Almanya'da 1 Mayıs hazırlıkları

1 Mayıs'a günler kala Almanya'da işçi sınıfının iş koşulları, aldıkları ücretlerle; kapitalizmin hayata geçirilme tarzı konusunda Almanya örneğinin irdelendiği yazıyı okurlarımıyzla paylaşıyoruz.

Tevfik Taş

Kapitalizmin görece gelişkin olduğu ileri endüstri toplumunda 1 Mayıs'ın algılanıp, hayata geçirilme tarzı konusunda Almanya iyi bir örnek oluşturabilir. Alman kapitalizmini tarif eden karakteristiklerin, diğer benzer kategorilere de beş aşağı beş yukarı uyacağı pekala varsayılabilir.

Almanya özelinde kadın emeği ile erkek emeği arasındaki ücret farkı ortalama yüzde 21'dir. Branşına göre yüzde 6'dan yüzde 35'e kadar çıkan ücret farkı, ortalama yüzde 21 kadın emeğinin  daha az ücretlendirilmesi olarak sürmektedir. (1)

Emekçinin cinsiyetine göre ücret makasının 1990'lı yıllardan sonra artarak genişlediğini saptayabiliyoruz. Alman Demokratik Cumhuriyeti'nin (ADC) kapitalist batı tarafından ilhak edilmesi sonrasında gemi azıya alan patronlar, yalnızca teşeron işçiliği, zorunlu ve ücretsiz ek çalışma süresi değil, kadın ve erkek işçiler arasında saat ücreti farkını da gündeme getirip, peyderpey dayatma yolu ile olağanlaştırdılar.

Karşıdevrim yılları sonrasında Almanya'da olağanlaştırılan uygulamalara bir örnek de taşeron işçiliktir. ''Ekonominin ihtiyaçlarına yanıt vermek'' üzerinden meşrulaştırılan yeni moda ücretli köleliğin bu şekli, bugün için Almanya'da bir buçuk milyon emekçinin taşeronlaştırılması olarak emek piyasasında yer almaktadır.

''Esnek üretim'' kodlaması altında ifade edilen kısa süreli çalışma (''Minijob'') ise bir başka sömürü başlığı. Avrupa Birliği'nde Almanya'nın hem iç pazarı hem de yeri geldiğinde maliyeti ucuz amela pazarı işlevi gören Romanya, Bulgaristan, Polonya gibi ülkelerden gelmesine müsade edilen kiralık işçiler bu kategoride yer alıyor. Sözü geçen gruptaki emekçilerin sayısının bir milyonu çoktan aştığını kaydetmek gerekiyor.

46 MİLYON EMEKÇİNİN 22 MİLYONU GÜVENCESİZ İŞLERDE ÇALIŞIYOR

Yaklaşık 46 milyon emekçinin çalıştığı Alman emek piyasasında, 22 milyon emekçi düşük ücretli, daha da önemlisi, güvencesiz işlerde istihdam ediliyor. Emeklilik mi dediniz? Mezarda! Sokaklarda depozitolu bira şişesi toplayan emekliler, gündelik hayatın olağan görüntüleri halini alalı çok oldu.

Asgari ücret düzeyi devlet raporlarının altında tutularak, 9 avro 19 sent olarak belirlendi. Oysa 2016'da bu oran 12 avro 67 sent olarak tesbit edilmişti. İşten çıkartma, işletmeleri Orta ve Doğu Avrupa'nın vergi ve ucuz işgücü cennnetlerine taşıma aba altından sopa göstermeleri derken sermaye, günlük çalışma saatini 8'den 12 saate kadar ''esnetebilecek'' iş mevzuatını da kotarmış oldu.

Tüm bunlara Avrupa Birliği sayesinde ulaşan Alman sermayesi, işçi sendikalarını kendisine tabi kılmada da oldukça başarılı bir performans gösterdi.

Örnek olsun; Alman Sendikalar Birliği (DGB) cinsiyet ayırımcılığı üzerinden derin sömürü yapılırken, taşeron işçilik yaygınlaştırılıp, emekçiler 12 saat çalışmaya zorlanıp, emeklilik mezara kadar uzatılırken hemen hiçbir direniş göstermetşip, varsa yoksa ''Avrupa'' ve Avrupa Birliği propagandası yapmaktadır.

Alman Sendikalar Birliği'nin 1 Mayıs 2019 mottosu: ''1 Mayıs 2019: Avrupa. Fakat şimdi tam (olsun)!'' (2)

Alman Sendikalar Birliği'nin bu yılkı mottosuna bakılırsa, Avrupa iyi hoş da, şimdiye değin ''tam da Avrupa'' olamamış!

Bu ''tam olmamış'' hali ile emek düşmanı ve emperyalist saldırganlığın ABD'den sonraki ikinci adresi olan  Avrupa Birliği, kim bilir ''tam'' olduğunda hangi pervasizlıkların altına imzasını atacak.

SENDİKA YÖNETİCİLERİ: LÜKS YAŞAM

Emeğin taslarıyla uzaktan yakından alakası olmayan Alman Sendikalar Birliği, her bir sendika yöneticisinin 20-30 bin avro maaşa bağlandığı, ballı yurt dışı gezilerinin beleşe getirtilerek, sermayenin sadık uşakları haline getirtildiği bir kurum olarak varlığını korumaktadır.

Altı buçuk milyon üyeli Alman Sendikalar Birliği DGP'nin şefi Michael Sommer'in aylık kazancı 12 bin 600 avrodur. Ek gelirler hariç. (3)

İki milyon 300 bin üyeli, ülkenin en büyük metal sendikası IG Metall'in şefi Berthold Huber aylık kazancı 21 bin 500 avrodur. (4)

İki 2 milyon  300 bin üyel, Almanya'nın hizmet sektöründekien büyük sendikası Ver.di'nin başkanı Frank Bsirske ise ayda 14 bin 950 avro kazanmaktadı.(5)

Bu verilerin 2009 yılına ait olduklarını ve ek harcırahlar ve ödemeler ile gerçek rakamın çok daha yüksek rakamlara ulaştığını kaydetmekte yarar var. Sözü geçen sendika patronlarının işkollarındaki saat ücretleri kısmen farklı da olsa, Almanya'da bir işçinin ortalama maaşı 1600 avro civarındadır.

Yalnızca kiralar üzerinden kıyaslarsak, maaşın yaklaşık yüzde 45 ya da yüzde 50'si konut kirasına gitmektedir. Isınma gideri, elektirik, telefon, besin, ilaç katkı payı, kreş parası, ulaşım, aylık Tv-radyo vergisi ve benzeri derken iki yakayı bir araya getirip, ay sonunu getirmek özel bir yaşama sanatı gerektirmektedir.

Yüzbinlerce avro döktükleri reklam afişlerinde erkek ile kadın mankenlere ''işçi'' mizansenleri yaptıran sendika, sözüm ona ırkçılığa karşı da ''göçmen görünümlü'' işçi mankenler ile ''Alman görünümlü'' işçi modeller ile yanyana kullanarak, ayırımcılığa karşı ne yaman bir tutum aldığını sergilemek istemiştir.

SINIF MÜCADELESİ YERİNE ''SOSYAL İŞBİRLİĞİ'' KAVRAMI

Alman emekçisinin alın terini çarçur edip, patronlara uşaklık eden Alman Sendikalar Birliği yöneticileri, sınıf mücadelesi kavramını ''ideolojik'' ilan ederek, patron icadı ''sosyal işbirliği'' kavramını meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu kurguya göre, sınıflardan değil, sosyal gruplardan söz edilmelidir. Patron sermayesinin karşılığını alır, işçi de emeğinin. Bu sefil aldatmacanın meşruiyet kazanması için milyonlarca avro propaganda kampanyaları yapan sendika, akademi dünyasından satılık kalemleri ile de bu ''teori''yi bilimsel göstermeye çalışıyor. (5)

Anaakım medyada sıkça propagandası edilen ''sosyal işbirliği'' terimi, sınıfın yerine ''sosyal çevre''yi ikâme etmek suretiyle,  sınıfsızlığı ve dolayısıyla da üretimin sömürüsüz bir ilişki olduğu  yutturmacasını yaygınlaştırmaya çalışıyor.

ALMAN İŞÇİ SINIFININ SINIF BİLİNCİ NİÇİN ZAYIFLADI?

Almanya'da sosyal işbirliği sendikacılığının asıl görevi, patrona karşı işçinin susturularak, kaderine razı edilmesidir. Kapitalizmin çeper ülkelerinde yaygın ama yanlış kanıya göre, Alman işçi sınıfının bir eli yağda diğer eli balda olduğu için sokağa çıkmıyor, direniş göstermiyor. Bu türden yüzeysel değerlendirmelerin tamamının yanlış verilerden hareketle türetilmiş önermeler olduğunun altını çizmekte yarar var.

Soğuk Savaş döneminin Keynesyen denge politikaları dışında bir de, sosyalist Almanya'nın çökertilmesi planlarından dolayı batıdaki işçilere sus payı babında sermaye sübvansiyonlarını eklemekte yarar var. Alman işçi sınıfının sınıf bilincine yabancılaşmasıda, burjuva sendikacılığının ''sosyal işbirliği'' aldatmacası her zaman etkili bir yer tutmuştur.

BİSMARC'IN EŞZAMANLI  ''VERME'' VE ''VURMA'' STRATEJİSİ

Alman sosyal demokrasisinin düzen içi kıyılara demir attığı Birinci Dünya Savaşı öncesi yıllara kadar bu aldatma süreci uzatılabilir.

Alman işçi sınıfının tarihsel devrimci çizgisinden uzaklaşmasında 1891 Bismarck Reformları'nın payına işaret etmek de yarar var. ''Tatlı ekmek yasaları'' olarak adlandırılan Bismarck reformları, egemen sınıf siyasetinde ''yukarıdan aşağı reformlar'' stratejisi ile işçi sınıfına sarsıcı darbeler vurmuştu.

Bir yanda yukarıdan aşağı reformlar uygulayan Bismarck yönetimindeki burjuvazi, diğer yandan da eş zamanlı olarak ''Sosyalistler Yasası''nı yürürlüğe koymakta gecikmemişti.Analojide  hat yok ise, bir eliyle ''veren'' Bismarck, diğer eliyle vurmuştur. Sınıfa sol eliyle emeklilik, sağlık sigortasını ''verir''ken, sınıfın temsilcisine sağ elini yumruk haline getirerek vurmuştur.

İki savaş arasındaki dönemde sınıfın temsilcisi komünistlere büyük düşmanlık ve sinsilikle yaklaşan sosyal demokrasi, sınıf ile arasına mesafe koymamaya özen göstermişti.

SINIF PARTİSİNDEN ''ANTİ-SINIF'' SİYASETE

Ancak İkinci Dümnya Savaşı'ndan sonra sınıf ile olan ilişkisini revize etmiş, ''kitle'' partisi söylemini tercih etttiğini deklare ederek, ''anti-sınıf'' siyasal stratejisine yönelmişti. Soğuk Savaş'ın ağır ideolojik kavramsal çerçevesi tarafından belirlenen bu dönemde sosyal demokrasi, kapitalizmi ''merkez'' olarak Kabeleştirirken, kitle/halk kavramlarını da bu merkezi çevreleyen aslî toplumsal öbek olarak tarif etmiştir.

Sınıfa karşı sınıf siyasetinde burjuvazinin safını tutan geleneksel sosyal demokrasi, İkinci Dünya Savaşı sonrası ''anti-sınıf siyaseti''nde de sermaye nezdinde göz dolduracak atımlar atmaktan geri kalmadı. 1959'a kadar hâlâ ''işçi sınıfı partisi'' postu ile dolaşmayı tercih eden SPD,  1959 Godesberg Programı ile ''sınıf''ı kesin olarak terk edilerek, ''kitle'' kavramında karar kıldı. Kitle ve halk partisi kavramlarını siysasetin ''merkez''ine yerleştirlmesini isteyen sermaye, bu talebinde yanında en güçlü şekilde sosyal demokrasiyi buldu. güçlü anti-sınıf siyaseti izleyen Alman sermayesi, Alman işçi sınıfı ciddi şekilde gündem saptırması ile sersemletilmiştir.

ALMAN FAŞİST HAREKETİ YOKSULLAŞMAYI KİTLESELLEŞMEK İÇİN SÖMÜRÜYOR

Alman faşist hareketinin derinleşen yoksulluktan faydalanmak istediği ve bu yoksullaşmadan demogoji ürettiğini geçen yıllardaki 1 Mayıs anmalarında gördüldü. (6)

Almanya'daki yoksullaşmanın sorumlusu olarak göçmenleri ve sığınmacıları gören ırkçılık, bu başlıktan yakalayarak kitleselleşmeye çalışıyor. 2015'de kurulan Almanya İçin Seçenek (AfD) adlı partinin ülkenin ana muhalefetine yerleşmesi, bu demogojinin hiç de işlevsiz olmadığının kanıtı olarak okunmalıdır.

Düzenin sağlı 'sol'lu merkez partilerinin, ''zenginle yoksul arasındaki makas''ı daraltmaya dönük demogojilerinin kitlelerde yarattığı hayal kırıklığı, faşist hareket tarafından ustaca devşiriliyor.

Sosyal demokrasinin ''sosyal işbirliği'' kavramı üzerinden sömürüyü gizleyip, kapitalizmi meşrulaştırma stratejisinden en fazla faydalananı faşist hareket oldu.

Kapitalisti ''zengin'' ile eşleyen bu aldatmaca, emekçiyi de ''yoksul'' ya da ''ücretli'' ile eşanlamlı kullanarak, iktisadi sömürünün tüm diğer sömürü biçimlerini belirlediği gerçeğinin üzerini kapatma gayretinin ürünü olarak sıkça dolaşıma sokulur. Doğal felaket gibi sunulan ''ekonomik kriz'' olgusu, ''niçin zengin ile yoksul var?'' sorusunu boşlukta bırakmak için olmadık demogojilere başvurur.

1 Mayıs 2019 Almanyasında Avrupa Birlikçi patron sendikacılığı, sığınmacı ve göçmen karşıtı faşist harekete hiç olmadığı kadar dolaylı destek sunmaktadır.

SOSYAL DEMOKRASİ VE ''MAKAS'' TEORİSİ

''Zengin ile yoksul''un varlığı sorgulanmadığı sürece, sözü geçen ''makasın genişlemesi'' şikayetleri demogojisi de son bulmaz, bulamaz. İşçi sınıfı ufkunu kapitalizmi aşma üzerinden tarif edemediği sürece, makas genişledi mi, daraldı mı tartışması ile ömür tüketmeye devam edecektir. Almanya gibi sözde ''ileri'' bir ülkede dahi sorun, sömürü düzenine topyekün son vermek üzerine değil, makasın asla kapanmayacak açısını daraltma üzerinden sürdürülmektedir. Çünkü işçi sınıfına ihanet eden ve bu ihaneti üzerinden varlığını koruyan düzen sendikacılığı, özel mülkiyeti ve onun meşruiyeti tartışmasını başa yazmamaktadır. ''Doğal'' olduğu varsayılan özel mülkiyet ve zengin-yoksul ayrımının sermaye düzeninin ihtiyaçları doğrultusunda denge içinde tutulması çabası için beslenmektedir.

Patron uşağı sendikacılığın yaldızları sapır sapır dökülürken, düzenin sadık bekçisi sosyal demokrasi yükünden kurtulmak Alman işçi sınıfının 2019'daki en öncelikli görevi olarak orta yerde durmaktadır. Uluslararası işçi hareketinin gündemi, hareket olmaktan çıkıp, hızla partileşmesinde ve sosyalist devrimi amasız/fakatsız/lakinsiz talep etmesinde düğümlenmektedir. Bu, Almanya için de Türkiye için de acil ve ortak gündemdir.

KAYNAKLAR:

(1)  https://www.sueddeutsche.de/karriere/gender-pay-gap-1.4355278

https://www.dgb.de/erstermai19

(2) https://www.sueddeutsche.de/wirtschaft/gehaelter-so-viel-verdienen-gewerkschaftsbosse-1.480723

https://www.sueddeutsche.de/wirtschaft/gehaelter-so-viel-verdienen-gewerkschaftsbosse-1.480723-2

(4) https://www.sueddeutsche.de/wirtschaft/gehaelter-so-viel-verdienen-gewerkschaftsbosse-1.480723-4

(5) https://www.jungewelt.de/artikel/353551.1-mai-in-der-brd-klassenkampf-statt-sozialpartnerschaft.html

(6) https://www.jungewelt.de/artikel/353528.vorget%C3%A4uschter-antikapitalismus-rechte-sozialdemagogie.html