Breaking Bad: Nazilerden IŞİD’e uyarıcı madde bağıntıları

Uyuşturucular, yalnızca Ortadoğu’da değil, 20. yüzyılda da savaş halinin ayrılmaz bir parçasıydı. Örneğin, Adolf Hitler askerlere uyarıcı vermenin “kıymetini” erkenden farketmişti (özellikle, görece savaş öncesi Alman toplumunda yaygın olan Pervitin adlı uyuşturucu). Alman ordusu çok geçmeden uyuşturucuyu test etmeye ve İkinci Savaş boyunca taktiksel kullanımına başladı.

Çeviri: Selçuk Işık

Fransız özel kuvvet görevlileri, aranmakta olan IŞİD’li terörist Salah Abdelsalam ‘ın Paris’in Alfortville banliyösünde kaldığı otel odasını bastıklarında; pizza kutuları, şırıngalar ve deney tüplerinin yanında Ortadoğu’daki cihatçı teröristlerin gözdesi, Captagon diye bilinen bir amfetamin buldular. IŞİD eylemlerini genişlettikçe, korkuyu ve yılgınlığı “aşmalarına” yardımcı olan uyarıcıların etkisi altında hareket ettiklerine dair daha fazla kanıt ortaya çıkıyor.

Haaretz’den Yanik Kubovich, Nazilerden günümüze, uyarıcı maddelerin askerler üzerinde kullanılmakla kalmayıp terörist grupların aynı zamanda bu maddelerin ticaretiyle faaliyetlerini uzun zamandır finanse ettiklerine dikkat çekerek Ortadoğu’daki savaşın farklı bir boyutunu ele alıyor.

Savaş öncesinde savaşçılarına uyuşturucu veren ilk cani grup IŞİD  değil. Japon Kamikaze pilotları, Afrikalı Milisler, Çeçen savaşçılar ve Nazi askerleri de İranlı Haşhaşiler’in 11. yüzyılına  göz kırpmışlardı.

Captagon (fenetilin markası) üretmesi kolay ve hap başına $5 and $20 fiyat biçilen çok ucuz sentetik bir uyarıcıdır. 1960’larda çocuklarda yaşanan dikkat eksikliği bozukluklarının tedavisinde kullanılmaktayken 1980’lerde yüksek bağımlılık riski sebebiyle çoğu ülkede yasaklandı. Uyuşturucu zindelik, aşırı enerji hissi verirken uyku ve gıdaya ihtiyacı azaltıyor.

IŞİD de bu potansiyeli gördü ve kendi üretim hattını başlattı. Suriye, şu anda Captagon’un ana merkezi olarak Lübnan’ın Bekaa’sının yerine geçti. IŞİD savaşçıları düzenli olarak kullanıyor ve yakalananlar ya da mülakat verenler daha önceki savaşlardan ve baş keserek idam etme eylemlerinden önce uyuşturucuyu kullandıklarını ifade ederek onun etkilerinden dem vuruyorlardı.

Türkiye’de yakalanan iki IŞİD’li Rudaw gazetesine; “Savaşa girdiğimizde, bizi uçuran bu hapları aldık” diye konuştular. 23 yaşındaki Al Daud, gazeteye “Kendimizi savaşa gökten bakarcasına büyük, güçlü hissetmemizi sağlıyor. Tankların kılıcınızla yok edeceğiniz küçük birer kuş olduğunu sanıyorsunuz. En yüksek etkisini görebilmek için yalnızca savaştığımızda uyuşturucu aldık.” ifadelerini kullandı.

Uyuşturucular, yalnızca Ortadoğu’da değil, 20. yüzyılda da savaş halinin ayrılmaz bir parçasıydı. Örneğin, Adolf Hitler askerlere uyarıcı vermenin “kıymetini” erkenden farketmişti (özellikle, görece savaş öncesi Alman toplumunda yaygın olan Pervitin adlı uyuşturucu). Alman ordusu çok geçmeden uyuşturucuyu test etmeye ve İkinci Savaş boyunca taktiksel kullanımına başladı.

Nazilerin uyuşturucuları askerler üzerinde operasyonal olarak ilk test edişi Polonya’nın 1939’daki işgali sırasındadır. Bu haplar, askerlerin aktardığı üzere kullandıktan sonra yorulmak bilmeksizin günlerce savaşabildikleri, bugün daha çok kristal meth olarak bilinen bir metamfetamindi. 1940 baharında Naziler Fransa’yı istila ettiklerinde deney oldukça “başarılıydı”. Wehrmacht askerlerine 35 milyon kristal meth ve kokain hapı dağıtılmıştı. Naziler, ayrıca, Ya-ba isminde, Doğu Asya’da  halen oldukça yaygın olan, metamfetamin ve kafein birleşimi hap şeklindeki bir uyuşturucu kullandılar. (Thai dilinde “manyak/çılgın ilaç” manasına geliyor)

Savaş sonrası ortaya çıkan bir mektupta Nazi bir doktor şu satırları yazmıştı; “Onlara Pervitin vermeye karar verdim; çünkü karın üzerine uzanıyor ve ölmeyi diliyorlardı. Yarım saat sonra ise ayağa kalktılar ve iyi hissettiklerini söylediler. Düzgün yürüyüş kolları oluşturmaya başladılar ve ruhları yeniden dirildi.” Son yıllarda yayınlanan bir Amerikan istihbarat raporuna göre Hitler’in bizzat kendisi kristal meth de içinde olmak üzere 74 farklı uyuşturucunun bağımlısıydı.

1983 yılında, eski Peru Başkanı Fernando Bela únde Terry, uyuşturucu kartelleriyle savaşan Peru polisine yapılan terör saldırılarını tanımlamak için “narko-terörizm” terimini icat etmişti. Bugünse aynı terim; faaliyetlerini finanse etmek, gönüllü asker devşirmek ve savaşçı bir “ruhu” teşvik etmek için uyuşturucu alıp satan grupları ifade ediyor.

Örneğin Afganistan’da Taliban, eylemlerinin çoğunu uyuşturucu parasıyla finanse etti. 1990’lardan başlayarak Afganistan afyon ve kenevirin baş yetiştirici haline geldi (2000 yılında, dünyadaki afyonun tahminen yüzde 70’i Afganistan’dan geliyordu). Taliban savaşçıları ise afyon ya da eroin yerine çoğunlukla kenevir alıyorlardı.

Bu sırada, Afrika’da kamplarda tutulan çocuk askerlere, gerilla güçlerinin üzerlerindeki eksiksiz kontrolü sürdürmelerini sağlayan amfetaminler ve halüsinojenler veriliyordu.