Cambridge Analytica'nın ardından: Seçimler on yıllardır nasıl maniple ediliyor?

Cambridge Analytica skandalıyla birlikte ABD seçimlerine yapılan müdahale bir kez daha tartışma konusu oldu. Ancak seçimlere yapılan bu tür müdahaleler yeni değil. 'Demokratik' seçim süreci on yıllardır benzer müdahalelerle sürdürülüyor...

Tulga Buğra Işık

Son günlerde ABD seçimlerine müdahalesi nedeniyle tartışma konusu olan Cambridge Analytica, 2013 yılında SCL Group isimli bir İngiliz şirket tarafından kuruldu.

“Davranışsal araştırma” ve “stratejik iletişim” şirketi SCL Group, 1990’lardan beri siyaset ve seçimlere müdahale ediyor. Şirketin internet sitesine göre çalışma yürüttüğü yerler arasında Arnavutluk, Romanya, İtalya, Letonya, Güney Afrika, Nijerya, Kenya, Hindistan, Kolombiya ve Endonezya gibi pek çok kıtadan pek çok ülke bulunuyor.

SCL Group’un Cambridge Analytica’yı kurma sebebiyse, ABD seçimlerine de müdahale etmek…

SKANDAL NEYİ ORTAYA ÇIKARTTI?

18 Mart tarihinde The Guardian’a konuşan eski Cambridge Analytica çalışanı Christopher Wylie, şirketin ABD seçimlerine müdahalesini ve ABD Başkanı Donald Trump’ın seçilmesindeki rolünü anlattı.

Wylie’nin anlattıklarının ardından ana akım medya meseleyi Christopher Wylie’nin “pembe saçlı, Kanadalı, eşcinsel bir vegan” olmasına ve onun Trump’ın seçilmesindeki rolüne indirgemeye çalıştı.

Oysa aynı haberde konuya ilişkin geçmiş çalışmalardan ve verilerin halihazırda toplandığı ve seçimleri etkilemekte kullanıldığından açıkça bahsediliyor. Örneğin Cambridge Üniversitesi’nin Psikometri Merkezi’nden iki psikolog olan Michal Kosinski ve David Stillwell’in uzun süredir sosyal medya üzerinden kişilere dair bilgi topladığı, Stilwell’in 2007 yılında hâlâ öğrenciyken myPersonality (“benim kişiliğim”) isimli bir testle pek çok kullanıcının verilerine erişim sağladığı ve kişiliğini ölçtüğü belirtiliyor.

Haberde yapılan kişilik ölçümleriyle “İsrail’den nefret edenlerin Nike ve KitKat sevmeye eğilimli olduğu” gibi ilginç korelasyonların da bu veri toplamalarla elde edildiği belirtiliyor.

Kısacası olay Cambridge Analytica, Wylie ya da Trump ile sınırlı değil. Seçimlere müdahale etmek için sosyal medya da dahil olmak üzere pek çok araç zaten kullanılıyor.

CAMBRİDGE ANALYTİCA’NIN GEÇMİŞİ

Cambridge Analytica, 2015 yılında ABD Başkanlık Seçimleri’nde Ted Cruz için çalışarak gündeme geldi. 2016 yılındaysa şirket Donald Trump için çalışmanın yanı sıra, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çekilmesi için yapılan referanduma da müdahale etti.

Şirketin sosyal medya verilerini kullanış biçimi uzun süredir biliniyor. Ancak geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir kayıt, şirketin CEO’su Alexander Nix’in siyasetçileri hedef almak için seks videoları, rüşvet ve şantaj da dahil olmak üzere pek çok yöntemi kullandığını gösterdi. Üstelik kayıtta “güzel Ukraynalı kadınlardan” ve yasadışı olabilecek işler yaptıklarından bahseden Nix, kullandıkları yöntemlerle övünüyordu. Yani Cambridge Analytica, “becerisini” yalnızca sosyal medyaya değil, “klasik” yöntemlere de borçlu.

200’DEN FAZLA SEÇİME MÜDAHALE

Cambridge Analytica’ya dair ortaya çıkan bilgiler, kuruluşun küresel çapta 200’den fazla seçime müdahale ettiğini gösterdi.

Alexander Nix’e ait görüntüler, Nix’in “Kenya’daki güçleri” konusunda övündüğünü ortaya koyarken, şirketin 2013 ve 2017 seçimlerine müdahalesi muhaliflerin tepkisini çekti ve şirkete karşı soruşturma talebini beraberinde getirdi.

Ayrıca Kenya’ya dair tartışmalar, 2012 yılında Dan Muresan isimli bir Cambridge Analytica çalışanının Nijerya’da şüpheli ölümünü de tekrar tartışma konusu haline getirdi.

2013’TEN BERİ ABD’DE ONLARCA SEÇİME KARIŞMIŞ

19 Ekim 2015 tarihli Washington Post haberine göre şirket yalnızca 2014 yılında ABD’de “kongre, senato ve eyalet seviyesinde 44 seçime” dahil oldu. Aynı haberde Ted Cruz’un şirkete ödediği miktar 750 bin dolar olarak gösteriliyor.

Elinde tuttuğu seçmen verileri ve kullandığı diğer yöntemlerle kısa sürede ABD’de popüler hale gelen Cambridge Analytica, sonrasında faaliyetlerini daha da artırdı. Bütün süreç boyunca varlığı ve neler yaptığı açık olarak bilinen ve hakkında pek çok haber çıkan şirketin CEO’su, 2016 ABD Başkanlık Seçimleri sırasında Hillary Clinton’ın kayıp yazışmalarını ele geçirmek için de çalıştı.

Şirket bunun için WikiLeaks ile de görüştü, fakat Julian Assange’dan olumlu yanıt alamadı.

ŞİRKETİN RUSYA BAĞLANTISI

Cambridge Analytica ile ilgili bir başka tartışma konusuysa, Trump hakkındaki “Rusya desteği” iddialarındaki rolü.

Trump’ın Rusya ile ilişkilerini gizlemesi sebebiyle görevden aldığı danışmanı Michael Flynn’in, Cambridge Analytica yönetiminde yine “danışmanlık” göreviyle bulunduğu belirtiliyor.

Rusya müdahalesine ilişkin soruşturmayı yürüten Robert Mueller’in Aralık ayında Cambridge Analytica’dan başkanlık seçimlerinde çalışanların isimlerini istemesi, bağlantının önceden de bilindiğini gösteriyor.

CAMBRİDGE ANALYTİCA BU ALANDA YALNIZ MI?

Ana akım medyanın dikkat çekmekten kaçındığı bir başka konuysa, Cambridge Analytica'nın seçimlere benzer biçimlerde müdahale eden tek şirket olmadığı.

Büyük şirketlerin ve çıkar gruplarının finansmanıyla gerçekleştirilen seçimlerde, benzer şirketler büyük roller oynuyor.

Trump'ın rakibi Hillary Clinton'ın benzer yollara başvurmadığını düşünmekse mümkün değil. Trump ile Rusya arasındaki bağın ortaya çıkmasında Clinton kampanyasının yaptığı ödemeler büyük rol oynamış, ABD kurumlarının kullandığı bilgiler bu sayede ortaya çıkartılmıştı.

Washington Post'un verilerine göre Hillary Clinton'ın 1,4 milyar dolar topladığı seçimlerde, Trump'ın elinde 957 milyon dolar bulunuyordu. 

Moon of Alabama'da çıkan 8 Mart tarihli haber, İngiltere'de sinir gazı saldırısına uğrayan eski Rus ajanın Clinton kampanyası ile bağlantıları olduğunu ve Trump'a ilişkin hazırlanan Rusya dosyasında da parmağı olduğunu gösteriyordu.

Clinton ailesinin geçmişi de düşünüldüğünde, bu tür kirli yöntemler ABD seçimleri için yeni değil.

'CAMBRİDGE ANALYTİCA'NIN İŞİ SAHTE SEÇİMLERİ MEŞRU GÖSTERMEK'

Bloomberg'de yer alan 21 Mart tarihli Leonid Bershidsky imzalı ilginç bir haberde, Cambridge Analytica ve benzeri şirketlerin işinin "veri" değil, sahte seçimleri meşru göstermek olduğu söyleniyor.

Batı dünyasının en az 1990'lardan beri benzer müdahalelerde bulunduğu hatırlatılan haberde, "danışmanlık" şirketlerinin "Batı tarzı" seçimlerin bulunduğu yerlerde bu seçimleri istismar ettiği bildiriliyor.

Habere göre 1980'lerden beri "siyasal pazarlama" sanattan bilime dönüştürülürken, 2006 yılına gelindiğinde yalnızca ABD'de bu alanda 7 bin kişi çalışıyor ve piyasa "tüm bu profesyoneller için çok rekabetçi hale gelmiş durumda".

1998-2000 yılları arasında yapılan Küresel Siyasi Danışmanlık Araştırması, ABD'li siyasi danışmanların yüzde 57'sinin deniz aşırı yerlerde, "post-Komünist ülkelerde, Latin Amerika'da, Afrika'da ve Ortadoğu'da" çalışmakta olduğunu gösteriyor. Aynı araştırma İngiltere, Fransa ve Almanya'dan "siyasi danışmanların" da revaçta olduğunu gösteriyor.

BORİS YELTSİN'İN SEÇİLMESİNDE OYNANAN ROL

Time dergisi 1996 yılında "Yanks to the Rescue" ("Yankiler Kurtarmaya") başlıklı bir yazı yayımlayarak, ABD'li "seçim uzmanlarının" Boris Yeltsin'in seçilmesinde oynadıkları rolü itiraf ediyor.

Dergide danışmanların "Amerikant tarzı kirli numaralar" kullanarak Yeltsin'in ana rakibi Gennadiy Züganov'un kazanmasını nasıl engelledikleri anlatılıyor. Züganov'u karalamak için hazırlanan ekiplerin yanı sıra, ABD'li danışmanların Yeltsin'i "komünizme karşı cepheden karşı çıkmaya" ikna ettikleri ve seçimlerde büyük rol oynadıkları bildiriliyor.

UKRAYNA'DA MANAFORT PARMAĞI

Cambridge Analytica ve Trump'ın etrafındaki isimler incelendikçe, geçmişteki seçimlerde de aynı isimlere müdahale edildiği ortaya çıkıyor.

Trump'ın eski kampanya direktörü Paul Manafort, "Rusya bağlantısı" nedeniyle FBI'a teslim olmak zorunda kalmıştı.

The Atlantic'e yazan Franklin Foer, Manafort'un eski Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in siyasi kariyerinde önemli rol oynadığını, ona "daha iyi giyinmeyi, gülümsemeyi ve mesaja bağlı kalmayı" öğreterek, seçimleri kazanmasını sağladığını kaydediyor. Elbette Yanukoviç'in kazanmasında Manafort'un rolünün bunlarla sınırlı olduğunu düşünmemek gerekir.

ESAS SORUN NEREDE?

Cambridge Analytica ve Facebook verilerinin kullanımıyla ilgili ortaya çıkan skandal, geçmişiyle de düşünüldüğünde "demokratik" seçim süreçlerinin nasıl işlediğini gözler önüne seriyor.

Yalnızca tek bir şirketin 200'den fazla seçime müdahale etmesi, yaygın şantaj, yolsuzluklar, hukuk dışı yollar da kullanılarak gerçekleştirilen manipülasyonlar sermayenin seçimlerdeki belirleyici rolünü kanıtlıyor.

Üstelik yaşananların Kenya, Nijerya, Hindistan, Latin Amerika ülkeleri ve benzeri yerlerle sınırlı kalmayıp, İngiltere ve ABD'ye de aynı boyutta sıçramış olması sorunun kökten değişimler gerçekleşmeden çözülemeyeceğini gösteriyor.