'Tek adamların' koltukları sağlam

Türkiye, siyasi partilerde iç düzenlemelerin ve çalışmaların demokrasi ilkelerine uygun olması gerektiğini anayasa maddesi haline getiren az sayıdaki ülkeden biri. Buna rağmen pek çok siyasi partide genel başkanlar görev süreleri boyunca ‘tek adam’ yetkileriyle donatılmış durumda.

CHP’deki tüzük tartışması, pekçok parti için geçerli olan “genel başkan diktatörlüğü”nü bir kez daha gündeme getirdi. Yargıtay Başsavcılığı, 2008 yılında kabul edilen ancak son kongrede uygulanmayan CHP tüzüğü nedeniyle bu partiye ihtar verdi. CHP’nin yeni tüzüğü, Önder Sav’ın oturduğu genel sekreterlik makamının yetkilerinin sınırlandırılması yönünden tartışılıyor. CHP içinde ve dışında, partideki “değişimin” önünde engel olarak görülen ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu üzerinde otorite kurduğu öne sürülen Önder Sav’ın “istenmeyen kişi” olarak görülmesi nedeniyle, yeni tüzüğü olumlu karşılama eğilimi yüksek. Ancak yeni tüzüğün mantığını “ikinci adamın” tasfiyesi ve “tek adam”ın hakimiyetinin tesis edilmesi fikri oluşturuyor. CHP yeni tüzükle birlikte, parti içi işleyiş açısından başta AKP olmak üzere sağ partilere yakın bir model benimsemiş olacak.
Bugüne kadar CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiyi kontrol etmekte zorlandığı görülürken, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP ile Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP’de bugüne kadar genel başkan sultası teklemeden işledi. Bu durumun temel nedenlerinden biri, Siyasi Partiler Yasası’nın da el vermesiyle, parti tüzüklerinin genel başkanların hakimiyetini sağlayacak hükümler içermesi.

AKP’de genel başkanın başı ağrımıyor

AKP tüzüğünde genel başkan hakimiyeti, şu an uygulanan CHP tüzüğü ile karşılaştırıldığında çok daha açık ifadelerle yer etmiş durumda. AKP tüzüğüne göre genel başkanın görev ve yetkileri arasında şunlar bulunuyor: Bütün parti teşkilatının tabii başkanı olur adli, idari, mali ve benzeri alanlarda kendi adına yetki kullanılmasına nezaret eder Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri arasında iş bölümü yapar, gerek görmesi halinde iş bölümünü değiştirir bilgi ve tecrübelerinden yararlanacağı kimseleri danışman olarak tayin eder gelişen durum ve olaylar karşısında parti duruş ve görüşünü kamuya açıklar genel başkan kanun, parti tüzüğü ve diğer mevzuatın kendisine vermiş olduğu tüm görevleri yapar ve
yetkileri kullanır.

CHP’den farklı olarak AKP’de MYK da genel başkan tarafından belirleniyor. Buna göre Büyük Kongre, Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nu (MKYK) belirlerken, genel başkan ile TBMM grup başkan vekilleri dışındaki MYK üyeleri genel başkan tarafından MKYK üyeleri arasından seçiliyor ve değiştirilebiliyor.

AKP’de genel sekreterin fonksiyonu ise bir “sekretarya” görevi ile sınırlandırmış. Tüzükte genel sekreterliğin fonksiyonu, “genel evrak kaydının tutulduğu birim olarak, partinin yazışma ve haberleşme ünitesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Bunun dışında partiyi genel başkan adına temsil etmek ve partinin arşivini oluşturmak da bu makamın görevi.

Genel başkanın parti içi hakimiyeti açısından önemli noktalardan bir diğeri ise disiplin kurullarının işleyişi. AKP’de Merkez Disiplin Kurulu’na sevk yetkisi, MKYK ve MYK’ya tanınmış durumda. TBMM Parti Grup Disiplin Kurulu ile Müşterek Disiplin Kurulu'na sevk yetkisi, ise TBMM Parti Grup Yönetim Kurulu ile MKYK’a veya MYK’ya ait. Bu kurullarda önemli ağırlığı olan genel başkan disiplin mekanizmasının işleyişinde de kilit rol oynuyor.

CHP, AKP yolunda
CHP’de genel sekreterin bu kadar öne çıkmasının tarihsel nedenleri olduğu biliniyor. 1950’ye kadar CHP liderlerinin aynı zamanda cumhurbaşkanı olması dolayısıyla, partinin işleyişi ve kontrolü bakımından genel sekreterlik büyük önem taşıyordu. Son yıllarda ise, Deniz Baykal ile birlikte çalışan ve uzun süre genel sekreterlik görevini üstlenen Önder Sav’ın kişisel hırsları nedeniyle genel sekreterlik partinin kilit makamlarından biri olmayı sürdürdü. CHP’de genel sekreterin, genel başkanla neredeyse eşit ağırlığa sahip olması Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiyi kontrol etmesini zorlaştırıyor. 2008 yılında kabul edilen yeni tüzük, Kılıçdaroğlu’na genel sekreterliği bir “sekretarya” makamına dönüştürerek önemsizleştirme olanağı sağlayacak. Böylece genel başkanın parti üzerinde tam hakimiyeti önünde hiçbir engel kalmayacak.

Değiştirilen CHP tüzüğünde genel sekreterlik makamının görevlerinden bazıları şu şekilde tanımlanıyor: Genel Sekreterlik parti örgütünün başvurma ve haberleşme yeridir genel sekreter ve yardımcıları, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) kararlarına uygun olarak örgütle ilgili çalışmalar yürütür.

Bu yetkiler, genel sekretere özellikle örgütler üzerinde hakimiyet kurma olanağı tanıyordu. Yeni tüzükle birlikte genel başkanın daha önce genel sekreterin kontrolünde olan bu alanları da kontrol etmesi öngörülüyor.

Öte yandan genel sekreter ve genel sayman, parti adına bankalardan para çekebiliyor, bir mal veya hak üzerinde tasarrufta bulunabiliyor ya da bu konularda temsil yetkisi verebiliyordu. Bu yetkiler genel sekreteri partinin kasası haline getirmişti. Sav'ın gücünün kaynaklarından biri de buydu. Yeni tüzükle genel başkan tarafından seçilen genel başkan yardımcılarının biri mali işlerle ilgilenecek.

Gözden kaçan bir diğer nokta ise yeni tüzüğün, daha önce Parti Meclisi (PM) tarafından seçilen MYK’nın, genel başkan tarafından seçilmesine olanak tanıyacak olması. PM, Büyük Kongre tarafından seçildiği için –her ne kadar genel başkanların oluşturdukları listelerin delinmesi delege yapısı dolayısıyla çok mümkün olmasa da- PM tarafından seçilen bir MYK, genel başkanın alanını kısmen de olsa daraltıyordu. Halbuki CHP’de genel başkanın yetkilerini AKP’deki mevcut düzenlemelere yaklaştıracak olan da MYK’nın belirlenmesinde ve işbölümünde esas olarak genel başkanın söz söyleyecek olması.

Yeni tüzüğün yürürlüğe girmesiyle birlikte, genel başkan PM üyeleri içerisinden kendisine 13 genel başkan yardımcısı ve bir de genel sekreter seçecek. Eskiden 20 kişilik MYK üyelerini PM seçiyordu. Yeni tüzükle birlikte bu ortadan kalkacak. Ayrıca genel başkan yardımcılarının görev alanları net olacağından ve tüzükte belirtileceğinden görev alanlarıyla ilgili hareket serbestileri kısıtlanmış olacak.

MHP: Genel Başkan 'tek adam'dan da öte

MHP de genel başkanlık görevinin neredeyse sınırsız bir otorite içerdiği partilerden. 8 Kasım 2009 tarihli tüzüğe göre Merkez Yönetim Kurulu ve genel sekreter dışındaki neredeyse tüm merkez yönetim kurulları genel başkan tarafından atanıyor, genel başkan kendi danışma kurullarını oluşturarak pek çok konuda partiye danışmadan tek başına hareket edebiliyor. En dikkat çekici yetkilerinden biri ise genel sekreter yardımcılarının yetki ve sorumluluklarının dahi genel başkan tarafından belirlenmesi.

Genel başkan yardımcıları arasında görev bölümü yapmak, il disiplin kurullarınca verilen cezaları, gerekli gördüğü hallerde affedebilmek, parti içerisinde denetim çalışmaları yapmak üzere parti müfettişleri tayin etmek, genel başkanın görev yetki ve sorumlulukları arasında bulunuyor. Ayrıca gerekli gördüğü hallerde Merkez Yönetim Kurulunu toplantıya çağırabiliyor ve toplantıların yeri, zamanı ve toplantı gündemini kendisi belirliyor. MYK toplantılarında oyların eşit olması halinde ise genel başkanın tercihte bulunduğu tarafın görüşü benimseniyor.

Genel başkana tanınan yetkilerden birisi “Ülkenin siyasi, sosyal, ekonomik ve diğer muhtelif güncel konularına ilişkin Partinin görüş ve politikasını oluşturmak”. Yani genel başkan tek başına parti politikasını belirleyebiliyor.

Genel sekreterin görevi ise “Merkez Yönetim Kurulu, Başkanlık Divanı kararları ile Genel Başkan’ın verdiği talimatların gereğini yerine getirmek”. Genel Başkanın doğrudan emir verebildiği genel sekreter partiyi bağlayıcı demeç ve açıklamaları ancak genel başkanın onayını almak kaydıyla yapabiliyor.

Partide “Türkiye ve dünya meseleleri hakkında Genel Başkan’a görüş ve öneriler sunmak üzere” oluşturulan ve üyeleri doğrudan genel başkan tarafından belirlenen bir danışma kurulu bulunuyor. Ayrıca yine genel başkana bağlı bir “Siyasi Etik Kurulu” kurulabiliyor ve bu kurulun da üyelerini görevlendirme ve görevden alma yetkisi genel başkanda bulunuyor.

Neden böyle?
Türkiye'de düzen partilerinde kimi zaman "lidere tapma" şeklini alan genel başkan hakimiyetinin altında pekçok neden yatıyor. Yasal nedenlere bakıldığında, Siyasi Partiler Yasası'nın, partilere tüzüklerinde genel başkanının yetkilerini istedikleri genişlikte belirleyebilmek hakkı tanıdığı görülüyor. Yürürlükte olan yasaya göre, “siyasi partilerin en yüksek organı olan büyük kongre” parti genel başkanını, partinin merkez karar ve yönetim kurulu ile merkez disiplin kurulu üyelerini seçebiliyor. Büyük kongreden sonra genel başkanlar ipleri ellerine alıyorlar.

Türkiye'de "parti içi demokrasi" denince, genellikle, milletvekili adaylarının önseçim yöntemiyle değil, merkezden belirlenmesi ile il ve ilçe yönetimlerine merkez tarafından el çektirilmesinin sakıncaları akla geliyor. Ancak pekçok örnekte yerellikte para ve güç sahibi olanların yerel teşkilatlarda ağırlık sahibi olduğu, ayak oyunlarının günlük siyasi pratiklerin bir parçası haline geldiği, "delegelere para dağıtmak" gibi maddi yöntemlerin çok daha belirleyici olabildiği gözardı ediliyor.

Sorunun temelinde parti teşkilatlarının yeterince siyasal olmaması, özellikle yerellikte rant kapma çabasının siyaseti bastırması yatıyor. Parti teşkilatının merkezden yerele kadar farklı düzeylerde bu tür ilişkiler içerisinde olması, genel başkana partinin siyasi rotasını belirlemekte büyük alan sağlıyor. Partilerin 18 yaşından küçük gençlere yasal nedenlerle kapalı olması dinamizmi azaltırken, halkın seçilen milletvekillerini "geri çağırma" yetkisinin olmaması, milletvekillerini bir kez seçildikten sonra sadece kendi partilerinin genel başkanına karşı sorumlu kılıyor.

Geçmişten bu yana özellikle sağ partiler, kitle desteğini büyük oranda popülist liderlere borçlu oldular. Karizmatik, hitabet yeteneği yüksek, demagoji yapabilen bir lider, bu tür partilerin seçim başarısı kazanabilmeleri için olmazsa olmaz. Politikaların değil liderin seçildiği bir siyaset kültüründe, liderler parti içinde kendi hakimiyetlerini kurmakta zorlanmıyorlar.

(soL-Haber Merkezi)