Suriye'ye 'insani yardım' mı? Halka sadaka, çetelere füze, silah, para

Türkiye’de etkinlikleri giderek artan islamcı sivil toplum kuruluşları, uluslararası düzeyde de hayli hareketli bir görüntü sergiliyorlar. Bu hareketliliğin arkasında, emperyalizmin ve AKP’nin bölgesel politikalarıyla uyumlu kampanyalarla sadaka kültürü üzerinden kitleleri dincileştirme çabaları yatıyor.

Türkiye’de daha çok Deniz Feneri e.v. gibi yolsuzluk skandallarıyla hatırlanan islamcı sivil toplum kuruluşları, AKP iktidarı döneminde etkinliklerini bir hayli artırdı. Gülen cemaatinin mali ve lojistik katkısının yanı sıra, emperyalizmin bölgesel politikalarıyla yakalanan uyum sayesinde önleri açılan islamcı sivil toplum kuruluşları, AKP iktidarının desteği ile Türkiye sınırlarını da aşan bir etkinlik alanına ulaştılar.

Bugün İHH İnsani Yardım Vakfı, Deniz Feneri, Cansuyu, Kimse Yok mu?, Sadakataşı gibi isimler altında örgütlenen kuruluşlar Bosna’dan Somali’ye, Arakan’dan Gazze’ye kadar birçok ülkede faaliyet yürütmekte. Ancak yürütülen faaliyetlerin kaynağıyla ilgili kuşkuların yanı sıra, bu tür kuruluşların hangi uluslararası bağlantılar üzerinden hareket ettikleri de sorgulanmakta. Haklarında açılmış birçok yolsuzluk davasının işaret ettiği sorulara rağmen, AKP iktidarının bu tür kuruluşların önünü açtığı biliniyor.

Yardımlar emperyalizme mi?
Söz konusu kuruluşların faaliyetleri hakkında kamuoyunda son dönemde en çok dikkat çeken, yardımlaşma adı altında yürütülen etkinliklerin emperyalizmin ve AKP’nin bölgesel politikalarıyla mükemmel bir uyum göstermesi oldu. Adı geçen kuruluşların düzenlediği kampanyaların konusu olan ülke ya da bölgelerin hemen hepsi ya Gülen cemaatinin ya AKP iktidarının ya da emperyalizmin etkinlik alanını genişletmeye çalıştığı bölgeler.

Özellikle “Arap Baharı” olarak adlandırılan süreçte bölgeye yönelik kampanyalara hız veren islamcı kuruluşlar, yardımlaşma olarak lanse edilen etkinliklerini paravan şeklinde kullanıp bölgede islamcı ve gerici siyasal öznelerin güçlenmesine yardımcı oldular. Söz konusu Sünni öznelerin, aynı zamanda emperyalizm ve AKP iktidarı tarafından da açık biçimde desteklendikleri göz önüne alındığında, islamcı kuruluşların faaliyet planlamasındaki kriterin emperyalizmin bölgedeki stratejisi olduğu ortaya çıkıyor.

Üstelik sadece düzenlenen yardım kampanyaları yoluyla değil, bölgedeki islamcı çeteler arasında silah ve para transferi işlerinin yürütülmesinde de insani yardım etiketinden yararlanan bu tür kuruluşların rol aldığı biliniyor. Geçtiğimiz günlerde, Libya’dan Suriye’ye gemiyle taşınan ve Türkiye tarafından hiçbir aramaya tabi tutulmadan yük indirmesine izin verilen El İntisar adlı geminin, Türkiye tarafındaki alıcısının İHH isimli kuruluş olması, bunun son örneklerinden biri oldu. El İntisar gemisinden indirilen ve İHH tarafından teslim alınan kargonun MANPAD tipi füzelerin de içlerinde bulunduğu silahlar içerdiği ve Suriyeli muhaliflere teslim edilmek üzere Suriye’ye taşındığı iddiaları Meclis gündemine kadar taşındı.

Dolayısıyla, islamcı sivil toplum kuruluşlarının yardımlaşma adı altında yürütülen faaliyetlerinin öncelikli hedefinin, ilgili bölgede Sünni-islamcı öznelerin güçlenmesine yardımcı olmak olduğu görülüyor.

Sadaka kültürünü evrenselleştirmek
İslamcı sivil toplum kuruluşlarının etkinliklerinde göze çarpan bir diğer nokta ise, ağır sömürü ve yoksulluk koşulları altında ya da NATO bombalarıyla yıkılmış ülkelerde yaşamak zorunda bırakılan geniş kitleleri, sadaka kültürü yoluyla yedekleme çabası. Üstelik sadece yabancı ülkelerde yürütülen faaliyetlerde değil, Türkiye içinde de bu amaçla düzenlenen bir yardım kampanyası bulunuyor.

Bu tür yardım kampanyalarında hem bağışta bulunması beklenen insanlara hem de bağışın ulaştırıldığı iddia edilen insanlara sunulan argümanlar ise, bir hak olarak beslenme, barınma, eğitim ya da sağlık hizmeti yerine, maddi koşulları elverişli olanların bahşettikleri bir "ihsan" olduğu söylemine dayanıyor. Böylece en temel insan hakları ilkeleriyle ve vatandaşlık yoluyla sağlanmış olması gereken hizmetlere ulaşım, bir hak olmaktan çıkarılıp, yoksulların el avuç açarak beklemeleri ve şükretmeleri gereken bir sadaka ilişkisine indirgenmiş oluyor.

Yine yardımlaşma ve iyi niyet gibi sözlerle meşrulaştırılan bu argümanlar ise, esasında kapitalizmin neoliberal dönüşümünü kolaylaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Kapitalizmin azgın bir vahşilikle saldırdığı ve her türlü tarihsel kazanımını gasp ettiği emekçi sınıfların, yaşadıkları büyük tahribata yönelik bir tepki geliştirmemeleri için tasarlanmış bir model olan sadakacılık faaliyetleri, bu yolla yoksul kesimleri düzen içerisinde tutan ve uysallaştıran bir işlev görüyor. Bu tür kuruluşlara uluslararası emperyalizm tarafından oluk oluk akıtılan fonların sebebi de, yerine getirdikleri bu “kutsal” misyon oluyor.

Sırada Suriye var
Bu tür kuruluşların yeni hedefleri ise Suriyeli mülteciler oldu. Son günlerde sıkça gündeme getirilen ve birçok özel kuruluş ve kamu kuruluşu tarafından da desteklenen “Kış Geldi – Suriye için bir ekmek, bir battaniye” adlı yardım kampanyası, hem emperyalizmin ve AKP’nin Suriye politikasıyla birebir örtüşen hem de sadaka kültürünü yaygınlaştırıp geniş kitleleri islamcılaştırmayı hedefleyen bir içeriğe sahip.

AFAD, Türk Kızılayı, Türkiye Diyanet Vakfı, Anadolu Ajansı gibi kurumlar ve İHH İnsani Yardım Vakfı, Deniz Feneri, Cansuyu Derneği, Kimse Yok mu Derneği, Sadakataşı Derneği, İlim Yayma Vakfı gibi "sivil toplum kuruluşları" tarafından organize edilen kampanyaya, şimdiye kadar destek veren irili ufaklı onlarca başkası da katıldı. Ancak kampanyanın seslenmek için seçtiği tema, AKP’nin Suriye politikasında izlediği riyakarlığın bir başka örneğini sunuyor.

Kampanyanın metninde Suriye’de bir insanlık dramının yaşandığı belirtilmesine rağmen, bu dramın baş aktörlerinden olan AKP’ye ve Suriye’deki cihatçı gruplara yönelik bir eleştiri yok. Böylece söz konusu dramın sorumlularının kimler olduğu gözlerden kaçırılarak, konu bir sadaka ve himmet sorunu haline getiriliyor.

Yine kampanya metninde insanları “hangi tarafı tuttuğunuz önemli değil, önemli olan insanların soğukta aç kalması” diyerek tarafsızlığa davet eden kuruluşların hepsinin bir "tarafı" tuttuğu herkes tarafından biliniyor.

Muhaliflerin emperyalizmin ve Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi ülkelerin yoğun desteği ile Suriye'yi yıpratmaları, bu nedenle ülkenin sağlık, eğitim gibi hizmetlerinde ve çalışma yaşamında büyük kesintilere yol açan saldırıları, bugün Suriye halkının yaşadığı zorlukların en önemli nedeniyken, yeni muktedirlerin sivil toplum kuruluşları bir yandan bu saldırıların ve halkın mağduriyetinin devam etmesi için muhaliflere ideolojik ve lojistik sağlamakta, bir yandan da çaresiz halkı sadaka kültürü üzerinden islamcılaştırmaya çalışmakta.

Dolayısıyla, en temel insani duygulara hitap etmesi planlanan bu tür yardım kampanyalarının hepsinde görülen özellikler, “Kış Geldi – Suriye için bir ekmek, bir battaniye” adlı kampanyada da görünüyor. Kampanyanın yürütücüsü ve destekçisi olan kurum ve kuruluşlar, bu etkinlikleri yoluyla hem AKP Türkiye'sinin bu süreçteki rolünü gizliyor, hem emperyalizmin bölgesel stratejisinden üzerine düşen rolü yerine getiriyor, hem de bölge halklarının içinde bulundukları çaresizliği fırsata dönüştürüp sadaka kültürü üzerinden Sünni-islamcı bir ideolojik egemenlik kurmaya çalışıyorlar.

(soL - Haber Merkezi)