Yükseköğretim Reformu Sempozyumu’nun sonuç bildirgesi yayınlandı

Ankara Üniversitesi SBF ve İletişim Fakültesi’nin düzenledikleri Yükseköğretim Reformu Sempozyumu’nun sonuç bildirgesi yayınlandı. Bildirgede YÖK’e ve YÖK’ün önerdiği taslağa karşı mücadele çağrısı yapıldı.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Mülkiyeliler Birliği’nin katkılarıyla 12 Aralık’ta SBF Aziz Köklü Konferans Salonu’nda düzenlediği Yükseköğretim Reformu Sempozyumu’nun sonuç bildirgesi yayınlandı.

Bildirgede düzenlenen sempozyumun, YÖK'ün üniversite bileşenlerini pasif dinleyiciler olarak sürece dâhil etme çabasına bir yanıt olduğu belirtildi.

“Üniversitelerin kendi üzerine düşünen bir kurum haline getirmesi amaçlanıyor”
Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden rektör yardımcısı düzeyinde katılım sağlanan Sempozyum’da çok çeşitli üniversitelerden akademisyen, öğrenci, sendika temsilcisi ve idari personelin kendilerini ifade etme olanağı bulduklarının belirtilerek, üniversitenin kendi üzerine düşünen bir kurum haline getirmenin de amaçlandığı bildirildi.

“Sempozyum YÖK’ün önerilerinden daha meşru”
Bildirgede sempozyum katılımcılarının sözlerinin geniş katılımcı profili ve konuya ilişkin kamuya açık yapılan ilk etkinlik olması nedeniyle, YÖK’ün önerilerinden daha meşru olduğu vurgulandı.

“Taslakta geçen özerklik üniversitelerin değil YÖK’ün mali ve idari özerkliği”
YÖK’ün taslağında kastedilen “özerklik” kavramının değerlendirildiği bildirgede, şu ifadelerle taslakla daha merkezi bir yapı öngörüldüğüne dikkat çekildi:

“YÖK’ün Yeni Yasa Taslağı Önerisi’nin yükseköğretimin temel ilkelerinden biri olarak öngördüğü çeşitlilik, zenginlik anlamında değil piyasa ile farklı dozlarda ilişkilenen üniversitelerin bir niteliği olarak karşımıza çıkarılıyor. Öneride sadece üç kere geçen özerklik ifadesi üniversitelere değil Türkiye Yükseköğretim Kurulu’na mali ve idari özerklik tanımak için kullanılıyor. Üniversitelerin çeşitli birimlerine ait olan yetkiler Üniversite Konsey’lerine devredilerek daha merkezi bir yapı oluşturulmak isteniyor. Bu da YÖK’ün yalnızca üniversitelerin dışında değil üniversitelerin içinde de kurumsallaşacağı ve önümüzdeki süreçte her üniversitede bir “küçük YÖK” ile karşı karşıya kalacağımız anlamına geliyor.”

“Taslak sosyal ve sanatsal bilgi üretimini imkansız kılacak”
Dar, faydacı, piyasacı perspektifle bilgi ve teknoloji üretilebileceği varsayımından yola çıktığı belirtilen taslağın, Bologna sürecinin de öngördüğü biçimde sosyal ve beşeri bilimler ile sanatsal bilgi üretimini imkânsız kılacağı bildirildi.

“Taslakta paralı eğitim öngörülmekte”
Taslakta, eğitimin her düzeyde paralı, öğrencilerin borçlu mezun olacağı bir yapıyı dayatıldığı ve akademik performans kriterleri aracılığıyla akademik etkinliğin para ile güdülenmesini öngörülmekte olduğu belirtildi.

“Söz alan kimse YÖK’ün önerisini sahiplenmedi”
Toplantıda söz alan hiç kimse mevcut yasa taslağı önerisini sahiplenmediğinin belirtildiği bildirgede, üniversitelerin sorunlarının çözümünün YÖK’ün herhangi bir ad altında yeniden düzenlenmesiyle değil yükseköğretim sisteminin baştan yapılandırılmasıyla olacağı vurgulandı.

Çözüm süreci YÖK’ün kaldırılmasıyla başlanması gerektiği belirtilirken, yükseköğretime ilişkin yasanın, üniversitelerin tüm bileşenlerinin demokratik katılımıyla hazırlanacak bir “Üniversiteler Yasası” olması gerektiği savunuldu.

“YÖK’e karşı mücadele tüm toplumun mücadelesi”
Bildirgenin sonunda YÖK’e ve yasasına karşı yürütülecek mücadelenin öğrencisi, idari personeli ve öğretim elemanlarıyla tüm üniversite bileşenlerinin ve toplumun tüm kesimlerinin kolektif mücadelesi olduğu belirtildi.

Üniversitede başlayan bu mücadelenin, sokağa çıkmak, grev, boykot, okulları terk etmemek de dâhil olmak üzere her türlü eylem biçimiyle topluma yayılması gerektiği vurgulanarak, sempozyumun mücadeleyi yürütecek birlikteliğin kurulması için ilk adım olması dileğinde bulunuldu.

(soL - Haber Merkezi)