Andre Vltchek: Batı kültürü hastalıklı

Noam Chomsky ile birlikte yazdığı Batı Terörizmi isimli kitabı yakın zamanda Türkçe’ye kazandırılan Andre Vltchek’le, yer yer “tartışmalı” bir söyleşi gerçekleştirdik. Vltchek, ABD’ye karşı Rusya ve Çin’i bir “odak” olarak görüyor, AKP’nin Türkiye’yi Çin ve Rusya’ya yakınlaştırabileceğini düşünüyor.

Erman Çete

Dünyada ABD emperyalizmine ve NATO’ya karşı, tüm karşı propagandaya rağmen hem entelektüel alanda, hem de medyada sarsılmaz bir mücadele veren ve emperyalizmin suçlarını teşhir etmede başarılı da olan çok sayıda aydın var. Kendisini emperyalizme karşı mücadelenin bir neferi sayan soL da, daha önce yaptığı gibi, bu aydınların yazdıklarından faydalanmaya ve bunları okurlarına iletmeye devam edecek.

Buraya kadar sorun yok.

Ancak bundan sonrası biraz karışık. “Karışık” olan kısmın, son zamanlardaki en tuhaf örneğini, zaman zaman soL’da makalelerine yer verdiğimiz ünlü muhalif yazar Pepe Escobar sergiledi. Escobar, “Ukrayna’yı bölmenin zamanıdır - gerçekten” başlıklı yazısında, yer yer şaka yaptığı izlenimini uyandırsa da, şunu söylüyordu: Ukrayna, Stalin’in Rusya ve Polonya’dan toprak kopararak uydurduğu bir yapay devlettir. Avrupa’yı savaştan kurtarmak istiyorsak, bu kısımlar Rusya ve Polonya’ya iade edilmeli, Polonya’nın batısı da Almanya’ya (eski Doğu Prusya) bağlanmalıydı.

SORUDAKİ TUZAK
Escobar, savaşı önlemek için ortaya attığı bu bölme planının yeni bir savaş doğuracağını bilmiyor olamaz. Ancak Escobar, Rusya ile Çin’in merkezinde durduğu, Almanya’nın ise bir tür anahtar ülke olarak oyuna dahil olacağı bir bloğun, ABD’nin başını çektiği emperyalist sistemi gerileteceğini düşünüyor ve bütün entelektüel enerjisini buna hasrediyor. Üstelik, “Avrupa’da savaşı durdurmak” gibi ulvi bir amaç için…

Bu entelektüellerin sorduğu ve insanları da sormaya zorladığı soru şu: Bir tarafta başını ABD’nin çektiği emperyalist kamp ve NATO’nun işlediği suçlar ve barbarlık var; diğer tarafta ise Rusya ve Çin, biraz Güney Afrika, belki bir de Brezilya var.

Azıcık siyasi feraseti olan hiçbir ilerici, “Rusya Federasyonu, ABD’den daha fazla suç işlemiştir” diyebilir mi?

YAZAR DEĞİL, PROFESYONEL DEVRİMCİ
Soruyu bu şekilde tuzaklı soran ve bir kez bu şekilde sorulduktan sonra Amerikancılığı ya da Avrupacılığı bir yaşam felsefesi bellememiş her solcu gibi yanıtlayan Andre Vltchek de bu tip aydınların yetkin bir temsilcisi. Yakın zamanda, ünlü düşünür Noam Chomsky ile birlikte yazdıkları kitap, Batı Terörizmi başlığıyla BGST tarafından Türkçe yayımlandı.

Andre, kendisini bir gazeteci ya da yazar olarak tanımlamıyor. “Ben propagandist ve savaşçıyım” diyor. İnternette yayımlanan bir portresinde, ondan, tek tanrılı dinlerin tanrısının özelliklerine atıfla, “her yerde aynı anda bulunan” (omnipresent) şeklinde bahsediliyor. Ben, şakayla karışık, “Demek ki aşırı-yoğun (over-scheduled) bir adamsın” diyorum. “Hayır”, diyerek itiraz ediyor, “Ben bir profesyonel devrimciyim.”

Sayılır. Gerçekten de, Andre Batı sömürgeciliğinin un-ufak ettiği ya da gözünü diktiği her ülkeye yardım etmeye çalışıyor. Eritre hükümetine propaganda eğitimleri veriyor, materyaller hazırlıyor; Çin yönetimi ile arası çok iyi (biz görüştüğümüzde Beyrut’tan Pekin’e İstanbul aktarmalı gidiyordu); Irak Kürdistanı’na gidiyor ve Barzani yönetiminin “ABD’nin 5. Kol’u” olduğunu deşifre ediyor.

DOĞUM LENİNGRAD, SONRADAN OLMA NEW YORKER...
Leningrad doğumlu Vltchek, neredeyse bütün ailesini Leningrad kuşatmasında kaybediyor. Annesi, bu cehennemden bir şekilde kurtulduğunda, 1 yaşındaymış. Sonra Çekoslavakya’da büyüyor. Ardından, sonradan olma bir New Yorker…

Zaten, Andre’nin “devrimcilik” hikayesi de böyle başlıyor. “Çok zengin olabilirdim,” diyor. Ama ABD’nin çirkin yüzünü görmüş, “iğrenerek kaçtığını” söylüyor. “Bizim gibiler, yani dışarıdan gelip ABD’ye ‘ihanet’ edenler, onlar için tehlikeliyizdir” diyor. Gezgin yaşantısı böyle başlıyor. 7 dil biliyor Andre, bilgisini Batı medeniyeti ile mücadelenin hizmetine sunuyor. Ona göre, Batı kültürü patolojik bir vaka. Hastalık üretiyor.

Tahmin edileceği üzere, son zamanlarda sıkça dile getirilen “Türkiye-Rusya yakınlaşması”nı olumlu buluyor.

Andre ile hem söyleşiyor, hem tartışıyoruz.

Aşağıda, bu tartışmamızın bir bölümünü bulacaksınız. Bu, rüşeym halinde de olsa, dünya ilericiliğinin yakın vadede neleri tartışacağına dair ipuçları da sunuyor.


Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin çözülüşünün ardından, toplum neredeyse bölünmek üzereydi, ekonomi çöküşün eşiğindeydi, siyasi ve uluslararası durum Rusya halkı için hiç iç açıcı değildi. Fakat şu anda başka bir tabloyla karşı karşıyayız. Bütün bunlar nasıl oldu?
Biraz önceye gideyim. 1965’te Endonezya’da Batı bir model geliştirdi (1965 yılında başlayan ve Endonezya Komünist Partisi’nin yüz binlerce üyesinin öldürüldüğü katliamları kastediyor - görüşmecinin notu). Bunu daha sonra Şili’de de uyguladılar. Modelin özeti şuydu: İnsanları korkut, hareket eden her şeyi öldür. Bunu, Rusya’da da Yeltsin denedi. 1993’te, meclisi tanklarla bombalayıp çok sayıda kişiyi öldürmüştü.

Batı rezil, zavallı bir Rusya istiyordu. Sibirya’da, Novosibirsk’te bilim insanları kütüphanelerini satıyordu. Rusya’yı küçük düşürmek, onun gururunu kırmak istiyorlardı.

Önce Sovyetler’i istikrarsızlaştırmak için Afganistan’da mücahidleri desteklediler. Batı için, Yeltsin en uygun ajandı, Gorbaçov ise salaktı. Rusya her şeyini kaybetti ve ayrıştı.

Ancak bu model, Rusya’da geri tepti. En sonunda da Putin iktidara geldi. Rusya ve Ukrayna’daki komünist arkadaşlarımla konuştuğum zaman, hiçbirinin Putin’i sevmediğini görüyorum. Ancak Putin’in en önemli özelliği, anti-emperyalist kampta yer alması. Küba’ya yakın, Çin’e yakın, Latin Amerika’ya yakın, Suriye’ye destek veriyor…

Elbetteki Rusya’da çirkin oligarklar var. Ancak tüm bunlar olurken, Rusya’nın ekonomi politikasını eleştirecek değilim. Rusya sosyalist değil, ama ben onu “eylemsizlik içinde bir sosyalist ülke” olarak adlandırıyorum.

'RUSYA DEĞİL, ÇİN MODEL'

Yani, sence Putin ve Rusya Federasyonu, Sovyetler Birliği’nin mirasını taşıyor mu? Bunun yanı sıra, Rusya Federasyonu, dünya halkları için yeni bir ekonomik ve siyasi model mi teşkil ediyor?
İlk soruya yanıtım, evet. Özellikle dış politika alanında.

İkinci soruya yanıtım ise hayır. Bence Rusya bir model olamaz, ama Çin öyle. Çin, bence komünist. Bu büyüklükteki bir ülke bir gecede sosyalist yapılamaz. Bana sorarsan, Çin yeniden eski sosyalist ilkelerine dönüyor. Bu ülkenin şu andaki dönemini, Sovyetler’deki NEP’e benzetiyorum. Hala devlet mülkiyeti var, neden Çin’in sosyalist olup olmadığına Batı’ya bakarak karar vermemiz isteniyor? Çin’deki bütün kitabevlerinde, her düşünceye ait kitaplar sergileniyor. Hong Kong’daki renkli devrim girişimi sırasında oradaydım ve insanlara soruyordum: Batı ülkelerinde, komünizme ilişkin tek bir propagandaya izin veirliyor mu? Devlet, eski bir fabrikayı (hem de çok büyük) tamamiyle sanatçıların kullanımına sundu. Böyle baskıcı yönetim mi olur?

Bir de Latin Amerika modeli var. Güney Afrika ise, ortada bir yerde.

'BATI KÜLTÜRÜ HASTALIKLI'

Rusya, NATO kampındaki en ufak yer değiştirmeleri bile önemsiyor. Bunun son örnekleri Türkiye, Azerbaycan ve hatta Almanya. Bu, sence bir dünya savaşının işareti mi? Sana göre, dünyadaki stratejik ittifaklar değişecek mi? Ve yeni cephe nerede açılacak?
Batıyı memnun etmek mümkün değil. Batı kültürü patolojik, hastalıklı. Bunu ben demiyorum, ünlü psikanalist Carl Gustav Jung söylüyor. Bu arada, ABD ile Avrupa arasında ayrım gözetmediğimi de söylemeliyim.

Batı, asla memnun edilemez. Çinli dostlarımla konuşuyorum, Batı’yı memnun etmek için her şeyi yapıyoruz ama hala bizden nefret ediyor, diyorlar.

Savaş nerede başlar, bilemiyorum. Ukrayna olabilir, Güney Çin Denizi olabilir, Çin ile Japonya arasındaki ihtilaflı adalarda olabilir. Japonya, ABD’nin eski dostu, Çin’in eski düşmanı. Çin’i provoke edeceklerine bahse girerim. Tabii, Rusya’yı göz ardı etmeden bunları söylüyorum.

Sence bu hangi araçlarla olacak? Renkli devrim? Açık savaş?
Bence her ikisi de. Ancak unutmayalım, renkli devrimler, Rusya ve Çin’den ziyade, daha zayıf ülkelerdeki rejim değişiklikleri için kullanıldı.

Ukrayna meselesi de bu bağlama oturuyor herhalde…
Bir anlamda Ukrayna beklenmedikti. Bu yılın başında Ukrayna’daydım. 2000 kilometreye yakın yol yaptım ve herkesle konuştum. Sadece Rusya yanlıları ile değil, diğer solcularla da Hepsi, Batı’nın desteklediği hareketin faşist karakteri hakkında şok olduklarını söylediler.

Bense hiç şaşırmadım. BBC gibi yayın organları neler neler söylediler… Ukrayna’da herkes yalan söyledi. BBC gibi yayınlarla savaşmamız lazım. Bunlara bilgi veren mecralar olarak bakmamamız gerekir.

'MARKSİZM SÖMÜRGECİLİĞİ İYİ RESMEDEMEDİ'

Bir yerde, son yıllarda yaşanan hemen hemen bütün zulmün, işgallerin ve savaşların Batı tarafından organize edildiğini söylüyorsun. Sorum şu: Batı medeniyeti, hep böyle miydi? Çünkü, örneğin Marx’a göre, kapitalist üretim tarzı ve burjuva uygarlığı birtakım “ilerlemelere” de yol açtı. Bunun dışında, ayrıca, Avrupa uygarlığı kanlı dişlerini sömürge topraklarından önce kendi halkına da geçirmeye başlamıştı. Faşizmi kastetmiyorum, örneğin, ilkel birikim dönemi…
Marx, Avrupa sömürgeciliğini çok yaşayamadı. Marksizmi bu açıdan eleştiriyorum. Ben Asyalıyım ve öyle hissediyorum. Asya’da işlenen suçlar korkunç. Marksizmin temel problemi, sömürgeciliği iyi resmedememiş olması.

Ama Lenin bile, Rus marksistlerini ‘zapadnik’ (Batıcı, batılılaştırıcı) sayıyordu…
Evet, ama Çin Fransa tarafından bölündü. İndo-Çin’de 7 milyon kişiyi öldürdüler. Her şey bir yana, buradaki tüm kuşakların beyni yıkandı.

Batı emperyalizmi 100 milyonlarca kişinin yaşamına mal oldu. Avrupalılar bunu bilmiyor bile. Örneğin, hep Almanya’nın Avrupa’da kurduğu toplama kamplarından bahsediliyor. Oysa Naziler, toplama kamplarını Avurpa’dan önce Afrika’da kurdular.

Sence Japonya da Batı medeniyetine dahil mi?
Japonya’yı Batı kültürü içinde saymıyorum. Bence Japonya bir dönem “Amok koşucusu” oldu, Çin’de.

Ancak ne Japonya’nın, ne de örneğin Türkiye’nin yaptıkları, Avrupa ve ABD ile kıyaslanamaz.

'ERDOĞAN, TÜRKİYE'Yİ RUSYA VE ÇİN'E YAKLAŞTIRABİLİR'

O halde Türkiye’ye gelelim. Biliyorsun, geçtiğimiz haftalarda Rusya ile Türkiye enerji işbirliğini genişletti. Bunun ardından, Putin, Erdoğan’ı “sağlam adam” olarak tanımladı. Yanı sıra, özellikle batı medyasında Erdoğan’ın Türkiye’yi NATO’dan ayırıp Rusya’ya doğru yakınlaştırmaya çalıştığına dair çok sayıda makale yayımlandı. Sen ne düşünüyorsun, bu doğru mu?
Tayyip Erdoğan suyu bulundurmayı ve işleri karmaşık hale getirmeyi iyi biliyor.

Ancak insanlar değişir, siyasetler de değişir. Erdoğan’ı ve partisini sevmesem de, belirli şartlar altında Türkiye’yi Rusya ve Çin’e yakınlaştırabileceklerini düşünüyorum. Bu belki şimdi olmaz, ama bu hükümetten sonra da olabilir.

Ama aynı Tayyip Erdoğan Suriye konusunda ikiyüzlülüğüne devam ediyor örneğin?
Bu doğru, ama Erdoğan da kendi kazdığı kuyuya düşebilir.

'IRAK KÜRDİSTANI ÇOK MUTSUZ BİR ÜLKE'

Peki, Suriye’de bir siyasi çözüme doğru mu gidiyoruz sence?
Hayır, siyasi çözüm yok. ABD böyle diyor ama, Fransa başka telden, Türkiye başka telden çalıyor. Kapalı kapılar ardında başka şeyler konuşuluyor.

Öte yandan, Suriye’ye saldırmalarının sebebi zaten petrol vs. değil. Batı, kendi ayakları üzerinde durabilen bir ülkeyi kontrol etmek istiyor. Irak’ta böyleydi, Libya’da böyleydi, Suriye’de de böyle.

Son soru: Sence Sykes-Picot düzeni çöktü mü? Geçen haftalarda Irak Kürdistanı’nı ziyaret ettiğini biliyorum. Sykes-Picot’nun çöküşünden en fazla faydalanan halkın Kürtler olduğu düşünülüyor. Ama sen, Irak Kürdistanı’nı “5. Kol” olarak tanımlıyorsun.
Evet, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturulan düzen çöktü.

Ancak Irak Kürdistanı çok mutsuz bir ülke. Erbil’de konuştuklarım, kurulu sistemin kendilerini hiçbir fayda getirmediğini söylüyordu. Sistem petrol şirketleri, Batı çıkarları ve yolsuz yöneticiler için işliyor. Kürdistan’ı yeni Dubai yapacağız diyorlardı. Ülkede sürekli elektrik kesintisi var, sağlık hizmeti sıfır, toplu taşıma yok, eğitim rezalet, sosyal yapısı berbat.


* Kısaltılmış versiyonu soL dergisinin 21. sayısında yayımlanmıştır.