Alman sağına ne oluyor? Nedir bu PEGİDA?

Alman devleti ırkçılık karşısında "utanç" duyarken, 15 bin "sivil" faşist, geçmişi karanlık bir adamın öncülüğünde yürüyüş yaptı.

Tevfik Taş

Almanya İçin Alternatif (AfD) adındaki sağ partinin iki numaralı ismi Konrad Adam Sidney'deki İslamcıyı imâ ederek şunları söyledi: ''İnsanların tehlikeye atmak için kitlesel göçe gerek yok. Görüldüğü gibi, bir kişi bile yeter.'' (16 Aralık 2014, basından)

Konrad Adam'ın ''insanlar''  diye tehlike altında gördükleri belli ki, göçmen olmayan Avusturalyalılar. Bir de bu insanları tehdit edip, insanlar dışında kalan bir başka kesim var: Göçmenler. Bu kokuşmuş ırkçı klişeyi kurdukları 'yeni' partilerinde her daim ısıtıp ısıtıp piyasaya sürenler için Sidney saldırısı biçilmiş kaftan oldu. İslamcı faşistin eylemi, Alman faşistine perdelemek zorunda kaldığı 'düşünceler'ini açık etme imkânı verdi. 

Bu kadarla da kalsa iyi. Alman faşisti İslamcı faşistten karşıt sözcüklerle söz etse de, ondan feyz almışa benziyor. Göçmen denilen bu insan dışı kategorinin nicelik olarak fazla olması da gerekmiyor, bir tanesi de bin tanesi de aynıdır: Tehlikelidir ve öldürür. Kıssadan hisse olarak da: Onlar bizi öldürmeden biz onları tepeleyelim! Elbette bu kadarını diyemiyor; diyemediği için de yalnızca imâ ile 'yetiniyor'...

NEDİR BU PEGİDA?
Alman medyasında günlerdir birinci haber olarak yer alan bir başka örnek ise PEGİDA (Akşam Ülkesinin İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar) adındaki 'sivil/yurttaş' hareketinin meşhur Pazartesi Yürüyüşlerinde her geçen gün daha fazla sayıya ulaşması. 15 Aralık Pazartesi yürüyüşünde 15 bine yakın hem sivil hem de yurttaş olduğu iddia edilen bir güruh, faşist kinlerini her an yakmaya hazır meşaleleri eşliğinde kustular

Göçe ve göçmene karşılar... Suç işleme 'eğilimi' taşıyan yabancı istemiyorlar...  Mülteciye zaten yer yok... Ülke elden gitti, her yeri (aynı hamurdan olduklarını kabul etmedikleri) Selefiler işgal etti...  Hem Almanlar hem Avrupalılar hem de yurtseverler...

KİM BU SÖZCÜ?
Sözcüleri olan Lutz Bachmann'ın hayat hikayesine bi göz atınca hiç şaşırmıyoruz: Yaralama 'işi'ne 17'sinde başlamış. 41 yaşına kadar gasp, hırsızlık, ehliyetsiz araç kullanma, uyuşturucu kullanımı ve satışı, 'pezevenklik', ırkçı hakaret ve saldırı ile 'uğraşmış'. 6 yıl hapis, Güney Afrika'ya kaçma  ve saire  işlerle iştigal etmiş... Ama, kendi deyimiyle ırkçı değil, ''çünkü nikah şahidi bir Türk''!

Belgesi henüz olmamakla birlikte, Alman gizli servisine çalıştığı yönünde de pek çok iddia var. Bu iddianın temelsiz olmadığını söylemekle yetinelim şimdilik.

Şimdi bu adam kalkıp ''kaygılı ve korkulu yurttaş hareketi''nin sözcüsü olmuş! İnanırsanız tabii...

'ALMANYA İÇİN UTANÇ' DEMEK YETER Mİ?
Her ne kadar Federal Adalet Bakanı Heiko Maas PEGİDA için ''Almanya için utançtır'' dese de iş o kadar da basit değil. Keza, Almanya utanmak istemiyorsa şayet, devlet düzeyinde hızlandırılan militarizm çabalarını, silah satışında dünya üçüncüsü oluşunu, Rusya ile savaşın eşiğine gelme konusundaki ısrarını, açıkça Nazizm propagandası yapan NPD vb partilerin hâlâ kapatılmamasını, yalnızca bu yılın 9 ayı içinde kendi istihbarat birimleri tarafından açıklanan 86 ırkçı saldırıyı (en sonuncusu 11 Aralık 2014'de Norra kasabasında mülteci yurduna ateş verilmesidir) açıklamakla yükümlüdür. Utanmak hamasî nutuklarla olmaz, somut icraat şart!

Belli ki Bakan Maas'ın kaygısı Almanya'nın imajına yönelik bir kaygının ürünü. Malûm devir imaj devri... 

Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, PEGİDA'cıları ''kaos'' yaratmakla itham etti. Sanki kendisi Alman ordusunun ''dünyada daha fazla sorumluluk alması'' isteğini dile getirip, militarizmi özendirmemiş, Rusya'ya karşı yaptırımları yetersiz bulmamış gibi.

Koalisyon ortağı CSU (Hristiyan Sosyal Birlik Partisi) daha geçen hafta Nürnberg Kongresi'nde iki önergeyi gündemine almıştı: Alman askeri harcamalarındaki bütçe artırımı ve göçmenlerin evde Almanca konuşmasının karar altına alınması. Birinci önerge büyük bir şevkle kabul edildi. İkincisi için ise henüz erkendi; ''yeniden formüle edilmek'' için geri çekildi.

Şimdi sormak gerekiyor: Vorra kasabasında mülteci evini yakan el ile buna uygun siyasal iklim yaratan toplumsal, siyasal ilişkiler çok mu bağlantısız?

İSLAMCILIK VE İSLAMOFOBİ: BİR BÜTÜNÜN İKİ GÖRÜNÜMÜ
Almanya'daki İslamofobi ile Türkiye'deki İslamcılık aynı işlevi görüyor: Toplumu aydınlanmacı değerlerden uzak tutup, itaat ilişkilerini hâkim kılarak yönetmek. Dinselleştirerek yönetmek. İtaatla yönetmek... Sömürü ve baskı düzenini süreğen kılmak; asıl amaç bu.  Çenenizi kapatın ve Allah'a şükredip, müteşekkir olun! Tek dertleri bu. 

Almanya'da Müslüman aidiyetinden gelenlerin (Müslümanların değil; örneğin benim gibi ateist olup da yalnızca Müslüman aidiyetinden gelenler gibi) tamamı İslam kategorisi altında ele alınıyor. Tıpkı, Türkiye'nin ''yüzde 99'unun Müslüman olması'' efsanesi gibi, Almanya'da yaşayan göçmen kitle için de toptan ''yüzde 4 İslam dininden'' nitelemesinde bulunmak genel, genel olduğu kadar da yanlış bir  kanıdır. Bu veri gerçeği yansıtmadığı gibi, PEGİDA'cıların merkez üssü Dresden kentinde de ülkenin neredeyse en az 'Müslüman'ı yaşıyor: Yüzdelerle ifade edilemiyor! 

Buna karşın ülke İslamlaşıyor yaygarası kopartılıyor! Tipik bir İslamofobi hezeyanı yani: Bilinçli, planlı, halkların düşmanlaştırılması üzerine kurulu alçakça bir tazgah özetle...

Alman halkı yine aynı kentte karşı gösterilerle kendini bu güruha karşı konumlandırdı. Halkların kardeşliğini, çeşitliliği, cins, etnisite, din ayrımı yapılmamasını talep eden binlerce insan tüm renkleriyle Dresden sokaklarına çıktı. İşte bunlar halkdır, diğerleri ise ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar yalnızca güruh... Tıpkı yetmiş küsür sene önceki ataları gibi bir güruh... 8 Mayıs 1945'deki gibi temizlenecekler.  Bundan kuşku duyulmasın.

Ve  hiçbir liberal,  ''orta sınıf refleksi canım,  n'olcak'' deme lüksünü kendinde bulamayacak...