Suriye'ye müdahale tartışmalarında değişmeyen gerçek: "AKP felaket istiyor"

Henri Barkey’in açıklamaları üzerine “AKP Suriye’ye tek başına müdahale edebilir mi?” tartışması yeniden alevlendi. Oysa ortadaki en açık gerçek tek başına ya da değil AKP’nin Türkiye’yi bir savaş batağına doğru sürükleme gayreti.

AKP’nin Suriye’ye yönelik politikasında yaşadığı sıkışma, başta Erdoğan ve Davutoğlu olmak üzere AKP’li yöneticilerin söylemlerine de yansımış durumda. Uçak indirme operasyonları, BM’nin yapısına yönelik sert eleştiriler, sınır boylarında her gün devam eden provokasyonlar, “üç saatte Şam’a varırız” türü açıklamalar AKP’nin yaşadığı sıkışmaya işaret ederken, diğer yandan da geri adım atmak niyetinde olmadığını gösteriyor.

CIA'in Türkiye uzmanlarından Henri Barkey’in geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama ise hakim hamasi söylemlerin tersine Türkiye’nin Suriye’de tek başına hareket etmesinin sınırlarını ortaya koydu.

Barkey’in açıklamaları “Türkiye tek başına bu işi yapabilir mi?” tartışmasını da yeniden alevlendirdi. Bunun yanında AKP’nin tek başına ya da değil her durumda Türkiye’yi savaş batağına çekme gayreti ortada, üstelik her iki durum için de propaganda malzemesini hazırladığı görülüyor.

AKP’nin provokasyon politikası
AKP’nin yer yer ABD’yi bile şaşırtan Suriye’ye müdahale istekliliği, Akçakele’de yaşanan provokasyonun ardından Türkiye’nin Suriye’ye top atışını başlatması, Tezkere'nin hızlıca Meclis'ten geçirilmesi, akabinde yaşanan uçak krizleri, hava sahası yasaklamaları son zamanlarda gerilimi tırmandıran gelişmeler olarak dikkat çekiyor.

AKP kurmaylarının Akçakele’de yaşanan patlamanın ardından "sınır güvenliği için gerekenin yapılacağını" hatırlatması ise tezkere ile birlikte düşünüldüğünde tampon bölge tartışmasını da beraberinde getirdi.

Bu süreçte ABD’den beklediği kadar büyük bir destek bulamayan AKP’nin, uçak krizi ile gerilimi tırmandırması ve açıklamalarda Suriyeli mültecilerin 100 bin sınırını geçtiğine işaret edilmesi Hükümet'in tek başına bir adım atma olasılığını da tartışma konusu yaptı. Davutoğlu'nun sınır güveliği için "gerekirse savaşın göze alınacağını" belirtmesi, yine Erdoğan'ın "barış istiyorsan savaşa hazır ol" lafları tartışmayı tetikleyen gelişmeler olarak dikkat çekti.

Bu noktada egemen basının Hükümet’e paralel bir yayıncılık sürdürdüğü de dikkatlerden kaçmadı. Hükümetten yapılan sert açıklamalara, savaş kışkırtıcılığı yapan medyanın Osmanlı hatırlatmaları, savaş naralarının eşlik ettiği görüldü.

AKP’ye “sakin ol” mesajları

CIA Türkiye Uzmanı Henri Barkey’in bu hafta içinde yaptığı açıklamalar ise hem açıklamayı yapan kişinin niteliği hem de söyledikleri açısından Türkiye’ye bir uyarı olarak da okunabilir. Zira Barkey’in açıklamaları Suriye’ye müdahale olasılığının Türkiye’de tartışıldığı kadar basit bir konu olmadığını, Türkiye’nin boş kahramanlık söylemlerinin gerçeği yansıtmadığını gösterdi. Barkey açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye’nin derdi orada bir nevi uçuşa kapalı alan, tampon bölge yaratması. Bunun için de sürekli Amerika’ya baskı yapıyor, çünkü kendisi yapamaz. Biz, yani Amerika niye buna yanaşmıyoruz. Amerika’nın bile o sistemi sindirmesi için yüzlerce uçak kaldırması lazım. İsrail’e karşı geliştirildiği için Suriye’nin uçaksavar sistemi gerçekten tahmin ettiğinizin çok üstündedir. Bana Washington’dan şöyle söylendi: “Evet Suriye’de bir no-fly zone yaratabiliriz ama bazı uçaklarımızı kesinlikle düşürürler.” Bu işleri kimse oyun sanmasın. ABD, tampon bölge yaratmanın ne kadar zor olacağını tecrübelerine dayanarak da biliyor… “

Türkiye’nin kendi başına bir müdahale olasılığına ise imkan vermeyen Henri Barkey “En önemli sebep tecrübesi olmaması. Türkiye en son ne zaman bir ülkeyle savaşa girdi? Türkiye ordusu NATO’nun ikinci büyük ordusu olabilir ama tecrübesiz” dedi.

Dün Barkey’in açıklamalarına değinen Radikal yazarı Eyüp Can “Acı gerçekler” başlıklı yazısında “Birileri illa ‘Suriye’ye müdahale edelim’ diyorsa önce bize Henri Barkey’in kaygılarını ve şu karşılaştırmalı hava savunma sistemini izah etsin…” dedi. Aynı zamanda bir süre önce Suriye konusunda daha şahin bir politika güden Cemaat’ten de benzer mesajların geldiği görülüyor.

Dün de ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin, Türkiye için “Esad rejiminin tuzağına düşmedi” yorumunda bulunduğu ve konuşmasının devamında, "Türkiye-Suriye arasında savaş ihtimali görmüyoruz. Sizi desteklemek için elimizden geleni yapacağız. Dost ülkelerle istihbarat paylaşıyoruz" diyerek Türkiye’ye üstü kapalı mesaj verdiği görüldü.

AKP iki türlü de felaket peşinde
AKP’nin bu süreçte savaş lobisi faaliyetini sürdürmeye devam edeceğini tahmin etmek güç değil. Bunu yaparken hem ülke içi hem dışında Erdoğan’ın “Batı’yı sürece yeterince destek vermemekle” suçlayan ifadeleri de aslında bu lobi faaliyetinin unsurlarından birisi.

“Türkiye’nin tek başına müdahale olasılığı” tartışması da, bunun olabilirliğinden bağımsız olarak bir sonraki adım için hazırlık olarak görülebilir. AKP'nin istediği uluslararası desteği sağlar ise bunun kendileri sayesinde olduğu propagandasını yapacağı, süreç içinde tek başına kaldığı durumda ise "Batı'ya rağmen bu müdahalenin yapıldığı" propagandasını yürüteceği görülüyor. Tek başına bir müdahalenin gerçekliği ise şimdilik tali bir tartışma, ancak AKP'nin böyle bir fırsatı yakaladığını düşünmesi halinde bundan imtina etmeyeceği tahmin edilebilir. Sonuç olarak her iki durumda da AKP iktidarının Türkiye'yi bir felaketin içine çekmek için çaba sarfettiği değişmeyen bir gerçek olarak görülüyor.

(soL -Haber Merkezi)