ABD'de seçim yarışında sosyalizmin sesi de var!

"Sosyalizm ve Özgürlük Partisi, seçimlere sosyalist adaylarla katılıyor. Sosyalizm yolunda bu sene çok sayıda kişiden, özellikle gençlerden çok olumlu tepkiler aldık. Kapitalizmin ekonomik ve sosyal krizleri çözemeyeceğini, aksine bu krizlerin sebebi olduğunu fark eden milyonlarca kişi var. Sosyalizmi savunmaktan heyecan duyuyoruz.”

Çeviri: Ezgi Göksu

Komünist Parti Uluslararası İlişkiler Bürosu, ABD Başkanlık seçimlerinde Sosyalizm ve Özgürlük Partisi’nin (PSL) başkan adayı olan Gloria La Riva ile artan protestolara, başkanlık seçimlerine ve ABD işçi sınıfına ilişkin bir röportaj gerçekleştirdi. Boyun Eğme dergisinin 45. sayısında yayımlanan bu röportajı soL okurlarıyla paylaşıyoruzç


Son dönemde Afrika kökenli Amerikan vatandaşlarının polis tarafından öldürülmesini protesto etmek için yapılan gösterileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Protestolar ne ölçüde yayıldı? Kitlesel gösteriler miydi ve sınıfsal bir karakter taşıyor muydu?
Son yıllarda ABD’de siyah veya Latin kökenli gençlerin polis tarafından katledilmesini protesto etmek için giderek artan sayıda eylem yapılıyor. Bu eylemlerin, özellikle siyah ve Latin kökenli gençler ele alındığında, emekçi karakteri ağır basıyor, ayrıca emekçi sınıftan beyazlar da büyük sayılarla bu eylemlere katılıyor. Kamuoyu farkındalığı ve öfke, hem ulusal hem de uluslararası bazda, çoğunlukla videolar ve sosyal medya paylaşımları, daha da önemlisi, kitlesel gösteriler ve isyanlar üzerinden şekilleniyor.

Protestolar ve kamuoyu farkındalığı 1 Ocak 2009’da genç Afro-Amerikalı Oscar Grant’ın polis memuru Johannes Mehserle tarafından öldürülmesi ile başladı. İlgili video, yüz binlerce kişiye ulaştı. Mehserle’nin cezalandırılması için binlerce kişilik protestolar düzenlendi. Kendisine son derece kısa bir ceza, 10 aylık hapis cezası verildi, ancak bu ABD tarihinde bir polisin ceza aldığı çok az sayıda vakadan biri oldu.

Ferguson ise bir dönüm noktasıydı. Amerika’ya, Afro-Amerikan gençliğinin polis tarafından katledilmesinin artık görmezden gelinemeyeceğini gösterdi. Protestolarda çok çeşitli gruplardan, özellikle emekçi sınıflardan birçok kişi bir araya geldi. O gün, vali Jay Nixon’ın sıkıyönetim ilan etmesine rağmen halk gösterilerine devam etti. Direniş o haftalarda dünya çapında yankı uyandırdı.

Ferguson olayının federal soruşturması sırasında ortaya çıkan bir durum var: St. Louis’deki 90 şehirde çok sayıda siyah vatandaş hakkında ya yakalama kararı çıkarılmış, ya bir süre cezaevinde kalmış, ya da otopark ücretini ödememek gibi basit sebeplerle cezalandırılarak hapis cezasıyla tehdit edilmiş durumdaydı. Siyahlara uygulanan para cezaları St. Louis bütçesinin %40’ını oluşturuyor, yalnızca 2013’te 60 milyon doları buluyordu. Belediyeleri finanse etmek için siyah vatandaşların ırk ayrımcılığına tabi tutularak cezalandırılması vakaları Kuzey ve Güney ABD’de bir hayli yaygın. Afro-Amerikanların polis tarafından durdurulmaları bile ölümlerine neden olabiliyor. Philando Castile, 2002’den itibaren 52 kez polis tarafından sudan sebeplerle durdurulmuş ve sonunda öldürülmüştü. Temmuzun ilk haftalarında Minnesota’da Philando Castile’in, Baton Rouge’da Alton Sterling’in öldürülmesi büyük protesto gösterilerine sebep oldu.

Şikago’da 2000’den beri polisin 702 kere kurşun sıktığı ve bunun 215 kişinin ölümüne yol açtığı, buna rağmen hiçbir ceza uygulanmadığı biliniyor. Kurbanların yakınlarına 600 milyon dolardan fazla tazminat ödenmesi polisin kabahatli olduğunu gözler önüne seriyor, ancak polislere cezai yaptırım uygulanmıyor. Öte yandan polisin öldürdüğü 1200 kişinin yarısının beyaz olduğunu, işçi sınıfına mensup ya da yoksul olduğunu da atlamamalıyız. Ancak yerliler ve siyahlar, beyazlarla kıyaslanmayacak kadar fazla kötü muamele görüyor ve öldürülüyor.

Ben bunu depreme benzetiyorum. Toprakta olağanüstü basınç yaratan tektonik tabakalar var polis devleti ve halk arasında, baskı zalimce artıyor, hüsranlar, öfke, sosyal baskı protestoları artıyor. Gün gelecek, belki de yakın bir tarihte, ani bir kırılma olacak, bir sosyal patlama olacak. Bu böyle devam edemez.

Yakın zamanda yapılan bir araştırma gösteriyor ki beyazlar da bu adaletsizliğin değişmesi gerektiğini düşünüyor. 4 Ağustos’ta Washington Post’ta yayımlanan bir habere göre, beyazların %53’ü siyahların eşit haklara sahip olması için daha fazla değişim gerektiğini ifade ediyor. Haberde bu oranın 2014’te Michael Brown’un ölümünün ardından %39 olduğu da hatırlatılıyor.

Irkçılığa karşı olmak dışında, bu protestolar emekçi sınıfların yıllardır biriktirdiği öfkenin bir yansıması olabilir mi?
Siyah sorununu, Occupy (Wall Street eylemleri) ile başlayan hareketlerin sosyal ve ekonomik niteliğinden ayrı düşünemeyiz. Sömürülen emekçiler, yaşanabilir bir asgari ücret için kendi kendilerine örgütledikleri ve mücadele verdikleri “15 Dolar için Savaş”* kampanyasını başlattılar ve yönetimi, önemli şehirlerde asgari ücreti artırmaya zorladılar. Göçmen hakları hareketi, 1,2 trilyonluk harç borcunun affedilmesini isteyen öğrenciler, bütün bunlar, sermayenin olağanüstü bir kısmını elinde tutan ultra-zengin kapitalistlerden bıkan ve kapitalistlerin zenginliğinin onların yoksulluğu anlamına geldiğini fark eden milyonlarca emekçide ve yoksulda derinleşen bir bilincin göstergesi.

'BİLİNÇ MÜCADELE İLE BÜYÜYOR'

Düşük ücretle çalışan emekçilerde başlayan hareketlenme devam ediyor. Bunu ne kadar ciddiye almalıyız? Bu hareketlilik işçi sınıfı siyaseti için ne tür fırsatlar yaratabilir?
Biz bu mücadelelerin çoğunda aktif rol oynuyoruz ve örgütleniyoruz. Bu hareketler arasında bir ayrım yok. Sendika hareketi, her geçen gün polis şiddetine karşı göçmen hakları mücadelesine daha fazla müdahil oluyor. Gençler bugün polisin işlediği bir cinayet için, yarın “15 Dolar için Savaş” için yürüyor. Bildiğimiz asıl şey, işçi sınıfının giderek yoksullaştırıldığı. Kapitalistlerin ve bankaların 2008 ekonomik krizine yol açan spekülatif pratikleri devam ediyor. Bir noktada yeni bir ekonomik şok yaşayacak. Ama bu sefer hükümetin, bankaların 1 milyar dolarlık yeni kurtarma paketini meşrulaştırması kolay olmayacak. Bilinç, mücadele ile büyüyor.

Başkan adaylığı ile ilgili olarak mevcut iktidarın pozisyonu nedir? Trump’a karşı Clinton’ı mı destekliyorlar?
Cumhuriyetçilerin çoğu Trump konusunda bir hayli endişeli çünkü Trump’ın, partilerini izole olma tehlikesiyle baş başa bırakan hareketlerini kontrol edemiyorlar. Trump, kimi zaman geri adam atsa da, zamanında ABD’nin Irak’ta savaşa girmemesi gerektiğine ve Rusya’yı bir tehdit olarak görmediğine dair sözleri sebebiyle, Clinton ve cephesi tarafından da ifşa ediliyor. Mitt Romney zenginlerden yana ve gerici görüşleri nedeniyle 2012’de kaybettiğinde, Cumhuriyetçiler çok yalnız kaldıkları ve ağır kayıplar verdikleri için makyajla imaj değiştirecek gibi görünmüştü. Fakat bunun yerine daha da sağa kaydılar. Bu seçimlerdeki 17 aday, muhafazakârlık, kadın düşmanlığı, ırkçılık, işçi düşmanlığı konularında birbirleriyle yarıştılar. Trump’ın, Meksikalı ve Müslümanlara yönelik saçmalamaları ulus içindeki hitap kitlesini artırdı. Trump’ın yükselişinde medyanın büyük etkisi vardır.

Diğer yandan, Clinton da aşırı neo-muhafazakâr görüşleri ve savaş çığırtkanlığı sebebiyle son derece tehlikeli. Şimdi Clinton ve Demokratlar biliyor ki, Trump’ın son yorumları büyük bir nüfusu ve çok sayıda politikacıyı uzaklaştırdı. Clinton herkesin yanında olduğunu, kadınlar ve çocuklar konusunda duyarlı olduğunu iddia edebilir. Fakat, kadınlar ve çocuklar da dahil, yüz binlerce insanın öldürüldüğü savaşı savunduğu düşünüldüğünde dedikleri havada kalıyor.

Trump da Clinton da nüfusun çok büyük bir çoğunluğu tarafından sevilmediği için Bernie Sanders büyük destek görüyor.

‘GENÇLİK UYANDI, TRUMP DA CLINTON DA BUNU HAFİFE ALAMAZ'

Trump başkan olursa ABD’de ve tüm dünyada işçi sınıfını neler bekliyor olacak? Ya da Clinton başkan olursa?
Sonucu tahmin etmek için henüz çok erken. Clinton kazanırsa Esad yönetimini bombalayarak yok etmeye söz verdi. İsrail’e karşı Boykot, Tasfiye ve Yaptırım hareketine saldırmaya söz verdi, ama bu İsrail. Giderek yalnızlaşıyor, ancak Filistin halkına karşı büyük bir tehlike arz ediyor. Trump’ın 8 Ağustos’ta açıkladığı ekonomi planı zenginlere vergi indirimi, kuralsız serbestleştirme ve kapitalist teşvikleri kapsıyor. Kısacası, biz ilericiler mücadeleyi yükseltmeli, eğitmeli, harekete geçmeliyiz ve gerçek bir kitle hareketi yaratmaya yardımcı olan her tür ilerici mücadelenin parçası olmalıyız. Bu seçim yılında milyonlarca genç uyandı. Bu gençleri her iki başkan da hafife alamaz.

Sosyalizm ve Özgürlük Partisi, seçimlere sosyalist adaylarla katılıyor. Sosyalizm yolunda bu sene çok sayıda kişiden, özellikle gençlerden çok olumlu tepkiler aldık. Kapitalizmin ekonomik ve sosyal krizleri çözemeyeceğini, aksine bu krizlerin sebebi olduğunu fark eden milyonlarca kişi var. Sosyalizmi savunmaktan heyecan duyuyoruz. Bu yılın seçim yılı olması bize eşsiz bir fırsat sağlıyor.

GLORIA LA RIVA KİMDİR?

Albuquerque’de doğan La Riva, San Francisco’da yaşıyor. Yıllardır Irak, Afganistan, Filistin ve Yugoslavya gibi çeşitli coğrafyalarda yaşanan savaş ve işgallere karşı eylemleri organize edenler arasında yer aldı. Küba’nın bağımsızlığı için ABD ablukasına karşı mücadele etti. Küba Beşlisine Özgürlük için Ulusal Komite’de ulusal koordinatörlük yaptı. 2010’da kendisine Küba Devlet Konseyi tarafından Küba Dostluk Madalyası takdim edildi. Chavez ve Maduro yönetimleri süresince çok kez Venezuela’ya seyahat ederek Bolivarcı Devrim tartışmalarına katıldı. Hala ABD’de çeşitli emekçi yürüyüşlerinde, savaş karşıtı protestolarda, LGBT ve kadın hakları gösterilerinde konuşmacı olarak yer alıyor.


* “15 Dolar için savaş” ile Fast Food sektöründeki işçilerce başlatılan ve bütün ülkeye yayılan saat başı 15 dolar ücret ve sendika hakkı için mücadele kast ediliyor.