ABD’li İslamcı Türkiye’de: Katil, meczup, ‘ideolog’

Uluslararası gericiliğin merkezlerinden birisi haline gelen Türkiye’nin meczup bir katile de ev sahipliği yaptığı ortaya çıktı. Sonradan olma Müslüman bir ABD’li, Türkiye’de ‘teori” yaparak Mısırlı gençleri şiddet eylemlerine çağırıyor.

Erman Çete

Mısır’ın Kuesna kentinde bulunan dünyaca ünlü fast-food tekeli KFC’de çalışan 18 yaşındaki Bula Fevzi için 5 Şubat normal bir gün gibi görünüyordu. Liseyi yeni bitiren Fevzi, yaşıtları gibi ailesine yardım için genç yaşında işe başlamak zorunda kalmıştı. Gemç emekçi, sabah saatlerinde restorandaki işini bitirmek üzereyken, bir motosikletli yanaşarak ona doğru ateş açmaya başladı. Silah seslerini, molotof kokteylleri izledi. İkinci katta kapana kısılan Fevzi’nin kaçma şansı olmadı. Yanarak can verdi.

Bu senenin başından itibaren, Mısır hükümeti ile Müslüman Kardeşler bağlantılı İslamcılar arasındaki savaşın yeni alanı uluslararası tekeller, yabancı bankalar ve telefon şirketleri oldu. Birçok kez, yabancı tekellere çeşitli saldırılarda bulunuldu. Saldırıyı yapan, bu zamana kadar adı pek duyulmamış “Halk Direniş Hareketi”ydi.

Peki, bu grup neden uluslararası tekelleri hedef olarak seçiyor? Neden İslamcılar, KFC’ye saldırmakla Abdülfettah Sisi yönetimini düşürebileceklerini düşünüyor?

Şaşırtıcı ama, bunu anlamak için 43 yaşındaki ABD’li bir “şeyh”in izini sürmemiz gerekecek.

İSLAM'A GEÇİŞ VE ŞİDDET
43 yaşındaki kahramanımızın adı, Şehid King Bolsen. Foreign Policy’den Mokhtar Awad ile Samuel Tadros’un makalesine göre, 1971 yılında Colorado’da doğan Bolsen, annesi tarafından koyu bir Katolik olarak yetiştirildi. Babası ise 1983 yılında, senaristlik kariyerinin peşinden koşarak ailesini terk etti. Ailesinin sonradan söylediğine göre, genç yaşlarında bile Bolsen, sosyal adaletsizlik ve ABD’deki zengin ile yoksul arasındaki uçurumdan rahatsızdı. Müstakbel Müslüman, yerel kütüphaneye giderek saatlerini Gandhi ile Martin Luther King okuyarak geçiriyordu.

Üniversite yıllarında Malcolm X ile tanışan Bolsen 1997 yılında Müslüman oldu.

Bolsen’in gittiği camideki bir Pakistanlı, gence yeni bir isim önerdi: İlk ismi “Şehid” olacaktı; ikinci ismi Martin Luther King’den dolayı “King”; üçüncüsü, Bolsen ise, annesinin kızlık soyadıydı. Bolsen, King ismini kullanmayı, Martin Luther King’in şiddet karşıtı görüşleri nedeniyle, daha sonra bırakacaktı.

İSLAMÎ ÜTOPYANIN SONU VE DEPRESYON
Bu sıralarda anti-kapitalist görüşleriyle İslamcılığı birleştirmeye başlayan Bolsen, 1997 yılında evlendiği Gazzeli eşiyle birlikte, 2001 yılında Michigan’a taşındı. Niyeti, buradaki Müslüman cemaati arasında yaşamaktı. 2003 yılında ABD’de yaşamak onu mutsuz ediyordu. Hatta FBI tarafından takip edildiğini düşünüyordu. Çocuklarının Müslüman bir ülkede büyümesini istiyordu. Bu nedenle Mart ayında eşini ve üç çocuğunu yanına alarak Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) göçtü.

Emirlikler’deki hayatı ilk başlarda iyiydi. Burada bir villa kiraladı ve bir internet kafe açtı. Ancak kısa bir süre sonra işinde battı ve paralar suyunu çekmeye başladı. Bolsen kendisine iş bulamadığı için eşi tercümanlık yapmaya başladı, çocuklar devlet okuluna verildi, aile villadan küçük bir apartman dairesine taşınmak zorunda kaldı. Ayrıca BAE’deki yaşam da onu hayalkırıklığına uğratmıştı; kozmopolit Dubai, idealindeki İslami ütopyaya pek uymuyordu. Hayatın giderek zorlaşması King’in sağlığını da bozdu: sürekli baş ağrısı, depresyon ve uykusuzlukla boğuşuyordu.

CİNAYET ZAMANI
2006 yılında Bolsen, sosyal medyada bir profil açtı. Ancak bu profil, onun değil de hizmetçisininmiş gibi görünüyordu. Profildeki sözümona hizmetçi, efendisinin Dubai’de yaşayan Ortadoğulu bir kadın olduğunu ve Avrupalı bir erkekle cinsel birliktelik aradığını söylüyordu. Alman bir mühendis, Martin Herbert Steiner, daha yeni Singapur’dan Dubai’ye taşınmıştı. Kendini yalnız hissediyordu ve hizmetçi sandığı profille bağlantı kurdu. E-postalar atıldı, karşılıklı telefonlar verildi ve “hizmetçi” ile mühendis buluşmaya karar verdi. O sıra, Bolsen’in eşi ve çocukları Gazze’deydi.

Bolsen, polise verdiği ifadede, Steiner’i “günahkar bir yol izlemesi” nedeniyle yalnızca utandırmayı amaçladığını söylemişti. Evde neler yaşandığı hala belirsizliğini koruyor; ancak King, mühendisi öldürmeyi istemediğini söylüyordu. Ancak gerçek hizmetçi, Bolsen’in cinayeti işledikten sonra kendisine gelerek, “Endişelenme. Bir kafir ölünce Allahuekber de” sözlerini sarf ettiğini iddia etti.

Ertesi gün, Bolsen Steiner’in kredi kartını kullanarak 20 bin dolarlık elektronik eşya satn aldı. Cesedi ise bir çantaya sığdırarak, Steiner’in pasaportuyla Umman’a gitmeyi planladı, yolda bu planından vazgeçti. Cesedi bir yol kenarına gömdü, üzerini çöple örttü ve Şarca’ya geri döndü. Ertesi 10 gün hiçbir şey olmadı. Ancak güvenlik kameraları Bolsen’i tespit etti ve Bolsen gözaltına alındı. Daha sonra katil, polisleri cesedi sakladığı yere götürdü. En sonunda Bolsen, 2007 yılında ölüm cezasına çarptırıldı.

SERBEST BIRAKILIŞ VE TÜRKİYE
Bolsen, maktülün ailesine, BAE’de yasal olarak “kan parası” ödeyerek özgürlüğüne kavuşmayı denedi. Bunu ilk seferinde başaramadı. O sıralar, BAE yerel medyasında değişik hikayeler ortaya atıldı: ABD’li İslamcı, aslında sosyal medyada eşcinsel numarası yapıyordu; BAE’ye sahte İngiliz pasaportuyla girmişti; ikinci bir kadınla evlenmişti; kadın pazarlama işinden gelen parayla El Kaide’yi finanse ediyordu vesaire, vesaire… Bolsen ise bu sırada cezaevinde imam oluyor ve kendi gibi idam cezasına çarptırılan mahkumlar arasında “Kuran okuma yarışmaları” düzenliyordu.

2013 yılının Ekim ayında, Bolsen 55 bin dolar kan parası ödedi ve serbest bırakılarak sınırdışı edildi. Bolsen sınırdışı edilince gittiği ülke ise bizi bir hayli ilgilendiriyor: Türkiye!

Katil ve meczup İslamcı, Türkiye’ye gelerek Facebook hesabından önceleri pek dikkat çekmeyen iletiler paylaşmaya başladı. Ancak “King”in yükselişi, tanınmış Mısırlı Selefi Mahmud Fethi’nin onun görüşlerini övmesiyle başladı. İkilinin nasıl tanıştıkları meçhul; ancak Türkiye’de aynı apartman dairesini paylaştıklarını söyleniyor.

MISIRLI GENÇLERE ÇAĞRI
“Devrimci bir Selefi” olan Fethi, Mısır’daki “Fazilet Partisi”nin kurucusu. Fazilet, 2011’de Mübarek’in devrilmesinden sonra kurulan ilk Selefi parti. Önceleri Kahireli bir şeyh tarafından desteklenen parti, daha sonra aynı şeyh tarafından “aşırı” bulunarak reddedildi. 2012 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Fazilet Partisi, Şeyh Hazm Salih Ebu İslamil isimli İslamcı ismi desteklemişti.

Fethi, 2013 yılında Muhammed Mursi’nin askeri darbeyle devrilmesinin ardından Türkiye’ye kaçtı. Mısırlı Selefi, Türkiye’den Mısır polisine ve askere saldırı çağrısı yapmaya başladı. Fethi ile Bolsen kendilerini böylece, arkalarında çok sayıda takipçi ile bir arada buldular. Fethi’nin ultra-Selefi düşünceleri, Bolsen’in “neoliberalizme karşı” stratejisiyle birleşiyordu.

2014 yılının Mayıs ayında yapılan bir röportajda, Bolsen, “Küresel Saldırganlık Karşıtı Mücadele” isimli bir grubun “baş analisti” olarak tanıtılıyordu. ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra kurulan bu örgüte, Sefer el-Havali isimli bir Suudi şeyhi liderlik ediyordu. Örgütün üyeleri arasında tanınmış Kuveytli Selefi Hakim el-Muteyri gibi isimler de vardı. Ancak örgütün esas motor gücü, 2013 yılında ABD tarafından “küresel terörizmin finansörü” ilan edilen Katarlı Abdülrahman el-Naimi’ydi. Örgüt, ABD’nin Irak işgaline karşı çıkarken, sonraları Maliki yönetimi ve El Kaide’ye hedefe yerleştiren Harit el-Dari ve Irak’taki Sünni gruplara verdiği destekle biliniyordu.

Bolsen, açıkça, Mısır devletine bağlı kurumlar yerine uluslararası tekellere saldırıyı teşvik ediyordu. Ona göre Sisi’nin arkasında bu şirketler vardı; bu nedenle İslamcılar Sisi’nin arkasında güçleri, ona destekten caydırmak durumundaydı.

'ANTİ-KAPİTALİST' İSLAM
Bolsen’e göre, İslam, neo-liberal iktidar yapısının yegane düşmanıydı ve İslami bir düzen kurulacaksa, bunun birinci şartı, neo-liberal düzenden bağımsızlıktı.”Küfür temelli kapitalizm” dininin yayıldığını savunan Bolsen, buna İslam’ın tektanrıcılığıyla yanıt verilmesi gerektiğini söylüyordu. “Mısır,” diyordu Bolsen, “neo-liberal bir haçlı ordusu tarafından işgal edilmiştir.”

Bolsen gibi bir katil ve meczubun fikirlerinin Mısırlı genç İslamcılar arasında yaygınlık kazanmasının ise, bu ülkedeki İslamcı hareketin Sisi karşısındaki çıkışsızlığına bağlamak mümkün. “Devrimci Selefilik” denen akımın önceki iki lideri de, ya doğal nedenlerle öldü ya da Mursi’ye deviren darbe yönetimi tarafında hapsedildi. “Kitle Selefizmi”, bu koşullar altında bir tür “narodnik terör”e evrilmiş durumda. Tabii Bolsen, bir şerh de düşüyor: “Devrimcilere” yönelik yazdığı bir Facebook iletisinde, “Devrimciler, darbe ile işbirliğinin şirketler için kötü bir şey olduğunu kanıtlayabilir” diyor. Bolsen, köklü bir değişimden ziyade, “maliyet hesabı” yapıyor.

Öte yandan, Mısırlı Müslüman Kardeşler üyelerinin Türkiye’den yaptığı şiddet çağrılarının yanına, bir de ABD’li bir katil İslamcı’nın eklenmesi de AKP’nin ülkeyi getirdiği yere dair çok şey söylüyor.


* soL Dergisi'nin 8-14 Mart 2015 tarihli 31. sayısında yayımlanmıştır.