Türköne'den Öcalan çarkı

Mümtaz’er Türköne dünkü köşesinde "Artık Öcalan'ı susturmalıyız" dedi. Aynı Türköne, daha Öcalan'ın, AKP ve ABD'nin Kürt açılımı girişiminden umudunu kesmediği Aralık ayında "Öcalan'ı konuşturmalıyız" diyordu.

Zaman gazetesi köşe yazarı Mümtaz'er Türköne dünkü köşe yazısında, “Demokratik açılım, terör örgütünün elindeki sermayeyi tüketti. Artan şiddetin en önemli sebebi bu. Öyleyse demokratik açılım daha cesur adımlarla devam etmeli” derken, ‘Abdullah Öcalan ve terör örgütünün bu saatten sonra’ sadece susturulması gerektiğini yazdı.

“Öcalan artık enterne edilmeli”
Türköne, Öcalan için şunları yazdı: “Dünyanın hangi devleti, cezaevindeki bir örgüt liderinin kendi halkına karşı acımasız bir savaşı sevk ve idare etmesine izin verir? Bırakın muhatap alınmayı, Öcalan'ın etkisizleştirilmesinin zamanı gelmedi mi? Terör yol göstermeyecek, ama önlem almayı da ihmal etmeyeceğiz. Öcalan artık enterne edilmeli.”

Türköne'nin "hangi devlet bunu yapar?" gibi ilkesel bir önermeden yola çıkmasına rağmen, "Artık enterne edilmeli" vurgusu yapması, 1999'dan bu yana İmralı'da tutulan Abdullah Öcalan'la ilgili olarak "Ne değişti de şimdi enterne edilmek isteniyor?" sorusunu akla getiriyor.

Daha önce ne diyordu?
Mümtaz'er Türköne, 20 Aralık 2009'daki "Öcalan faktörü" başlıklı köşe yazısını, Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununun çözümünde önemli bir faktör olarak niye değerlendirilmesi gerektiğini yazmıştı. DTP'nin kapatılmasından iki gün önce Öcalan'ın "kapatma kararının 'dünyanın sonu' olmayacağını, demokratik zeminde mücadeleye devam edilmesi gerektiğini" söylediğini hatırlatan Türköne, "Olumlu veya olumsuz hiçbir anlam yüklemeden objektif bir tespiti ifade edeyim: Artık sürecin ana aktörlerinden ve oyun kurucularından biri Abdullah Öcalan. Belki öncesinde de böyleydi şimdi herkes bu durumu kavramış oldu" demişti.

Türköne, yazısına şöyle devam ediyordu: "Serinkanlı bir değerlendirmeye ihtiyacımız var. Öcalan'ın yakalandığı tarihe kadar PKK, "Bağımsız Kürdistan" ideali peşinden koşuyordu. 1999'dan sonra bu idealin yerini zaman zaman federalizm, hatta bazen üniter devlet içinde çözüm arayışları aldı. Evrensel standartlara uygun tanımlarsak, Türkiye etnik bir silahlı ayaklanma ile karşı karşıya kaldı. Sonra bu kalkışmanın liderini ele geçirdi ve hapse attı. İşin belki de en ilginç noktası, ele geçirdiği liderin geçen 11 yıl içinde örgütü ve tabanı üzerinde otoritesini artırarak devam ettirmesi. Onun yerine yeni bir lider geçmedi. Kararlar cezaevinde tecrit edilmiş bir şekilde yaşayan örgüt lideri tarafından alınıyor ve ikiletmeden icra ediliyor.

"Bu ilginç durum Kürt sorununu herkesin içine sindireceği biçimde çözebilmek için bir fırsat mı, yoksa bir zaaf mı? Bu sorunun cevabını Öcalan'ın yakalandığı zaman asılmasını savunanlara verdirelim. O tarihte Öcalan asılsaydı, bugün Kürt sorunu ne durumda olurdu?

"İmralı'da özel cezaevinde 60 yaşına merdiven dayamış bir örgüt lideri yatıyor. Yönettiği örgüt Türkiye'nin terör sorununa tekabül ediyor. Ve oradan sık sık "beni görün, beni muhatap alın" mesajları veriyor. Satranç tahtasının önünde oyuna etkili müdahalelerde bulunuyor."

Dünkü yazısında "Susturulmalı, hangi devlet konuşturur?" diyen Türköne, 20 Aralık'taki yazısını "Şöyle düşünelim: MHP lideri Türkiye'nin birliği ve üniter devletin bekası adına başka çare kalmasaydı, Öcalan'la neleri konuşurdu?" diye bitiriyordu.

O günden bugüne ne değişti?
Türköne'nin tavrındaki bu değişiklik, "O günden bugüne ne değişti?" sorusunu da akla getiriyor. Değişen, Öcalan'ın AKP'nin Kürt açılımı sürecine bakışı oldu. Öcalan, o dönem "bir ABD projesi" olarak nitelediği açılım sürecinde Kürtler adına çıkar sağlayacakları bir çözümün olası olduğunu düşünüyor, süreci çeşitli koşullarla destekliyordu.

Abdullah Öcalan, AKP’nin demokratik açılımının ilk aylarında, açılım sürecinde ABD’nin PKK’yle uzlaşabileceğini savunarak “Amerika ve diğer siyasi güçler yeni bir tarzla Ortadoğu’da politika yürütecek. Bu süreçte PKK’nin de olmasını istemiyor ancak bunu zorla, silahla bitiremeyeceğini anlamış durumda. PKK’yi de silahsızlandırmak istiyor ama bizimle de uzlaşmak zorunda. Bir uzlaşma doğacak. Bu, İngiltere ve Amerika’nın iki yüz yıllık politikalarının bizi de dikkate alacak uzlaşması olacak. İşte Kuzey Irak’ta zaten Barzani-Talabani’yle işbirliği içindeler. Bizimle de bu şekilde uzlaşmak isteyebilirler” demiş, aynı açıklamada “Ben Fethullah Gülen’i takip ediyorum, olumsuz değerlendirmiyorum” diye eklemişti.

(soL – Haber Merkezi)