçek pozitif bir örnek olduğunu unutuyorlar. Yalnızca Sovyetler Birliği’nde değil, aynı modeli uygulayan 15 ülkede daha... Bu modelin uygulandığı ve işe yaradığı örnekler. 

SP:  O zamanlar İsveç sosyalizmi diye bir şey var mıydı, kapitalist anlamda..? 

Katasonov: Evet, 60’lı, 70’lı yıllarda pek çokları İsveç tipi (hatta belki Avusturya tipi) sosyalizm karşısında kendinden geçiyordu. Ancak o zamanlar hala SSCB vardı,  Soğuk Savaş yürürlükteydi. Ve Soğuk Savaş aynı zamanda enformasyon-propaganda savaşıydı. Batının Sovyetler Birliği’nin toplumsal kazanımlarını dikkate alması gerekiyordu ve bu nedenle de toplumdaki kutuplaşmayı yumuşatacak bir politika yürütmeye ihtiyacı vardı. Bu durum özellikle İskandinav ülkelerinde ve az önce bahsettiğim gibi Avusturya’da çarpıcı biçimde görünüyordu. Bugün bu yok. Bugün dünyada kutuplaşma artıyor. Farklı istatistikler kullanmak mümkün, durum oldukça açık. 

Bu arada, bazı eleştirilerde belirtildiği gibi Oxfam hesaplamalarını her zaman birincil kaynaklarla desteklemiyor. Ancak bu gerçekten fazla bir önem taşımıyor. 

Bizim anlamamız gereken bu örüntünün kaçınılmaz olduğu... 

150 yıl önce sosyalizmin ideoloğu Karl Marx kapitalist birikim yasasını formüle etti. Bu yasaya göre zengin ve yoksul arasındaki uçurumun büyümesi kaçınılmaz. İstatistiklerle oynanabilir, eğer gerekliyse aradaki fark yumuşatılabilir de, ancak işin özü değişmeyecektir. 

Sosyo-ekonomik meselelerin dışında bir başka bir konu da jeopolitik mesele. 

SP: Açıklayın lütfen.

Katasonov: Parayı elinde tutanların gözünde dünyada haddinden fazla insan var: 7.5 milyar, çok fazla. 50 yıl önce Roma Kulübünü kurdular. Bu kulüp sözde bilimsel bir temelde dünya için optimal olan nüfusun 1 milyar insan olduğu fikrini savunmaya başladı. Bu “altın milyar” fikrinin ideologları fazla afişe etmeseler de yoksulluğun gereksiz insanların ortadan kalkmasının bir yolu olduğunu düşünüyorlar. 

Son Davos’u dikkatle takip ettim ve bu tür forumların insanların çene yarıştırdığı birer gösteri olduğunu söyleyebilirim. Burada alınan kararların yoksulluğun ortadan kaldırılması da dahil olmak üzere hiçbir etkisi yok. 

Gerçekte bu bir soykırım politikası. Toplumun kendiliğinden kutuplaşması süreci değil. İnsanlar bilerek asgari geçim düzeyinin altına düşürülüyorlar ve böylelikle yok olup gidiyorlar.  

Örnek için uzaklara gitmeye gerek yok. Komşumuz Ukrayna’da nüfusun açıkça tükenmesi söz konusu, ülkeyi terk edenleri hesaba katmadan bunu söylüyorum. Kalanlar arasında ölüm oranı doğum oranının neredeyse iki katı kadar. 

SP: Eğer Anayasa’ya uygun olarak sosyal devlet Rusya’ya geri dönse... Adalet ancak sosyalist geçmişimizde olduğu gibi devrim yoluyla mı sağlanır yoksa hükümetimizin daha az radikal yöntemlerle yoksulluk sorunu ile baş etme ihtimali var mı? 

Katasonov: Nereden “bizim” hükümetimiz oluyor? Bazı üyelerinin offshore bölgelerinde hesapları olan hükümet mi bizim? Diplomatlardan daha fazla dokunulmazlıkları var. Halk düşmanı kararlar alıyorlar, Anayasayı ihlal ediyorlar. Bunlara yanıt veren var mı, yok... Burayı basamak olarak kullanıyorlar. Yurtdışında gayrimenkulleri var, banka hesapları dışarda, çocukları dışarda okuyor. Bir biçimde resmi kariyerleri sona erdiği an, bakın bakalım nereye gidiyorlar... Andrey Illarianov’u hatırlayın. İktisadi konulardan sorumlu başkan danışmanı. Peki, şimdi nerede? En son ABD’de idi, Kremlin yaptırım listesinin oluşturulmasında Amerikan Dışişleri Bakanlığına danışmanlık yapıyordu. 

Dolayısıyla bu insanların ülke nüfusunun çıkarı doğrultusunda hareket edebileceği ihtimalini düşünmek oldukça naif kaçıyor.