Wikileaks ve Barış'ların kitabı üzerine...

Tutuklu gazeteciler Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'nun hazırladığı "Sızıntı - Wikileaks'te Ünlü Türkler" kitabı çıktı. Kitapla ilgili Yiğit Günay'ın değerlendirme yazısına yer veriyoruz.

Odatv operasyonu kapsamında tutuklu bulunan gazeteciler Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'nun hazırladığı ve Kırmızı Kedi Yayınevi'nin bastığı "Sızıntı - Wikileaks'te Ünlü Türkler" kitabı bugünden itibaren kitapçı raflarında yerini alacak.

Kitap, birkaç gün önce elime geçti. Daha elime geçtiği sıra, kitabı gönderen dostumla "örgütsel doküman" muhabbeti yaptık. Malum, Ahmet Şık'ın kitabı da bittikten sonra böyle çeşitli dostlara gönderildiği sırada hakkında "örgütsel doküman" denilerek toplatma kararı çıkartılmıştı.

Hemen ardından gazetecilerin avukatı Serkan Günel'den polisin kitapla ilgili kuşkulu telefonlarını haber alınca, bir an "olur mu olur" diye de içimden geçirmiştim. Neyse ki -şimdilik- kitap raflara girdi ve sorunsuz şekilde ulaşılabiliyor.

Wikileaks ve medya
"Sızıntı" kitabı, adından da anlaşılacağı üzere, Türkiye'yle ilgili Wikileaks belgelerini inceliyor. Bu bakımdan, bir gazetecilik işi ve haber kaynağı olarak önemli. Türkiye medyasının, belgelerin açıklanıp AKP'nin belgeleri cepheden göğüsleyerek "yalan" ilan etmesine kadar geçen birkaç gün dışında konuyla hemen hiç ilgilenmemiş olması da bu önemi artırıyor. Kitabın da başlarında değinildiği üzere, medya Türkiye'de bu belgelerden çıkartılabilecek haberlere hiç hakkını vermedi.

Kitapta, daha önce fark edilmemiş kimi bilgiler var. Örneğin bugün (soL'un haberinin yanı sıra) Yurt ve Aydınlık gazetelerinin manşetinde, Dolmabahçe görüşmelerinde Yaşar Büyükanıt'ın kızına ait mahrem görüntülerin bulunduğu kasedin izletildiğinden bahsedilen Wikileaks belgesi geçiyor. (Burada bir not düşmeliyim. Yurt gazetesi, haberinde "Sızıntı" kitabına atıfta bulunuyor. Fakat Aydınlık'ın haberinde kitaba dair tek kelime yok. Bu durumu Aydınlık'ın Haber Müdürü Önder Öztürk'e sordum, Mehmet Ali Güller'in köşesinde bahsettiğini, fakat habere yazılmadığını, hatalarını düzelteceklerini söyledi.) Yine 16 Kasım 2002 tarihli bir başka belgede, "Gül, uzun süredir Ankara Büyükelçiliği’nin yakın ilişkide olduğu kişilerden biridir. Amerikan zihniyeti ve ABD’nin dış politika öncelikleri konusunda mükemmel bir ‘kavrayışa’ sahiptir" denilerek ABD'nin Milli Görüş hareketi yıllarından beridir Gül'le yakın ilişkisinin anılması da bu kapsamda sayılabilir.

Bunun dışında kimisi yeni, çoğunluğu belgelerin çıktığı dönem haberleştirilmiş birçok belge kitapta yer alıyor. Bunların derli toplu bir şekilde kitaplaştırılmış olmasından dolayı Pehlivan ve Terkoğlu'nu kutlamak lazım.

Hapishanede kitap yazmak
Ama asıl olarak, başka bir şeyden dolayı kutlamak lazım iki meslektaşımızı. Pehlivan ve Terkoğlu, henüz operasyon yaşanmadan ve içeriye girmeden önce bu kitabı yazmaya başlamışlardı. Çalışmış olanlar bilir, gazetecilik yoğun meslektir ama, basılı gazetelere göre internet portallarında bu yoğunluk kat kat artmaktadır. Barış'lar da çok yoğun çalışıyor, o tempodan arta kalan zamanda Wikileaks belgeleriyle boğuşuyorlardı. Ben kitabın o zaman ne aşamada olduğunu bilmiyordum, fakat kitabın önsözünü yazan Doğan Yurdakul'un belirttiğine göre "Aslında 14 Şubat 2011’de gözaltına alındıklarında kitabı bitirmek üzereydiler, neredeyse bir haftalık işleri kalmıştı."

Sonra içeri alındılar, tüm bilgisayar ve çalışmalarına el konuldu. Yine Yurdakul'dan dinleyelim: "Sonra Silivri’de ayrı koğuşlara verildiler. Birlikte çalışma olanaklarından yoksun kaldıkları gibi, çok sıkı tecrit altında birbirlerine selam bile veremediler. Tutuklulukların ne bilgisayar, ne daktilo kullanma olanağı bulunmadığından herşeye sil baştan başlayıp el yazısıyla yazmak zorundaydılar. Ama yılmadılar ve o ilk günkü heyecanlarını yansıttıkları elinizde tuttuğunuz bu kitabı meydana getirdiler."

Hapishanede kitap yazmak, bir bakıma zor değildir aslında. Gündelik yaşamın iş yükünden "kurtulmuş", boş vakit bulmuşsunuzdur. Birçok devrimci, mücadelenin yoğun dönemlerinde, aralarında "Ulan içeriye girsem de kitap okusam, dil öğrensem" diye şakalaşır. Ama Wikileaks belgeleriyle ilgili bir kitabı, internet erişiminizin olmadığı bir ortamda yazmak, gerçekten zor iş. Pehlivan ve Terkoğlu'nu, ve dışarıda onlara yardım eden arkadaşlarını, bir de bu yüzden kutlamak gerek.

Wikileaks'ten analiz yapmak
Gelelim kitabın eksik veya sıkıntılı yönlerine. Bana kalırsa kitabı okurken en fazla dikkat edilmesi gereken nokta, bu belgelerin bir çeşit "mutlak doğru" olarak okunması riski: "İşte ABD belgelerinde bile böyle yazıyor" argümanından kaçınmak gerek. Wikileaks belgeleri, ABD'nin çeşitli ülkelerdeki diplomatik misyonlarında görevli diplomatların kaleme aldığı bilgilendirme notları. Öyle ya da böyle, yazan kişinin yorumlarını içeriyor ve ABD diplomatik karar alma sürecinde sadece bir unsuru oluşturuyor. Öte yandan, ABD'nin dış politikasının belirlenmesinde Dışişleri Bakanlığı da tek yetkili değil. Beyaz Saray, birçok başka kanaldan beslenerek politikalarını belirliyor. Daha birkaç gün önce, 27 Ocak'ta İsrail'in Haaretz gazetesi, Obama'nın makamından Vaşington Ortadoğu Politikaları Enstitüsü'ne direk güvenli telefon hattı çekildiğini yazdı. Beyaz Saray'dan bir düşünce kuruluşuna giden telefonun öbür ucunda, geçtiğimiz hafta Obama'nın Ortadoğu, Af-Pak coğrafyası ve güney Asya Özel Danışmanlığı görevinden istifa etmiş olan Dennis Ross oturuyor.

Dolayısıyla emperyalizmin yönelimlerine dair analizler yaparken, "gizli yazışmalar" ve benzer bilgilerden ziyade, tablonun bütününe ve somut olaylara bakmak her zaman daha yararlı. Wikileaks belgelerindeki kimi ayrıntılar bu analizleri test etmek bakımından önem taşısa da, kitapta kimi yerlerde sadece belgelere dayanarak genel saptamalarda bulunma yoluna gidildiği görülüyor.

Aynı "hata payı"nı, ayrıntı bilgilerde de göz önünde bulundurmak gerek. Örneğin ilk günlerde de haber olan, kitapta ta 150'nci sayfada yer verilen 30 Aralık 2004 tarihli belge. Belgede Gülen cemaatinin etkisinden bahsedilirken, aralarında dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun olduğu 60-80 milletvekilinin, cemaatin AKP içindeki temsilcileri olduğu söyleniyordu. Oysa Erkan Mumcu açıkça, Cemil Çiçek ise üstü kapalı biçimde cemaat tarafından uzun zamandır hedef gösteriliyor.

Wikileaks'e dair analiz yapmak
Ancak bana kalırsa kitaptaki asıl eksiklik, bir vaka olarak Wikileaks olayına dair analizin kitabın başlarında yüzeysel bir şekilde geçilerek, Türkiye'ye dair belgelere odaklanılmış olması. 28 Kasım 2010'da başlayan büyük ifşaatın üzerinden 15 ay geçti. Şimdi geriye dönüp bakalım: Yüz binlerce gizli belgesi açıklanmış olan ABD emperyalizmi, bundan ne kadar zarar gördü? Bu sorunun üzerinde kafa yormamız şart.

Kastettiğim, Wikileaks'in bir komplo olduğu falan değil. Tıpkı 11 Eylül saldırıları gibi, bu da bir komplo olabilir, ben olmaması olasılığını daha yüksek görüyorum ama bunun bir önemi yok. Asıl mesele, bu belgelerin bir defa ABD devletinden sızdırıldıktan sonra, sıkı bir ABD devleti denetiminden geçerek kamuoyuna ulaştırılmış olması. Wikileaks olayından neden şüphelenmek gerektiğine dair, belgelerin ifşaatından 5 gün sonra bir yazı yazmıştım, geçen sürenin, o yazıda yapılan uyarıyı doğruladığını düşünüyorum.

Dünyanın her tarafında bir sürü pis iş yaptığı bilinen ABD emperyalizminin "gizli belgelerine" bakılırsa, birkaç ufak çaplı skandal dışında gayet temiz bir dış politika yürütülüyormuş. Bugün geriye dönüp Wikileaks'le yaratılan havaya baktığımızda, bana kalırsa görülen şey, ABD dış politikasının meşruiyetinin arttığıdır. Daha uzun ele alınması gereken bu konuyu, bu yazıda sadece kitabın tartışmadığı bir başlık olarak tespit ederek, geçelim.

Niye dipnotlar ve indeks yok?
Bir eleştirimi daha dile getireyim. Kitapta belgelerin yanı sıra, çok sayıda açıklama, yazı, rapor vb.'ne atıfta bulunuluyor, fakat bunların hiçbirisi kaynak olarak ne kitabın sonunda, ne de dipnotlarda gösterilmemiş. Kitabı "kolay okunur" kılmak adına seçilen bu tercihin, böyle bir araştırma kitabında yanlış olduğunu düşünüyorum.

Ama daha büyük bir sıkıntı var. Türkiye'deki yayınevleri, kitaplara dizin hazırlamak konusunda niye tembel davranıyorlar, anlamıyorum. Hele ki böyle bir kitapta! Kitap, sayısız isim hakkında önemli bilgiler içeriyor. Fakat dönüp bir şeye bakmak istediğinizde, hangi isimlerin hangi sayfada geçtiğini bulmanızı sağlayacak hiçbir şey yok. (Bu konuda hatırladığım en kötü örnek, Ertuğrul Mavioğlu ve Ahmet Şık'ın "Kırk Katır Kırk Satır" kitabının ikinci cildi idi. "Ergenekon'da kim kimdir?" başlığını taşıyan kitapta bırakın kitabın sonunda bir dizin olmasını, başında bir "İçindekiler" bölümü dahi yoktu. Aradığınız ismin kaçıncı iddianamede yargılandığını ezbere bilmeniz, sonra da o iddianamede geçen isimlerin bulunduğu sayfaları açıp, alfabetik sıraya göre bulmanız gerekiyordu.)

Sonuç olarak…
Pehlivan ve Terkoğlu'nun kitabı, AKP dönemini anlamaya çalışanların mutlaka başvurması gereken bir ek kaynak olarak değerli. Ayrıca, son dönemde benzer araştırma kitaplarına bir yenisinin daha eklenmesi de, gazetecilik adına sevindirici. Burjuva medyasının, gerçeklerin üstünü örtmek için yalanlar üretmek kadar, çok sayıda yapay gündem yaratarak akılları yorma, dikkat dağıtma ve unutturma taktiğini de izlediği bu dönemde, böylesi kitapların önemi büyük.

Yiğit Günay (soL)