Tokuşturursam terbiyesizim!

A aa, konuşuyor ileri geri oruçlu ağzıyla ya... "Tokuştur" diye zorluyorlarmış... Lütfedip masamıza otursunmuş ama, içmesinmiş, tokuşturmasınmış. Aman, ne masamıza otur, ne tokuştur. İçme de. Muhabbetin çekilmez zaten. Ayık halin buysa, sarhoşluğun acayip pistir besbelli. Tokuşturman fikri Ertuğrul'a ait, git onun "high life style" çilingir sofrasına çök. Sen şerbet iç, o ne isterse onu içsin, tokuşturun kendi aranızda.

Mahalle baskısıymış. İçen bir sosyal zümrenin içmeyen bir sosyal zümre üzerinde tahakkümünü tesise yönelik.. gibilerden, 141-142'yi hatırlatan laflar. Sanki, içenlerin elinde, böyle bir erk var. Milletin ağzına zorla huni dayayıp rakı mı akıtıyorlar kuzum? Oysa zatı devletlû, fermanlarla içirmemeye muktedir. "Gayri bu mekanda içilmeye, içenlere değnek vurula, içiren ticaretten, ilaveten sıhhatli hayattan men edile!" diye diye, mahalli gibi sivil de değil, bizzat resmi kurumlar eliyle baskı kuran kim? Kimin belediye başkanları, sopalı çetelerle esnafı hırpalıyor, "günah mayi" satıyorlar diye? Mübarek günde de, sıradan günde de, içmediği için hastanelik edilen mi var?

"Sen iç, içmeyene karışma" demez mi... Bırakıyor musun ki! İçene karışan sensin. Moda'ya "sipariş tipler gelebilir"miş. Geldi zaten. Sipariş üzerine geldi ve bunca yılın mekânında, içkiyi yasakladı. Buna itiraz eden, "içme fiilini övmekten" ve "toplumu içmeye kışkırtmaktan" suçlu oldu. Var mı böyle yavuz hırsız modeli ey cemaat-i müslümin, el insaf.

Güzel iş yapmışlar da, restore edip İstanbul'a kazandırmışlar Moda İskelesi'ni. Vapur yanaştırın bolca o zaman, vapur.

"Hayatı o şişenin içinde görenler" diye de edebiyat yapıyor. Orhan Veli'den özür dileriz, bunu önleyemediğimiz için. Hayatı şişeden ibaret gören, şişeye gördüğü yerde saldırandır be hey... Be hey! Bu meyanda, hayatı nelerden ibaret gördüğünüz, neleri örtülerin altına, denizlerin dibine gömmeye çalıştığınızdan belli ya, neyse.

İftar yemeğine gitmiş, iki lafının biri lingo lingo şişeler. Günah. İsteyen içeymiş, ama bırakalarmış o yoluna gide. Zekice formülasyon, hakkını teslim edelim. Gittiği yolun ülkeyi uçuruma sürüklemek olduğunu bilmesek, kıyak yapıyor diyeceğiz. Ama yok, onun kafasındaki, ya camide secdede, ya meyhanede siftinmede, ama politikanın uzağında bir toplum. Yemezler.

"Sizi çatışmaya, kavgaya, polemiğe, sonu gelmez çatışmalara çekmek isteyenlere karşı lütfen azami derecede dikkatli olunuz" diye ricada bulunmuş teşkilatlarına. Hiç endişe etme Başbakan'ım. Çatışma, kavga, karşılıklı olur. Seninkilerin azami dikkatle yaptıkları, kaba kuvvetle sindirme.

Şimdi biz önerelim: İçme kardeşim, bu senin hakkın. Sen de bizim hakkımıza devlet eliyle müdahale etme ama.

Ha, bir de tuhaf durum oluştu. Sanki AKP ile tek dert, içki içilip içilmemesiymiş gibi. Yahu, yalan sizde, satıcılık sizde, dolandırıcılık sizde, "gâvura secde" sizde, dünya malına ihtiras sizde, komşusunu aç koyma, din kardeşini öldürme sizde, Müslümana insana zulmün sadık hizmetkarlığı sizde, dulu yetimi süründürme sizde, harama tamah sizde... Eee? Ama içki içmiyoruz! Biz de tüm diğer melanetlerinizle savaşıp, yanı sıra içenin hakkını savunuyoruz, karışma! Ya da karış hadi, gel geç bizim mahalleden...

Kardeş, sen gel hazır elinde iktidar varken, kanun hükmünde kararnameyle, bu topluma içmeyi zorunlu kıl. Son deneyler, alkolün kötü anıları sildiğini göstermiş. Kullan bu fırsatı, silin, kelleni kurtar...

Baba Erenler'in fıkrasındaki gibi, içmeden kendini padişah sanan, içse ne sanır maazallah...

Hayyam'dan: "Sen içmiyorsan, içenleri kınama bari / bırak aldatmacayı, ikiyüzlülükleri / şarap içmem diye övünüyorsun, ama, / yediğin haltlar yanında, şarap nedir ki?" AGA