‘Arakan’ sorunu: Emperyalist rekabet, cihatçı terör ve milliyetçi hezeyan

Türkiye’de de AKP iktidarının ilgisi nedeniyle gündeme oturan Arakan-Rohingya sorunu, göründüğünden daha karmaşık. “Ezilen Müslümanlar” anlatısının arkasında tarihsel bir sorunun yanı sıra, emperyalist rekabet ve cihatçı terör de bulunuyor.

Erman Çete

2012 yılındaki son şiddet dalgasının ardından, Myanmar’ın (Burma) batısındaki Rakhine eyaletinde yaşayan Rohingyalara yönelik yeni şiddet dalgası haberleri, “Budistlerin Müslümanlara zulmü” başlığı altında yeniden gündeme geldi.

Son şiddet dalgası, 25 Ağustos’ta Rohingyaların kurduğu bir cihatçı örgütün Raknine’deki polis noktalarına saldırmasıyla başladı. Ordunun da karşılık vermesinden sonra, BM açıklamasına göre yaklaşık 120 bin kişi Batı Myanmar’dan Bangladeş’e kaçmak zorunda kaldı, yüzbinlerce kimliksiz Rohingya da kötü koşullarıyla ünlü kamplarda sıkıştı. Yine medyaya Budistlerin Müslüman köylerini yakışı yansısa da, şiddet sarmalı boyunca sivil Budistlere de saldırılar yaşandı. Maungdaw’da öldürülen 4 Rakhine Budisti, bunun kanıtı. Rohingyalar Bangladeş’e doğru kaçarken, Rakhine’ler de eyalet içerisinde yer değiştirmeye başladı.

Peki belirli periyotlarla tekrar eden bu şiddet dalgasının arka planı nedir?


Myanmar'ın komşuları arasında Bangladeş, Çin, Tayland ve Laos bulunuyor.

DEVLETSİZ BİR HALK VE SORUNUN TARİHSEL KÖKENİ

Rohingya halkının Hint-Aryan kökenli olduğu ve zaman zaman “Arakan Hintlileri” dendiği biliniyor. Medyada Rohingya halkının tamamının Müslüman olduğuna ilişkin bir algı yaratılsa da, sayıları az olmakla birlikte Hindu Rohingyalar da bulunuyor.

Arakan’daki Müslüman varlığı 9. yüzyıla kadar dayanıyor. Bölgeye giden Müslüman “misyonerler” burada İslamiyet’i yayarken, Rohingyaların İslamiyet ile birlikte, Hint kökenleri nedeniyle Hinduizm ve Budizm’den de etkilendikleri tahmin ediliyor.

Ancak Arakan sorununun kronikleşmesi, bölgeye Britanya emperyalizminin girişi ile birlikte gündeme geliyor.

Britanya, o dönem Bengal’in bir parçası olarak görülen bölgelerden Arakan’ın verimli topraklarına tarım işçisi akınını teşvik ederken, bu ucuz emek gücünün önemli bir kısmını Hindistan’dan göçen Müslümanlar oluşturuyordu. Burma’da, göçmenlere yönelik ırkçı tepkiler, İngiliz sömürgeciliğinin bu işgücü göçünü zorlamasının ardından gündeme gelmeye başladı.

Ancak sorunu karmaşıklaştıran şey, 2. Dünya Savaşı ve Japon işgali oldu. Japon emperyalizmi, savaş sırasında İngilizlerin hakimiyetindeki Burma’yı işgal edince, kendine yerel müttefikler aradı ve bulduğu müttefik, Rakhine Budistleri oldu.

İşgal nedeniyle Arakan’dan çekilen Britanya ordusu, gerisinde Japon işgali ve Budist-Müslüman çatışması bıraktı. Zira Britanya, geri çekilirken Müslümanları silahlandırmaya başlamıştı. O dönem, iki grup arasında çok sayıda çatışma yaşandı, ancak grupların aklına Japon ve İngiliz istilacıları kovmak gelmedi. 1942 yılında, onbinlerce Burmalı, karşılıklı katliamlar sonucunda hayatını kaybetti. Japon işgali boyunca da Japon askerleri çok sayıda Rohingya’yı katletti, kadınlara tecavüz etti.


2. Dünya Savaşı'ndaki İngiliz-Japon muharebesinden bir görüntü

Britanya ile Japonya arasındaki vekalet savaşı boyunca, İngilizler tarafından silahlandırılan Rohingyaların, Japon işgaline karşı direnmek yerine Budist tapınaklarını yok ettikleri, Budist köylerine saldırdıkları da yine müttefikleri İngilizler tarafından kayıt altına alındı.

Savaşın ardından bölgedeki Müslümanların Pakistan’la birleşmek için harekete geçmesi ve Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah’la temas etmeleri, Burma’nın bağımsızlığı ile birleşince, Arakan Müslümanlarının durumu daha da “nazikleşti.”

Bununla birlikte Burma’nın bağımsızlığından sonra Rohingyaların durumu kötü sayılmazdı. Bu durum, 1962’deki askeri darbe sonucunda değişecekti.

1982 yılında çıkartılan yurttaşlık kanunu, sorunu daha da katmerlendirdi. Bu yasayla birlikte, 1823’ten sonra İngiliz Hindistanı’ndan Burma’ya göç eden Rohingyalara vatandaşlık verilmedi. Böylece 1 milyonun üzerindeki Rohingya, sivil haklarından mahrum kaldı.

Bununla birlikte, Rakhineler de, kendilerini İngiliz sömürgeciliği ile Burma milliyetçiliğinin kurbanı sayıyorlardı.

PAKİSTAN, SUUDİ ARABİSTAN VE CİHATÇI VARLIĞI

Bugünkü durumda ise, bölgedeki cihatçı varlığı, ülke dışından yönetilen bir orduyla birlikte meseleyi farklı bir boyuta taşıdı.

Rohingyaların yaşadığı coğrafyalardan birisi de Pakistan. Ve buradaki bir kentte, Karaçi’de doğan bir kişi, Ataullah Ebu Ammar Cuncuni, 2013 yılında kurulan Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu’nun (ARKO) başında Burma yönetimine karşı açık silahlı savaşa başladı.

Asia Times’a konuşan bir ARKO yetkilisi, uluslararası cihatçı şebekesiyle bağlarının olmadığını, ARKO’nun yerel halkın sesinden türediğini söylese de, bu pek gerçeği yansıtmıyor.

Arakan’daki Müslümanların yurttaşlık hakları sağlanan kadar mücadele edeceklerini söyleyen Cuncuni, ne tesadüftür ki, hayatının bir döneminde Suudi Arabistan’a göçmüş ve bu ülkedeki Rohingya cemaatinin gidip geldiği bir camide imamlık yapmış. 2013 yılında Rakhine’ye dönen Cuncuni, burada gençlerle temas ederek, “İman Hareketi” isimli bir örgüt kurmuş ve gizli bir askeri kuvvet oluşturmaya başlamış.

Cuncuni’nin iddiasına göre, örgüt askeri eğitimlerini Rakhine’deki bir bölgede, eskiden Myanmar’ın asker ve polis teşkilatında çalışan Rohingyalardan almaya başlamış. Ancak Asia Times’a konuşan uzmanlar, Rohingyaların ülkedeki konumu göz önüne alındığında, bu hikâyeye kuşkuyla bakıyorlar. Onlara göre, askeri eğitim, “Rohingyalara sempatiyle bakan başka ülkelerin subayları tarafından” verilmiş olmalı.

Ancak Pakistan, Suudi Arabistan ve Rohingyalar hakkında 2 bilgi daha var. Pakistan gazetesi Dawn’da 2015’te çıkan bir habere göre, Bangladeş’ten Pakistan’a Rohingya göçü, 1970’li ve 1980’li yıllarda Ziya’ül Hak rejimi sırasında artıyor. Bunun nedeni ise, birincisi, Rohingyaları Pakistan’daki meşhur medreselerde eğitmek, ve ikincisi, Rohingyaları Afgan cihadında Sovyetlere karşı kullanmak!

Onbinlerce Rohingya bu dönemde Pakistan’a göçüp oturma izni aldı, ancak Ziya’ül Hak onlara asla vatandaşlık hakkı tanımadı.

Diğer bilgi ise Reuters kaynaklı. International Crisis Group’un (ICG) hazırladığı 2016 tarihli bir raporda, Atatullah’ın Pakistan’da “modern gerilla eğitimi” aldığı ve ARKO’yu yöneten 20 kişilik grubun merkezinin Mekke’de olduğu belirtiliyordu.


ARKO açıklamasından bir görüntü

Bir başka iddia ise, ARKO’nun Pakistan ve Suudi Arabistan’ın yanı sıra Bangladeş’le de bağlantılı olduğu. Bangladeş’te yasaklı olan Cemaat-i İslami’nin Rakhine’deki ARKO cihadına destek verdiği, iddia ediliyor.

Bu iddia ise, Britanya merkezli bir “yardım” kuruluşu olan Muslim Aid ve onunla bağlantılı Bangladeşli kişilere dayanıyor. Kurucuları, gıyaplarında yargılanıp idama mahkûm edilen bu grubun Cemaat-i İslami ve bölgedeki diğer cihatçı gruplarla ilişkide olduğu tahmin ediliyor.

Muslim Aid’in ABD kolunun başındaki isimse, ne tesadüf ki, ARKO ile bağlantıları bilinen bir Rohingya, Dr. Wakar Uddin. Wakar Uddin, ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi’nde Arakan tanıklığı yapacak kadar “şebeke”nin içinde bir isim.

ARKO’nun “Arakan’ın yerli örgütü” olduğu iddiaları da bu nedenle doğruyu yansıtmıyor. Örneğin Endonezya’daki cihatçı İslami Muhafızlar Cephesi, ARKO için “gönüllüler” toplamaya başladığını duyurdu. Bu, Arakan’ın cihatçı saldırganlığın Güneydoğu Asya’daki üslerinden biri haline geleceğinin göstergelerinden.

ABD-ÇİN GERİLİMİ

Moon of Alabama isimli blogda, Rakhine’nin Çin Halk Cumhuriyeti’nin stratejik çıkarları için oynadığı role dikkat çekiliyor.

Rakhine, Çin’in Tek Kemer Tek Yol inisiyatifinde kritik bir yer kaplıyor, çünkü bölge, Çin’in Hint Okyanusu’na açılmasını sağlayacak bir coğrafi konumda bulunuyor.

Bunun yanı sıra Çin, Myanmar’ın batı sahilinden kendi doğusuna uzanacak boru hattı projelerinde, ihtilaflı Güney Çin Denizi’ni Malacca Körfezi’ni bypass etme şansına sahip olacak. Bu boru hatları, Körfez petrollerini Çin’e taşımak için hayati önemde.

Blogdaki değerlendirmede, Rakhine’de bir cihadı körüklemenin ve Budist-Müslüman savaşını kışkırtmanın, Batı’nın stratejik olarak işine geldiği ve Çin’in ekonomik ve siyasi çıkarlarına zarar vereceği hatırlatılıyor.


Çin'in Tek Kemer Tek Yol projesinde, Myanmar'dan geçecek boru hattı Afrika ve Körfez'e erişimi kolaylaştıracak.

MYANMAR-TÜRKİYE DİPLOMATİK GERİLİMİ

Bugün, Myanmar’ın fiili lideri Aung San Suu Kyi’nin ofisinden bir açıklama yapıldı ve Kyi’nin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir telefon görüşmesi yaptığı duyuruldu.

Erdoğan’ın yaptığı “soykırım” açıklamasına tepki gösteren Myanmar lideri, Rakhine halkının korunması için ellerinden geleni yaptıklarını, ancak iki ülke arasında sorun yaratacak dezenformasyonlardan uzak durulması gerektiğini söyledi.

Kyi’nin kastettiği dezenformasyonu yayan kişi, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’ti. Kyi, Şimşek’in Twitter hesabından yaptığı paylaşımın “buzdağının görünen yüzü” olduğunu söyledi ve bu tip dezenformasyonların farklı topluluklar arasında sorunlar yaratmak ve teröristlerin çıkarlarını desteklemek amacını güttüğünü savundu.

1991 Nobel Barış Ödülü sahibi ve Britanya eğitimli Aung San Suu Kyi, şu sıralar Batı dünyasını hayal kırıklığına uğratmışa benziyor. The Guardian’da George Monbiot imzalı bir yazıda, Kyi’nin Nobel’inin geri alınması çağrısı yapıldı ve şunlar söylendi: “O artık bunu hak etmiyor.”


Myanmar lideri Aung San Suu Kyi

Oysa 2015 yılında Kyi’nin Demokrasi İçin Ulusal Birlik isimli partisinin başlattığı “Saffron” hareketi, o zamanlar Batı’dan övgü almasına rağmen açıkça ırkçı ve kadın düşmanı ögelerle ortaya çıkmıştı ve temel hedefi Rohingyalara vatandaşlık vermeyi hedefleyen hükümeti protesto etmekti.

Görünen o ki, Myanmar’da ABD-Çin rekabeti, daha alt düzeyde Suudilerin kışkırttığı bir cihat ve milliyetçi bir hükümet ile birlikte halkların canını acıtmaya devam edecek.