ABD'nin Afganistan savaşı Orlando’yu nasıl vurdu?

Aşırı muhafazakar eski bir Afgan mücahidi tarafından yetiştirilen Ömer Mateen iki gücün ölümcül çarpışmasının bir ürünüydü: ilki ABD’nin Afganistan politikasıyla giderek daha fazla hayal kırıklığına uğramış, ancak bununla çelişik olarak asalak bir şekilde 11 Eylül sonrası Afgan askeri-endüstriyel kompleksi üzerinden bu korkunç politikadan yarar sağlayan Soğuk Savaş döneminden kalma bir Afgan…

Çeviri: Selçuk Işık

soL'un notu: Nafeez Ahmed'in 15 Haziran 2016 tarihinde INSURGENCE INTELLIGENCE'da yayımlanan bu makalesi, Orlando'daki katliamın faili Omar Mateen'in babasının Afganistan'daki "mücahit" köklerine uzanıyor ve ABD'nin kirli savaşının izini sürüyor.


Orlando teröristi Ömer Mateen’in babasını çepeçevre saran ABD-Afgan askeri endüstriyel kompleksi konusu Blackwater’dan Donald Trump’a kadar uzanıyor.

Afgan bir mücahitin gey Amerikalı oğlunun bu trajik, korkunç hikayesi bir yığın olaylar zincirinin bir parçası.

Karşımıza basiretsiz askeri müdahalelerin boğuk siyaseti ve bu siyasetin, askeri endüstriyel kompleksin vurgunculuğuyla kendi kendini vurduğu bir bumeranga dönüşmesi meselesi çıkıveriyor. Artan kültür çatışması ve dışarıya çözümsüz kaos taşıyan Batılı savaşlar göçmenleri savaş alanlarından kendi yurtlarına çağırdıkça süreklileşen kimlikler krizi oracıkta beliriveriyor. Ve son olarak bastırılmış cinselliğin yıkıcı etkisi..    

Bu soruşturma Orlando teröristini muazzam şiddet potansiyeline sahip biri haline dönüştürmüş olması muhtemel karmaşık politik, kültürel, dinsel ve kişisel etkilere ışık tutuyor.

Hikaye Ömer Mateen’in babası etrafında çevrelenen şirketler ağının özel bir analizi ile başlıyor.

INSURGE INTELLIGENCE tarafından elde edilen şirket kayıtları Mateen’in babasının ABD hükümeti, Amerikalı özel savunma sanayii yüklenicileri ve Taliban dönemi sonrası savaş ağalarıyla bağlantılı güçlü bir Afgan göçmenler şebekesiyle çoktandır süregelen bağlara sahip olduğunu su yüzüne çıkarıyor.

Mateen Florida eyaletinin Orlando kentindeki Pulse gece kulübünde 49 kişiyi katletti ve 53 kişiyi de yaraladı ve yaygın biçimde daha önce eşi benzeri görülmemiş bir homofobik saldırı, modern Amerikan tarihinde Kızılderililerin kasten katledilmelerinden bu yana en şiddetli kitlesel ateş olarak kabul edildi.

Ömer Mateen üstelik 9 yıl boyunca G4S’te (cirosu itibariyle dünyanın en büyük devlet güvenlik şirketi) silahlı güvenlik görevlisi olarak çalışmıştı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Florida’da, İngiliz Dışişleri ise Afganistan’da gerçekleştirdiği güvenlik operasyonlarında G4S ile anlaşmalı.

2010 yılında ABD Senatosu yapmış olduğu bir soruşturmada; kimi güvenlik görevleriyle ilgili dışarıdan destek sağlamak adına, Taliban bağlantılı Afgan savaş ağalarına ve El-Kaide’ye taşeronluk yapan G4S’in bağlı kuruluşu ArmorGroup’u kiralaması hususunda Dışişleri Bakanlığı’na ağır eleştiriler yöneltiyordu.

Ancak IŞİD’ten ilham alan Orlando homofobiği ile bulanık Afganistan siyaseti arasındaki ana bağlantı G4S’ten ibaret değil.

BİR ASKER ÇOCUĞU
Ömer Mateen’in babası Mir Sadık Mateen, çok sayıda ABD’li devlet dairesi ve kuruluşuyla yakın çalışan nüfuz sahibi Afgan göçmenler ağının bir parçası. Bu göçmenler Afganistan’ın ABD destekli hükümetiyle olduğu gibi Afgan rejimine muhalif ve Taliban sempatizanı  savaş ağalarıyla da doğrudan bağlantılara sahip.

Bu göçmenlerin bir kısmı Sovyet Birliği tarafından gizlice desteklenen 1973 darbesiyle tahttan indirilen merhum Afganistan Kralı Muhammed Zahir Şah’a yakındı. Dolayısıyla Şah’ın çoğu akrabasını devlet görevlerine atamış olan Kabul’deki Hamid Karzai rejimine başta özellikle yakındılar.

Kabul’de bir politik analist olan Ahmed Sadi’ye göre Ömer Mateen’in babası Mir Sadık Mateen otuz bir yıl önce ABD’ye göç etmeden önce Sovyet işgalini püskürtmek için yapılan Afgan cihadında savaşmıştı:

“Azılı bir anti-komünist olan Mateen rütbe olarak Sovyet işgali karşısında savaşan mücahitlerin yüzbaşısıydı. ABD’ye gelir gelmez kendini general rütbesine terfi ettirdi.” diye belirtiyor Sadi.

ABD yönetimleri o dönem peşpeşe Sovyetler karşısında yürütülen Afgan savaşı için milyarlarca dolar döktü. ABD politikasından yararlanan mücahitlerden biri de Soğuk Savaş süresince güçlendirilen ağları kendi terörist El-Kaide’sini oluşturmak için kullanan Usame Bin Ladin’di.

Yani Ömer Mateen Sovyet Ordusu’nu püskürtmek için savaşan Afganistanlı eski bir mücahidin oğluydu.

Mir Sadık Mateen şu anda ABD’nin görünürde kâr amacı gütmeyen, zararsız, Afganistan bağlantılı bir dizi şirketinin kurucu direktörü. Oysa bu şirketler Mir Sadık’ın güçlü bir Afgan göçmenler ağıyla bağlantılarına uzanan sürpriz bir pencereyi aralıyor.

Bu Afgan şahısların, dolayısıyla, Soğuk Savaş boyunca ABD destekli Afgan cihadının yanısıra Afganistan’ın işgaline müdahil olmuş olan üst düzey kişilerle de bağlantıları bulunuyor.

Kimi detaylar gazetecilerce belirli aralıklarla haber yapılırken hiçbiri bu detayların ürkütücü anlamını kavrayamadı.

KRALI SELAMLA
Sadık’ın şirketleri arasında konuyla en ilişkili olanı 30 Kasım 2010’da kurulan The Durand Jirga Şirketi. Şirket Ana Sözleşmesi’nde Durand Jirga’nın “yalnızca dinsel, yardımsever, eğitimsel ve bilimsel amaçlarla kurulduğu”, kuruluşun “özellikle toplumsal ve bölgesel ihtilafların çözümü konusunda arabulucu olacağı ve girişimlerde bulunacağı” belirtiliyor.

Şirket adı, İngilizler tarafından 1893’te oluşturulan, Peştun, Baluç, Özbek ve her iki tarafta yerleşik diğer etnik gruplar arasında uzanan, Afganistan ve Pakistan’ın ihtilaflı sınırı olan tarihi “Durand Hattı”na selam çakıyor.

2007 yılında ölen merhum Kral Şah, Durand Hattı’nı defalarca sorgulamış ve hatta Pakistan’ın Afgan bölgesini işgal etmesine olanak veren geçersiz bir kolonyal sınır olarak bu hattı tanımamıştı. 1973’te sona eren saltanatı boyunca, sıklıkla Durand Hattı’nı tanımayan ulusçu bir Afgan vizyonunu yücelten, Paştunistan yanlısı nutuklar attı.

Bu tam da Ömer Mateen’in babası Sadık’ın, Afgan göçmenlere yönelik yayın yapan Los Angeles ve Kaliforniya merkezli Payam-i Afgan adlı bir uydu kanalında ara sıra yayınlanan televizyon programında sahip çıktığı duruştu.

2010 yılında Mir Sadık’ın Durand Jirga’da görev yapan yöneticilerinden biri de Kasım Tarin’di. Orlando cinayetlerinin ardından Tarin bazı gazeteciler tarafından aranılarak tetikçinin babasının “tam olarak Taliban ve IŞİD karşıtı olup olmadığı” sorusu ısrarla soruldu.

“Facebook’undan herşeyine onu uzun zamandır tanırım” diyordu Sadık’ın TV programında beliriveren Tarin, “kesinlikle IŞİD ve Pakistan’ın ve kuşkusuz ISI istihbarat örgütünün karşısındadır.”

Mir Sadık Taliban’ı sıklıkla eleştirmiş ancak onu Pakistan’ın kuyusunu kazma potansiyeli olarak gördüğündeyse övgüler dizmiştir.

“Veziristan’daki kardeşlerimiz, Taliban hareketi içerisindeki savaşçı kardeşlerimiz ve ulusal Afgan Taliban’ı başkaldırıyor” diyordu bir yayında. ”İnşallah Durand Hattı meselesi yakında çözülecek.”

SADIK'IN 'ESKİ DOSTU' VE ABD-AFGAN ASKERİ ENDÜSTRİYEL KOMPLEKSİ
Ne var ki Kasım Tarin Orlando teröristinin babasının eski bir dostundan çok daha fazlasıydı. Mir Sadık’ın Durand Jirga’sının yönetiminde görev yaptığı sırada diğer yandan Afgan-Amerikan Ticaret Odasının (AACC) da yönetim kurulundaydı. 2011 yılında AACC’nin Kuzey Kaliforniya Şubesi’nde Geçici Başkanlığa, 2012’de ise kalıcı başkanlığa yükseldi.

Tarin Durand Jirga’daki direktörlük görevinden o yıl yeni görevine odaklanmak üzere istifa etti ancak Sadık ile yakın arkadaşlıklarını sürdürdüler.

Afgan-Amerikan Ticaret Odası 2002 yılında, ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesinden aylar sonra kuruldu. Esas olarak ABD-Afgan askeri kompleksi için kilit bir yerdi.

ABD Dışişleri, Ticaret Bakanlığı ve USAID tarafından parasal destek sağlanan AACC’nin yönetim kurulunda şu isimler yer alıyor: Pentagon’un eski İş ve İstikrar Faaliyetleri Görev Gücü Direktörü Albay James L. Bullion; Afganistan Yeniden Yapılandırma (SİGAR) Özel ABD eski Başmüfettişi Deniz Piyade Tümgenerali (emekli) Arnold Fields; Uluslararası Yardım ve Kalkınma’dan sorumlu Ulaştırma ve Devlet İşleri eski Şefi (2009-2014), Dışişleri Bakanlığı’na ve USAİD’e bağlı bir STK’cı olan Fejjrey Grieco; Başkan Karzai’nin Basın Sözcüsü olarak görev yapmış olan, Uluslararası İlişkiler Dairesi Başkanı ve Özel Kalemi, Büyükelçi Said Tayeb Cevad; Sovyet işgali sırasında Afgan mücahitlerin desteklenmesi yönündeki ABD stratejisinin baş mimarlarından olan Afganistan Kongresel Görev Gücü Başkanı, eski Kongre üyesi Don Ritter.

AACC’nin Linkedin profilinde Oda ile ilgili şunlara yer veriliyor:

“…Afganistan’da pazar ekonomisini savunur... ve ABD ile Afganistan arasındaki yatırım ve ticaret ilişkisinin kuvvetlenmesi için ekonomik politikaları teşvik ederek hükümet ve ticari faaliyet arasında bir bağ görevi görür.”

AACC Afganistan’da ABD’nin özel sektör yatırımı yapmasını kolaylaştırmak için düzenli olarak “ticari arabuluculuk” amaçlı konferanslar düzenler. Bu konferanslar DynCorp International, (eski Bush yönetiminin savunma bakan yardımcısı Paul Wolfowitz’in Danışmanlar Kurulu’nda görev yaptığı) SOS International LLC gibi savunma sanayii yüklenicilerinin yanısıra bir dizi özel sektör firması tarafından finanse edilmektedir.

Sadık, bir AACC üyesi değil ancak dostu Kasım Tarin Oda yönetiminde. Tarin ve Sadık ayrıca,  büyük ölçüde Tarin’in ABD-Afgan askeri endüstriyel kompleksi bağlantılarından faydalanarak Washington içerisinden bilgi alınabilecek toplantılar düzenlemek üzere lobicilik faaliyetlerinde bulunan bir Afgan göçmen grubu olan Afganistan Birlik ve Bağımsızlık Hareketi’nin parçası olarak birlikte çalıştılar.

DONALD TRUMP'TAN ZALMAY HALİLZAD'A
Orlando saldırısında Amerikalı Müslümanları suçlayan kışkırtıcı açıklamalar yapan Donald Trump ve Ted Cruz’un bizzat Ömer Mateen’in babasını çevreleyen ABD-Afgan askeri endüstriyel kompleksinin içine tıkılmış olmaları ironik olsa gerek.

2009 yılında AACC’nin Washington’da yapılan beşinci yıllık ticari arabuluculuk konferansında “Ekonomik Kalkınmada Savunma Bakanlığı ile İşbirliği” konulu bir panele Afganistan’da SİGAR’la çalışan Pentagon eski Başmüfettişi Joseph Schmitz başkanlık ediyordu.

Joseph Schmitz, Reagan’ın eski Pentagon yetkilisi Frank Gaffney tarafından yönetilen neo-muhafazakar Güvenlik Politikaları Merkezi’nde (CSP) kıdem alarak yoluna devam etti. Gaffney yakın zamanda Cumhuriyetçi başkan adayı Ted Cruz’un Ulusal Güvenlik Danışmanı’ydı. Schmitz’e gelince şu anda Cumhuriyetçilerin muhtemel başkan adayı Donald Trump’ın Dış Politika Danışmanı.

Schmitz, yanı sıra AACC yöneticisi Arnold Fields, ABD hükümetinin özel savunma şirketleriyle yaptığı şaibeli sözleşmelerdeki manidar hatalara dikkat sarfetmeme konusunda daha önce önemli ölçüde başarılı oldular.

Örneğin ABD Senatosu soruşturana dek Ömer Mateen’in çalıştığı G4S’in “adı cinayetlere, tecavüze, rüşvet ve Koalisyon karşıtı faaliyetlere karışmış” Afgan savaş ağalarına taşeron güvenlik hizmeti vermiş olduğuna dair bir iz yoktu.

ABD hükümetinin kendi genel müfettişleri hazırlayacağı yerde Senato tarafından hazırlanan raporda Talibanla olan ilişkilerini bile bile G4S’in onları istihdam ettiği anlaşılıyordu.

CSP’de Schmitz, ABD hükümetinin Taliban yanlısı aşırılıkçılarla taşeron sözleşme yapması konusundaki ilgisizliğini, Birleşik Devletler’in şeriat hukuku tarafından ele geçirilmenin eşiğinde olduğunu iddia eden tuhaf bir raporda eş yazarlık yaparak “telafi” etti.

Schmitz’in eş yazarının önceden Ulusal Güvenlik Teşkilatı’nın danışmanı Booz Allen Hamilton’da  Kıdemli Başkan Yardımcılığı yapmış olan eski CIA direktörü R. James Woolsey olması aynı ölçüde tuhaftı.

AACC’nin bu Mayıs’ta Virjinya’da yapılan 14. yıllık genel kurulunda eski Afganistan, Irak ve BM Büyükelçisi Zalmay Halilzad açılış konuşmacısı olarak davet edildi. Halilzad Soğuk Savaş (ve Soğuk Savaş sonrası Balkanlar) süresince ABD’nin Afganistan’daki İslamcı mücahit şebekelerine olan desteğinde uzun süre kilit rol üstlenen kıdemli bir Pentagon yetkilisidir. Kendisi ayrıca Bush yönetiminin Irak ve Afganistan savaşlarında önemli bir güçtü.

Halilzad’ın eşi Cheryl Benard yakın zamana dek AACC’nin yönetim kurulunda doğrudan Kasım Tarin’in çalışma arkadaşı olarak Oda’nın çalışma gruplarından birine liderlik ediyordu. Hem Halilzad’ın hem de Benard’ın o yıl ABD ve Avusturyalı otoritelerce milyonlarca dolarlık para aklama soruşturmasının bir parçası olarak soruşturulduğunun ortaya çıkması üzerine görevinden istifa etti.

BLACKWATER'DAN DYNCORP'A
Kasım Tarin’in diğer bağlantıları Ömer Mateen’in öğrencilikten yetişkinliğe geçiş sürecindeki güçlü siyasal bağlama ışık tutabilir.

Tarin diğer bir yandan da Afgan siyasetiyle ilgili birtakım kar amacı gütmeyen şirketin direktörüydü. Şirket kayıtları Kasım Tarin’i şu anda ilga edilmiş olan Uluslararası Afgan ve Baloç Derneği’nin yasal temsilcisi olarak tarif ediyor.

Şirket Tarin tarafından zaman zaman kontrol edilen diğer birkaç şirkette olduğu gibi aynı adrese kayıtlı; Tarin’in 2010’da kurup yaklaşık bir yıl çalıştırdığı Afgan Ticaret Ağı; Afganistan Birlik ve Bağımsızlık Hareketi; Afgan Uluslararası Kalkınma Şirketi; ve Vahidullah Ahmed Zai (WAZ) Grubu.

Bilhassa WAZ Group Tarin’in şirketler ağının doğasına dair önemli göstergelere sahip.  Afganistan Ticaret Bakanlığı’nda tescilli bir yakıt tedarik ve lojistik şirketi olan firmanın müşterileri arasında mevcut Afgan Hükümeti, ABD Savunma Bakanlığı, kötü nam salmış Blackwater (şu anda Academi) ve DynCorp gibi özel birkaç ABD askeri yüklenicisinin yanısıra  ABD Özel Kuvvetleri de bulunuyor.

Göstergelere bakılırsa WAZ Group Obama yönetiminin sürmekte olan gizli Afganistan işgalinin doğrudan suç ortağı durumunda. 2012’de eskiden Blackwater olarak bilinen şirket Kabul’deki ABD Özel Operasyonlar Birleşik Görev Gücü yerleşkesine lojistik destek sağlamak üzere ihaleye girmeksizin 22 milyon dolar değerinde üç yıllık sözleşme imzalamıştı.

CİHATÇILARIN AMCASI
Tarin halen bu şirketlerin resmi temsilcisi ve şirketi Elektro Imaging Systems hepsi için kayıtlı olan adres.

Afgan İş Ağı, Afgan Amerikan Ticaret Odası’nın Geçici Başkan Yardımcılığını yapan Tarin’in iş arkadaşı Hümayun Rahnoma tarafından çalıştırılıyor.

Kral Şah yönetiminde 1973 darbesine kadar Afganistan Adalet Bakanlığı yapmış olan Dr. Abdussettar Sirat’ın başkanı olduğu Afganistan Birlik ve Bağımsızlık Hareketi (UFMOA) 2012 yılında kurulan bir başka faal kar amacı gütmeyen şirket.

UFMOA Facebook sayfasında kendisini “Afganistan’ın ilk Politik Savunma ve Lobici Grubu” olarak tarif ediyor ve düzenli olarak Kabul’e Dr. Sirat öncülüğünde heyet yollayan grubun Afganistan’da siyaseten aktif olduğunu doğruluyor.

ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesinin ve yeni bir hükümet kurma çabalarının ardından Dr. Sirat, Hamid Karzai’nin  de içinde bulunduğu, potansiyel ulusal lider olarak görülen birkaç siyasal adaydan biriydi.

UFMOA’nın ana gündemi Kral Şah’ın kabul ettiği “Durand Hattı” sorunuyla, yani Afganistan’da Taliban vasıtasıyla hissedilen Pakistan nüfuzunun geri püskürtülmesi ile tutarlı.

Ancak ilk bakışta görece zararsız gibi görünebilse de Sirat’ın zamanla geliştirdiği çeşitli ilişkiler gösteriyor ki hareketin genel kaygısı gerçekte Taliban değil; aksine Pakistan’ın Taliban gibi grupları vekil güç olarak kullanmaktaki rolüyle ilgili. 

Böylece, Sirat “bağımsız” aday olarak geçmesine karşın son kralın ABD-BM destekli delegasyonunun geçici Afganistan yönetimine liderlik yapacak ilk başkan adayı olarak gösterildikten sonra muhtemel Sirat başkanlığında başkan yardımcılığı görevine aday olan, Hizb-i İslami Gulbuddin adlı terörist grubun eski bir üyesi Muhammed Amin Vakad ile birleşik ittifak yaptı.

Hizb-i İslami Gulbuddin Afganistan’da 1975 yılında Sovyet işgaline karşı savaşmak üzere kurulan aşırı islamcı bir mücahit grup. Kurucusu ve lideri Gulbuddin Hikmetyar ABD tarafından atanmış global bir terörist. Soğuk Savaş boyunca Hikmetyar’ın Hizb-i İslami’si CIA’den, Pakistan İstihbaratı ISI’dan ve Suudi İstihbaratı’ndan büyük çapta destek görürken Usame Bin Ladin’le de yakın çalıştı.

Sovyet askerlerinden çok daha fazla Afgan mücahit öldürdüğüne inanılan Hizb-i İslami ile çalışma istekliliği, Afgan direnişinin fonlanmasına olanak sağlamak için Suudi Arabistan’da üst düzey bir mevkide çalışmış olan Sirat’ın kendi kişisel özgeçmişinden ileri geliyor.

1975’ten 1999 yılına kadar Sirat, Riyad’taki Ümmü’l-Kura Üniversitesi’nde İslam Araştırmaları Profesörüydü. Bununla beraber Suudi Kralı’nın Özel Danışmanıydı. Afganistan Vahdet-i Milliye-i Akvam (Afganistan Ulusal Aşiretler Birliği) direktörü Alhaj Nasrullah Barekzai’ye göre:

“Sirat, tüm (mücahit) liderler onun topladığı paraya ve fonlara güvendiği için cihadın amcası olarak adlandırılırdı. Bu ünvan ona Muhammed Nebi Muhammedi tarafından verildi.”

Maulana Muhammed Nebi Muhammedi, SSCB’nin Afganistan’dan çıkarılması için ABD tarafından Suudiler aracılığıyla desteklenen önemli bir geleneksel islamcı hareket olan İslami İnkılap Hareketi’nin lideriydi. 1992’den 1996 yılına kadar mücahit hükümette Afganistan Başkan Yardımcısı olarak görev yaparak mücahit hareketinde genişçe bir alanda merkezi bir rol oynadı.

“Suudi Arabistan ve İran: Dost mu Düşman mı” kitabının yazarı, dış ilişkiler bilim insanı Banafsheh Keynoush her ne kadar Muhammed’i “ılımlı” olarak değerlendirse de onun “Taliban lideri olacak nicelerinin yetiştirilmesine yardımcı olduğunu” belirtiyor. (s.111)

Taliban 1996’da Afganistan’ın büyük kısmını ele geçirdiğinde Muhammedi hareketle iyi ilişkilerini sürdürmeye devam etti. Molla Ömer de dahil olmak üzere hareketin liderlerinin çoğu Muhammedi’nin öğrencisi olmuştu.

Sirat aynı zamanda evliliği vasıtasıyla Taliban’a muhalif Afgan savaş ağalarından oluşan Kuzey İttifakı sözcüsü Yunus Kanuni ile de bağlantılı. Başlangıçta ABD-BM ikilisinin konuya bakışı Kuzey İttifakı’yla Taliban’a muhalif diğer aşiret hiziplerini birleştirecek olan Sirat’ı bir geçiş hükümetinin başına getirmek yönündeydi.

Ancak ülkedeki en eski insani ve politik örgüt olan Afganistan Devrimci Kadınlar Birliği’ne (RAWA) göre ABD ve BM’nin yeni aday gösterilen Abdussettar Sirat rejimine bahşettiği meşruiyet parıltısı ikiyüzlüceydi. RAWA’dan Tahmeena Faryal’a göre:

 “…kuşkusuz Taliban gibi Kuzey İttifakı’nın da eline aziz halkımızın kanı bulaşmıştır... özellikle 1992’den 1996 yılına kadar bu güçler kadınlara tecavüz ederek, işkence ederek, kaçırarak ve onları evliliğe zorlayarak gaddar bir savaş yürüttüler.”

Sirat nihayetinde, iddia edildiğine göre yeni hükümetin etnik dengesi konusundaki endişelerden dolayı ve onun zaferinin mümkün görünmemesi üzerine, 2001’de ABD’nin arabuluculuk ettiği  geçiş sürecinde adaylıktan çekilmesi yönünde ABD tarafından baskılandı. Hareket ABD’nin önerdiği bir seçenek olarak daha karizmatik (ve yozlaşmış) bir figür olan Hamid Karzai’nin devreye girmesine izin verdi.

CİHATÇILARIN HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAYAN AMCASI
Sirat ve onun kral taraftarı refikleri (Ömer Mateen’in babası ve onun dostu Tarin de dahil olmak üzere) başta Karzai’nin geçici hükümetini coşkuyla kucaklamıştı, seçimlerin hileli ya da hatalı olduğuna dair güvenilir iddiaların ortasında önlenmesi güç çöküşü, ABD destekli rejime ve genel olarak Afganistan’daki ABD politikasına dönük eleştirileri iyiden iyiye körükledi.

Afganistan’ın 2004’te yapılan  ilk ulusal seçimine hile karıştığına dair önemli kanıtlar vardı. Sirat, oylamanın ortasında zorbalıkla yapılan seçimlerden çekilen 15 başkan adayı arasındaydı. “Bugün yapılan seçimler meşru değildir. Durdurulmazsa sonuçlarını tanımayız” diyordu Sirat o dönem. “Bu oylama hilelidir ve buradan çıkan herhangi bir hükümet gayrimeşrudur.”

Karzai’nin yerinin sonuç olarak Eşref Gani’nin başkanlığı ile doldurulması bu yüzden olası bir olumlu adım ihtimali olmasına karşı temkinli de olsa kabul gördü, ancak süregiden yozlaşma iddiaları Sirat çevresindeki göçmen Afgan topluluğunda yeniden hayal kırıklığı oluşmasına yol açtı.

Sonu gelmeyen, talihsiz, demokrasi karşıtı bir müdahale tarzı olarak algılanan ABD politikasına karşı giderek artmakta olan olan bu hayal kırıklığı Sirat’ın Fransız düşünce kuruluşu the Foundation for Strategic Research’ün ev sahipliği yaptığı, 2012 yılında gerçekleştirilen Paris görüşmelerine katılmasına yol açtı. Sirat hem Taliban’ı hem de Hikmetyar’ı temsil eden delegelerle bizzat görüşmelerde bulundu.

Ömer Mateen’in babası Mir Sadık ve Abdussettar etrafındaki diğer göçmenlerin görüşü, ABD destekli Eşref Gani rejiminin işlevsiz doğası sebebiyle daha “meşru” bir hükümetin kurulması için yeni bir geçiş sürecinin yeniden canlandırılması adına bir İslam-i Şura’ nın (aşiret liderlerinden oluşan geleneksel büyük bir Afgan meclisi) toplanması gerektiği yönündeydi.

“Meşru” ifadesi Pakistan karşıtı Afgan milliyetçiliğine daha da odaklanmış ve Durand Hattı meselesinde tavizsiz bir pozisyon almış bir hükümete işaret ediyor.

Buradan Mir Sadık’ın başkanlığa adaylığını koymak gibi belli siyasal özlemleri olduğu anlaşılıyor.

OMAR MATEEN'İN BABASI KIDEMLİ ABD VE İNGİLİZ HÜKÜMETİ YETKİLİLERİYLE BULUŞTU
Bu soruşturma Ömer Mateen’in yetiştirilme tarzının kültürel bağlamının kavranması konusuna da epey açıklık getiriyor. Çok saygı duyduğu babası yalnızca Afganistan’da eski bir mücahit değildi, aynı zamanda “cihadın amcası” Abdussettar Sirat’ın UFMOA’sının da aktif bir üyesiydi.

Mir Sadık’ın Facebook profilinden ve yine UFMOA’nın Facebook sayfasından elde edilen fotoğraflar gösteriyor ki; Kasım Tarin ve Sirat ile bağlantısı ona ABD’nin kıdemli siyasal figürlerine ulaşma konusunda genişçe bir alan açtı. Birçok fotoğrafta Sadık’ın UFMOA’nın Washington’da lobicilik yapan temsilciliklerinin bir üyesi olduğu görülüyor.

Fotoğraflar Sadık’ın geçtiğimiz birkaç yılda kıdemli ABD hükümeti yetkilileriyle Kongrelerde, ABD Dışişleri’nde ve Washington’daki İngiliz büyükelçiliğinde (en son Nisan 2016’da) biraraya gelebilmiş olduğunu gösteriyor.

Sadık bu toplantılarda hangi hükümet yetkilileriyle ve neden görüştüğü konusuna açıklık getirmekten kaçındı.

The Daily Mail, ABD hükümetinin Soğuk Savaşta Afgan mücahitlere verdiği destekte önemli bir rol oynayan yaman Cumhuriyetçi Dana Rohrabacher gibi üst düzey Kongresel figürlerle Mir Sadık’ı birlikte gösteren bu fotoğrafların bir kısmını yayınladı. Aşağıda yalnızca INSURGE INTELLIGENCE tarafından erişilen, UFMOA’nın Kongresel bir lobicilik etkinliğinden muhtelif fotoğraflar yer alıyor:


Abdussettar “cihadın amcası” Sirat (solda) Cumhuriyetçi temsilciler Dana Rohrabacher (ortada) ve Ed Royce (sağda) Kongre’de UFMOA etkinliğinde konuşurken

Daily Mail’de daha önce yayınlanan (hemen yok edilen) bir makalede yer alan fotoğrafta Mir Sadık Abdussettar’ın yanında UFMOA toplantısının bir parçası olarak poz verirken görülebiliyor.


Abdussettar “cihadın amcası” Sirat (soldan ikinci), sağ yanında Ömer Mateen’in babası Mir Sadık Mateen

Burada yayınlanan diğer birçok önemli fotoğraf Mir Sadık’ın Sirat ve Tarin’le yürüttüğü işler nedeniyle Washington hükümet yetkilileriyle yaptığı görüşmelerin boyutu konusunda soru işaretlerinin yükselmesine sebep oluyor.

Aşağıda yer alan 15 Haziran 2015 tarihli fotoğraflarda Mir Sadık Washington’da İngiliz Büyükelçiliğinin bir toplantısına katılırken görülebiliyor. İlkinde kendisine iki İngiliz subayı eşlik ederken yanında eşiyle birlikte poz veren subay ise İngiliz Savunma Bakanlığı askeri ateşesi olarak tarif ediliyor.


Mir Sadık Mateen (sağdan ikinci) Washingon’ta İngiliz büyükelçiliğinin ev sahipliği yaptığı etkinlikte iki İngiliz Savunma Bakanlığı Personeli ile birlikte

Şimdiki İngiliz Savunma Ateşesi, Bakan Steve McCarthy ile çalışan Tümgeneral Richard Cripwell (Sadık Mateen’in yanındaki kişiler bunların hiçbiri değil).

Şayet Mir Sadık’ın tarifinde doğru bir yan varsa kimliği belirlenmeyen bu iki kişi henüz bağımsız kaynaklarca doğrulanmasa da İngiliz büyükelçiliğinin Savunma Bakanlığı personeli olmalı. Washington’daki İngiliz büyükelçiliği bu fotoğraf üzerine herhangi bir yorum yapmadı.

Bir başka fotoğrafta Mir Sadık’ı ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Orta Avrupa İşleri Dairesi Müdür Yardımcısı olarak tanıtılan isimsiz biriyle poz veriyor.


Ömer Mateen’in babası (solda) kimliği belirsiz bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisiyle (sağda) INSURGE INTELLIGENCE Birleşik Devlet yetkilisinin adının Henri Martin McDowell olduğuna işaret eden bilgilere ulaştı, ancak bu henüz bağımsız kaynaklarca doğrulanmadı.

Görevi konusunda kamuya açık herhangi bir resmi bulunmadığına göre ABD hükümeti açısından hassas bir pozisyonu varmış gibi duruyor.

INSURGE INTELLIGENCE, bununla birlikte, Orta Avrupa İşleri Dairesi (Dışişleri Bakanlığı’na bağlı, Müsteşar Victoria Nuland’ın başkanlık ettiği Avrupa ve Avrasya İşleri Bürosu’nda bir daire) Müdür Yardımcısı’nın Henri Martin McDowell olduğunu doğrulayabildi.

McDowell bundan önce (2013-2014) Dışişleri Bakanlığı’nda Siyasal İşler Müsteşarı Özel Yardımcısı’ydı.

Bununla birlikte, Dışişleri Bakanlığı’nda McDowell’ın görevinin ne olduğuna dair kamuya açıklanan bir bilgi yok.

Washington İngiliz Büyükelçiliği’nin üst düzey savunma ve dışişleri personeliyle buluşan  Mir Sadık’ın 2015’te yapılan etkinliğe katılımı konusunda yorum yapması istendi ve misafir listesi talep edildi ancak büyükelçilik yanıtlamadı.

UMFOA’nın Facebook sayfasında 2013 tarihli bir diğer fotoğrafta Kasım Tarin ve diğer UMFOA üyelerine bir toplantıda Başkan Yardımcısı Joe Biden ile buluşacakları söyleniyordu.


Mir Sadık’ın UFMOA’daki eski dostu ve iş arkadaşı Kasım Tarin (ortada) isimsiz bir toplantıda. Orijinal manşet UFMOA delegelerinin daha sonra Başkan Yardımcısı Joe Biden  ile buluşacağını iddia ediyor. Bu iddia bağımsız kaynaklarca güçlendirilmemiştir.

Kısacası, Ömer Mateen’in babası, Soğuk Savaş süresince ABD destekli Afgan cihadının kalıntısı olmaktan ziyade 11 Eylül sonrası ABD-Afgan askeri endüstriyel kompleksinde  kilit rol oynayan, olağanüstü nüfuza sahip bir Afgan göçmenler ağının parçasıydı.

Peki tüm bunların Mir Sadık’ın oğlunun aşırılıkçı, homofobik bir teröriste dönüşmesi gerçeğiyle ne tür bir ilişkisi bulunuyor?

OMAR MATEEN: HOMOFOBİK BİR MÜCAHİDİN GEY OĞLU MU?
Mir Sadık oğlunun eylemlerini “terör eylemi” olarak mahkum etse de saldırının ardından yaygın bir şekilde dolaşıma giren bir videoda eşcinselliğin “yalnızca Allah tarafından cezalandırılabilir” bir günah olduğunu belirtiyordu.

Ömer Mateen, görgü tanıkları ve yakınlarına göre aşağı yukarı üç yıldır, gey telefon uygulamalarını düzenli olarak kullanarak onlarca defa Pulse gece klübüne gidip içmişti.

Sayısız kaynak ve eski arkadaşları onu LGBT barlarına düzenli olarak giden ve en az 2006 yılından bu yana ısrarla gey bir ilişki arzulayan biri olarak tarifliyor. Mir Sadık’ın oğlu görünüşe göre, özellikle muhafazakar yetiştirilme tarzı bağlamında, cinselliğiyle derin çatışma içerisindeydi.

The Mirror’a verdiği bir röportajda Mir Sadık hararetli bir şekilde oğlunun tam da yetiştirilme tarzından dolayı gey olamayacağını, onun “normal” bir aile erkeği olduğunu savunuyordu:

“Onun eşcinsel olmasına imkan yok, zira bu şekilde terbiye almadı. Gey olduğunu kabul etmiyorum.”

Ömer Mateen katliamdan bir gün öncesi de dahil olmak üzere akrabalarını düzenli olarak ziyaret ediyor ve onlara saygı ve hürmetle yaklaşıyordu. Babasının özgeçmişinden ve politik aktivistliğinden açıkça haberdardı, ki göçmen topluluğunda bu sır değildi.

Bu yüzden Mir Sadık’ın bir yandan titizlikle Pakistan destekli terörizmi mahkum ederek ve nadiren de Taliban’ı methederek kendini ABD hükümetine ısrarlı sevdirme çabalarına da bir nebze aşinaydı.

Ancak genel olarak babasıyla ilişkisi çatışmalıydı. Gey arkadaşlarıyla yapılan görüşmeler Ömer Mateen’in eski mücahit babasının inanç ve uygulamalarına karşı derinleşmiş bir kin gütmekte olduğunu ortaya koyuyor.

“Bu insanların bir kısmı barın dışında bir öpücükten fazlasını yapardı” diyor Pulse müdavimlerinden Ty Smith. “O (Ömer Mateen) sözümona kendisini buna sürükleyen insanlarla partide eğleniyordu.”

Smith’in partneri Chris Callen Mateen hakkında şunları söylüyordu:

“Cidden çok fazla sarhoş olurdu. Evdeyken, eşi ya da ailesiyleyken içemezdi. Babası çok katıydı. Bundan şikayet ederdi.”

Ancak Mateen yine de dini inancı konusunda fazlasıyla duyarlıydı. Callen’a göre arkadaşlarından biri dinle ilgili şaka yaptığında:

“Bıçağını çekerek eğer onunla bir daha uğraşırsa sonuçlarına katlanacağını söylerdi.”

Ömer Mateen’in gerçekten Afgan mücahitlerden birinin gey oğlu olması babasının aşırı muhafazakar dini görüşlerini kendi cinsel kimliği ile bağdaştıramamasını anlaşılır kılıyor.

Mateen babasının politik görüş ve eylemleriyle de çatışma halinde miydi?

Ömer Mateen’in düzenli olarak içtiğini ve gece klüplerine gittiğini kabul eden eski eşi Sitora Yusifiy’e göre:

“İçinde babasına sözünü dahi edemediği farklı bir yan barındırıyordu.”

2007 sonrası kurumsal olarak homofobik olan G4S’te silahlı güvenlik görevlisi olarak çalıştığı süre içerisinde Ömer Mateen’in kimlik mücadelesi, çatışmalı cinsel kimliğini baskıladığı bir çifte hayat şeklinde durmadan kendini dışavurdu. Böyle yaptıkça da kendisi gittikçe ayrımcı şiddeti bir çıkış olarak kullanmaya başladı (eski eşine uyguladığı şiddet, gündelik homofobi, siyah insanlara ve Yahudilere yönelik şiddet tehditleri ve kadınlara dönük abartılı teşhir içeren bir ilgi)

Gizli bir homoseksüelin böylesine saldırganca homofobik davranıyor olması, gey düşmanlığının genellikle benzer cinsel tutkuların taşındığına işaret ettiğine ve homofobik, otoriter aileler tarafından bu durumun kızıştırılabildiğine dair bilimsel bulgu ile tutarlıdır.

Peki aile yalnızca otoriter olmakla kalmayıp aynı zamanda ABD himayesi altında muhtemelen iki yüzlüce politik egemenlik özlemleriyle dolup taşan, ABD destekli Afgan cihadının emektar, homofobik Soğuk Savaş fedaisi ise?

İslamcı aşırılıkçı haline gelen batılı yurttaşların radikalleşme süreci üzerine yapılan çalışmaların ortak çıkarımlarından biri şu ki; ümitsizlik, günah ve ahlaksızlık dolu bir yaşamdan kurtulmak için son çare olarak cihat yoluyla şehit olacakları vaadine sarılıyorlar.

Aşırı şiddet yüklü cihat ağır bir içsel kimlik krizinin çözümlenmesi için kullanılan bir mekanizma haline geliyor. Belki de bu krizin en kritik özelliği, İslam’ın (dar, indirgemeci bir tarzda yorumlayarak)  lanetlediği kişinin aynı ölçüde toplumun genelinden de dışlanacağı inanışı karşısında özsaygının yitirilmesidir.

IŞİD gibi grupların basit, kökten-dinci teolojisine göre tünelin ucundaki tek ışık mücahit olmaktır.

Zalimce bir kurtuluş yolu olarak sonunda IŞİD’e bağlılık yemini ettiği Orlando katliamı Ömer Mateen için son perde miydi? Kendi eşcinsel kimliğini yaptığı katliamla şehitliğe ulaşmış bir mücahit olarak baskılayan Ömer Mateen babasının izinden mi gidiyordu? Ömer Mateen’in son eylemi babasının bugüne kadar hiç olamadığı kadar iyi bir mücahit olduğunu ispatlayarak psikolojik bir öne geçme çabasıyla ona başkaldırma eylemi miydi?

Bu sorunun asla net bir cevabı olamayacağı gibi, açık olan bir şey var ki o da Ömer Mateen’i kısmen aşağılık eylemlerini gerçekleştirmeye sürükleyen içsel ideolojik çatışma çok özgün bir bağlamdan türemiştir.

Aşırı muhafazakar eski bir Afgan mücahidi tarafından yetiştirilen Ömer Mateen iki gücün ölümcül çarpışmasının bir ürünüydü: ilki ABD’nin Afganistan politikasıyla giderek daha fazla hayal kırıklığına uğramış, ancak bununla çelişik olarak  asalak bir şekilde 11 Eylül sonrası Afgan askeri-endüstriyel kompleksi üzerinden bu korkunç politikadan yarar sağlayan Soğuk Savaş döneminden kalma bir Afgan cihatçı ağı; ikincisiyse Ömer Mateen’in içinde büyüdüğü liberal Amerikan kültür.

Kendi cinselliğiyle gitgide daha fazla endişe dolu bir mücadeleye girmesiyle birarada düşünüldüğünde eski bir mücahidin oğlu olan Mateen’in babasından aldığı mirasın, onun IŞİD gibi bir grubun indirgemeci ideolojik desiselerine karşı eşsiz bir duyarlılığa sahip olmasına yol açtığı konusunda söz konusu çarpışmadan ufak da olsa şüphe duyulabilir.

Hiç şüphe duyulamayacak tek şey var ki o da; Soğuk Savaş’ın ve 11 Eylül sonrasının “terörle mücadelesinin” bir başka nakaratı olan Orlando katliamının ABD’nin Afganistan’daki 37 yıllık askeri müdahalesinden yankılanan bir dehşet olduğudur.