Yerel yönetimlerde reform ne anlama geliyor?

AKP'nin yerel yönetimlerde reform paketi geçtiğimiz gün basına yansırken, Anayasa Mahkemesi eski raportörü Ali Rıza Aydın "reform paketini" soL'a değerlendirdi.

Yerel yönetimlerde özerkleşme ve reform adıyla ortaya çıkan paket, yerel yönetimleri sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden dizayn ederken Anayasa Mahkemesi eski raportörü Ali Rıza Aydın reform paketine ilişkin soL'un sorularını yanıtladı.

"AKP'nin yerel yönetim adımı 'tek olma' girişimidir"

AKP uzun süredir gündeme gelen yerel yönetimlerde özerkleşmeye dönük ilk adımı bir rapor hazırlayarak atmış oldu. Bu raporu genel olarak nasıl değerlendirmek gerekir?

Yerel yönetimler, halka en yakın yönetim birimleri olarak hemen her dönemde yerel halkın da iktidarların da ilgisini çekmişlerdir. Yerel halk, doğal olarak, kendi oylarıyla seçilen, kamu hizmetini iyi alacağı, ulaşabileceği ve yakından denetleyebileceği bir yönetim modelini tercih etmek ister. Hele hele, ulaşamayacağı, derdini anlatamayacağı, kendisine ulaşmayan, bütünsel plan yapmayan bir merkezi yönetim modelinde, halkın çekim alanı yerel yönetimler olur. Yerel yönetimler, demokrasinin etkin ve önemli aracı olarak görülürler. İşte bu çekim alanı, yerel yönetimleri iktidarlar için de önemli ve hatta vazgeçilmez duruma getirir.

Sorulması gereken temel soru, “kimin iktidarı”, başka deyişle “iktidarın kimin elinde olduğu”dur. Devlet, bir üst yapı kurumu olduğundan, devletin aygıtları da bu alan içindedir yerel ya da merkez fark etmez. Kurumlardaki niceliksel ve niteliksel oynamalar, öz ile birlikte değerlendirilmelidir. AKP’nin yerel yönetim adımı, tıpkı yasamayı işlevsizleştirmesi, yargıyı güdümlü yapması, bakanlıklarla, hizmet kurum ve kuruluşlarıyla oynayarak kamu alanı ve hizmetinin ticarileştirmesi, kadrolaşma, başkanlık sistemi girişimleri, hukuku baskı aracı haline getirmesi gibi bir “iktidarlaştırma” girişimidir. Federasyonla da ters düşmez, aksine uyumlu ve gereklidir. Demokrasinin kurum ve kurallarını kullanarak, ötekileri yok etme, “tek olma” girişimidir. Partiler yaşayacak, ancak Meclis’te olduğu gibi yerel iktidarda da olmayacaklardır.

"Kürt siyaseti AKP'lileştirilmek isteniyor"

Avrupa Birliği ile yapılan görüşmelerde sıklıkla gündeme gelen bir konu olarak karşımıza çıkan yerel yönetimlerde özerklik ve yerel yönetimlere daha geniş yetkiler ne gibi sonuçlara neden olabilir?

1980’lerle hızlanan neoliberal yapılaşma, yerelleşmeye ve yerel yönetimlere özel önem verdi. Küreselleşen kapitalizm, ulus devletlerin sınırlarını ve hukuksal korumalarını yerelleşme yoluyla aşma yoluna girdi. ABD ve Avrupa Birliği eşzamanlı olarak yerelleşmeyi küreselleşmenin ikizi olarak kullanmanın yöntemlerini dikte ettirip uyguladılar. Kapitalizm, yerelleşmeyi küreselleşmenin ikizi haline getirdi. Yerelleşme ve yerel yönetimler, kapitalist emperyalizmin etkin aracı oldu. Yerel küçük hizmetlerin, hizmet bekleyen halk nezdinde mutluluk vermesinin arka planında, sermayenin her yerde her zaman genişleme ve yayılma operasyonu, rant yaratılıp paylaştırılması, kamu kaynakları özelleştirme yoluyla sermayeye aktarılırken gelirin yeniden dağıtımına katkıda bulunulması yatmaktadır.

ABD’nin, AB’nin, Dünya Bankası’nın ve uluslararası sermayenin pazarı, piyasası ulus devletler yerine doğrudan “yerel yönetimler” olunca, uluslararası ilişkiler ve hukuk da ona göre şekillenmiştir. Aslında AKP, 1980’lerden devraldığı özelleştirme-yerelleştirme mirasını iktidar olduğu günden bu yana uygulamaktadır. Bugün yapılmak istenilen, bir yandan bu uygulamanın toparlanması, başkanlık sistemi ya da federasyon gibi planlara uygunluk, diğer yandan da “demokratik açılım” için göz kırpmak ve esasen Kürt siyasetini AKP’lileştirmektir. Kadro dağıtma, seçilemeyen milletvekillerine makam ve kaynak verme gibi, Başbakan’ın da söylediği siyasal paylaşım amaçları da bu bütünün parçalarıdır. Yerelde “tek meclis” önerisi, gücü ve dikkati toplayıp birleştirme, böylece kapitalist politikaları yaşama geçirme yolunda önemli bir tamamlayıcı olacaktır. “Yerel piyasa yararlıdır” savı “piyasa” savıdır.

"Temel amaç sermayenin büyümesi"

Yerel yönetimlerde yapılan reformlar ve özerkleştirme adımları hem yerel hem de uluslararası sermaye açısından birçok kolaylık getirecek. Bu konuda neler söylemek isterseniz?

Temel amaç, sermayenin büyümesidir. Kapitalizmin krizi aşma yollarının başında, ilkel ya da ilkel olmayan her türlü birikim modelinin kullanılması gelir. Yerel yönetimler, sermaye birikimine ve gelirin yeniden dağılımına katkıda bulunurken, kaynakların ve hizmetlerin halka yönelik kullanıldığına dair vitrin hizmetini başarıyla yaparlar. Halktan toplanan kaynakların halka dağıtıldığı izlenimini verirler. Ancak, sonuçta gelir dağılımında minik oynamalar gözükse de sermaye kazanır, gücüne güç katar.

"Vergi sistemi dar gelirlilerin yükünü artıracak, sermayenin yükünü hafifletecek"

Yerel yönetimlerin, Merkezi bütçeden alacağı pay düzenleme ile birlikte yüzde 10’dan yüzde 20’ye çıkarılıyor. Bunun dışında yerel yönetimlerin vergi ve harç koyabilmesi de düzenlemenin kapsamında yer alıyor. Bu iki düzenlemenin olası sonuçları neler olacaktır?

Vergi, gelirin yeniden dağılımının en önemli ve etki aracıdır. Bu, vergilendirirken ve toplanan vergileri dağıtırken olmak üzere iki aşamada gerçekleşir. Yerel vergiler, ağırlıklı olarak doğrudan halktan toplanma özellikleri nedeniyle yükleri ağır vergilerdir. Vergi yükünün adaletsizliğini artırırlar. Dağıtımlarında ise ağırlık tersinedir sermayeye birikim ve kâr olarak dönerler. Sermayenin ve servetin vergilendirmesinde değişiklik yapılmadan, vergi adaleti sağlanmadan, yerel vergilerin çoğaltılması, vergi yükünü dar ve sabit gelirliler aleyhine artırırken, sermayenin yükünü hafifletecektir.

"İstihdamın yerele bırakılması emekçinin bastırılmasının en kolay yoludur"

Öğretmen ataması, doktor ataması yerel yönetimlere bırakılıyor ve öğretmenler ve doktorlar bonservisli çalışan haline getiriliyor. Bunun sonuçlarına dönük düşünceleriniz nelerdir?

Sendikasız, güvencesiz, düşük ücretli istihdam, kapitalizmin AKP’sinin temel emek politikasıdır. İstihdam politikasının yerele, küçüğe bırakılması emeğin ve emekçinin bastırılmasının en kestirme ve kolay yollarından biridir. Kuşkusuz, emekçiler bu konuda da savaşımlarını sürdüreceklerdir. Aslında AKP’nin bu istihdam politikasının, toplumdaki karşıtlık savaşımının, sınıf savaşımı yerine, dinsel ve etnik alana bırakılmasından farkı yoktur. Yerel yönetim politikası, dinsel ve etnik alandaki karşıtlık politikasını da –dar alanda kısa paslaşmalar yoluyla- körükleyecek, AKP’yi, “sınıfsal savaşımı” kırma yolunda güçlendirecektir. Bunun en etkin araçlarından biri, tüm ülkeyi ve toplumu kapsayan, merkezi ve bütünsel bir planlama anlayışı yerine, sermayenin her yerde her zaman uygulayacağı “sermaye bütünlüklü” planlama anlayışıdır.

Yerelleşme politikasına, “sermayenin iktidarı ve egemenliği” bütünlüğü içinde bakmak, elma şekerlerine aldanmamak gerekir.

(soL - Haber Merkezi)